26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 2012 PAZARTESİ [email protected] 10 EKONOMİ Hacker’ların ele geçirip yayımladıkları şifrelere bakılırsa, insanlar şifre kullanırken de tembellik yapıyor Tembellik etmeyin SEKTÖRDEN... ‘Dönüşüm’ Maskeli Kentsel Yağma... Tamamına yakını deprem kuşağında bir ülkemiz var. Sadece büyük depremini bekleyen İstanbul’da, konut stoku 4 milyonu aşıyor, ama bunların yarısından fazlası depreme dayanıksız. Yeni yapılaşmalar planlı mı, yeterli mühendislik hizmeti alınarak mı yapılıyor, ruhsatlı, denetimli mi? Tabii ki çoğunlukla hayır. Bunlar yadsınamaz gerçekler... Olması gereken de belli. Ama ortada ne var? Ortada tam da AKP’ye uyan ikiyüzlü bir politika var. Bir yandan riskli yapıları yıkma, yerine sağlam yapılar yapma iddiası, ama bir yandan da yeni yapıların riske açık inşasına göz yumma ikiyüzlülüğü var. Afet riski gerekçe gösterilerek kent rantının sermaye birikimine payanda yapıldığı, “Hukuk Devleti” ilkesinin yerle bir edildiği bir gerçeklik var. Bir kampanya ile başlatılacak ‘kentsel dönüşüm’ün özü, bu yağma. Ortada afet riskine karşı bir mekânsal iyileştirme ihtiyacı varken AKP, birçok şeyde olduğu gibi, bu ihtiyacı kendi otoriter, kayırmacı, ayrıştırıcı, kullaştırıcı, yağmacı kimyasına uygun ele alıyor, örgütlüyor. Bundan da kendi değirmenine su taşımanın derdinde. AKP rejimi, başta 17 Ağustos 2011 tarihli Kanun Hükmünde Kararname olmak üzere yakın dönemde ilgili mevzuatta yapılan değişikliklerde, ısrarlı biçimde kendi anlayışını dayattı ve şimdi uygulamaya geçirmek istiyor. ‘5 Ekim’de 35 ilde, 40 noktada toplam 6 bin küsur konut, birim ve işyerini yıkmaya başlayacağız” diyen yıkımın taşeronu Erdoğan Bayraktar, ‘ustası’ RTE’nin buyruğunu bir kampanyayla başlatıyor. Eski TOKİ Başkanı, “Kentsel dönüşüm”ün 20 yıllık bir program olduğunu söylüyor... Yapı stokunun iyileştirilmesi iyi hoş, ama bunu AKP rejiminin eliyle yapılmak istenmesi, “AKP’vari” bir dönüşümü gündeme getiriyor... ‘Dönüşüm’ otoriter; çünkü yetkiler yeni kurulan eski TOKİ Başkanı’nın bakanlığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üstünden Bakanlar Kurulu’nda, dolayısıyla RTE’de toplanıyor. Yerel yönetimler sınırsız biçimde bakanlığın doğrudan vesayeti altına alındılar. Belediyelerin kentlerde tek başına “kentsel dönüşüm alanı” ilanı yetkisi tümüyle kaldırıldı. Herhangi bir bölgenin kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilmesi, ancak “belediyenin talebi, bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu’nun onayı”yla gerçekleşebilecek. ‘Dönüşüm’ yağmacı; çünkü yasayla, riskli alanlarda ve rezerv yapı alanlarında Hazine mülkiyetindeki arsaların (askeri alanlar dahil) tümüyle bakanlığa tahsis edilmesi düzenlendi. Bu alanların yerel yönetimlere ya da TOKİ’ye devredilebilmesi bakanlığın kararına bırakıldı. Bu yağma sonucu, kentsel sosyal ve teknik altyapı alanları için kullanılması gereken arsalar yağmacılara tahsis edilecek. Özellikle İstanbul’da artık kent merkezinde kalmış askeri alanlar, yüzde 60’ından fazlası plansız ve kaçak yapılaşmış metropolün altyapı ihtiyacının karşılanması için kullanılacakken AKP müteahhitlerinin sofrasına servis edilecek... Sadece bu da değil; rantı yükselen merkezi bölgelerdeki okul, hastane vb. kamu kurumlarına ait binaların, arsalarının, TOKİ ya da belediye aracılığıyla talan edilmesinin de önü açılıyor. Ayrıca kıyılar, tarım toprakları, zeytinlikler, meralar, ormanlar gözden çıkarılıyor; doğal, kentsel ve arkeolojik sit alanlarında olası bir talanın tüm engelleri kaldırılıyor. ‘Dönüşüm’ anayasaya aykırı; çünkü, riskli yapıların yanı sıra risk taşımayan yapılar, bakanlığın belirleyeceği sınırların içinde kalmaları durumunda yıkılabilecek. Böylesi bir düzenleme güvenli, risk taşımayan yapılarda oturan, “benim yapım risk taşımıyor, güvendeyim” düşüncesine sahip olan kişilerin hukuksal güvencelerini, barınma haklarını, konut dokunulmazlığını, belirsizlik taşıyan “uygulama bütünlüğü” kavramı ardına gizlenerek ortadan kaldıran yanlarıyla anayasaya aykırı. Riskli yapı olduğu iddia edilen yapılara ilişkin yargıya başvurma hakkı kısıtlandı. Bu da anayasanın hak arama hürriyetiyle ilgili 36. maddesine aykırı. Yapılan uygulamalara karşı yargıya başvurma hakkının tebliğ tarihinden başlayarak 30 güne indirilmesi, 60 gün olan yargıya başvurma hakkının 30 günle sınırlandırılması ve bu davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilemeyeceğine ilişkin düzenlemeler, anayasanın hak arama hürriyetine ilişkin 36. maddesine açıkça aykırı. ‘Dönüşüm’ zorba; çünkü riskli olarak belirlenen yapıların yanı sıra riskli alanlardaki yapıların tamamında yapılara elektrik, su ve doğalgaz hizmetleri verilmeyecek, verilen hizmetler durdurulacak. Amaç, bu yapıların kısa süre içinde terk edilmesini ve bölgenin zorunlu tasfiyesini sağlamak. Bu düzenleme, barınma hakkını güvence altına alacak kararlarla desteklenmezse kabul edilemez bir nitelikte. ‘Dönüşüm’ ayrımcı; çünkü “Anlaşmayla tahliye edilen yapıların maliklerine veya kiracılarına geçici konut veya işyeri tahsisi veya kira yardımı yapılabilir” biçimindeki düzenleme, “yapılabilir” gibi belirsizlik içeren muğlak tanımlamaları nedeniyle barınma hakkının yitirilmesine neden olabilecek. Diğer yandan düzenleme, “anlaşmayla tahliye edilen” tanımlamasıyla, anlaşmayı kabul etmeyenler açısından, geniş kesimlerin barınma hakkından yoksun kalmasına neden olabilecek. ‘Dönüşüm’ kayırmacı; çünkü Kamu İhale Kanunu’nu devre dışı bırakan düzenlemeler, iktidar yandaşı şirketleri kayırma imkânı getirecek, pastadan pay almak için şirketler, kullaşmaya, yandaşlığa mecbur tutulacak. ‘Dönüşüm’ yoksullaştırıcı; çünkü sosyal donatı ve altyapı maliyetlerinin konutları yıktırılanlara ödetilmesi, yoksul kesimlerin borç yükünü ağırlaştıracak Özetle; dönüşüm maskeli kent yağması, kamu varlıklarını hoyratça kullanarak iç pazarın daralması, kuruması karşısında can derdine düşen sermayeye kent rantını can suyu olarak sunmayı hedefliyor. Riskli, hatta riskli olmayan yapı sahipleri, maliyetlere ortak edilecek, zorla borçlandırılacak ve ayak uydurmaya zorlanacak, tehditminnet duyguları içinde kullaştırılacaklar. AKP, bu süreç üstünden de oy avcılığı peşinde, rejimini tahkim etmede barınma hakkını da istismar etme çabasında. Androidler tehlikede Güvenlik uzmanları, Google Android işletim sistemini kullanan akıllı telefonların devre dışı kalabileceği veya taşıdıkları tüm verilerin silinebileceği uyarısında bulundu. Telefonlardaki tüm bağlantı ve multi medya verilerini silebileceği belirtilen güvenlik açığının aylar önce ortaya çıktığı ancak henüz yeni keşfedildiği belirtildi. ? Kolayca elde edilebilecek bir şifre, kişisel fotoğraflardan başlayıp kredi kartı bilgilerine kadar her türlü kişisel verinin tehdit altında olması anlamına geliyor. İnternet korsanları en çok şahsi hesapların şifrelerini kırmaya çalışıyorlar. üketicilerin mobil ve online şifreleriyle sanal hırsızların işlerini kolaylaştırdığını Şifreler kâğıda yazılıyor Kaspersky O+K Research’ın ştirdiği Lab için gerçekle nıcıların lla ku re araştırmaya gö r kâğıt bi i rin le re şif i yüzde 12’s zıp parçasına ya yanında bilgisayarlarının 23’ü ise e zd Yü r. bırakıyo tutuyor. r şifreleri için defte sarlanan ta in iç a Şifre depolam katılımcıların özel programlar tarafından sadece yüzde 7’si basit bir ve k Te . kullanılıyor sadece şifre kullananların l, aynı ği de ri önemli bilgile ağ al sy so da zaman pları sa he ki de rin le te si prestijleri üzerinden ‘online’ aştırma Ar . da tın al de tehdit hdidin te kullanıcıların bu adığını m ol da farkın ortaya seriyor. T TV alana 3D gözlük Panasonic’in ET5 model 3D Full HD IPS LEDLCD TV serisinin 3 ayrı ekran boyutuyla birlikte verilen 4 adet 3D gözlüğün yanında, 4 adet 3D gözlük daha hediye ediliyor. 32, 37, 42, 47 ve 55 inç olarak üretilen bu televizyonların fiyatları 1.999 TL’den başlıyor. gözler önüne seriyor. İnternet kullanıcılarının yüzde 34’ü bilgilerini korumak için eski ve kolayca elde edilebilecek şifreleri tercih ederken, yüzde 12’si de şifreleri unutmamak için bir kâğıda yazıp bilgisayarın yanına bırakıyor. İnternette korsanların ele geçirip yayımladıkları şifrelere bakılırsa, insanlar şifre kullanırken de tembellik yapıyor. Yayımlanan şifrelerin yüzde 10’undan fazlası ‘1234’. 1234 şifresinden sonra en çok kullanılan şifreler, tekrar eden sayılardan oluşuyor. ‘0000’ tekrar eden sayılar içerisinde en çok tercih edileni. Hemen arkasından ‘1111’ geliyor. Tekrar eden sayılardan oluşan şifrelerin kullanım oranı ise yüzde 10 civarlarında. Şifrelerde hatırlanması kolay olan tarihler de çok kullanılanlar arasında. 19 ve 20 ile başlayan sayılardan oluşan şifreler ise yüzde 20’den fazla. Bu da kullanıcıların sanal dünyada şifre oluşturulurken çok da dikkat edilmediğini gösteriyor. Kullanıcıların yüzde 71’i şifresini ezberlemeyi tercih ediyor; aslına bakılırsa bu kötü bir yöntem değil. Ancak bu yöntem kullanıcıların kolay şifreler seçmelerine ya da birden fazla hesap için aynı şifreyi kullanmalarına yol açıyor. Kullanıcıların Yüzde 46’sı ise hayati önem taşıyan şifrelerini en az bir kez unuttuklarını itiraf ediyor. Windows 8 Mağazası açıldı Windows 8’in 26 Ekim 2012’de gerçekleştireceği dünya lansmanı öncesinde, aralarında Türkiye’nin de olduğu toplamda 120 ülkeden hem kurumsal hem de bireysel yazılım geliştiriciler kendi dillerinde uygulama geliştirip Windows 8 Mağaza’da kullanıcılarla buluşturma imkânına sahip olacak. Mağazada Türkçe’nin dahil olduğu 37 farklı dilde uygulama yayımlanacak ve ücretli uygulamalarda TL olarak satınalma yapılabilecek. Superonline Fiber İnternet Deneyim Odası kurdu T urkcell Superonline, 30 bin km’yi aşkın fiber optik ağıyla, evlere kadar sunduğu 1000 Mbps fiber internetin kullanıcılara sağladığı kolaylıkları uygulamalı olarak yaşatmak için ‘Fiber İnternet Deneyim Odası’ hazırladı. Turkcell Superonline’ın Esentepe’de bulunan genel merkezinde kurulan ve özel olarak tasarlanan Fiber İnternet Deneyim Odası’nda Play Station, Xbox gibi oyun konsolları ile son teknoloji bilgisayarların yanı sıra alanı çevreleyen dev ekranlar bulunuyor. Turkcell Superonline Genel Müdürü Murat Erkan’ın verdiği bilgilere göre 1000 Mbps fiber internet 400 sayfalık bir roman kalınlığında 500’den fazla kitabı sadece bir saniyede, 1.5 saatlik HD kalitesinde bir filmi dakikalar içerisinde, 1 GB’lık bir filmi sadece 8 saniyede indirmeyi mümkün kılıyor. Cep’te büyük tehlike Samsung’dan yeni fotoğraf makinesi Samsung, fotoğraf makinesi pazarındaki yeni ürünlerini Photokina 2012 Fuarı’nda görücüye çıkardı. İki yeni NX mercek ve yeni GALAXY Camera’yı tanıtan şirketin, NX fotoğraf makinesi serisinin profesyonel lens sayısı toplamda 11’e ulaştı. GALAXY Camera 3G, 4G ve kablosuz bağlantı sağlayarak uzaktan fotoğraf paylaşımını mümkün kılıyor. Vatan’dan Bursa’ya Hiperstore B ilgisayardan televizyona notebook’dan ultrabook’a, cep telefonundan küçük ev aletlerine kadar tüketicilerin teknoloji ihtiyaçlarına yanıt vermeyi amaçlayan Vatan Bilgisayar, 12 binin üzerinde teknoloji ürünü ile Bursa As Merkez Açık Çarşı’da açtı. 1.600 m2 alanda kurulan yeni Vatan Bilgisayar hiperstore’un açılışına özel tüm Bursalılara tüm ürünlerde geçerli olacak yüzde 25 indirim fırsatı sunuluyor. Vatan Bilgisayar Genel Müdürü Hasan Vatan; “Vatan Bilgisayar olarak bugüne kadar teknoloji perakendeciliğinde gerek ürün çeşitliliği, gerek sunum, ge Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Mehmet Çölbay ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Yetkin’in yaptığı araştırma, cep telefonlarındaki elektromanyetik alana maruz kalma halinde beynin yemek yerken doyma hissini veren MSH isimli hormonda azalmaya neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre, cep telefonunun rek müşteri ilişkileri geyaydığı ışınlara belli bir sürenin üzerinde maruz rekse cazip indirim kamkalındığında, yemek yerken ‘doyma’ duygusupanyaları ile her zaman nun normalden daha geç geliştiği saptandı. iddialı olduk. Bursa bizim Bu durumun tokluk duygusundaki gecikönem verdiğimiz illerimizme sonucu, sürekli yeme ihtiyacı doğurden bir tanesi bu ilde teknoduğundan obeziteyi tetikleyebileceği lojiseverler ile yeni adresimizyorumu yapıldı. Araştırmacılar de buluşuyor olacağız. Şu anda Türkiye’de cep telefonuyla ortaBursalı müşterilerimiz bildikleri lama konuşma süresinin ayVatan uzmanlığını, geniş çeşidini ve da 44.5 saat olduğunu uygun fiyatlarını yeni hipestoaktardı. re’umuzda da bulacaklar” dedi. Dünya ekonomisinden olumsuz veriler gelmeye devam ederken Avrupa’nın güney ülkelerinde yaz rehaveti bitti; sokaklar, meydanlar yeniden protesto gösterileriyle, genel grevlerle, polisle çatışan kalabalıklarla doldu. AB’nin kuzey (zengin) ülkelerinin de krizin yükünü paylaşmaya hâlâ niyetli olmadığı görülüyor. Bu da, piyasa ekonomistlerinin bir türlü anlamadığı, ama AB projesine içkin olan bir “paradoksu” bir kez daha gözler önüne seriyor. borsaların indekslerinde ani, sert düşüşler yaşandı. Haftanın ikinci yarısındaki göreli bir toparlanmaya karşın indeksler hafta başındaki düzeylerinin gerisinde kaldılar. Piyasalar yine sallandı Çarşamba günü Reuters’ten Pedro da Costa, Philadelphia Merkez Bankası’nın yayımladığı, kimi zaman gözden kaçan ama önemli bir indekse dikkat çekti. Kamu sektörü istihdam ve ücret düzeyini izleyen bu indeks mayısta 80’den, ağustosta 24’e düşmüş. Bu indeksin, geçmişte yaşanan en az beş resesyonda, resesyona ilişkin resmi açıklamalardan üç ay önce 41 düzeyine düşmüş olduğu görülüyor. RBC Capital’dan ekonomist Top Purcell, “Bugün bu düzeyi kesinlikle geçmiş bulunuyoruz” diyerek, ABD ekonomisinin “bir yavaşlamanın ötesinde resesyona düşüyor olmasından korktuğunu” söylüyormuş. Cuma günü Bloomberg, ekonomik büyüme hızlarının Japonya ve Güney Kore’de düşmeye devam ettiğini aktarıyordu. Bu iki ülkede sanayi üretimi büyüme hızı beklenenin çok altında kalmış. Moody’s, J.P Morgan, Barclays Securities, BNP Paribas, Japon ekonomisinin üçüncü üç aylık dönemde negatif büyüme (resesyon) bekliyorlar. Japonya Maliye Bakanı Jun Azumi, ihracat ortamının çok istikrarsız olduğunu vurgularken Toyota, Nissan ve Honda’nın Çin’deki üretimlerinin düşmekte olduğu görülüyor. Bloomberg, Asya ülkelerinde üretim ve ihracatın, Çin ve Avrupa’daki ekonomik yavaşlamanın etkisiyle düşmeye başladığına, Japonya ile Çin arasında yaşanan gerginliğin de bu güvensizlik ortamını güçlendirdiğine dikkat çekiyor. Bu koşullarda piyasaların geçen hafta, AB’de yeniden başlayan toplumsal hareketlerin de etkisiyle sarsılması olağandı. Çarşamba günü, FT, S&P 500, FT EURO 300, Nikkei gibi alkın gücü’ ‘H Avrupa’da Yaz Bitti Bir Financial Times yorumuna göre, “Halkın gücü, kemer sıkmaya karşı yükselen gürültüyü güçlendiriyor”. Financial Times’ın, İspanya’da yaşananlarla, Katalonya’daki ayrılıkçı hareketin etkileri bağlamına yaptığı bu saptama aslında, tüm AB “periferisi” için geçerli. Yalnızca İspanya’da değil, Yunanistan ve İtalya’da halk sokaklardaydı geçen hafta. İspanya’da işsizlik oranı yüzde 25’in üzerinde, merkez bankasının açıklamasına göre resesyon hızla derinleşiyor, İspanya borçlanma oranı yeniden yüzde 6’nın üzerine çıktı. Ancak İspanya hükümetini, bu verilerden yalnızca sonuncusu, mali piyasaların yargısı ilgilendiriyor. Bu yüzden hükümet 2013 bütçesiyle birlikte, yeni kesintilere gideceğini açıkladı. Bunların resesyonu daha da derinleştireceği, işsizliği daha da artıracağı kesin. Hükümetin, kendilerini değil, yalnızca piyasaların sesini dinlemeye kararlı olduğunu gören halk da geçen hafta sokaklara döküldü. Madrid’de protestocular parlamentoya yürümeye, parlamentoyu işgal etmeye kalktı. Polis göstericileri, ancak plastik mermi, göz yaşartıcı gaz, cop kullanarak çok sayıda yaralı ve tutuklama pahasına durdurabildi. Yunanistan hükümeti de yeni kesintilere gitmeye hazırlandığını açıklayınca, bir genel grevle karşılaştı. Kamu ve özel sektör işçileri birlikte iş bırakarak sokakları doldurdular. Sintagma Meydanı’nda polisle göstericiler AB’nin bir türlü sonu gelmeyen krizine ilişkin çeşitli önerilerin arasında sorunun temeline inmeye çalışan seslere de rastlanıyor. AB’nin temelindeki paradoks C MY B C MY B arasında sert çatışmalar yaşandı. Cuma günü sıra İtalyan işçi sınıfındaydı. Ülkenin en büyük iki konfederasyonu Roma’da büyük bir protesto gösterisi düzenledi. Güney İtalya’da ILVA demir çelik kompleksinde de işçiler polisle çatışıyordu. Ancak, ekonomik krizde, İspanya’da Katalonya ayrılık hareketi ve Yunanistan’da Altın Şafak partisindeki gibi, milliyetçi hatta faşist akımlar da güçlenebiliyor. İspanya’nın zengin bölgesi Katalonya’da kapitalist sınıflar, bir taraftan merkezi hükümetten ek fonlar istiyorlar, diğer taraftan “ödediğimiz vergilerin karşılığını alamıyoruz” iddialarıyla ayrılıkçılığı kışkırtıyorlar. Financial Times’a konuşan bir Katalonyalı üniversite öğrencisinin dikkat çektiği gibi, “bunlar, Franco zamanında zenginleşen aileler. Franco öldüğünden bu yana kimlik siyaseti üzerinden para kazanıyor siyaset yapıyorlar”. Yunanistan’da da ırkçı, milliyetçiotoriter bir söylemi pervasızca yükselten, yabancılara karşı şiddet olayları düzenleyen Hitler hayranı Altın Şafak partisinin toplumsal desteği artıyor. The Times’ın aktardığına göre geçen seçimlerde oyların yüzde 8.8’ini alan bu faşist partinin toplumsal desteği, son kamuoyu yoklamalarında yüzde 12’ye yükselmiş. Bunlardan, Berkley’de Prof. Bradford DeLong (Project Syndicat 27/09/2012), Princetondan Andrew Moravcsik (Foreign Affaires May/june) çok haklı olarak, AB üyesi ülkeler arasındaki yapısal (örneğin, rekabet düzeyi) farkları krizin temelindeki en önemli etken olarak saptıyorlar. Moravcsik, “Avro bu farkların zaman içinde ortadan kalkacağına ilişkin bir varsayımla, adeta kumar oynayarak başladı, ama beklenenler gerçekleşmedi diyor”. Moravcsik, Maastricht Anlaşması’ndan bu yana sürecin her aşamada Alman ekonomisinin gereksinimlerine göre şekillendiğine dikkat çekiyor. Neticede, ne çevre ülkelerin ekonomileri Almanya’nınkine benzedi ne de Almanya’nın tüketim eğilimi çevre ülkelerininkine... DeLong, Kuzey Avrupa’ya “beş yıl için yüzde iki ek enflasyon, daha yaygın toplumsal demokrasi ve refah devleti”, Güney Avrupa’ya da “daha düşük vergi oranları ve sosyal hizmetleri radikal kesintiler, işletmeleri rekabet gücünü artıracak biçimde yeniden yapılandırma” bir anlamda Kuzey ve Güney arasında daha ileri bir ekonomik yakınsama (konverjans) öneriyor. Gerçekten de dün AB projesinin başarıyla tamamlanması, bu gün de krizden çıkabilmesi için üye ülkelerin ekonomileri arasında giderek daha ileri bir yakınsamanın gerçekleşmesinin gerektiği varsayılıyordu. Bugün Alman bankalarının sorunlu ülkelerden, örneğin İspanya’dan 140 milyar dolara varan alacaklarını, bu kredilerin zamanında tüketimi, Almanya’dan ithalatı finanse ettiğini, bankalara kâr sağladığını anımsarsak “yakınsama”nın Alman ekonomisinin rekabet üstünlüğünü kaybetmesi anlamına geleceğini görürsek, “paradoksu” da görebiliriz. AB sürecinin tamamlanması için “yakınsama” gerekiyor. Ama projenin merkez ülkelerinde örneğin Almanya’da sermayesinin çıkarları, fazla sermayenin ve üretimin buralara gönderilebilmesi (ihracat, finansal kredi yoluyla), buraların pazar olarak kullanılabilmesi açısından, ülkelerin ekonomileri arasındaki rekabet gücü farklılıkların korunmasını gerekli kılıyor. Gel de çık işin içinden.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle