20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2012 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Yargı süreçlerinin hızlandırılmasına dair yargı paketi TBMM’ye sunulurken AKP’de çatlak oluştu Tutukluluk süresi krizi ? AKP MYK toplantısında, tutukluluk süresinde yapılacak 1 ya da 2 yıl indirime, hükümetin yargı alanında yürüttüğü politikalara destek veren taban ve çevrelerde tepki toplayacak birçok ismin tahliyesini sağlayacağı gerekçesiyle karşı çıkıldı. Sürede indirim isteyenler ise Meclis’teki komisyon ve genel kurul aşamalarında tutukluluk süresiyle ilgili bir düzenlemenin eklenmesi için çaba harcamaya devam ediyor. lenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Tasarıda, katalog suçları diye tanımlanan özel yetkili mahkemelerde görülen davalarda yargılananlar için iki katı hesabıyla 10 yıl olarak uygulanan 5 yıllık tutukluluk süresinde bir indirim yer almadı. lu’nda (MYK) da tartışıldı. Ancak MYK toplantısında, tutukluluk süresinde yapılacak 1 ya da 2 yıl indirime, hükümetin yargı alanında yürüttüğü politikalara destek veren taban ve çevrelerde tepki toplayacak birçok ismin tahliyesini sağlayacağı gerekçesiyle karşı çıkıldı. Buna karşın tutukluluk süresinde indirim konusu, tasarının içeriği çerçevesinde Bakanlar Kurulu’nda da ele alındı. Kabine içinde ise yargı süreçlerini hızlandıracak tasarıdaki düzenlemelerin daha çok bürokrasiyi azaltacak nitelikler taşıdığı, beklentinin ise doğrudan tutukluluk süresine ilişkin tepkileri giderecek bir düzenleme olduğu görüşleri ifade edildi. Bu bakış açısıyla tutukluluk süresinde kısmi de olsa “1 ya da 2 yıl” kısaltmaya gidilebileceği önerileri gündeme geldi. Tutukluluk süresinde kısaltmaya gidilmesi önerileri parti içinde de destek buldu. Bu nedenle 2 hafta önce hazırlıkları tamamlanan paket, beklemeye alınarak kesin bir karara varılması için Meclis’e gönderilmedi. Tam bu aşamada parti içinden Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e yönelik “Kesinlikle tutukluluk süresinde indirim sağlayacak bir düzenlemenin tasarı içinde yer almaması” hedefiyle kulis başlatıldı. Gaziantep Milletvekili Şamil ERDEM GÜL ANKARA Yargı süreçlerinin hızlandırılmasına ilişkin 3. yargı paketi TBMM’ye sunulurken AKP’de “cezalandırmaya dönüştü” şeklinde eleştirilen uzun tutuklulukların indirilmesi konusunda görüş ayrılığı yaşanıyor. Görüş ayrılıkları nedeniyle tutukluluk süresinde indirim, yargı paketine alınmadı. Tutukluluk süresinde indirim isteyenler TBMM’deki komisyon ve genel kurul süreçlerinde pakete bu yönde düzenleme konulması, indirime şiddetle karşı çıkanlar ise bir değişiklik yapılmaması yönünde kulis yapıyor. Hükümetin “3. yargı paketi” diye adlandırdığı, Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Erte Tayyar’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda milletvekili, Ergin’den, “Tutukluluk süreleriyle ilgili bir düzenlemenin pakete girmeyeceği konusunda kendilerine söz verilmesini” istedi. ‘Ulusalcılığın Yeni Yüzleri’ Bu, Prof. Tom Nairn’in, Open democracy sitesinde yayımlanan yorumunun başlığıydı. Tom Nairn halen ulusalcılık, Britanya kurumları, İskoçya konularında Durham Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Nairn, İskoçya’nın, bir referandumla bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanmakta olmasından kalkarak, yorumuna “Küresel kapitalizmin hiperimparatorluğunun basıncını dengelemeye yönelik yeni yönetişim biçimleri aranıyor, İskoçya kendi direnişini geliştiriyor, İngiltere onu izleyebilir mi” sorusuyla başlıyor. Nairn yazısında, Jacques Attali’nin 2006’da yayımlanan Geleceğin Kısa Tarihi çalışmasından “küresel kapitalizmin hiperimparatorluğu” kavramını alarak, “kapitalist küreselleşme dalgasının şoklarına karşı, tepki olarak 200’den fazla yeni ulus doğabilir saptamasını” aktarıyor. Nairn’e göre, “İskoçya, bu dalganın tam ortasında Katolonya ve Kürdistan da...” Nairn, hiperimparatorluğun küresel çapta “devletlerin yapı çözümünü talep ederken”... “sosyal demokrasi de yeni bir biçim almalıdır” diyor, ekliyor: “Buna karşılık”... “tarih merkantilist dönemin başındakini andıran bir çap değişikliğini dayatıyor. Tam anlamıyla ‘daha küçük daha iyidir’ değil, ama eğilim bu yanda”. Kısacası, Attali’ye göre, tarih, etnik, dil ve hatta dini anlamda homojen ve küçük ulus devletlere doğru gidiyor. Nairn bu eğilimi, imparatorluğa bir direniş biçimi olarak destekliyor. Ben aynı düşüncede değilim. Karşılıklı kulisler Bunun üzerine tasarı, uzun tutuklulukla ilgili hiçbir düzenlemeye yer verilmeden TBMM’ye gönderildi. Ancak tasarının TBMM’ye gelmesi üzerine parti içinde tutukluluk süresinde kısaltma isteyenler ve kesinlikle istemeyenleri ayrı ayrı hareketlendirdi. Sürede indirim isteyenler, tasarının Meclis’teki komisyon ve Genel Kurul aşamalarında tutukluluk süresiyle ilgili bir düzenlemenin eklenmesi için çaba harcarken karşı çıkanlar ise kesinlikle bunu önlemeye yönelik bir kampanya yürütmeye başladı. Parti yönetiminden vize yok Adalet Bakanlığı’nda hazırlanması sürecinde, özellikle muhalefet ve kamuoyundan gelen eleştiriler çerçevesinde tutukluluk süresini 1 ya da 2 yıl kısaltan bir düzenlemeye gidilip gidilmemesi tartışmaya açıldı. Konu AKP Merkez Yürütme Kuru Gazi’de başına isabet eden 3 kurşunla ağır yaralanan bir kişinin beyin ölümü gerçekleşti. Mağdurlar gözaltına alındı Cemevi eylemcilerine saldırı HÜKÜMETTEN ‘SADAKA’ İTİRAFI: İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Yardımlar kayıt dışılığı arttırdı SEVİL ARINAN ANKARA Seçim dönemlerinde “sadaka ekonomisi” uygulamakla eleştirilen AKP hükümeti, sosyal yardımların kayıt dışılığı arttırdığını kabul etti. Hükümet, sosyal yardımlara “kamu yararına çalışma, iş arama, sağlık kontrolünden geçme, mesleki eğitim veya temel eğitim alma” koşulu getirmeye hazırlanırken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Türkiye’yi 12 bölgeye ayırıp “yolsulluk haritasını” çıkardı. Buna göre sosyal yardımları 3 grupta ödemek için 72 yardım formülü üreten bakanlık, yardımların cinsini ve miktarını “puanlama” sistemine göre yapacak. Yoksullara sağlanacak yardımın tek elden verilmesi için yürütülen çalışmalarda sona geliniyor. Bakanlığın, sivil toplum örgütleriyle düzenlediği çalıştaya sunduğu taslakta, yoksullara uzun zamandır sağlanan sosyal yardımların istihdam bağlantısının zayıf olması nedeniyle, insanları kayıt dışılığa teşvik ettiği sorununa dikkat çekildi. Türkiye’nin yoksulluk haritasının çıkarıldığı taslağa göre, ülke “İstanbul, Doğu Marmara, Batı Marmara, Ege, Batı Anadolu, Akdeniz, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz, Orta Anadolu, Ortadoğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu” olarak 12 bölgeye ayrıldı. [email protected] İstanbul Haber Servisi Gazi Mahallesi’ndeki Yenikent Cemevi’nin yıkımına karşı eylem yapan Alevi örgütleri temsilcilerine ve Demokratik Halklar Federasyonu (DHF) üyelerine düzenlenen silahlı saldırıda bir kişi başına isabet eden üç kurşunla ağır yaralandı. Gazi Polis Karakolu’na beş dakika mesafede gerçekleştirilen saldırılara hiçbir polis müdahale etmezken olayın mağduru, yaralı 3 kişi gözaltına alındı. İlk saldırı, 29 Ocak Pazar günü, sabah saatlerinde, cemevinin yıkımına karşı yapılan eylem sırasında gerçekleşti. Saldırgan grup, eyleme katılan bir kişiyi darp etti ve olaya müdahale eden DHF üyelerine saldırdı. Saldırıyı protesto için aynı gün akşam saat 19.00’da Gazi Demokratik Haklar Derneği’nden, Gazi Cemevi’ne yürüyüş düzenlendi. Saldırgan grup, cemevi yakınlarında toplanan eylemcilere, bulundukları kahvenin içinden ateş açtı. Bu saldırıda da bir eylemci ve DHF üyesi bıçaklandı. Yaralılar yakındaki hastaneye kaldırıldıkten yaklaşık 20 dakika sonra da hastane önünde bekleyenlere silah sıkıldı. Battal Tepeli kafasına isabet eden 3 kurşunla ağır yaralandı. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Tepeli’nin beyin ölümünün gerçekleştiği ifade edildi. Saldırıyı ‘Nalburlar çetesi’ olarak bilinen haraç çetesinin düzenlediği ifade edildi. Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, saldırıda yaralanan ve hastanede tedavi gören Güven Göçer, Volkan Can ile refakatçi Zuhal Güven’i gözaltına aldı. Mağdur gençlerin perşembe günü adliyeye sevk edilecekleri belirtildi. Göçer’in avukatı Meral Hanbayat, “Gazi halkı ve polis tarafından bilinen saldırının faillerinin ise gözaltına alındıklarına dair resmi bilgi bulunmuyor. Aynı gün üç defa insanların üzerine kurşun yağdırıyorlar. Polis göz yumuyor. Her yerde MOBESE varken son olay Yaşam Tıp Merkezi’nin önünde gerçekleşmesine karşın, saldırganlara hiçbir işlem yapılmazken yaralanan mağdurlar gözaltında” dedi. iberal entelijansiya ve ‘hiperimparatorluk’ “Küreselleşme”, bir ABD dış politikası (“The Next NATO”, The National Interest, 1 Sept 2001) olarak gündeme geldiğinde “önünde durulamaz”, “mutlaka uyum sağlanması gereken” bir süreç olarak sunuldu. Liberal entelijansiya da hemen kolları sıvayarak, “ulus devlet dönemi sona eriyor” fantezisini üretmeye başladı. Ancak “küreselleşme ve ulus devletin gerilemesi” denkleminin en azından üç tarihsel, teorik sorunu vardı. Birincisi, tarihe bakınca, “küreselleşme sürecinin” finansal balonlaşmayla birlikte geldiği, bir aşamada mali krize, ekonomik depresyona, büyük jeopolitik altüst oluşlara, çok şiddetli ulus devlet reflekslerine yol açtığı görülüyordu. Bu kez de öyle oluyordu ve bunu “önlenemez”, gereklerinin yerine getirilmesi “kaçınılmaz” bir süreç olarak tanımlamak, uçuruma doğru gözü kapalı bir yürüyüş demekti. İkincisi, ABD’nin “küreselleşme” politikası pratikte, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak tüm piyasaların, kaynak havzalarının, kaynak taşıma yollarının, tedarik zincirlerinin ve coğrafyalarının ABD liderliğindeki küresel sermayenin, kültür endüstrisinin kullanımına açılması anlamına geliyordu. Bunun gerçekleşebilmesi için de yerel çıkarı öne çıkaracak tüm siyasi akım ve projelerin bastırılması gerekiyordu. Bu bağlamda en etkin araç (özellikle dini /etnik nedenlerle baskı atında tutulan halkların seçkinleriyle kurulan mutabakatların ekonomik krizin etkileriyle bozulmaya başladığı bir dönemde) bunların tümünün, hiçbir ayrım gözetmeksizin, ırkçılıkla, faşizmle özdeşleştirilen bir ulusalcılıkla suçlanmasıydı. Bu süreçte liberal entelijensiya çok işlevsel oldu: Antiemperyalizm ulusalcılıkla eşitlendi, uydurma bir “ulusalcı sol” kavramı üzerinden faşizm çağrıştırıldı, bu çağrışımın karşısına da liberal demokrasi konuldu. Üçüncüsü, her türlü yerel projeyi ve önceliği savunmayı ulusalcılıkla suçlayanların perspektifi, tarihsel olarak, her aşamada ulusalcılığa eleştirel mesafelerini korumaya çalışarak, şoven ulusalcılığın elinde yaşadıkları felaketleri anımsayarak dikkatle, kuşkuyla yaklaşan komünist gelenekten çok farklıydı. Bu “ulusalcı sol” avcıları, aynı anda enternasyonalizmi savunmuyor, emperyalizm kavramından köşe bucak kaçıyorlardı. Bunlar antikapitalist değildi; her türlü toplumsal eleştirileri, demokrasi ve özgürlük talepleri gelip kapitalizmin sınırında duruyordu. Bu “ulusalcı sol” avcıları, sosyal demokrasinin, işsizliği azaltma, toplumsal talebi destekleme amaçlarını, bunun için devlet kaynaklarını kullanma eğilimini de paylaşmıyorlardı. Bunlar, özelleştirmeden, yabancı sermayenin denetimsiz girişinden yanaydılar; refah devletine, sosyal demokrat politikalara karşı “sadaka” toplumunu savunuyorlardı. Tüm bunlardan hareketle de bu liberal entelijansiyanın “hiperimparatorluğun” memurları ya da “yararlı salakları” olduğu sonucuna ulaşmak hiç de zor değildi. Küreselleşmenin, mali balonlaşmanın, tam da öngörüldüğü gibi bir mali krize, “büyük bunalıma”, hızlı yoksullaşmaya, toplumsal, jeopolitik altüst oluşlara yol açmaya başladığı bir dönemde, “küreselleşme engellenemez, ulus devlet bitiyor” söyleminin de yerini bir başka fanteziye bırakması gerekiyor. Attali’nin, Prof, Nairn’in de ister istemez bu yeni “fanteziyi” dile getirdiklerini düşünüyorum: Daha küçük, homojen ulus devletler aslında imparatorluğa direnmenin bir yoludur. Tarih bize tam aksini söylüyor. Uluslararası tedarik zincirleri, kaynak kullanım ağları enerji sistemleri, dijital ağlar dünyasında, küçük, homojen, ulus devletler, çaplarından dolayı fiziki olarak, homojen yapılarından dolayı da kültürel olarak sermayenin imparatorluğuna direnemeyecekler, aksine, “imparatorluğun vesayetindeki” kaynaklardan yararlanabilmek için hizmet sunma, sadık “vasal” olma yarışına girecekler; girmeye başladılar... L BDP: MASAK TOPLANTISI ÇİLLER DÖNEMİNİ ANIMSATIYOR MAHMUT ORAL ‘Polis göz yumdu’ Formdaki sorular Yardımların cinsini ve miktarını belirlemede “puanlama” sistemini kullanacak olan bakanlık, kimin, hangi yardımı alacağına karar vermek için de bir form hazırladı. Bakanlık formda yoksula, “Sağlık hizmetlerine erişimle ilgili problem yaşıyor musunuz? Hane halkı içerisinde son 1 yılda parasızlık nedeniyle tedavisini ertelediğiniz hastalık/rahatsızlık durumu oldu mu? Et ve ürünlerini tüketme sıklığınız nedir?” sorularını yöneltip yanıtlara göre hareket edecek. Bakanlığın hazırlıklarını tamamlamasının ardından yardım ve destek miktarı 2012 yılında 25 milyar TL’yi bulacak. Bir haneye aylık yapılacak aile yardımı toplamı net asgari ücretin yüzde 70’ini geçmeyecek. Yardımların “kırkent” ayrımı ve bölgesel farklılıklara göre verilmesi planlanırken yardımlar kapsamında yoksullar için 72 ayrı formül üretildi. Taslakta dikkat çeken düzenlemeler şöyle: ? Ailelere, yaşlılara ve özürlülere “düzenli”, eğitim, sağlık, barınma ve yakacak alanlarında “süreli” yardım yapılacak, tek seferlik, gelir getirici yardım faaliyetleri “geçici” olacak. ? Nakit desteği kamu yararına çalışma, iş arama, sağlık kontrolünden geçme, mesleki eğitim veya temel eğitim alma gibi şartlara bağlanacak. ? Yoksulluk durumu devam ettiği müddetçe yardımlara devam edilecek. Şarta bağlı olması durumunda ise birey, söz konusu şartını yerine getirmezse yardım kesilecek. DİYARBAKIR Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) 26 Ocak’ta çeşitli kuruluşlardan temsilcilerin katılımıyla “terör örgütünün finansmanını önlemek” amacıyla yaptığı toplantı BDP’nin tepkisini çekti. MASAK toplantısının, Kürt işadamlarının tutuklanmasının hazırlığı olduğunu ve 60 kişilik tutuklanacak işadamları listesi hazırlandığı ileri sürüldü. MASAK toplantısının eski başbakanlardan Tansu Çiller’in “PKK’ye yardım eden işadamlarının listesi elimizde” sözlerini ve 90’lı yıllarda infaz edilen Kürt işadamları olayını anımsattığı ifade edildi. Emniyet Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın koordinasyonuyla, İstanbul’da iki gün süren ve aralarında Ankara, İzmir, Hakkâri, Diyarbakır ve Mersin’in de bulunduğu 15 ilin te rörle mücadele şube müdürleri, MASAK yetkilileri ile özel yetkili mahkemelerde görevli hâkim ve savcıların katıldığı terörün finansmanı toplantısı ve ardından ortaya çıkan terörün finansmanının önlenmesine dair kanun, BDP’nin tepkisini çekti. AKP hükümetinin 90’lı yıllarda uygulanan politikalara döndüğünü belirten BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Bu bir çıkmaz sokaktır. Kendi etraflarına baksınlar. Kendi etraflarındaki işadamlarının kimlere yardım ettiğini görürler” dedi. AKP hükümetinin bir yandan Hamas liderlerini Ankara’ya getirme çabasına girdiğini, bir yandan da Hamas’a para aktardığını savunan Kaplan, “Bunları yaparken bir şeyi düşünmeyeceksin, sonra da Kürt işadamlarına pervasızca saldıracaksın. Bu BDP’ye saldırının bir başka kolu” dedi. İstanbul Barosu Adalet Bakanlığı’nın uzaktan sorgulama yönetmeliğini yargıya taşıdı: Yoksula 72 ayrı formül Yönetmelik yetmez, yasa gerekir ALİCAN ULUDAĞ ANKARA İstanbul Barosu, hâkimlerin şüpheli veya sanıkları mahkemeye çıkarmadan ses ve görüntülü sistem yoluyla uzaktan sorgulamasına olanak veren yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, hakkında yakalama kararı bulunan kişilerin ses ve görüntülü sistem yoluyla sorgulanıp tutuklanmasını öngören genelgesinin dayanağı olan “Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik” yargıya taşındı. İstanbul Barosu adına Hukuk Müşaviri Avukat Atilla Özen, Danıştay’a başvurarak dava açtı. Dilekçede, Adalet Bakanlığı’nın dava konusu yönetmeliği düzenleme yetkisinin olmadığını belirtilerek, yönetmeliğin yasal dayanağının bulunmadığı kaydedildi ve “Temel haklarla ilgili idare düzenleyici işlem yapamaz. Mahkemeler tarafından uygulanacak yargılama usullerine ilişkin esaslar yasalarla düzenlenebilir. Bu alan idarenin alanı değildir. Yasa koyucu yerine geçip yasayı mülga kılacak düzenlemelere gidilemez” denildi. Yönetmelik ile kolluk görevlisinin dinleme işlemi sırasında hazır bulunması ve dinlenilecek kişiyi hazır etmesinin yasaya ve hukuka aykırı olduğu belirtilen dilekçede, “Bu düzenlemeler yönetmeliğin konusu değildir. Ancak yasayla düzenlenebilir. Kolluğun kişileri dinlemenin yapılacağı yerde hazır etmesi, yakalama, gözaltına al ma ve zorla getirme müesseselerine aykırıdır” görüşü kaydedildi. ‘Yüz yüzelik prensibine aykırı’ Yönetmelikle getirilen uygulamanın Ceza Muhakemesi Yasası’nın (CMY) benimsediği sistem olan “doğrudanlık, yüz yüzelik prensibine” aykırı olduğu anlatıldığı dilekçede, “Devletin görevi yargılanan kişilerin güvenlik ve sağlık içerisinde duruşmada hazır bulunmalarını temindir. Devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeni ile özellikle tutuklu sanıkların araç ve personel yokluğu gerekçesi ile yahut idari birtakım gerekçelerle duruşmalarda hazır bulunduramamasının çözümünün bu yönetmelik olmaması gerekirdi” denildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle