22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 2012 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Albümlerin gücü adına Pekineller’in genç yeteneklere destekleri albüm kayıtlarıyla sürüyor, Güvenç Dağüstün ise güçlü bir albümle yoluna devam ediyor kara Hacettepe Konservatuvarı’nda tenor Pekin Kırgız gibi bir ustayla ve Viyana Müzik Üniversitesi’nde mezzosoprano Margarita Lilova gibi ünlü bir sanatçıyla çalışması onun en büyük kazançları. Operacılık kadar lied yorumculuğu üstüne de eğitim gördüğünden şiirin şarkıdaki değerini biliyor. Prosodi dediğimiz sözün sese uyumunu çok iyi öğrendiğinden söylediği her şarkının sözü, her hecesi anlaşılıyor. Sesinin baritonluğu kadar kontrtenor özelliğini de ortaya çıkarıyor. Metin Altıok’un “Evde Yoklar” şiirinin başlığı CD’nin de başlığı olmuş. Değerli müzikçilerin katkıları ve işbirliği dikkat çekiyor: Örneğin Borusan Quartet’in üyeleri gibi. Kendi besteleri de var Güvenç’in “Bugün” adlı şarkı gibi. Bu şarkıya Olgu Kızılay’ın pırıl pırıl keman solosu ayrı bir lezzet katmış. “Sarılalım mı” adlı şarkının şiiri kendisine ait. Burada Rimski Korsakov’un “Şehrazat”ından da bir tema kullanmış. Pir Sultan Abdal’ın “Bin Cefalar Etsen” dizelerinden oluşan şarkı seçkiye ayrı bir özellik getiriyor: Rahmetli babası Yusuf Dağüstün’ün kendi çaldığı bağlamasıyla kaydettiği bir uzunçalardan aktarılmış, Azeri balaban sanatçısı Samedov’un da eşliğiyle Güvenç de babasının ezgisine katılıyor. Şarkıların tümü aynı renklerde, aynı atmosferde. Böylece CD’nin bütününde birliktelik oluşuyor. CD’nin fotoğrafları, baskısı, kapağı özenle hazırlanmış. Ama neden hiçbir yerinde Güvenç’in değerli özgeçmişi yok, anlayamadım. Onu dinleyenler özgeçmişini de okumalı, nasıl sağlam bir temele dayandığını öğrenmeli. ‘İyi İnsan’ Var mı? Bu sorunun yanıtını arar çağın büyük tiyatro adamı Bertolt Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” adlı oyunu, yazıldığı 1943’ten bu yana sahnelendiği yeryüzünün her köşesinde. Ülkemizde de 1963’ten bugüne farklı topluluklarca sahnelenmekte. “İçinde yaşadığımız dünyada iyi kalabilmek veya olabilmek mümkün mü” sorusunu bu kez İstanbul Devlet Tiyatrosu, Yücel Erten’in çok başarılı sahnelemesiyle soruyor. Biraz da gerçeküstü bir atmosfer yaratabilmek için olsa gerek, yeryüzünün uzak bir köşesinde, Çin’in Sezuan eyaletinde üç Tanrı’nın iyi bir insan aramak üzere dünyaya inmesiyle başlıyor oyun. Bu ön oyunla yazar, kutsal metinlere bir göndermeyle Sodom ve Gomore’nin yozlaşmışlıkları nedeniyle yok edilmeden önce Tanrı’nın üç adam görüntüsünde ortaya çıkışını anımsatır. Tanrılar, iyiliğini gördükleri sokak kadını Şen Te’ye yüklüce bir para vererek hayatını değiştirmesinin yolunu açarlar. Bir tütüncü dükkânı açan Şen Te’ye müşteri yerine ne kadar işsiz güçsüz insan varsa musallat olunca, genç kadın ayakta kalabilmek için katı yürekli farklı bir kişiliğe bürünmek zorunda kalır. Bundan sonra oyun, iyilik ve zalimliğin temsilcisi bu iki kişilikten hangisinin üstün geleceğinin merak duygusu içinde gelişir. Bu arada Şen Te’nin işsiz ve parasız bir pilota tutulması, bu alışveriş dünyasında aşkın da sorgulanmasını sağlar. İlk perdenin sonunda Şen Te, koşulsuz olarak aşkının peşindedir: Onunla gitmek istiyorum, çünkü seviyorum Bilmek istemiyorum neye patlayacağını Düşünmek istemiyorum, iyi olup olmadığını Bilmek istemiyorum, beni sevip sevmediğini Onunla gitmek istiyorum, çünkü seviyorum. Bu denli koşulsuz bir aşk duygusu bile araya para girdiğinde sorgulanır olabilmektedir. Brecht’in izleyiciye sorduğu soru çok yalındır: Tek tek insanlar mı değişmeli yoksa dünya mı? Para düzeninde insan çaresizdir, güçsüzdür. Kendini satmayan var mıdır ki kapitalist dünyada? Kimi etini, kimi kol gücünü, kimi de beyin gücünü satarak yaşayabilmektedir ancak. Satacak bir şeyin yoksa aç kalacaksın demektir. Bu buram buram güncel ve yakıcı temayı İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncuları büyük bir başarıyla oynuyorlar. Ülkemizde birçok Brecht oyununun sahnelenmesinde büyük emeği olan yönetmen Yücel Erten, topluluğa öyle bir enerji yüklemiş ki, uzun sayılabilecek oyun süresi boyunca izleyicileri soluksuz bırakacak ölçüde etkilerine almayı başarıyorlar. Kimi sahnelerde bir Bruegel tablosuna, kimi zaman çok güzel bir fotoğraf karesine bakar gibi hissedilen büyüleyici sahnelerle dolu oyun. Brecht de, tıpkı Shakespeare gibi döne döne, sürekli sahnelenmesi gereken bir oyun yazarı. Sahnelerimizde Brecht oyunlarının varlığı, tiyatromuzun da varlığını sürdürdüğünün kanıtlarından biri. İyilik neye yarar, öldürülürse iyiler çarçabuk, ya da iyilik görenler? Özgürlük neye yarar, yaşarsa bir arada özgürlerle tutsaklar? (...) İyi insan olacağınıza, öyle bir yere götürün ki dünyayı, iyilik beklenmesin! Özgür insan olacağınıza, öyle bir yere götürün ki dünyayı, kavuşsun özgürlüğe herkes! (Çevirenler: A. Kadir Asım Bezirci) Güher ve Süher Pekinel tarihte en ünlü “ikipiyano” yorumcuları arasında yer almış müzisyenler. Son yıllarda fiilen sahne üstünde konser vermeyi giderek azaltıp kendilerini genç müzikçileri ortaya çıkarma projelerine adadılar. Birkaç yönde geliştirdikleri projelerinden birisi “Dünya Sahnelerinde Genç Yetenekler” başlığını taşıyor. Bu gençleri seçip onlara burs ve/veya çalgı sağlayıp dünyanın önde gelen okullarına yönlendirdiler, daha da önemlisi önde gelen hocalarıyla çalışmalarını sağladılar. İş burada bitmiyor: Şimdi onların gelişmelerini sürekli olarak izliyorlar; bir yandan sahne deneyimi kazanmalarına öte yandan dinleyiciyle ve basınla tanışmalarına önayak oluyorlar. Kendi basın ve sanatçı çevrelerini, köşe yazarlarını, televizyon kanallarını devreye sokuyorlar. Ekim 2011’de onları Türk dinleyicisine tanıtmak üzere İstanbul, Ankara ve İzmir’de üç konser düzenlediler. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki dinletilerini izlemiş ve sizlerle paylaşmıştım. Ocak başında Lila Müzik tarafından piyasaya sürülen bir CD ve DVD’de bu konserlerin Bilkent’te yapılan kayıtları yer alıyor. Kaydın sonunda Pekineller’in de çalması ayrı bir özel lik. Çocuklar aynı konseri bu büyük sanatçılarla paylaşmış olmanın onurunu yaşadılar. Herhalde sahne arkasında bu ünlü sanatçıların da kendileri kadar heyecan duyduklarına tanık olmuşlardır. Ne güzel bir deneyim... Şimdi profesyonelce hazırlanmış bu CD ve DVD’deki kayıtları ise onlar için çok iyi bir tanıtım kadar değerli bir arşiv oluşturacak. Bu genç sanatçılar dünya sahnelerinde ünlenince bu kayıtlar da onların yaşamında değerli bir referans olarak kalacak. Kayıtların sonunda Pekineller’in çaldığı “Paganini/Lutoslawski Çeşitlemeleri” virtüozitenin doruğunda bir yorum. Ayrıca Pekineller’le birlikte bu kayıtlarda yer almak gençlere çok önemli bir sorumluluk da yüklüyor. Doğal olarak yarın öbür gün hepimiz soracağız, peki nerelere geldi o gençler, şimdi hangi başarıları elde ettiler, diye. Ne mutlu onla Güvenç Dağüstün ra ki kendilerine böylesi sahip çıkanları var. Ondülin Avraysa’nın, Bilkent Üniversitesi’nin, Lila Müzik ve Oya Narin’in katkılarına da değinmeden geçmeyelim. Dağüstün’den yorumlar Ülkemizde hafif müzik şarkıcılarını hiç izler misiniz? Genelde avaz avaz bağırırken detone oldukları, müzikten çok söze sığındıkları, fizikleriyle öne çıktıkları, 6 aylık şarkı eğitimiyle hazırladıkları CD’leri vardır. Son yıllarda opera sanatçılarından ders alanlar biraz daha seçkinleştiler. Ama temel polifonik kültürleri olmadığı için çoğu yarı yolda kalıyor. Geçen hafta elime geçen Güvenç Dağüstün’ün kaydı bana bunları düşündürdü. Güvenç, yıllarını şarkı söylemeye adamış, doğru ellerden şan tekniğini öğrenmiş bir sanatçı. An EN EKLEY B E D LER A ARŞİV ER KORUM FİLML ALINACAK A ALTIN Askoo Festival, 11. yılında sokak direnişlerinden ilham alıyor İlk dijital belgesel kütüphanesi yolda MELTEM YILMAZ KENDİLERİ İÇİN BESTELENMİŞ ÜÇ YAPITI SESLENDİRDİLER !f’te ‘Arka Bahçe’ filmleri Kültür Servisi 11. yılına giren !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali geçen yıl Tahrir Meydanı’ndan Amerika’daki “İşgal et” eylemlerine kadar dünyayı sallayan sokak hareketlerinden ilham alıyor. Festival filmleri bu yıl İstanbul ve Ankara’nın dışında ilk kez İzmir’e de uğrayacak. “The Descendants”, “Take Shelter” ve “Bellflower” gibi yılın çok konuşulan filmlerinin de yer aldığı festival, 1626 Şubat tarihleri arasında İstanbul, 14 Mart tarihleri arasında Ankara ve 24 Mart tarihleri arasında ise İzmir’de olacak. Festivaldeki yeniliklerden biri de ilk kez verilecek “Yeni Bir Dünya İçin Sinema” ödülü. Ünlü İngiliz oyuncu Rupert Everett hem “Zenne” filminin özel gösterimini sunmak hem de “Yeni Bir Dünya İçin Sinema” ödülünü almak üzere İstanbul’a geliyor. Gay olduğunu açıklayıp Hollywood’da başarılı bir oyunculuk kariyerine imza atan Everett, “Zenne”ye konu olan Ahmet Yıldız davasını da yakından takip etmişti. 11. senenin yeni bölümleri arasında ismini İçişleri Bakanı’nın geçen günlerde yaptığı açıklamadan ilham alan “Arka Bahçe” bölümünün öne çıkanları arasında ise “Tahrir 2011: The Good, The Bad And The Politician” ve “Pockets of Resistance” var. SALT Beyoğlu Açık Sinema’da ücretsiz sinema konuşmalarında ise “Radiohead” ve “Joy Division” filmlerinin yönetmeni Grant Gee ve ünlü besteci Michael Nyman konuk oluyor. Belgesel Sinemacılar Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Kalkınma Bakanlığı’nın desteğiyle, Türkiye’nin ilk dijital belgesel kütüphanesini kuruyor. Belgesel sinemaya ilgi çekmek, yerli belgeselleri dünyaya açmak ve arşivlerde bekleyen 3 bin kadar yerli filmi koruma altına almak amacıyla kurulan “Arşivist”, şu ana kadar 100 kadar belgeseli dijital ortama aktardı bile. Çalışmalarına 2011 Ağustos’ta başlanan Arşivist hakkında bilgi vermek üzere dün düzenlenen toplantıda konuşan Belgesel Sinemacılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Özgen, Arşivist’in araştırmacılara, bilim ve sanat insanlarına da çeşitlendirilmiş, tasnif edilmiş bilgi birikimiyle hizmet vereceğini belirterek “Türkiye’deki temel sıkıntı, kullanı lan dilin siyaset dili olması. Bizler, sanatın ve kültürün özel dilini oluşturmak zorundayız. Belgesel sinema da, gerekli düzenlenemeler yapılırsa, toplumun dili olabilir. Bu projedeki bir diğer hedefimiz de belgeselin ticari dolaşıma girmesini sağlamak” dedi. Özgen, Arşivist ile belgesel sinemanın imkânlarının genişletilip yeniden üretim şansı da yaratılacağını söyleyerek “Özellikle son yıllarda daha nitelikli üretim için kaynak ve imkân bulamayan belgesel sinemaya sahip çıkılması gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu. Arşivist Dijital Belgesel Kütüphanesi Proje Koordinatörü Yasin Ali Türkeri ise “Full HD belgeselin dijital ortama aktarılmasını sağlayacak altyapı hazırlanmış durumda, bu yılın ağustos ayında 600 belgesel film, dijital kütüphanemizde hazır olacak” dedi. Borusan Quartet’e özel... EGEMEN BERKÖZ Borusan Quartet’in kendileri için bestelenmiş üç yapıtın dünya ilkçalınışlarını gerçekleştirdiği önceki akşamki konser, mutluluk verici bir konser oldu. Süreyya Operası’nın salonunun tümüyle dolu olması da mutluluk vericiydi. Ama, mutlu olmak için bir neden daha vardı; o da, Borusan Kültür Sanat’ın Borusan Dörtlüsü için üç çağdaş bestecimize yapıt ısmarlaması ve bu yapıtların gecikmeden çalınmasıydı. Birçok yapıtının 17. TÜRKİYE/ALMANYA FİLM FESTİVALİ Tarık Akan’a onur ödülü Kültür Servisi Nürnberg’te düzenlenen “Türkiye / Almanya Film Festivali”nin bu yılki onur ödülü Tarık Akan’a verilecek. Ödül, usta oyuncuya, Türkiye’de sinema sanatının gelişimine ve uluslararası alanda tanınmasına yaptığı kalıcı katkılarından ötürü veriliyor. Ödülünü festi valin 1 Mart’ta Tafelhalle’de yapılacak açılış töreninde alacak sanatçının filmlerinden bir seçki de festival kapsamında sunulacak. Tarık Akan, ayrıca, 2 Mart’ta düzenlenecek bir söyleşide sinemaseverlerle buluşacak. Bu yıl 17.’si düzenlenen festival, 11 Mart’a dek sürecek. Tarık Akan, Almanya’da, özellikle 1982’de Cannes’da Altın Palmiye Ödülü kazanan “Yol” filmindeki rolüyle tanınıyor. çalındığını göremeden ölen bestecilerin yaşamış olduğu bir ülkede elbet bu da çok önemliydi. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası sanatçılarından Esen Kıvrak (1. keman), Olgu Kızılay (2. keman), Efdal Altun (viyola) ve Çağ Erçağ’dan (viyolonsel) kurulu Borusan Dörtlüsü’nün seslendirdiği ilk yapıt, Oğuzhan Balcı’nın “Borusan Quartet”iydi. Balcı yapıtında “Tanışma”, “Sığınak” ve “Deli Dalga” adını verdiği üç bölümde Borusan Dört lüsü’nü oluşturan sanatçıların tanışmalarını, birbirlerine alışmalarını ve birbirlerinden güç alarak başarıya yönelişlerini anlatıyor müzik diliyle. Dinlediğimiz ikinci yapıt Turgay Erdener’in “ Gerçek”, “Düş” ve “Oyun” adlı üç bölümden oluşan “1. Yaylı Çalgılar Dördülü”ydü. Konser kitapçığında yapıtın tümünde geleneksel Türk müziğinin tını ve tartımlarının egemen olduğu belirtilmiş, ancak ben bu tını ve tartımların ayrımına daha çok ikinci bölümde varabildim. Üçüncü yapıt ise Turgut Pöğün’ün “Müzikler 3” adlı yaylı çalgılar dörtlüsüydü. Konser kitapçığında sürekli bir akışı anlattığı belirtilen geçen ay yitirdiğimiz Benyamin Sönmez anısına yazılmış bir viyolonsel soloyu da içerenyapıtta, besteci seslerle sessizliklerin müziğini yaratmayı amaçlamış gibi geldi bana. Konserden sonra sanatçıları kutlamak için girdiğim kuliste Borusan Kültür Sanat Genel Müdürü Ahmet Erenli’nin yapıt ısmarlamayı sürdüreceklerini söylemesi de mutluluk vericiydi elbet. Peki, yıllar önce bestelenip hiç çalınmamış yapıtlarla da ilgilenmelerini istesem, çok şey mi istemiş olurum acaba? Kamenge C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle