17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MAYIS 2012 CUMARTESİ 6 HABERLER Avukatsız yargılama dönemine ilişkin düzenleme AKP’li üyelerin oylarıyla paketten çıkarıldı Demokrasisi şaşan parti İLHAN TAŞCI MAKEDONYA’DAN DESTEK Makedonya “Tito Yolunda Sol Birlik Partisi” Genel Başkanı Slobodan Ugrinovski, Ergenekon davasının dünkü duruşmasını izledi. Üsküp Parlamentosu Meclis Üyesi de olan olan Ugrinovski, “Bütün dünyaya Türkiye’deki demokrasi savaşını tanıtmak için buradayım” dedi. Ugrinovski, duruşma salonunun önünde gazetecilere Tito selamı yaparak poz verdi. ERGENEKON DAVASI Asker tartışması HATİCE TUNCER Ergenekon davasında, Akşam gazetesi eski Ankara Temsilcisi Nuray Başaran’ın tanık olarak ifadesinin dinlenmesine devam edildi. Mahkemenin yazısı üzerinde Genelkurmay Askeri Savcılığı, daha önce İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’ndan gönderilen 51 No’lu DVD’nin kopyasını mahkemeye gönderdi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın dünkü duruşmasına CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın da aralarında bulunduğu 45 tutuklu sanık katılırken duruşmaya eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ yine gelmedi. Tutuklu sanık Tuncay Özkan, tanık Başaran’a 2003’te Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı görevinde olan tutuklu sanık emekli General Levent Ersöz ile görüşmesine ilişkin sorular yöneltti. Özkan, Başaran ile Ersöz’ün 26 Aralık 2003 tarihindeki görüşme tutanakları Başaran’ın duruşmada verdiği ifadenin çelişkili olduğunu savundu. Özkan, Başaran’a “Tutanağa göre Ersöz ‘Medyada vaziyetler nasıl’ diye soruyor. Siz benim Çukurova Grubu’ndan ayrıldığımı anlatmaya başlıyorsunuz. Jandarma paşasına neden önce beni anlatıyorsunuz, aldığım ücret konusunu konuşuyorsunuz” diye sordu. Başaran, o dönemde Özkan’ın ayrılışının çok konuşulduğunu ifade ederek; “Özkan’ın ekonomik gerekçelerle çıkarıldığını anlatmaya çalıştım” dedi. Başaran, Jandarma istihbaratı tarafından kendisinin ve kızının takip edilmesinin Özkan’ın işten çıkarılması nedeniyle olabileceği endişesiyle kendisini Ersöz’e anlatmaya çalıştığını söyledi. ANKARA Avukatsız yargılama dönemine ilişkin düzenlemenin, Adalet Alt Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında AKP’li üyelerin de oylarıyla “antidemokratik” bulunarak “reform paketinden” çıkartıldığı anlaşıldı. Üyelerin oybirliğiyle alınan karar uyarınca paket üst komisyona “avukatsız yargılama” düzenlemesi olmaksızın sevk edildi. Buna karşın AKP yönetiminin bilgisi dahilinde partili 6 milletvekilinin avukatsız yargılama düzenlemesini Meclis’e yasa teklifi olarak getirmesi şaşkınlık yarattı. Hükümetin “Üçüncü Yargı Reformu Paketi” olarak nitelendirdiği pakette, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 188. maddesinde yapılacak düzenlemeyle yargılamaların avukatsız olarak yapılması da öngörülmüştü. Kamuyounda Balyoz davası olarak bilinen duruşmalara avukatların savunma haklarının kısıtlandığı gerekçesiyle katılmaması nedeniyle “kilitlenme” yaşanmıştı. Çünkü CMK’ye göre duruşmalara avukatların katılması zorunluydu. “Bu sorunun” aşılması için AKP avukatsız yargılama formülünü geliştirdi ve yargı reformu paketine yerleştirildi. Ancak bu noktada ilginç bir gelişme yaşandı. AKP’li Hakkı Köylü’nün başkanlığını yaptığı TBMM Adalet Alt Komisyonu 8 Mayıs Salı günü yaptığı toplantıda, Prof. Dr. İzzet Özgenç ile Prof. Dr. Adem Sözüer, avu SİYASALLAŞMA KURUMSALLAŞTI Avukat Celal Ülgen, Adalet Alt Komisyonu’nun hükümetin bypass ettiğini vurguladı. Meslektaşı Hüseyin Ersöz ile konuyu irdeleyen Ülgen, şu değerlendirmeyi yaptı: “Uzun bir zamandan bu yana yargının siyasallaştığını ve yeni HSYK yapısı ile de bu siyasallaşmanın kurumsallaştığını ileri sürüyoruz. Bunun ilk göstergelerinden biri kuşkusuz MİT Müsteşarı olayıydı. Peki Başbakan tutuklu milletvekillerinin tahliyesi konusu gündeme gelince ne diyor: ‘Konuyu yargı çözmeli’ diyor ve bir kez daha görüyoruz. Balyoz davasında mahkemenin maddi gerçeğe ulaşmadaki engelini aşmak için savunma avukatlarının duruşmaya girmeme iradesini de ‘yargı çözmeli’ görüşü ile değil MİT Müsteşarı olayındaki gibi yasa değişikliği ile çözmek isteniyor. CMK 188. maddesinin bir torba yasa uygulaması ile değiştirileceğinden söz ediyor. Bir sorunu eğer yargı çözemiyor ve her defasında sorunu aşmak için yeni bir yasa ya da yasa değişikliği ile çözüyorsanız, üstelik bu değişiklikleri de salt AKP oyları ile gerçekleştiriyorsanız, bunun adı yargının siyasallaşmasıdır. Bu arada torba yasa ile tutuklu vekillere özgürlük gelebilir mi? Adalet Bakanı bir konuşmasının satır aralarında bunun özel olarak tutuklu milletvekillerine özgü olarak değil genel olarak çözümlenmesi gerektiğini söylüyordu. Belki de tutuklu milletvekillerinin tahliyesinin bedeli Balyoz sanıklarının peşin hükümle mahkum edilmesi olacaktır.” Dinci, Faşist, Bölünmüş... 19 Mayıs bizim için rastgele bir tarih değil, Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesine atılmış ilk adımdır. Fakat daha ilk cümledeki “bizim” sözünü açıklamak gerekiyor. Çok değil birkaç on yıl önce böyle bir gereksinim en azından bugün olduğu ölçüde gerekli değildi. Ulusu birleştiren tarihlerden biri olarak 19 Mayıslar da resmi bayramlarımızdan birinin adıydı. Bugün ne yazık ki böyle değil. Çeşitli bahanelerle ulusal bayramlarımız birbiri arkasına gözden ve değerden düşürülmeye çalışılıyor. Çünkü Türkiye artık bizden ve bizden olmayanlar olarak birden çok parçaya ayrılmıştır. Kimilerimiz için Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasının kutsal tarihi olan 19 Mayıs, Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün isteğiyle (ve çok uygun bir seçimle) Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaktayken, bazı başkaları için genç kızların baldır bacaklarının açıldığı bir çeşit “çıplaklık gösterisi”dir... Kuşkusuz daha öncelerde de böyle düşünenler vardı. Fakat sayıları bu kadar çok olamazdı ve düşündüklerini de bugünkü açıklığıyla dile getiremezlerdi. Bugün ise bu düşüncenin önde gelenleri ülkenin siyasal iktidarındadır... ??? Çıplaklık konusuna pazar yazılarımdan birinde değinmiştim. Bu bir bakış sorunudur. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Kadın sizin için sadece ve özellikle baldır ve bacak demekse, 19 Mayıs bayramlarındaki şortlu kızlarımızı o gözle görmeniz doğaldır. Liseli yıllarımızın 19 Mayıs bayramlarını anımsıyorum. Şortlu kız arkadaşlarımız biz erkek öğrenciler için törenlere birlikte katıldığımız arkadaşlarımızdan başka bir şey değildiler. O günlerden bu günlere toplumsal ahlakın çok değiştiğini, bazı bakımlardan bozulduğunu kabul ediyorum. Fakat buna karşı çıkmanın yolu herhalde gençlik ve spor bayramlarının ışığını karartmak değil, öncelikle kendi kafalarımızın içindeki karanlıktan kurtulmaktır. Gerçi çıplaklık konusunun da bahane olduğunu biliyoruz. Amaç, Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na, laik ve çağdaş Cumhuriyete ilişkin bütün değerleri ve simgeleri yıpratmak, gözden düşürmek, son bir vuruşla da ortadan kaldırmakltır. 19 Mayıs tarihinin ulusal bayram olmaktan çıkarılması yönünde başlatılan ve bu yıl uygulamaya konulan girişimler, dinci bir gençlik ve (adı belki Türkiye bile olamayacak) dinci bir ülke hedefine ulaşmada, gericiliğin çok önemli bir kazanımı olmaya adaydır.. ??? Gericilik, aynı zamanda ve doğal olarak faşisttir. Bugün bu ülkede siyasal iktidarı elde etmiş olanlar gibi düşünmeyen hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Başınıza her an her şey gelebilir. Silivri’nin, Hasdal’ın ve benzerlerinin bugün birer esir kampı olduğundan en ufak bir kuşku duyulamaz. Ergenekon, Balyoz vb. adını taşıyan davaların bir benzerlerini faşist sistemlerde bile görmek olası değildir. Hitler Almanya’sındaki Reichstag yangını davasını düşünelim... Psikolojik sorunları olan bir alkoliğin kullanılmasıyla başlatılan (Ergenekon davasıyla benzerliğe dikkat!) bu provokatif davada bile, faşist yönetim amacına istediğince ulaşamamış, Almanya’da göçmen işçi olarak yaşayan ve davanın başlıca kurbanlarından biri yapılmaya çalışılan büyük Bulgar komünist önder Georgi Dmitrov mahkemede yaptığı savunmayla dünya kamuoyunu etkilemeyi başararak bu sahte davayı çökertmişti... Silivri’deki, Hasdal’daki esirler bu şansa bile sahip değil... Dahası, Hitler’in bile aklına gelemeyecek rezil bir düzenbazlığı birkaç gün önce gazetelerde okuduğumda ürperdim... Güya bir anket yapılmış ve halkımızın yüzde altmış beşinin tutuklu milletvekillerinin cezaevinde kalmasını istediği sonucu çıkmış... Ben böyle korkunç bir oylamayı ne ülkemizin ne insanlık tarihinin hiçbir dönemine ilişkin olarak duyup işitmedim... En faşist yönetimlerde bile işlenen ve işlenecek suçlar konusunda halkın kanaati sorulmamıştır... Halkı kendi suçuna ortak etmek... Bir çeşit linç ahlakı... Bu, güya demokrasi görüntüsü ardında işlenebilecek suçların en korkuncudur... ??? 19 Mayıs 2012’ye dinci, faşist, bölünmüş bir Türkiye görüntüsüyle giriyoruz... Buna neden olanlar kadar; korkaklıkları, alıklıkları ya da alçaklıklarıyla çanak tutmuş olanlar da aynı ölçüde sorumludur... Avukat Celal Ülgen katsız yargılama düzenlemesinin “demokratik bir ülkeye yakışmayacağı” yönünde değerlendirmelerde bulundu. AKP’li üyeler de dahil komisyon, CMK’nin 188. maddesinde değişiklik öngören “Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının zorunlu müdafinin de hazır bulunduğu duruşmada açıklanmış olması veya bu mütalaanın zorunlu müdafiye yazılı olarak tebliğ edilmiş olması durumlarında, ço cuklar hakkında görevlendirilmiş olanlar hariç olmak üzere, hukuken kabul edilebilir bir mazereti olmayan zorunlu müdafinin yokluğunda da karar verilebilecek” düzenlemesini antidemokratik bularak oybirliğiyle düzenlemenin paketten çıkartılmasını kararlaştırdı. Adalet Alt Komisyonu’nun 9 Mayıs tarihinde yaptığı toplantıda da “reform paketinin” içinde avukatsız yargılama düzenlemesi olmaksızın üst komisyona sev kine karar verildi. AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün başkanlığını yaptığı alt komisyonda paketten çıkartılması benimsenen düzenlemenin önceki gün Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 5 AKP milletvekili tarafından hazırlanıp TBMM Başkanlığı’na verilen yasa teklifi olarak sunulması dikkat çekti. AKP’nin 6 milletvekilinin partinin üst yönetiminin bilgisi ışığında öneri verdiği belirtildi. CHP’Lİ AĞBABA’NIN RAPORU Tecrit ve etkileri ağırlaşıyor ANKARA (ANKA) CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 11 Mayıs 2012 tarihinde Bolu F Tipi Hapishanesi’ne yaptığı ziyareti rapora dönüştürdü. Raporunda, ziyaret öncesi hapishane idaresi ve savcısı tarafından sıcak ve içten bir şekilde karşılandığını belirten Ağbaba, “Bolu F Tipi Hapishanesi’nde Kalan Hasta Mahpusların Durumu ve Hapishane Koşulları” başlıklı raporunda, bazı tespitleri şöyle: “Tecrit, diğer F Tipi hapishanelerde olduğu gibi en büyük sorun. İletişimsizlik ve seslilik ile sessizlik arasına sıkıştırılmaya çalışılan insanlar, belirli bir süre sonra ruhsal ve fiziki olarak ciddi hastalıklara yakalanmaktadır. Ziyaret ettiğimiz her mahpusun en çok şikâyet ettiği sorun, tecrittir. Mahpuslardan biri, tecridin etkilerini şöyle özetlemiştir: Ses ve ışığa karşı aşırı duyarlılık, unutkanlık, yoğunlaşma sorunu, düşüncede dağınıklık, duygusal dalgalanmalar, sinirlilik, içe kapanma ve yalnızlaşma.” Terör örgütü İBDAC lideri Salih (Mirzabeyoğlu) İzzet Erdiş ile de görüşen Ağbaba, raporunda şöyle dedi: “Major depresyon raporu bulunan Erdiş, akıl hastalığı olmadığını, yaşadıklarını hapishaneden çıkmak için kullanmaya çalışmadığını ancak telegram yöntemiyle kendisine sürekli acı çektirildiğini iddia etmektedir. Elektromanyetik sinyallerle devlet tarafından bir cihaz vasıtasıyla kontrol edildiğini düşünen Erdiş, çoğu zaman iradesinin dışında hareketler yaptığını, kendi kendine konuştuğunu ve bunun uzaktan yönlendirmeyle olduğunu belirtmektedir.” İlk iki madde yazıldı AYŞE SAYIN ANKARA TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, “Temel Hak ve Özgürlükler” bölümünün “Temel İlkeler” kısmındaki “İnsan onuru ve haysiyeti” ile “Temel hak ve özgürlüklerin niteliği ve bütünlüğü” başlıklarını taşıyan iki maddenin yazımını tamamladı. Maddeler şöyle: Madde 1. İnsan Onur ve Haysiyeti: (1) İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. İnsan onur ve haysiyeti insan haklarının ve anayasal düzenin temelidir. Devlet, insan onur ve haysiyeti ile insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına saygı duyar, bu değerleri korur ve bunların önündeki tüm engelleri kaldırır. Madde 2. Temel Hak ve Hürriyetlerin Niteliği ve Bütünlüğü: Herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere/özgürlüklere) sahiptir. Temel hak ve hürriyetler/özgürlükler bir bütündür ve birbirini tamamlar. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle