23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MAYIS 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 1 Mayıs’ta alana çıkan İstanbul Şehir Tiyatroları Seyirci Platformu’nun arkası gelmeli Tiyatro seyircileri, birleşin! ? Türkiye’nin tüm tiyatro seyircileri birleşmeli, her yerde seslerini duyurmalı. Tiyatronun iktidara, hükümete değil, sanatçı ve seyirciye ait olduğunu haykırmalı. ESEN ÇAMURDAN Yaz Bir Şiir! Ben ona ‘Latife ablam’ derim, onu çok pek çok severim, hatta aşka gelir coşar ‘pek datlı’ diye başlarım mektubuma, ‘kıymatlım’ diye de devam ederim. Aslında ‘bağlar güzeli’ desem de olur. O yazmaya doyamaz, bense onu okumaya. Doğadan Latife’ye, ondan bize. İnsan daha ne ister? Ben de sizden şunu isterim: Henüz okumayanınız kaldıysa, Latife Tekin’in doğa, yaşam ve insan bilgisi üstüne yazdığı, anlatı ya da roman adını taktığı kitapları okumaya başlayın. (Bu arada, Latife ile ben aynı yılın ürünleriyiz, lakin onun yoksullar cumhuriyeti ile doğanın zenginliği arasında erkenden kurmaya başladığı diyalektik, politik ve poetik benzerlikler ve yakınlıklar, onu gözümüzde sevgi, saygı ve hürmet makamında bir ‘abla’ konumuna yükseltmiştir.) Latife’nin yazdıkları, yaşanmış, yaşanacak, rüya olup görülecek, masal olup dillenecek, ben diyeyim yedi deniz gezilecek, siz deyin yedi kat çıkılacak, dünya gözüyle seyredilecek, gönül gözüyle gülünecek, içten sevilecek, şifa niyetine her kitap bir başından başlanıp sabahları iç sesle okunacak, bir sonundan başlanıp akşamları evde bahçede, sokakta yolda dilden dile söylenecek, bir ortasından başlanıp geceleri rüya diliyle şiir yerine görülecek... (Acaba rüyada mı gördüm yoksa kitapçıda mı, şöyle bir kitap yayımlanmış olabilir mi, “Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 100 Rüya”. Dünya gözüyle bunu da gördüm ya, o rüyaları görmesem de gam yemem gayrı!) Onun girişimiyle kurulan ve çabalarıyla süren Gümüşlük Akademisi, çok yaşasın, birkaç yıldır etkinliklerini arttırdı. Ütopya, fizik, permakültür, ekoçevre derken küçük İskender’in şiir atölyesi, bu yıl haziranda değerli öykücü ve romancımız Müge İplikçi’nin öykü atölyesi, sonra da ağustosta benim üçdört günlük şiir atölyem olacak. Ben de böylece ilk kez Gümüşlük Akademisi’ne sözcüklerle birlikte konuk olacağım. (Başlıktaki oyun da böylece anlaşılıyor işte, ‘yaz bir şiir!’ yani yaz, bir şiir!) Haziran değil, temmuz değil, ağustos değil, peki niye erkenden yazıyorum bunu? Siz yabancı değilsiniz, söyleyeyim. Cuma sabahı pek puslu bir İstanbul sabahına uyandım. Genellikle cumadan gönderiyorum Açık Mektupları. Akşama ne pişirsem derdiyle aynı dert. Yazacak öyle çok kötülük vardı ki, hiçbirini seçemedim. Sonra da aklıma Latife’ye şiir atölyesinin içeriğini göndermediğim geldi, ‘oh’ dedim. Hemen gönderdim, ondan daha yanıt gelmeden de size yazıyorum. Daha önce böyle bir içerik oluşturmamıştım şiir atölyeleri için, Latife yüzünden mi, Gümüşlük Akademisi’nden mi, yazdan mı, bilemedim. Dedim bunların hepsi birbirinden güzel nedenlerdir, yaz gitsin! Yazdım gitti, benim de biraz sisim, pusum dağıldı. Üç günlük Gümüşlük Akademisi şiir atölyesi önerim şöyledir: Birinci gün: Şiir ne değildir? Şiir niçin edebiyat değildir? Şiir yazmak şart mıdır? Şiir yazmazsak ne yazardık? Şiir bir çocukluk hastalığı mıdır? Şiir kimin içindir? ‘Şiir şiirde kalmaz’ ne demektir? Şairin hayatı şiire dahil midir? Şairler olmasa şiir daha mı iyi olurdu? Şiirden vazgeçmek de şiir sayılır mı? İkinci gün: Şiir ne zaman, nerelerde yazılır? Hayattan dili yanan şiiri üfleyerek mi?.. Bir daha yazarsan diline şiir sürerim! Şiir şiire bakarak yazılır mı? Şiirgöz: En eski görme biçimi. Biraz şiir toplayalım! Hadi şiir söyleyelim! Şimdi şiir eyleyelim! Bir şiir deneyelim! Unumuzu eleyelim! Üçüncü gün: Şiirin saati. Şiir gençlik ister! Dün yazdığımız şiiri bugün havalandıralım! Biraz şiir teneffüs edelim! Neler almalıyım yanıma? Şiirin kökü, dalı, yaprağı, ağacı, otu, bitkisi, börtü böceği... Latife ablamdan şifalı şiir kılavuzu. Çok gerçekçisiniz, biraz şiir oynamaya ne dersiniz? Ve diğer gereksiz bilgiler: İmge, metafor, üslup, teknik, uyak, lirik, epik, didaktik şiir... Şiirini de al git! Sabahtan öğleye ve akşamüstünden akşama, günde 6 saatten, 3 günde toplam 18 saat. Şiirin toprağında gevezelik edeceğiz, sonra sözlerimizi gölgeye çekeceğiz, sonunda da şiirimizi de alıp gideceğiz. Gideriz, şiir de annemiz sayılmaz mı? Öyle değil mi Latife ablam, yeşil ablam! im, nasıl, ne için tiyatro yaparsa yapsın, hedef hep seyircidir. Sahneye çıkmasa, bir şey üretmiyor gözükse de seyirci, tiyatro gösterisinin anahtar kişisidir ve içinde yazar da olmak üzere, sahneyi oluşturan tüm yaratıcı ve uzmanların odak noktasıdır. Seyirci, oyuna katılmak için kendini ortaya koymak zorunda da değildir. Sahneye yönelttiği bakışı oyuncuyu kışkırtan, harekete geçiren ilk öğedir, onunla birlikte sahne de yaşamaya, anlam üretmeye başlar. Özellikle çağdaş tiyatroda seyircinin işlevi vazgeçilmezdir. Aslına bakılırsa, karşılıklı bir deneyimdir tiyatroda yaşanan; birbirini etkileyen, geliştiren, değiştiren bir deneyim. Çağdaş tiyatro seyirciyi niteliksel olarak değiştirirken kendini de değiştirmiş olur. Çünkü algılama düzeyi, kendine sunulana koşut olarak giderek yükselen seyirci daha gözlemci olur, sahneye daha eleştirel yaklaşır, daha talepkâr ve seçicidir. Gerçek dünyanın, gerçek yaşamın tüm öğelerini içeren çağdaş tiyatro seyirciye hazırkalıp düşünceler, kesin doğrular sunmaz, bir tek yol da göstermez; baktığını görmeye, gördüğünü anlamlandırmaya yönlendirir onu. Çağdaş tiyatro seyirciyi K üretken kılar. Yalnız tiyatro da değil, günümüzün tüm sanat dallarında hatta bilim, felsefe gibi yaratı alanlarında seyircinin, dinleyicinin, okuyucunun yaratıcıyla birlikte yaratma sürecine girdiğini görürüz. Günümüz sanatının, uygarlığının asal özelliğidir bu. sundukları yollar arasından seçimi izleyiciye bırakır. Kendi yolunu bulmak, şu ya da bu yönde ilerlemek izleyicinin işidir artık. yirciyi tiyatrodan koparma girişimidir. Onu, terbiye edilecek, namus ve ahlakı korunacak, “örf ve âdetlerimiz” anımsatılarak kötü yola düşmemesi sağlanacak gelişmemiş bir varlık olarak gören anlayışın “halka ulaşma” demagojisi altında yatan halkı susturmaktır. Çünkü sanatı “hizaya sokmak” onu susturmak anlamına gelir ki bu da seyirciyi/toplumu “hizaya sokmak”, susturmak demektir. Ne var ki çağdaşlıkla hiçbir ilgisi olmayan söz konusu yaklaşım tiyatronun sanatçı kadar seyircinin de yeri olduğunun ayrımında değil. Tam da bu nedenle, tiyatrosunun elinden alınmaması için harekete geçmelidir seyirci. Tiyatrosunu savunurken yok edilmek istenen hayallerini de savunacaktır. Çünkü ona parmağını sallayarak korumacılık yapacak tiyatro, kendi özgür düşüncesini oluşturup dile getirmesini engelleyecektir. Umut verici girişim Yüzyıllardır çocukluktan kurtulamayan ve hep kurtarılmaya, alıcılığa alıştırılan seyirci, tam ergenlik çağına varacakken yeniden çocukluğa döndürülmek isteniyor. Artık ortaya çıkmalıdır seyirci. Kendine gelişmemiş insan davranışında bulunulmasına kesinlikle karşı gelmeli, bunu her fırsatta göstermelidir. 1 Mayıs’ta, daha iki günlükken, alana çıkan “İstanbul Şehir Tiyatroları Seyirci Platformu” bu konuda atılan küçük bir adım ama büyük ve umut verici bir girişimdir. Bunun arkası gelmeli, Türkiye’nin tüm tiyatro seyircileri birleşmeli, her yerde seslerini duyurmalıdır. Ve tiyatronun iktidara, hükümete değil, sanatçı ve seyirciye ait olduğunu haykırmalıdır. Seyircisanatçı işbirliği Bir sanat olarak tiyatronun gelişimi seyircinin gelişimine koşut gitmiştir hep. Çoğu uzman, Avrupa ülkelerinde izlenen her yeni tiyatro düşüncesinin doğuşunu tiyatro seyircisinin nicelik ve niteliksel gelişimine bağlar. Tiyatro sanatı bir karşılaşma, seyirciyle sanatçının buluşması, karşılıklı bir etkileşim alanı olarak değerlendirildiğinde seyircisanatçı işbirliği daha iyi anlaşılır. Bu iki kesim arasında yaşanan diyalogdur tiyatro. Aralarında bir çeşit eşitlik vardır. Belirli bir konu üzerinde görüşmeye gelmişlerdir sanki… Şu günlerde AKP iktidarının yaptığı, se Ahlak bekçiliği! Tiyatro yazarı denince de, eskiden olduğu gibi seyirciye doğruyu, yanlışı gösteren, ders veren, onu belli bir yola sokmaya çalışan biri gelmiyor artık aklımıza. Tiyatro yazarından seyirciye hazır ve kesin bir yorum sunmasını beklemek, ahlak bekçiliği yapmasını ummak, çağdaş tiyatroyu bilmemenin yanı sıra seyirciyi aptal yerine koymak olur. Günümüzde yaratıcılar seçtikleri verileri gerekçeleriyle birlikte ortaya koyar ve DİYARBAKIR KİTAP FUARI YARIN BAŞLIYOR MAHMUT ORAL DİYARBAKIR TÜYAP ve Yayıncılar Birliği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Diyarbakır Kitap Fuarı, yarın Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezi’nde başlıyor. “Yazının kadim coğrafyasına yolculuk” sloganıyla yapılan fuara bu yıl 100 kadar yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılacak. Fuarda geniş bir konu yelpazesi içinde konferans, söyleşi, panel ve şiir dinletisi gibi 40 kültürel etkinliğin yanı sıra, imza günlerinde de yaklaşık 300 yazar okurlarıyla buluşacak. Fuar kapsamında Fransa’dan iki araştırmacıyazar Diyarbakır’a gelecek. Özellikle Ortadoğu Hıristiyan topluluklarının durumu ve tarihte bıraktıkları izler üstüne çalışmalarını yoğunlaştıran, dinler tarihi uzmanı Sebastien de Courtois ile Fransa’da yaşayan Kürt araştırmacı ve akademisyen Fawaz Husen, Diyarbakır Kitap Fuarı’nın konuğu olacak. Fuarda ayrıca, Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsünün fotoğraflarla anlatıldığı “Bir Fotoğraf Camı” sergisi açılacak. Sergi, yazarın ailesi, çocukluğu, gençliği, Almanya’da yaşadığı yıllar, öğretmenlik, askerlik, evlilik ve babalık dönemleri gibi bölümlerden oluşuyor. Fuarın bir diğer sergisi ise, küratörlüğünü Birzamanlar Yayıncılık’tan Osman Köker’in yaptığı, çoğunluğu 20. yüzyıl başına ait 200’den fazla fotoğraf aracılığıyla Diyarbakır’ın kaybolan halklarının hikâyesini anlatan “Eski Diyarbakır’da Kültürel Çeşitlilik”. Girişin ücretsiz olduğu fuar 22 26 Mayıs tarihleri arasında 10.3019.30 saatlerinde, kapanış günü olan 27 Mayıs’ta ise 10.30 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Ekşi ama bağımlılık yaratan belgeseller Kültür Servisi “Erik mevsimiyle” birlikte gelen festival, Documentarist İstanbul Belgesel Günleri’nin beşincisine geri sayım başladı. Festival, bu yıl eriğin “ekşi ama bağımlılık yaratan” tadını belgeselle özdeşleştiriyor ve tanıtım filmlerinde, sinemada patlamış mısır kültürüne karşı alternatif olarak erik sunuyor. Yaşayan en önemli belgeselcilerden Heddy Honigmann bu yıl festivalin onur konuğu. Filmlerinden oluşan bir retrospektifin sunulacağı festivalde Honigmann, ayrıca bir sinema dersi de verecek. 1 6 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek festivalin başlıkları ise “Kapı Komşumuz: Yunanistan”, “Arap Dünyası: Değişim Rüzgârları”, “Belleğin İzinde”, “Müzik Belgeselleri”. Öne çıkan bölümlerden biri de Türkiyeli belgeselcilerin üretimlerini içeren “Türkiye Panorama.” Bu bölümde “Ben Uçtum Sen Kaldın”, “Anadilim Nerede?”, “800 Km Engelli” gibi filmlerin yanı sıra Erkan Oğur’un sanat yolculuğunu anlatan “Telvin” gibi 25’e yakın film gösterilecek. Festival, “Özel Gösterimler” bölümünde ise yıl içinde kaybettiğimiz üç önemli yönetmene selam yolluyor. Theo Angelopoulos’un “Zamanın Tozu”, Ö. Lütfi Akad’ın “Dört Mevsim İstanbul” ve Seyfi Teoman’ın ilk kısa filmi “Apartman”ın gösterimleri yapılacak. Yönetmenlerin ilk ve ikinci filmlerine verilen Yeni Yetenek Ödülü ise bu yıl belgesel tarihinin önemli ustalarından Johan van der Keuken adına verilecek. Festival mekânları; Akbank Sanat, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit etkinlik mekânı, SALT Beyoğlu, SALT Galata ve Romen Kültür Merkezi. (www.documentarist.org) ‘Cartografi’ adlı film. Yazının kadim coğrafyası ‘Erik Mevsimi’nde başlayan 5. Documentarist’in onur konuğu Heddy Honigmann C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle