19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 2012 ÇARŞAMBA 2 yine “eğitim gerek, olabildiğince daha çok kişiye olabildiğince daha iyi eğitim” denecektir. Ama bu denli âşikâr ve beylik sözlerle konuşmak ve “iki kere iki dört eder” dercesine böylesine derin hikmetler savurmak da gülünç olmuyor mu? Bunları söyleye söyleye hep birlikte akıl sağlığımızı kolayca bozabiliriz. Bir de o var tabii. Galiba doğru olan, düşünceleri iyi sıralayarak kendimizden başlayıp yakın çevremizi kapsamak ve sonra topluma varmak. Kendine hayrı olmayanın başkalarına ve hele bütün bir topluma hayrı olabilir mi? Elbet “buna bencillik denir” diyenler çıkacaktır. Onlara bakmayın siz. “Kendimden başlayarak sırayla her şeyi düzeltmeye çalışıyorum” diyebilirsiniz böyle söyleyenlere. ma allahaşkına, koskoca ve yemyeşil alan olarak hazır Taksim Gezisi varken oranın yürüyüş yollarındaki ağaçları keserek Topçu Kışlası’nı yeniden yapmanın ve yoğun nüfuslu bir semtte alışveriş merkezleri kurmaya kalkmanın ne âlemi var? Yoksa siyasal yandaşlarınız ihale müteahhitleri mi sabırsızlanmakta ? Her ne kadar onlar toplumu düzeltmek için önce kendilerini düzeltiyor olsalar da... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Balyoz, Ergenekon, Odatv Davaları ve İleri Demokrasi... Hiç kuşku yok ki, bu davalar ileride anayasa kitaplarına girecek, hukuk fakültelerinde eleştirel ve olumsuz yönden okutulacaktır... Temel insan haklarının ve hukukun zedelendiği yerde, hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasiden söz edilemez... Alev COŞKUN Kamu Hukukçusu ve Siyaset Bilimci Abuk Sabuk ESKİDEN İstanbul’u seyretmek için Çamlıca Tepesi’ne çıkılırdı ama Çamlıca Tepesi’ni seyretmek için İstanbul’un hiçbir yerine gitmek gerekmezdi çünkü tepe her yerden görünürdü. Bugün de öyle. Ama artık her iki heves de sönmek üzere: Üstüne kocaman bir cami konunca tepe kaybolacak, silueti çoktan bozulmuş olan İstanbul’un seyredeğer bir yanı kalmayacak çünkü daha etkileyici gökdelen kalabalığı görmek isteyenler de çoktandır New York’un Manhattan karşısındaki semtlerine gitmekteler. Zaten elimizdekini güzelleştirmek yerine akıl almaz heveslerle çirkinleştirmekte üstümüze yoktur. Başımızdakilerin başını döndürüp eski kompleksleriyle olur olmaz işlere el atmalarına yol açmakta da. açmalıklar saymakla bitmiyor. Onlarla uğraşmak çok vaktimizi alıp birbirimize düşmemizi kaçınılmazlaştırmakta. Hep birlikte şöyle biraz durup düşünerek kendimize çekidüzen vermemiz ve doğru dürüst bir topluma dönüşmenin çarelerini bulmamız gerekiyor. Elbet hiç tereddütsüz, G A S örülmekte olan Ergenekon ve Balyoz davaları hakkında çok yazıldı, çok yorum yapıldı... Davalara eleştirel yaklaşan cesur ve yansız yazarlar olsa da gazete ve TV’lerdeki kimi yorumcular bu davaları “tarihimizle yüzleşmek” hatta “demokrasinin zaferi” olarak değerlendiriyorlar... Davalarla ilgili olarak “hukuki ihlaller” ve özellikle uzun tutukluluk durumunun cezaya dönüştüğü ileriye sürülünce, “demokratikleşiyoruz”, “ileri demokrasi” yolunda ilerliyoruz diyorlar... Acaba gerçekler böyle mi? Gerek Ergenekon, gerek Balyoz ve gerekse Odatv davaları ne yazık ki “demokrasinin zaferi” değil, düpedüz evrensel demokrasinin “zedelenmesi”, Türkiye’de “hukukun ihlali”, “hukukun iptali” ve “hukukun intiharıdır...” Yukarıda sözünü ettiğimiz yorumcular, hemen sağ işaretparmaklarını sallayarak sizi “askeri vesayetçi” olmakla, “demokrasiye karşı çıkmakla” suçlarlar... Bu davalarda en azından “sahte belgeler”, en azından kimliği kuşkulu “gizli tanık” açıklamaları üzerinde durduğunuzda, hemen size yakıştırılacak en hafif etiket şudur: “Gizli darbeci”, “askeri darbelere sempatizan kişi”. Bu ağır suçlamalar, günün deyimiyle bağımsız yorumcular üzerinde “mahalle baskısı” yarattı... Azınlıkta kalan kimi yazar ve hukukçular hariç, çoğunluk, uzun süre, bu davalar için yorum getirmekte çok geride kaldılar... Ergenekon’da, Balyoz’da ve Odatv’de, iddianameyi güçlendirdiği varsayılan kimi can alıcı belgelerin sonradan üretildiği bilirkişi raporlarıyla da kanıtlandı.Sözde yorumcular için önemli olan “hukukun sakatlanması” değil, sözüm ona “demokrasi adına yüzleşme”dir. Örneğin bu belgeler özellikle zamanlama hataları içeriyor... Bu belgeler o tarihte olmayan şirketler, henüz kurulmamış sivil toplum kuruluşları, henüz yasal makamlarca verilmemiş araba plakaları içeriyor olsa da, fark etmez!.. Çünkü bu dava “ileri demokrasinin zaferi”dir. Balyoz davasının temeli “plan semineridir”. O halde sormak gerekmez mi? Bu plan semineriyle ilgili olarak yargılanan 365 sanıktan sadece 50’si bu seminere katılmış; geriye kalan 315 kişi seminere ka Üretilen belgeler tılmamışlardır. Kimisi yurtdışında, kimisi İstanbul dışındadırlar. Ancak imzasız, parafsız, elektronik görevlendirmelerle bunların isimleri geçirilmiştir... Tamam... Mademki CD’lerde ya da imzasız bir belgede ismin geçiyor o halde 16 yıl, 18 yıl ceza yiyeceksin deniliyor. Ve de cezalandırılıyor... Bir diğer nokta, bu seminer, temelde Kara Kuvvetleri bünyesinde düzenlendiği halde, suçlamaların Deniz Kuvvetleri’ne bağlı subaylar üzerinde yoğunlaştırılmasına ne demeli? Aslında bu nokta, siyasi ve stratejik analiz yapabilenler için çok anlamlıdır... DipLoMat... Ben size söyleyeyim, bizimki diplomaside dibe vurdu... İlk hecesidir zaten: Dip... H İsrail ile Suriye’yi barıştırayım derken... İsrail ile birlikte Suriye’yi bombalayıp... Suriye’den terör örgütü hesabına toprak kazanarak PKK ile komşu olmak... Nasıl başardıysa... Suriye’de çocuklar ölürken, Gazze’de ölenlerine kızmak... İsrail Başbakanı Netanyahu dahi şaşırıp sordu: “Neden yahu?..” Oysa nedeni basit: Dip’te... H Dönüyor... Bizim kamuoyuna, Ortadoğu’ya demokrasi getireceğini söylüyor... Katar Emiri ve Suudi Kralı ile birlikte!.. Katar Emiri ile Suudi Kralı’na demokrasinin ne olduğunu anlatmaya kalksan, anca 2071 hedefi işte... Diyelim ki Mısır’a demokrasi getirdiler... Bu ampul, Mısır Başbakanı Kandil... Aydınlatmayı görüyor musunuz?.. Mısır radikal dincilerin elinde, adı demokrasi, örtülü şeriata geçiyor oysa... Bizi keriz sandığı için... Ki ikinci hecedir: Lo... Herkese lo lo, bize de mi lo lo?.. H Beysbol sopasının etkisi bunlar... Sopa da büyüktü, etkisi de büyük oldu... Suriye işinde olduğu gibi, tek başına açıkta kaldı Türkiye... ABD, İsrail’e desteğini açıkladı... Obama açık açık İsrail’e saldırıları kınadı... Bu; ABD’ye horozlanacak ya... Horozlanamıyor da... Diplomatın son hecesidir işte: Mat... H Türkiye dış politikada tam dipte... Bataklığa girdi... Çıkamıyor... Ne yaptığını bilmeyen, gereksiz, ölçüsüz, hesapsız, saygısız, ilkesiz, densiz mahalle kabadayısı gibi diplomat... Önümüzdeki süreç içinde ülke bunun faturasını ödeyecek... Herkesin payına artık ne düşerse... H En son numarasıdır; dünya peşine takılmıyor diye bir de Birleşmiş Milletler’e kızıp düzeltmeye kalktı size... İyi mi?.. Lo lo... Plan semineri Bu davalar da adil yargılama ilkesine karşıt, son derece tartışmalı durumlar yaratılmıştır. Örneğin duruşmaya 48 saat kala yargıçların değiştirilmesi, sanıklar lehine olduğu savlanan kimi delillerin savcılar tarafından uzun süre “adli emanet”te bekletilmesi, yargıçlar heyetinin savunma haklarını kullanan avukatlarla adeta restleşmesi gibi... Adil yargılama gerçekleşiyor mu, yoksa ciddi olarak zedelenmiyor mu? Bu soru, bu davaların temel belkemiğini oluşturuyor ve tarih boyunca oluşturacaktır... Bağımsız yargı ve adil yargı, evrensel demokrasinin temelidir. Evrensel demokrasi esasta, güçler ayrılığı ilkesine ve kişinin temel hak ve özgürlüklerine dayanır. Çağdaş demokrasilerde “hiç kimse keyfi olarak (yasadışı) tutuklanamaz” ayrıca, “adil yargılama” ve “bağımsıztarafsız yargıç”, kişi özgürlüğünün bekçisidir? Hukuk devleti, temelde, bireyin temel hak ve özgürlüğünü güvence altına alan devlet demektir. Kişi ve kişiler için adil yargılanmanın sağlanması, devlet aygıtı içindeki “ceberut” (acımasız, zorba) uygulamalar karşısında kişi hak ve özgürlüğünün korunması, çağımız demokratik devletlerinin temelidir. Hukukun zedelendiği, adil yargının gerçekleşmediği ya da kuşkulu olduğu bir yerde “hukukun üstünlüğü”nden söz edilemez. “Demokrasinin zaferi” ya da “darbecilerle tarihi yüzleşme” söylemleriyle kişi hakları ve ceza hukukunun temel esasları tahrip edilemez. Bugünün evrensel dünyasında “adil yargılama” ve “kişi haklarının ödün süz korunması” gibi unsurlar demokrasinin temellerini oluşturmaktadır. Demokratik hukuk devleti; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne uymak zorundadır. Bu belgelerdeki temel hukuk ilkelerinin en önemlisi, “adil yargılama” ve “temel insan haklarının korunması” konularıdır. Bu önemli dava lardaki, bu sakat uygulamalar, ileride Avrupa İnsan Hak ları Mahkemesi’ne (AİHM) gidecek ve hiç kuşku yok ki AİHM, bu uygulamaları şiddetle eleştirecektir. Hiç kuşku yok ki bu davalar ileride anayasa kitaplarına girecek, hukuk fakültelerinde eleştirel ve olumsuz yönden okutulacaktır... Temel insan haklarının ve hukukun zedelendiği yerde, hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasiden söz edilemez. Artık adalet zamanı... Artık hukuk devleti zamanı... Hukukun zedelenmesi Hukuk devleti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle