27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2012 PAZARTESİ [email protected] 10 EKONOMİ Alacaklı tekstilcinin kapısında Bir zamanlar Türkiye’nin en fazla ihracat yapan, lokomotif sektörlerinden tekstil ve hazır giyimde firmalar iflas bayraklarını çekmeye başladı 50 şirketlik batık liste: Yıl başından bu yana sektörde 50 şirketten oluşan bir batık listesi dolaşıyor. UKİ ilk iflas bayrağını çeken şirket oldu. Wenice Kid’s iflas ertelemeye başvururken, Hey Tekstil 650 çalışanını işten çıkardı Seven Hill ise birçok mağazasını kapattı. ‘Cemaat’, Oldu ‘Hizmet’; Kürtler, Yeniden Çatlak… Kısa süre önce MİT olayı ile su yüzüne çıkan AKP cemaat koalisyon kavgası, F.Gülen cemaatine çok imaj kaybettirdi. AKP’ye yakın duran Star, Yeni Şafak, Sabah grupları, yanı sıra kamu medyaları TRT ve AA, cemaatin imajını sarstılar. Bir anda fitnefücur bir oluşum gibi algılama söz konusu oldu cemaat ile ilgili. Bunun üzerine önce Zaman Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, cemaate artık “camia” demek gerektiğini yazdı, ama bu etiket pek kabul görmedi. Hummalı bir halkla ilişkiler çalışmasının ardından cemaati temsil eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yeni imajı deklare etti. Bundan böyle “cemaat”ten, “hizmet hareketi”, uluslararası arenada da “hizmet mouvement” olarak söz edilecek… Gülenciler, böylece politik dinci bir oluşumdan çok, “sivil” yanı ön planda olan bir “gönüllüler topluluğu” olduklarına inandırmak ve oradan sempati toplamak peşindeler. Bu “kurumlaşma” çabası Gülen sonrası için de hazırlık. Eğitim hizmeti yine ön planda olacak, TUSKON üstünden Afrika, Ortadoğu, Avrasya pazarlarına “hizmet” karışımı sermaye ihracı ile enternasyonal İslamcılık hattı üstünden gelişme sürdürülecek. ??? RTE’nin aşırı güçlenmesi, “Hizmet” için bir tehdit. Cemaatten öteki koalisyon ortağına doğru kaymalar yaşanıyor. Hele ki parapul söz konusu olunca. Bu durumda “Hizmet”in, hareket için bir tutkal olması beklentisi var. Ama, RTE’nin kendine yonttukları henüz hazmedilmiş değil. Nitekim Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yayımladığı bildiride siyasete yönelik hedeflerin ipuçları da var; “Hiçbir partinin ajandasının takipçisi değiliz… Hükümetin yetkilerini paylaşma peşinde değiliz” denilmesine karşın, ne MİT dosyası kapanmıştır ne yeni anayasa beklentisi. Cumhurbaşkanlığı’ndan Gül’ün ekarte edilmek istenmesi ise hiç sineye çekilmemiştir. Yargıdaki güçle, Ergenekon, Balyoz ve KCK’de gevşeme yaşanmaması için hassasiyetler yükseltilirken özel yetkili mahkemelerine ve Terörle Mücadele Yasası’na dönük salvolara karşı savunmacı bir hattın safları da sıkılaştırılmaktadır. Dahası, AKP’ye, vazgeçilmez değilsin mesajı da gönderilmiştir son “Hizmet” bildirisinde şu cümlelerle… “…siyasi partiler demokratikleşme gibi konularda daha geri duruma düşerlerse Hizmet’e itibar eden insanların ilgili partilere yönelik tavırlarında değişim kaçınılmazdır.” ??? Son günlerde “Hizmet”in lansmanını, AKP ile barış çubuklarının yakılması diye yorumlayanlar oldu. Oysa hükümete yakın çevreler, MİT dosyasının fitilinin henüz sönmediğini hatırlatıyorlar. Yeni Şafak yazarı Abdulkadir Selvi, 28 Mart tarihli “MİT Dosyası” başlıklı yazısında dosyada yer alan ithamlara yer verdikten sonra dosyanın esasta, AKP hükümetinin açılım iradesini yargıladığını vurguluyor, şöyle devam ediyordu: “Yani savcılar hükümete dönüp, sen ne hakla açılım sürecini başlatırsın diye hesap soruyor. Hakan Fidan’ın şahsında MİT’in yaptığı görüşmeleri, Emre Taner’in temaslarını, Afet Güneş’in müzakerelerini değil, Başbakan Erdoğan’ın iradesini yargılamayı esas alıyor. Ama burada yargılanmak istenen bir hükümetin açılım iradesi.” Peki MİT’çilerin sorgulanmasına RTE izin vermezse ne olur? Savcıların Danıştay’a gitmesi bekleniyor mu? Selvi’nin yanıtı pozitif: “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın tavrına rağmen yakalama kararı çıkaran savcıların bunu göze alacağı düşünülüyor...” ??? MİT dosyasının akibeti merakla beklenirken Kürt sorunu karşısında şahin duruşu hiç değişmeyen “hizmet hareketi”, açıklanan 193 sanıklı İstanbul KCK İddianamesi’nin de Ergenekon ve Balyoz’da olduğu gibi yakın takipçisi. Bu iddianame de özel yetkili savcıların hazırladığı birçok iddianame gibi, ciddi hukuk açıkları olan bir metin. Davanın sembol isimleri yayıncı Ragıp Zarakolu’na ve Prof. Büşra Ersanlı’ya isnat edilen suçların dayanakları, daha doğrusu çürük ve zayıf dayanakları yine dudak uçuklatıyor; Ragıp Zarakolu hakkındaki değerlendirme şöyle: “Şüphelinin PKK/KCK terör örgütünün şehir merkezindeki yapılanmalarına ve dağ kadrosuna eleman yetiştirme merkezi gibi işlev gören Siyaset Akademisi’nde ders verdiği, bu faaliyetin yalnızca bir eğitim faaliyeti olarak görülemeyeceği, sınıflarında ve koridorlarında örgütün ölen ve halen yaşayan militanlarına ilişkin fotoğraflar ve örgüt lideri Öcalan’ın posterleri bulunan bir mekânın normal bir eğitim yuvası gibi kabul edilemeyeceği, Türkiye ve dünyadaki gelişmelerden konumu gereği haberdar olan ve aynı zamanda araştırmacıyazar olan şüphelinin terör örgütü eğitim yuvası olduğunu algılamamasının akıl ve mantık kurallarıyla çeliştiği...” İddianamede, Zarakolu’nun verdiği iddia edilen derslerde, ne dediği ve bu dediklerinin hangi yasa maddesini ihlal ettiğine dair tek bir sözcük yer almıyor. Mekân tarifi ile ve BDP’nin “Siyaset Akademisi”nin işlevine ilişkin savcının kendi sübjektif değerlendirmesinden yola çıkılarak Ragıp’ın “örgüte bilerek isteyerek yardım etmek” gerekçesiyle 15 yıl hapsi isteniyor. Prof. Büşra Ersanlı, bilindiği gibi, BDP Parti Meclisi üyesidir. Ersanlı’nın bu konumundan hareketle “örgüt yöneticisi olmak”tan 22.5 yıl hapsi isteniyor. İddianamede, Ersanlı’nın herhangi bir terör olayıyla ilişkisinden söz edilmiyor, PKK, KCK ve BDP’yi eşitleyen ve BDP’den “PKK/KCK ile organsal bağı” olan bir parti olarak söz eden iddianame, BDP’nin kapatılmasına da yön gösteriyor. Böyle bir iddianameyi AKP iktidarının, davulu sırtlarında taşıyanların, içeride ve dışarıdaki eleştirilere karşı uzun uzadıya göğüslemeleri kolay değil. Kürt sorunu, AKP cemaat koalisyonunda yeni çatlakların bahanelerinden biri olmaya devam edecek görünüyor. Bundan sonra büyüme yok: Sektörde girdi maliyetleri yüzde 60, finansman maliyetleri yüzde 90 arttı. Üretim geçen yıla göre yüzde 5 azaldı. Bankalar ve faktöring şirketleri adeta şirketlerin ensesinde bekliyor. Piyasa adeta pamuk ipliğine bağlı. Bundan sonra büyümek yok. ŞEHRİBAN KIRAÇ Yıllık hacmi 50 milyar doların üzerinde olan tekstil ve hazır giyim sektörü yıl başından bu yana zor günler geçiriyor. Bankaların kredi vermekte çekinmesi, ithalata getirilen ek vergiler, hammadde fiyatlarının artması, çek yasasında yapılan değişiklikler nedeniyle derin bir krize giren sektörde firmalar iflas bayraklarını da çekmeye başladı. Yıl başından bu yana piyasada yaklaşık 50 şirketten oluşan bir “batık listesi” de dolaşıyor. 1983’te kurulan, 1994’te en çok ihracat yapan şirket unvanını alan ve borsanın ilk hazır giyim firması UKİ iflasını açıklayan ilk şirket oldu. Çocuk giyim markası Wenice Kid’s iflas ertleme başvurusunda bulunurken yine Türkiye’nin önde gelen hazır giyim şirketlerinden Seven Hill de zor günler geçiren markalar arasında yer alıyor. Seven Hill küçük yerleşim birimlerindeki birçok mağazasını da kapattı. Dünyanın en önde gelen markalarınına üretim yapan Hey Tekstil ise birçok üretim birimini kapatarak yaklaşık 650 çalışanının işine son verdi. Hikmet Tanrıverdi Seven Hill: dedikodu çok Seven Hill’in patronu Hüseyin Özbek, piyasanın pamuk ipliğine bağlı olduğunu kaydederek bankalar ve faktoring şirketlerinin çıkardığı dedikodular nedeniyle zor günler yaşadıklarını söyledi. İki aydır tüm alımlarını peşin yaptıklarını Cizre, Şırnak, Doğubeyazıt, Nusaybin gibi küçük yerleşim birimlerindeki mağazalarını kapattıklarını dile getiren Özbek, “Önümüze daha büyük sıkıntılar çıkmasın diye tedbir alıyoruz. Hakkımızda çok dedikodu çıktı. Bankalara borcumuz var ama şu anda kapımıza dayanılacak bir durumumuz yok. Vadeli alımları tamamen durdurduk. Grup olarak karar aldık gerekirse hiç büyümeyelim kendi yağımızda kavrulalım, ama peşin çalışalım dedik. Şu anda bankalar bana bedava kredi verse kullanmam artık” dedi. büyümek zor İTKİB: Borçla İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, özellikle yıl başında sektörün zor günler geçirdiğini kaydederek döviz fiyatlarının artışına bağlı olarak perakende firmalarında daha ciddi sorunlar yaşandığını ifade etti. Tüm olumsuzluklara rağmen sektörün ihracat rakamlarının çok düşmediğini şu anda firmaların kendilerini olumsuz şartlara hazırladığını vurgulayan Tanrıverdi, “Firmalar yavaş yavaş toparlandılar. Bu işte finansman çok önemli. Çek piyasasında bir tedirginlik var. Çek kanundan dolayı firmalar zorda. Bu nedenle firmalar biraz daha dikkatli ve nakit çalışsınlar. Firmalar ellerinden geldiğince öz sermayelerini güçlendirecek tedbirler almalı. Tekstil ve hazırgiyimde borçla artık ayakta kalmak mümkün değil. Öz sermayesi güçlü olanlar ayakta kalabiliyor. Borçla işi büyütmek bundan sonra zor. Kredilerle bir yere varılmayacağı açıkça ortada” yorumunu yaptı. Maliyet arttı kârlılık düştü Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Cem Negrin girdi maliyetlerinin yüzde 60, finansman maliyetlerinin ise yüzde 90’lara varan oranlarda arttış gösterdiğini söyledi. Negrin geçen yıla göre hazır giyim üretiminin yüzde 5 oranında azalma gösterdiğini, kârlılıCem ğın yüzde 17 Negrin düştüğünü bu azalan ivmenin 2012’nin ilk üç ayında da etkisini sürdürdüğünü ifade etti. Negrin, hazır giyim sektörünün Türkiye ihracatının yakaladığı ivmenin gerisinde kaldığını belirterek “Türkiye ihracatı koşuyor, biz ise patinaj çekiyoruz. Her gün artan maliyetler fiyat tutturmamızı zorlaştırırken kârlılık mazide kaldı” dedi. Hazır giyim ihracatının yerinde saydığını aktaran Negrin sektörün geçen sene 30 bin kişiye istihdam imkânı sağlamasına karşın hâlâ 2008 rakamlarını yakalayamadığına işaret etti. Negrin, “Son dönemde kurlarda yaşanan yukarı yönlü hareket yaşanan olumsuzlukların daha fazla dramatik sonuçlar doğurmasını engelledi. Bu kadar istihdam ve net döviz girdisi sağlayan Türk hazır giyim sektörü yanı başındaki Avrupa pazarını Bangladeş, Vietnam gibi binlerce kilometre uzaktaki ülkelere kaptıracak” diye konuştu. Piyasa pamuk ipliğine bağlı Geçen temmuz ayında tekstil ithalatına getirilen ek vergiler nedeniyle birçok firmanın iç piyasaya yüklendiğini elindeki çekleri bozdurmak için ya bankalara ya da faktoring şirketlerine gitmek zorunda kaldığını aktaran Özbek, “Yoğunluk olunca faktoring şirketleri birçok tekstil ve hazır giyim firmasının dedikodusunu çıkardı. Şu firmanın çekini almam bu şirketinkini almam diye. Çeklerin aşırı yığılmasından kaynaklı sorunlar çıktı. Çekle çalışmayı bıraktık. Tedbir almak zorundaydık ve aldık. Çünkü 500 milyon dolarlık şirketi 1 milyon dolarla batırabilirsiniz. Bu piyasa pamuk ipliğine bağlı” yorumunu yaptı. Şu anda büyüme hedeflerinin olmadığını, bankalara olan borçlarını 2 yıl içinde tamamen bitirmeyi hedeflediklerini dile getiren Özbek, ortaklık tekliflerine de açık olduklarını, birkaç firma ile görüştüklerini mantıklarına uyan bir firma ile ortaklığa hazır olduklarını anlattı. Asemble Kurucusu Ergin’e Medici Nişanı Ekonomi Servisi Sanatın ekonomiye katkısını anlatmak üzere İstanbul’a gelen İtalyan Rönesansı’nın en önemli ailelerinden Medicilerin son veliahtı Ottaviano de Medici, Asemble Kurucusu Sinan Ergin’e yüzlerce yıllık geçmişe sahip “Medici Nişanı” sundu. Ottaviano de Medici, Asemble Eğitim ve lerden büyük bir “başarıyla” çıkan MK, bu kez mecliste kimseyle özellikle Selefi Nur partisiyle ittifak yapmayacaklarını, anayasayı yapacak olan kurucu mecliste iskemlelerin yüzde 30’undan fazlasına talip olmayacaklarını açıkladı. MK, başkanlık seçimlerinde aday göstermeyecekti; korkacak bir şey yoktu; sanıldığı gibi Mısır’da siyasi iktidarı tekeline almaya niyeti yoktu. Ancak MK, bu sözü de tutmadı, Nur partisiyle anlaşarak kurucu mecliste siyasal İslamın egemenliğini sağladı. Gözlemcilerin çoğu, MK’nin bu “tutarsızlığına” şaşırıyorlardı, ama “pasif devrim” perspektifinden bakınca gelişmelerin yönü MK’nin iktidarı elinde toplamaya hazırlandığını, ancak pazarlıklar tamamlandıkça, tamamlanan aşamaya uygun adımları atarak ilerlemekte olduğunu gösteriyordu. Geçen hafta yaşanan “şaşkınlığın” ortasında tartışmalar, pazarlıkların ABD ve onun “müşterisi” Mısır ordusuyla yapılmakta olduğunu gösteriyordu. CFR’deki toplantı bir yana, Foreign Policy Ortadoğu uzmanlarından, Mark Lynch’in “Muslim Brothers’ Presidential Gambit” (02/04/2012) ve The National Interest’te Nathan J. Brown’un “Egypt’s Muddy Waters” (04/04/2012) başlıklı, MK’nin tutumunu anlamaya çalışan yorumlarında değindikleri gibi, bu iki yazar MK’nin adayı, MK’nin yönetici meclisinin ikinci başkanı (ama kimilerine göre aslında en etkili lideri) Khairet alShater’le bir yıldır görüşüyorlarmış. Time dergisinden Tony Karon da geçen haf Danışmanlık’ın hayata geçirdiği Pazarlama ve Satış Okulum için İstanbul’a geldi. Canlı yayınla birbirine bağlanan sinemalarda film seyreder gibi satış ve pazarlama eğitimi alan gençlere “sanatın ekonomiye katkısını” anlatan Ottaviano de Medici, Pazarlama Satış Okulum kapsamında on binlerce genci eğiterek iş sahibi yapma sından dolayı Asemble Eğitim Danışmanlık’ın kurucusu Sinan Ergin’i “Medici Nişanı” ile onurlandırdı. Ottaviano de Medici, son yüzyılda bu nişanı alan 5. kişi olduğunu belirttiği Sinan Ergin’e gençlere eğitim ve istihdam sağlamaya yönelik çalışmalarından dolayı teşekkür etti. durmanın tek yolu Shalet’in aday olmasıydı” derken “Shalet’in bugüne kadar cuntayı hiç eleştirmemiş olmasına da” dikkat çekiyor. The New York Times da aynı düşünceyi paylaşıyor; “Bir zamanlar MK’nin yönetimi ele geçirmesinden korkan ABD’li yetkililerin, olağanüstü bir ‘U’ dönüşüyle, MK’yi Selefi harekete karşı vazgeçilmez bir bağlaşık olarak görüyorlar” (01/04/2012) diyor. MK’nin adayının Shalet gibi biri olması da ABD’nin ağzının suyunu akıtıyor. Shalet, Mübarek döneminde 10 kez tutuklanmış olmasına karşılık, mobilyacılık, tekstil, otomotiv ve bankacılık sektörlerinde etkin, servetinin çapı esas olarak bilinmeyen milyarder bir işadamı. Kısacası, Shalet, Mısır’da Mubarek yönetiminin, geçen 30 yılda, neoliberal programları uyguladığı dönemde büyük bir servet oluşturmayı başarmış. Shalet tek örnek değil. McClatchy Newspapers’ın Mısır muhabiri Mohannad Sabri’nin bir yazısında işaret ettiği gibi MK seçimlerde muazzam büyüklüklerde para harcıyor. Ama kimse MK’nin servetinin kaynağını, çapını bilemiyor. Bu servetin Mübarek döneminde yapılmış olduğundansa kimsenin şüphesi yok (04/04/2012). Nevine Kamel’de kurucu mecliste MK egemenliği kurulunca çekilen ekonomistlerden sonra, geride kalan MK üyelerinin, işadamı, bankacı özelliklerine işaret ederek “Bir şey kesin, yeni anayasa piyasa dostu olacak” diyor (Al Ahram Daily, 04/04/12). Kısacası, ABD bölge ekonomilerinin açık kalmasını sağlama işlevini şimdilik MK ordu ikilisine devretmiş görünüyor; liberallere, MK ve benzerlerinden demokratlık bekleyenlere de bu durumu yüzlerinde salak bir ifadeyle seyretmek kalıyor. Geçen hafta “herkes” Müslüman Kardeşler’in (MK) “beklenmedik” bir biçimde devlet başkanlığı seçimlerine katılmaya karar vererek kendi adaylarını açıklamalarının “şaşkınlığını” yaşıyordu. Aynı günlerde, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan Müslüman Kardeşler’in “kardeş” örgütleri olarak bilinen partilerden temsilciler Washington’da ABD’li yetkililerle görüşüyorlardı. Perşembe günü ABD’nin en etkili dış politika düşünce kuruluşu (thinktank) Council on Foreign Relations Müslüman Kardeşler heyetini ağırlıyordu. Ancak, Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün 35 yıllık serüvenini, bizim gibi bir “pasif devrim” süreci olarak algılayanlar, bu örgütün, bir kez daha kendisinden beklenenlerden, yarattığı izlenimden farklı bir yönde davranmasına şaşırmadılar. Müslüman Kardeşler herkesi ilk önce, Tahrir “olay”ına (devrimci sürece) katılmayarak şaşırtmıştı. “Olay”ın yönü belli olunca MK “olay”a katıldı ama, denetim altına alarak durdurmak için. O zaman MK’yi rejim düşmanı, demokratik bir güç olarak bellemiş olanlar yine çok şaşırdılar. MK orduyla, hatta Mübarek’in partisiyle anlaşarak devrimci süreci bitirmek için elinden geleni başarıyla yaptı. MK, Avrupa’da 1848 devrimlerini “satan” kapitalist sınıfın refleksini aynen tekrarlayarak eski rejimin kucağına atlamış ve rejime katılmıştı. Aşağıda değineceğim gibi geçen hafta MK’nin açıkladığı devlet başkanı adayının sınıfsal özellikleri bu saptamaları doğrulayacaktı. İkinci adımda MK, ordu cuntasıyla ve Mübarek’in partisinden geride kalanlarla anlaşarak seçimlerin acilen, başka kimseye örgütlenme zamanı tanımadan yapılmasını sağladı. Seçim ABD’nin Yeni Aşkı ta blogunda, Shater’in, ABD’nin Mısır Büyükelçisi Anne Paterson’la düzenli olarak görüştüğünü aktarıyordu (Time World Press, 04/04/2012). Al Hayat’ta yazan George Semaan da, ABD’nin, iktidarın sonunda ordu ve MK’nin tekelinde kalacağının ayırdına daha başından vardığını, buna uygun bir pozisyon almaya başladığını vur ‘Pasif Devrim’ denen şey... Nathan Brown “Geçen yıl içinde Shater ile birçok gez görüştüm, devlet başkanlığına aday olmak istemiyorlardı” dedikten sonra, MK liderliğinin, Cezayir’de FIS’ın başına gelenleri anımsayarak, Batı’nın orduyla birlikte duruma müdahale etmesinden korktuklarını aktarıyordu. Belli ki bu korku giderildi, MK’ye gereken garantiler verildi, hatta belki de başkan adayı göstermeleri özellikle istendi. Ama neden? guluyordu. Semaan’a göre, ABD’den finanse edilen bazı sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin önce tutuklanması, sonra da serbest bırakılarak Mısır’dan ayrılmalarına izin verilmesi sürecinde, MK ile ABD arasında yaşanan görüşmeler çok işlevsel olmuş (02/04/2012). Bu pazarlıklar ilerledikçe, MK de ilerledi. Bu, CFR yazarı Ed Husain’in yorumunun başlığıydı. Geçen hafta, Tunus, Fas, Ürdün ve Libya’dan MK’nin kardeş örgütü partiler Washington’da sevinçle karşılanmış. “Ben de MK’nin partisi Özgürlük ve Adalet Partisi delegasyonunu CFR’de ağırlamaktan son derecede memnun oldum” diyor Husain. Husain, Washington’un, “eski düşmanlarının, şimdi gösterdiği dostluktan gözlerinin kamaşmış olmasını” (...) “bölgedeki, liberal ve İslamcı olmayan güçler hayretler içinde izliyorlar” diyor. ABD’nin ve genel olarak Batı’nın MK aşkının arkasında esas olarak iki etken yatıyor. Birincisi Mısır seçmeninin yüzde 58’i İslami hareketten bir başkan isterken özelde Selefi hareketin Nur partisi, onun yoksul kesimler arasında son derecede popüler olduğu anlaşılan başkan adayı Abu İsmail’e desteğin yüzde 22 düzeyinde seyrediyor olması. MK aday çıkarmazsa İsmail’in kazanma şansının olduğu anlaşılıyor. The Economist, “Selefi adayı dur ‘Aşk üçgeni’ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle