27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 AĞUSTOS 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR “ölmüşlerdir” ve, Elias Canetti’nin ünlü “Notlar”ının bir yerindeki o kısacık, fakat okuyanı kahredici deyişiyle, “Ölmüş bir insan, kendi ölmüşlüğünün dışında hiçbir şeyin kanıtı değildir…” Şimdi, “Bu da ne demek?” diye soranlar çıkabilir – isterseniz yanıtı/yanıtları, kendi “yanlış” ölüm kültürümüzde arayalım. Sadece son bir ayda, dünkülerle birlikte, kırk altı askerimiz çarpışmalarda ölmüş. Daha doğrusu, saldırılarda. Çünkü çarpışmadan söz edebilmek için, çarpışan en az iki tarafın varlığı gerekir. Bizde çoğunlukla böyle bir durum yok. Ya içinde askerlerin bulunduğu araçlar –dünkü olayda olduğu gibi– havaya uçuruluyor ya da askerlerimiz ani baskınlarda, daha çarpışmaya fırsat bulamadan, ölüyor. Peki neler diyoruz arkalarından? Bakın bu soru çok önemli, çünkü yalanlarımızın başladığı yer burası. Bir: “Vatanları uğruna gözlerini kırpmadan canlarını verdiler…” Olmaz. Doğaya ve “canlı” kavramına aykırı. İnsanlar da hayvanlar da beklenmedik ölümle karşılaşma anında “gözlerini kırparlar”, çünkü bu, onların iradesinden bağımsız bir refleks hareketidir. Peki neden yadsıyoruz bunca doğal bir gerçeği? Gözlerini kırpanlar “korkak” sayılacakları için mi? İki: “Canlarını seve seve verdiler…” Bakın, bu da olmaz, hele ölme olasılığınızın da bulunduğu bir yerlere gönderilmiş iseniz, hiç olmaz. Ölmek, olsa olsa ve kuraldışı bazı durumlarda “yeğlenebilir” veya “göze alınabilir”, ama asla SEVİLMEZ! Üçüncü ve en büyük yalan: “Korkmadan ölüme gittiler…” Bu klişeyi kullananlara sormak gerekir: Yanlarında mıydınız? Böyle mi dediler size? Kendi kulaklarınızla mı duydunuz? Bunun dışında, ayrıca çok cahilce bir yalan, çünkü cesaret, her zaman bir “korkuya rağmen” durumudur. Korkmanın olmadığı yerde cesaretten söz etmek, anlamsızdır. Son öldürülen on kişi, son bir ayda öldürülen kırk altı kişi, yıllardır öldürülen on binlerce kişi... İsterseniz bırakalım artık şu yalan temelinde yükselen yanlış ölüm kültürünün hamasetini de, bunca genç geçmişte neler yapılsaydı ölmemiş olurdu, bu sorunun yanıtını/yanıtlarını –ama artık hiçbir yalana sığınmadan!– arayalım! 17 Yanlış Bir ‘Ölüm Kültürü’ Üzerine Düşünceler... Bugün perşembe. Biraz sonra, yarının yazısı için masa başına oturacağım. Konu birkaç gün önceden belli. Sanatımıza ve edebiyatımıza ilişkin bir kavram tartışması. Ama sabah gazeteleri okur okumaz o konudan vazgeçiyorum. Yine Güneydoğu’da ölüm. Bu kez tam on asker. Gencecik. Konumu değiştiriyorum. Bugün sadece “ölüm kültürü” üzerine bir şeyler yazabilirim. Hem, günlük ölümlere çoktandır aldırmayan veya aslında “ölünmeyebilecek” ölümleri sözü edilmeye değer bulmayan bir sanat ve edebiyat üzerine yazmaktan çok daha anlamlıdır – diye düşünüyorum. Yanlış bir “ölüm kültürü”nde direnmeyi, artık yılların, dahası on yılların alışkanlığına dönüştürdük. Herhangi bir konu üzerinde uzunca, hele derinlemesine düşünmekten asla hoşlanmayan bir toplum olarak, ölüm konusunda da nicedir alışılagelmiş, alışılageldiği için de etkisini çoktan yitirmiş “klişeler”le baş başa yaşıyoruz. Her yeni ölümle birlikte aynı çekmeceyi açıp, aynı klişeleri kitle iletişim organlarının tamamında ve bu arada asıl önemlisi, kendi “zihinlerimizde” –zihinlerimiz yerine az kalsın “kendi düşünce dünyamızda” diyecektim, neyse ki son anda, bunun ne kadar yanlış bir söylem olacağının farkına vardım; çünkü aslında ne “kendi”miz varız ne de “düşünce dünyamız”!– evet, kendi zihinlerimizde kullanmaktayız. Bu klişelerin tümünün ortak noktası, hepsinin de gerçeklikten tümüyle kopuk olması. Kimi ölümleri ve onların sorumluluğunu üstümüzden atmak için bulduğumuz yalanlar. Bu yalanların en iğrenç yanı ise, ölenlere atfen oluşturulmuş temeller üzerine inşa edilmeleri. Zaten “ölenlere atfen” bir şeyler söylemek veya yazmak, oldum olası çok benimsenen bir yoldur; zira ölenlerin yalanlamaları veya onaylamaları diye bir durum ya da “sakınca” söz konusu değildir. Zira onlar, artık bir kez Babylon’da yenilikçi dalgalar ZÜLAL KALKANDELEN Geçen hafta sonu İstanbul’un gözde canlı performans mekânı Babylon’un toplantısı için Çeşme’deydik. Mekânın sahibi Pozitif ekibi, yeni sezonda başlayacak bazı konseptleri tanıtmak, yeni uygulamalar hakkında bilgi vermek ve görüşlerimizi almak üzere bir grup müzik sevdalısını bir araya getirmişti. Dört saate yakın süren toplantıda çok şey konuşuldu. Benim özellikle üzerinde durduğum bir konu vardı. “Babylon bir konser salonu mu, yoksa bir kulüp mü?” sorusu üzerinde düşünmek gerekiyor. Çünkü bu soruya verilecek yanıtın, benim de şikâyetçi olduğum geciken konser saatleri ve konser sırasındaki gürültü ile doğrudan ilgisi var. Toplantıda bu soru üzerinde ayrın tılı bir tartışma yapılmadıysa da, eylül ayından başlayarak konser saatlerinin cuma akşamları dahil 21.30 olarak sabitlenmiş olduğunu öğrendik. Bunun yeni sezonda kararlılıkla uygulanmasını bekliyoruz. DJ performansları olduğunda kulüp mantığında geç saatlerde başlayıp biten etkinliklere zaten kimsenin itirazı yok. Ama etkinlikleri duyururken dinleyicilerin “konser” ile “kulüp performansı” arasındaki ayrımı algılaması sağlanmalı ki, konserlerde bağırarak konuşanların yarattığı gürültü de azalsın. Konser saatine sadık kalınması, bu etkinlikler arasındaki farkın altını çizmek bakımından da belirleyici olacaktır. Bu konuda yeni sezonda atılan önemli bir adım daha var. 21.30’daki konserlere gelenler DJ setlerine aynı biletle devam edebilirken, konsere katılmayıp DJ setlerine sonradan gelenler ayrı bilet alacak. Babylon’da en heyecan verici yeni konseptlerden birisi, “Midnight Express” adını taşıyan konserler se risi. Pozitif’in kurucu ortaklarından Ahmet Uluğ’un verdiği bilgiye göre, bu konsept için, son yıllarda tüm dünyada ilgi odağı haline gelen İstanbul’un kültürler arasında gördüğü köprü görevinden yola çıkılmış. Çok iyi müzik yapsa da Batı kültürü dışında kaldığı için fazla öne çıkamayan farklı sesler Babylon’a taşınmak istenmiş. Bunun için de oldukça iddialı ve ironik bir isim seçerek “Midnight Express” adını önermiş Ahmet Uluğ. Amaç, bu filmin çağrıştırdığı karanlık algıyı yıkmak. Bu kapsamda, ilk olarak Tinariwen, Mulatu Astatke, Fundamental, Baba Zula, İlhan Erşahin konserleri planlanmış durumda. Güney Londra’dan çıkıp dünyayı saran “dubstep” dalgası ve “elektronika”, bu sezon Babylon’da daha güçlü hissedilecek. Bu kapsamda Mala, Coki, MC Pokes ve Loefah’ın da dahil olduğu kadrosuyla DMZ, 2562, Darkstar, Pinch, Deadboy, Mousse T., Apparat ve Plaid’in performansları izlenebilecek. Günümüz elektronik müziğinin en yenilikçi isimlerini canlı dinleme olanağı bulacağımız bu dalga, benim de sevinçle karşılayacağım bir dalga olacak. Partilerde dans edip eğlenmek isteyenler, belli ki yeni sezonda sık sık Babylon’un yolunu tutacak. Çünkü cumartesi geceleri, Babylon Lounge, Üst Kat ve Babylon’a yayılarak üç mekânda devam edecek 3D Parti’ye ayrılmış. Farklı DJ’ler aynı anda farklı müzik türlerinde çalarken, herkes gece boyunca serbestçe mekânlar arasında geçiş yapabilecek. Yurtdışında da çeşitli yerlerde gördüğüm bu uygulama, umarım Babylon’da dillerden düşmeyecek partilere vesile olur. Bir başka değişiklik ise, Babylon ile sırt sırta konumlanan bir mekânda devam eden Nublu’nun bu sezon veda edişi. Bu, caz dinleyicilerini üzecek bir karar olsa da, Nublu konserleri Babylon’da yine devam edecek. Bu kesinleşen yenilikler dışında Çeşme toplantısında müzik sektörünü yakından ilgilendiren önemli konulara değinildi. Babylon ekibini iletişime açık tavrından dolayı kutluyor, bir tartışma platformu yarattığı için teşekkür ediyorum. (www.zulalkalkandelen.com) stanbul’un gözde canlı performans mekânının yeni sezon programı heyecan verici Tinariwen ‘ ddiaları gülünç buluyorum’ “ nci Gibi Dişler”in yazarı Zadie Smith, intihal yapmakla suçlanan Elif Şafak’a mektup yazdı Kültür Servisi “İnci Gibi Dişler” romanının yazarı Zadie Smith, kendisinden intihal yapmakla suçlanan Elif Şafak’a bir mektup yazarak, iddiaları saçma ve gülünç bulduğunu söyledi. Elif Şafak’ın “İskender”i yazarken “İnci Gibi Dişler” romanını şablon aldığı yönündeki iddiaların ardından başlayan tartışmalar üzerine Zadie Smith, Şafak’a yazdığı mektupta, söz konusu iddiaları değerlendirdi. Elif Şafak’ın kendisinden intihal yaptığı iddialarını saçma ve gülünç bulduğunu belirten Smith, mektubunda şu ifadeleri kullandı: “Sevgili Elif, Hanif Kureishi bana her ikimizin kitaplarıyla ilgili saçma sapan haberlerin yer aldığı linki yolladı. Sana sadece sunu söylemek istedim, ben bu iddiaları tamamen gülünç buldum. Umarım her şey güzel olur, lütfen bu zehirli insanların seni etkilemesine, aşağı çekmesine izin verme, bir yazardan bir başka yazara hayranlıkla, Zadie.” Zadie Smith, Şafak’ın edebiyat ajansına da bir mektup yollayarak iddiaları ciddiye almadığını vurguladı. Elif Şafak ise konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Zaten başından beri ben bu konuda tavrımı çok net koydum. Zadie Smith’in bana kendiliğinden yazması ve yazarları yıpratmak için uydurulan bu tür lafları saçma bulduğunu söylemesi manidar. Beni duygulandırdı. Kalemine hep saygı duyduğum bir yazardı, yüreğine ve kişiliğine de bir o kadar saygı duydum.” Zadie Smith Yazar kasa ruhsatımı kaybettim. Hükümsüzdür. Çorlu V.D. Hepşen Doğan CUMHUR YET KADINLARI DERNEĞ GENEL MERKEZ DUYURUSU Üniversitede okuma fırsatı yakalamış ancak ekonomik yoksunluk yaşayan kız öğrenci bursiyerlerimize F TRE VE ZEKAT BAĞIŞLARINIZLA destek olmanızı dileriz. ş Bankası Ankara Kızılay Şubesi IBAN:TR 31 000 64 00000 1421 4160 7111 Not: ş Bankası bankamatiklerinden TC no. ile kartsız da havale işlemleri yapılabilmektedir. Tel: 0312 432 20 61 67 [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle