27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 2012 CUMA 2 değerlendirmelerin nasıl olup da bir yabancı diplomatın süzgecinden geçirilmemiş olması çok tuhaf değil mi? rneğin, Ortadoğu’da hâlâ sürüp giden çekişmeler konusunda İngiliz diplomatın yıllar önce Atatürk’ün barışçılığına ilişkin olarak yaptığı şu gözlem bugün de işe yaramaz mı: “Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı Türkiye’nin kaderini elleri arasına aldığı andan beri Kemalist Cumhuriyetin dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarfedilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak Doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.” imdi “sıfır sorun” düsturuyla yola çıkıp böylesine sorunlarla dolu bir çevre yaratmakta Ankara’ya egemen olanlarının katılımıyla nasıl bir bölge yaratıldığı ortada. Sir Percy’nin de dediği gibi aralarında Osmanlı düşmanlarının da bulunduğu ülkelerle barış ortamı yaratan ve bu arada Hatay’ı bile çözüm yoluna sokan Kemalist dış politika neydi, İsrailGazze “ateşkes”inde Mısır’ın bile gerisinde kalan AKP politikası nerede? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Mabetsiz Üniversite Kalmasın!’ Cami, İslam dininin ibadet yeri; dini bir kurumdur. Din dogmalardan oluşur, önermeleri tartışılmaz, şüpheci ve sorgulayıcı bakış açısına sahip değildir. Din bu yönüyle bilimden ayrılır. İnanç düzeyinde kaldığı sürece din ile bilim çatışmaz/bir arada olmasında sakınca yoktur. İrfan O. HATİPOĞLU sal iktidarların denetimi/gözetimi içine alınmaları sağlandı. Bugün siyasal iktidarın çıkardığı yasalar ve uygulamaları ile bilim kurumları/bilim insanları taraf olmayı zorlanmaktadır. Türkiye Bilimler Akademisi’nde (TÜBA) yapılan uygulamalar ve üniversitelerdeki rektör atamalarını örnek gösterebiliriz. Bunun son aşamasını da “üniversitelerde cami açılımı” oluşturmaktadır. Kemalist Barış Nerede? SIR PERCY LORAINE 19341939 döneminde İngiltere’nin Ankara büyükelçisiydi. O sıfatıyla, Atatürk’ün son yıllarında Türk dış politikasına tanıklık eden ve her yönüyle nesnel olarak değerlendiren diplomatlardan biri olarak bilinir. Özellikle Ankara’yla Londra arasında kurulan dostluğun oluşmasında büyük emeği geçmiştir. Bu açıdan bakınca Büyük Kurucu’nun ölümünden hemen on beş gün sonra Londra’ya özel kurye ile gönderip üzerine “Kırk Yıl Boyunca Açıklanmayacaktır” damgasını vurduğu değerlendirmenin ilginçliği kolay unutulmaz. Çünkü o belgede Atatürk’ün savaşlarından ve devrimlerinden değil, sadece “insan”lığından söz edilir. Belki de o çaptaki bir kişinin resmi tarihlerdeki portresini bir yana bırakıp kişiliğini, karakterini, devlet adamlığı yeteneklerini ve beşeri tutkularını bu ölçüde bir açıklık ve dürüstlükle ortaya koyan bir başka değerlendirme çok az bulunur. Büyükelçinin hatıratında da yer verdiği o satırların bizde büyük yankılar uyandırmayışı ve Atatürk’e ilişkin yalan yanlış yerli Ö Ölümün Adam Gibisi Yani... 700 bin askerin var... Başımıza Allah muhafaza bomba momba gelirse diye Hollanda’dan Patriot geliyor... Milli müdafaa yani... H Hadi Patriot geldi... Patlatmayı bilen yok... Öyle gezgözarpacık değil bu patlat gitsin... Hollandalı askerler de gelecek mecburi, ki icabında patlatsınlar... H (Hollanda’nın nüfusu 15.5 milyon...) H Gerçi elin Patriot’u olmasa, Başbakan neyle müdahale edeceklerini açıkladı: “Elle...” İsrail’e kızdığında “Burada bizim için üç yol var. Ya elinle müdahale edeceksin, ya dilinle müdahale edeceksin ya da kalbinden buğz edeceksin” dedi... Bu bir hadisi şerif... Şeriatın Patriot’u diyelim... H Nitekim askeri liselerde Peygamberimizin hayatının ve Kuran’ın seçmeli ders yapılması ile birlikte, hadislerden strateji geliştirecek subaylar geliyor... Müezzin teğmenler... Hafız yüzbaşılar... Hoca binbaşılar... Bakarsınız şıh general... H Hacı Genelkurmay Başkanı mesela... Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa kutsal topraklarda... Gitti Riyad’daki imam okulunu ziyaret etti, çok beğendi, Türk semalarını korumak için gâvurun Patriot’u gelirken... Bu pat Riyad... H Peki... Madem halin bu ne diye horozlanıp duruyorsun?.. Bölgenin ağırbaşlı ağabeyi, mağrur, güçlü, barışçı, ağırlıklı, saygın Türkiye’si yerine... Bu ne?.. Şeriatçı terör örgütleri ile işbirliği, isyancılarla dayanışma, mezhepleri kışkırtma... Sokak çatışmalarının, bombaların, kanın, cesetlerin arasında dolanma... Yakışıyor mu koca Türkiye Cumhuriyeti’ne?.. “Yurtta sulh, cihanda sulh” gibi bir barış ve huzur yolunu terk ederek hadislerden kendine görev çıkardıktan sonra, Hollanda’dan “Ya başımıza bomba atarlarsa” diye Patriot istemek neyin nesi?.. H Hani “Öleceksek adam gibi ölelim” de... Adam gibi öleceksen... Önce adam olmalı... Ü Ş niversitelerimizde yeni bir kampanya başlatıldı: “Mabetsiz (cami) üniversite kalmasın!” Dünyanın saygın üniversitelerinde bölüm kapılarının mabetlere açıldığı, en güzel yerlerinde mabetlerin bulunması gerekçe gösterilerek üniversitelerimizde cami inşaatları başlatıldı. Üniversitelerin dinsel eğilimlerin çalışma alanı olması uğraşı cami yapımı ile sınırlı değildir. Dini eğitim almış gençlerin alan sınırı konmaksızın üniversiteye girişi, türbanın serbestleştirilmesi, dini liderler adına konferanslar düzenlenmesi, dualar ile üniversite açmalar öncü çalışmaları oluşturmaktaydı. niversitelerde cami açılımı Üniversitelerin geldiği durumu simgelemesi bakımından “üniversitelerde cami açılımı” söyleminin ayrı bir önemi vardır. Yapılan girişim ile cemaatler, yerel dini figürler bilimsel verileri sorgular, öğrencileri, akademisyenleri üniversite içinden yönlendirir duruma gelecektir. Çünkü başlatılan cami yapımlarının üniversitelere yük getirmediğini, yerel hayırsever (cemaatler) ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın katkıla Ü rı ile yapıldığının özellikle belirtilmesi girişimin üniversite ile sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Üniversite (Darülfünun); 1933 yılı üniversite reformundan önce, kurumsal olarak dogmaların içinde boğulmuş, yeniliklere kapalı, şüpheci/sorgulayıcı olmaktan çıkmıştı. Başlatılan reform ile üniversiteyi “evrensel ilkeler” kazandırma uğraşına girişildi. 19331980 yılları arasında yürütülen reform çalışmaları sürecinde üniversiteler demokratiklik, çağdaşlık, özerklik alanında önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Aynı dönemde üniversitelerin demokratik, çağdaş ve özerk yapısından hoşnut olmayan sivil güçler ve siyasal iktidarlar da üniversiteleri kontrol altına almak, 1933 üniversite reformunun gerisine çekmek uğraşını sürdürdüler. Üniversitelerden bilim insanları uzaklaştırıldı, gerici örgütlenmeler desteklendi ve bilimin saygınlığının azaltılması için bilimsel veriler tartışmaya açıldı. Çağdaşlık karşıtları istemlerine 1981 yılında çıkartılan 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile kavuştular. Üniversitelerin o güne kadar elde ettikleri demokratik, çağdaş, özerk yapı alanındaki kazanımları yok edilerek siya Üniversitelerin görevi Üniversiteler ve cami kurumsal olarak birlikte olabilir mi? Üniversitenin Türkçe sözcük anlamı “evrenkent”tir. Üniversiteler; evrensel anlamda ortak değerleri olan kurumlardır. Bu değerlerin başında bilimsel işlevsellik (bilim üretme, aktarma, yayma), bilimsel anlayış üstünlüğü, akademik yaşamın yoğun olduğu ortamlar olmasıdır. Üniversitelerin görevi dünyaya geniş açıdan bakan, özgüveni olan, özgürlüğünü kazanmasını, korumasını bilen insan yetiştirmektir. Amaç üst düzeyde öğretim ve araştırma yaptırarak topluma bilimsel düşünme yeteneği ve beceriye sahip bireyler kazandırmaktır. Özgür düşünceyle doğrunun arandığı, soru sormanın, tartışma yapmanın öğretildiği/özendirildiği, aklın dogmaya üstünlüğünün kanıtlandığı ve topluma bu doğrultuda katkıda bulunacak sorumluluk bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesinin hedeflendiği bir yapıdır. Kısaca bakış açısı şüpheci, sorgulayıcıdır. Cami, İslam dininin ibadet yeri; dini bir kurumdur. Din dogmalardan oluşur, önermeleri tartışılmaz, şüpheci ve sorgulayıcı bakış açısına sahip değildir. Din bu yönüyle bilimden ayrılır. İnanç düzeyinde kaldığı sürece din ile bilim çatışmaz/bir arada olmasında sakınca yoktur. Fakat ülkemizde din hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasallaşmış ve metalaşmıştır. Siyasallaşan ve metalaşan din; inancı yoğun olan insanları bölmüştür. Cemaatler, tarikatlar arasında yaşanan görüş ayrılığı nedeniyle camiler ayrılmış, dini ritüellerde ve yorumlarda farklılıklar ortaya çıkmış bulunuyor. Din; Tanrı ile kul arasından çıkmış, hoşgörü ve birleştirici özelliğini kaybetmiştir. Metalaşma sonucu çıkan ranttan daha fazla yararlanmak için gruplar arasında kavga başlamıştır. Ekonomik, siyasi olarak güçlenen cemaatler/tarikatlar halkın yaşam biçimine, devletin temel değerlerine müdahale eder duruma gelmiştir. Bugün üniversitelerde başlatılmış olan “mabetsiz üniversite kalmasın” kampanyası üniversitelerde ayrışmalara neden olacaktır. Ülkemizde oluşan din anlayışı ile akademik yaşamın birlikte olması mümkün değildir. Çünkü din anlayışı bilimin temel ilkelerine müdahale eder noktasına gelmiştir. Üniversite üst yönetimi ve diğer atamalar “dini kimlik” bakılarak yapılmaktadır. Özellikle taşra üniversiteleri cemaatlerin/tarikatların kontrolüne girmiş, bölgelerinde yaşayan dini figürlerin yönlendirmesi altındadırlar. Cemaat/tarikatların kontrolüne giren üniversiteler şüpheci ve sorgulayıcı özelliklerini kaybedip, dogmalara boğulmuş durumdadır. Üniversitelerde cami açılımının önünü alamazsak rektörler arasında kim daha büyük cami külliyesi yapacak yarışı da başlayacaktır. Siyasallaşan din
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle