18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 ŞUBAT 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 4+4+4’E KARŞI SESLER YÜKSELİRKEN OKUNMASI GEREKEN BİR KİTAP: 17 ‘Aydınlanan Yollar’ “Evimizin çatısı çöktü, şimdi koyunlarla birlikte ahırda kalıyoruz.” “Yatılı Bölge Okulu’nda okuyorum, hayatım hep işlerle geçiyor. Pamuk topluyorum, odun topluyorum, babaannemin ineklerini alıp çobanlık yapıyorum, keçileri otlatırken defterimi, kitabımı alıp ders çalışıyorum.” “Ben okuyup annem ve kardeşlerime bakacağım. Annem de istiyor bunu. Ama bize inanmayanlar var. Babam annemi dövüyor, bize küfür ediyor.” “Bir dağ köyünden geliyorum. On üçüme vardığımda üç, beş milyara beni satacaklar.” “Hiç erkek kardeşim olmadığı için babam kuma getirdi, evde kıyamet koptu.” “Ben okumak istiyorum. Okulumuzun müdürü bizim köye gelerek babamı okumam için ikna etti. Babam evet demesine dedi, ama beni berdel olarak vermeyi aklına koymuş bir kere.” Bunlar, Anadolu’nun farklı yörelerinden, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne burs için başvuran kızların söylediklerinden… Zehra İpşiroğlu’nun Cumhuriyet Kitap’tan çıkan yeni kitabı “Aydınlanan Yollar”dan okuyorum… liri, Van’daki Kardelenler’e gidecek. Satışı kim belirleyecek? Devlet müzelerindeki etütlük olarak tanımlanan eserlerin satışına izin veren yönetmelik, tartışmaları beraberinde getirdi Bendeki Stefan Zweig... Biliyordum, ama bir süredir aklımdan çıkmış; içinde bulunduğumuz yıl ve ay, Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın (18811942) yetmişinci ölüm yıldönümü. Sevgili Ahmet Arpad’ın Almanya’dan gönderdiği bir notla yeniden hatırlıyorum. Evet, engin kültür birikimiyle, her eserinde Almancanın doruklarında yolculuğa çıkan üslubuyla ve özellikle de deneme türünün babası sayılan Montaigne’ın ölümünden yüzyıllar sonra bu alanda kaleme aldığı eşsiz biyografileriyle Zweig, ölümünden sonra kendisi için kullanılan “son Avrupalı” nitelemesini fazlasıyla hak etmişti. Benim Zweig ile tanışmam, yetmişli yılların başına rastlar. Dostların dostu Şeref Serdengeçti, bir gece yarısı sohbetimiz sırasında ansızın; “Tarihe çok meraklısın, onun için tarihi her şeyden önce biyografilerden öğrenmeye çalış!” deyivermişti. Ardından da şunu eklemişti: “Çünkü usta kalemlerden çıkma biyografiler, bir kişinin yaşam öyküsünü çıkış noktası yaparak sana bütün bir çağı ya da dönemi anlatmaz, ama kelimenin tam anlamıyla yaşatır!” Şeref Serdengeçti’nin bu bağlamda dile getirdiği ilk isim, yine biyografinin ustalarından olan Alman yazar Emil Ludwig’ti (18881948). Onun tavsiyesiyle, Ludwig’in “Kleopatra” ve “Napoleon” biyografilerini yutarcasına okumuştum. Şeref Serdengeçti, bu kitapları bitirmemden ve üzerinde tartışmamızdan sonra; “Ama şimdi sıra, artık Stefan Zweig’ın biyografilerine geldi, hepsini Almanca asıllarından okumanı istiyorum!” diyerek, bana sonraki zamanlarda hayatımdan hiç çıkmayacak bir büyülü dünyanın kapılarını açmıştı. Yılların akışı içerisinde Zweig’ın “Marie Antoinette”i, “Joseph Fouché”si, “Maria Stuart”ı, “Balzac”ı, “Nietzsche”si, “Hölderlin”i, “Dostoyevski”si ve öteki biyografik eserleri, düşünce dünyamın şekillenmesinde temel taşları yerine geçti. Hayatımın orta yaş ve sonrası dönemine rastlayan “Rotterdam’lı Erasmus’un Zaferi ve Trajedisi” ile, ölmeden önce kaleme aldığı son eseri olan “Montaigne” ise benim için her düşünce bunalımı döneminde, hayatım boyunca sadık kalmaktan vazgeçmeme savaşımını verdiğim her değerden, kısa süreliğine de olsa, kuşkuya düştüğüm her zaman diliminde yeni bir güç kaynağı yerine geçti. Özellikle “Erasmus” biyografisinin şu son satırları, ideallerin işlevinden kuşku duyduğum zamanlarda hep kucağına koştuğum bir kurtarıcı ya da bir tür ahlak oldu: “…hümanist idealin, Erasmus idealinin hiçbir zaman egemen olmayışı ve hemen hiçbir zaman politik etkinlik kazanamayışı, bu ideale değerinden hiçbir şey yitirtmez… Düşüncenin evreninde bütün karşıtlıklara yer vardır: Hiçbir zaman galebe çalmış bir gerçeğin kalıbına giremeyen bir düşünce bile, o evrende dinamik bir güç olarak etkili kalır; en aşılamayan ve unutulamayan idealler ise özellikle gerçekleşmemiş ideallerdir. Bundan ötürü bir düşüncenin daha gerçekleşmemiş oluşu, o düşüncenin ne yenilgisini ne de yanlışlığını kanıtlar; tam aksine, yalnızca gerçeklerin alanına girip eskimemiş ve yanlışlıkları kanıtlanmamış olan idealler, ahlaki gelişmenin bir öğesi olarak her yeni kuşakta etkinliğini sürdürür…” Dopdolu geçmiş bir hayat yolunu İkinci Dünya Savaşı cehenneminin ortalık yerinde, ülkesinden çok uzaklarda, Brezilya’da, son bir görkemli buluşmanın, “Montaigne” biyografisini kaleme alışının ardından kendi eliyle noktalayan Zweig, kanımca insanlık durdukça o insanlığın sesi olmayı sürdürecek. “Bendeki Stefan Zweig”a gelince, insanca değerlerin sırılsıklam âşığı olan bu büyük hümanistin bu bağlamdaki iki önemli “menzilini”, “Erasmus” ve “Montaigne” biyografilerini dilimize kazandırmış olmayı her zaman çeviri uğraşımın en onurlu edimleri sayacağım… Tepkiler Sürüyor İşte tam da bu yukarıda vurguladığım duygular içindeyken geldi AKP’nin eğitime ilişkin yasa tasarısı… Kadın kuruluşları hop oturup hop kalkıyor, tepkilerini ortaya koyuyor. Uçan Süpürge’den KA.DER’e sayısız sivil toplum tepkilerini ortaya koyuyor. “4+4+4 formülü, çocuk yaşta evliliklerin önünü açıyor” diyorlar. “Soruyoruz! Kız çocukları ilkokuldan sonraki eğitimini 70 yaşındaki adamın yatağında mı yapacak?” diyorlar. “Mesleki eğitimde hangi çocuğun hangi meslek alanına yönlendirileceğine Bakanlar Kurulu karar vermesiyle tek tip insan yetiştirmenin zemini hazırlıyor” diyorlar… “Eğitim/öğretim ‘kademeli’ değil ‘kesintisiz’ olarak ve okulöncesi eğitimi de kapsayacak şekilde 12 yıla çıkarılmalıdır” diyorlar… CHP Milletvekili Gülsün Bilgehan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e açık çağrıda bulundu: “Sevgili Arkadaşım Fatma Şahin’i, zorunlu eğitimi 4 yıla indiren Milli Eğitim Yasası’na karşı çıkmaya davet ediyorum” diye başlayan mektubunda şunları vurguluyor: 1930’dan beri en az 5 yıl olan zorunlu eğitim, 4 yıla iniyor. Okulöncesi eğitim kalkıyor Çocukların insan hakları ihlallerine uğramaları (erken evlilik, erken çalıştırma, ev işi yükü) söz konusu olacak… Gülsün Bilgehan “gençleri, kendileri, çevreleri ve dünya ile barışık yetiştirme hedefi, siyasi partilerin oy kaygılarının üzerinde olması” gereğini vurguladıktan sonra mektubunu şöyle bitiriyor: “Sayın Bakan’ı, göreve geldiğinden beri destekleyen ve yeni yasa konusunda ciddi çekinceleri olan ve tepki gösteren tüm sivil toplum kuruluşlarına kulak vermeye davet ediyorum.” Hayır, dün gazete baskıya girinceye dek Fatma Şahin’den yanıt gelmedi! [email protected] SELDA GÜNEYSU Kardelen Öyküleri Zehra İpşiroğlu araştırmacı bir yazar. Araştırma ve gözlemlerini eleştirel düşünce sistematiği içinde ele alıp sentezler ortaya koyuyor. Türkan Saylan’ın ölümünden üç yıl önce, onunla güncel konularda yaptığı çok geniş kapsamlı söyleşileri, “Yapıcılığın Gücü” kitabında bir araya toplamış, Almanya’da yaşayan film yönetmeni Başak Demir’le bir de belgesel çalışmasına girişmişti Zehra. Ancak filmde Türkan Saylan’ın dokunduğu ve dönüştürdüğü yöreler/kişiler de yer alacaktı. İşte bu amaçla çıkılan Van yolculuğu ve orada tanıdığı Kardelenler’in öyküleri “Aydınlanan Yollar” kitabına yol açtı. Kitabı okurken hep Türkan Saylan’ı omuz başımda hissettim. Kitap aynı zamanda Türkan Saylan’a bir saygı duruşu… “Aydınlanan Yollar”ın alt başlığı “Kardelen Öyküleri”… Kitabın ilk bölümü “Sesimi Duyuyor musunuz?” sorusunu içeriyor: Gelenek, töre, çeşit çeşit baskılar, ekonomik sorunlar, hastalık, şiddet ve korkuyla örülü hayatlar arasından sıyrılıp okula gidebilen kız çocuklarının birbirinden çarpıcı öyküleri yer alıyor. İkinci bölüm “Uzun Yürüyüş” ise Anadolu’nun iki farklı yöresinden gelen köy kökenli iki genç kadının öyküsüne odaklanıyor. Ve her öyküde tüm engellere, güçlüklere karşın gençlerin yaşama sevinci, yaşama coşkusu ve azimleri ortaya çıkıyor. Soluk soluğa kâh gülümseyerek, kâh gözyaşlarımı tutamayarak okudum kitabı. Kimi yerde umutlandım. Çünkü bütün bu kızlar kararlıydılar, mücadeleciydiler. Çünkü hepsinin düşleri, idealleri vardı. Çünkü anneler artık kızlarına destek oluyordu. Çünkü “gün gelecek feodal yapılanma, töre ve şiddet kıskacından kurtulacaklarına” inanıyorlardı. Belirtmeliyim: Kitabın tüm ge kişilere iade edilme hakkını tanıyordu. Bunun iade edilmesi sakınANKARA Devlet müzelerinde ca doğuracağı için biz bu maddeyi ki “etütlük” olarak tanımlanan, “mü kaldırdık. Yansıyanın tam tersi zeye alınmasına gerek duyulmayan, onların da müzede alıkonulmasına belli bir koleksiyona ait olmayan” yönelik, müzede muhafaza edileserlerin satışına izin veren “Ko mesine yönelik bir düzenleme yarunması Gerekli Taşınır Kültür pıldı. Bırakın satışını, eserin dışave Tabiat Varlıkları Hakkındaki rıya çıkarılmaması, müzede kalYönetmelik” tartışmaları beraberin ması yönünde bir düzenleme yade getirdi. Kültür ve Turizm Bakan pıldı. İkinci bir düzenleme de yine lığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Ge aynı maddeyle ilgili. Buradaki yannel Müdürlüğü Müzeler Daire Baş lış anlama şu: Sanki müze eserleri kanı Zülküf Yılmaz, satılacak... Bizdesöz konusu yönetmeliki bütün mevzuat ğin “müzelerden eser ? Yönetmelikte yer alan müzelere ve eserlesatışıyla ilgili bir çare yönelik, hepsi “Eser satışı için bir lışmayı kapsamadığıbirbiriyle bağlı. değerlendirme komisyonu Koleksiyonculara nı” belirtse de yönetmelikte yer alan “Eser dair yönetmelik de kurulacak” maddesi, satışı için bir değerkurulacak bu komisyonun bu yönetmelikle lendirme komisyonu bağlantılı yürühangi tür tarihi eserleri kurulacak” ibaresi, mekte. Nasıl ki esetütlük eser olarak kurulacak bu komiskiden özel müze ve yonun hangi tür tarihi koleksiyoncu eser belirleyeceğini gündeme eserleri “etütlük” olaedinebiliyorsa, bugetiriyor. Yönetmelik, bu rak belirleyeceğini netrada müzelerimize şekliyle, “Komisyon leştirmiyor. gelen talep doğrulkimlerden oluşacak? Konuyla ilgili olatusunda, bu eserlerak gazetemize açıkKomisyon her tarihi esere rin de özel müzelelamalarda bulunan Yılre ya da koleksi‘etütlük’ onayı verebilir maz, “Bu yönetmeyonculara gitmemi?” sorularını likle ilgili olarak çok den önce devlet beraberinde getiriyor. sınırlı birkaç arkamüzesine gelmesini daşımızın değişikliği gerektiriyor. Eseryüzeysel olarak okuler devlet müzesine malarından kaynaklanan bir yan gelecek, devlet müzesi bakacak, lış anlama var. Basına yansıyan şek bu eser bana lazım mı, benim koliyle müzelerden eser satışıyla ilgi leksiyonumu kapsayan önemli bir li bir çalışma ya da öyle bir düşünce eser midir, önce ona bakacak, yadahi söz konusu değil. Bunun tek ni rüçhan (ön alım) hakkını kullabir örneğini kimse bana ne geçmişte nacak... Eğer bu kapsamda değilse ne de geleceğe yönelik gösteremez” eser, o zaman özel müze ve kolekdedi. Tartışmalara neden olan yönet siyonerlerin envanterlerine kaymeliğin 2009’dan bu yana yürürlük dedilebilecek.” te olduğunu söyleyen Yılmaz, şöyle Ancak yönetmelik, bu şekliyle, konuştu: “Komisyon gerçekten uzman ki“Bu yönetmeliğin sadece tek bir şilerden oluşacak mı, bunu kim maddesinde, 10. maddesinde, uy belirleyecek? Kurulacak bu kogulamada, müzelerimizin zorluk misyon hangi tür tarihi eserleri çektiği bir ibare vardı. Biz o dü ‘etütlük’ olarak tanımlayacak? zenlemeyi yapmış olduk. 10. mad Komisyon her tarihi esere de dede geçen ‘etütlük’ denen ibare, yö ‘etütlük’ onayı verebilir mi?” sonetmeliğin eski maddesine göre, rularını beraberinde getiriyor. eserlerin belirli Çizgi roman koleksiyonuna 3.5 milyon dolar ? Kültür Servisi 1994 yılında hayatını kaybeden Billy Wright’a ait çizgi roman koleksiyonu açık arttırmada 3.5 milyon dolara (yaklaşık 7 milyon TL) satıldı. Heritage Müzayede Evi’nde düzenlenen açık arttırmada, Batman’ın nasıl ortaya çıktığını anlatan “Detective Comics No. 27” çizgi romanı, 523 bin dolar (yaklaşık 1 milyon TL) ile en yüksek fiyata alıcı buldu. Süpermen serisinin ilki olan 1938 baskısı “Action Comics No. 1”, 299 bin dolara (yaklaşık 600 bin TL), 1940’ta yayımlanan Batman çizgi romanının ilk sayısı ise 275 bin dolara (yaklaşık 600 bin TL) satıldı. İBBŞT OYUNCULARINDAN AÇIKLAMA ‘Tiyatromuz, tiyatronuz saldırı altında’ Kültür Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT) emekçileri dün Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde bir basın açıklaması yaptı. Pek çok oyuncu ve aralarında Oyuncular Sendikası’nın da olduğu çeşitli sivil toplum kuruluşları son günlerde medyada yer alan İBBŞT’ye yönelik eleştirilere tepki gösterdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (İSTİŞAN) sözcülüğünde yapılan açıklamada tiyatro seyircisine seslenildi. Açıklamayı İSTİŞAN adına İBBŞT oyuncusu Tolga Yeter ile Aslı Öngören okudu. “100. kuruluş yılına yaklaşan tiyatromuz, tiyatronuz saldırı altındadır” denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bizi, seyircimizi ahlaksızlığa teşvik etmekle suçluyorlar. İzlemedikleri oyunlarımız üzerine kışkırtıcı, tehdit edici yalanlar yayıyorlar. Bizi ve sizi ‘tek tip’leştirerek kendilerine benzetmek istiyorlar çünkü sanat korkunun ilacıdır; bizleri korkutamamaktan korkuyorlar. Sevgili seyircimiz, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da, bu yalan yayıcısı, azmettirici azınlığa teslim olmayacağız. Tiyatro sanatının büyüyen aydınlığında bir arada olmayı sürdüreceğiz.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle