18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 AĞUSTOS 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 15 Bunalma Sırası T Kandırılmış gibi Zekât amazan nedeniyle gazetelerde özel sayfalar açılıyor. Okuyucular soruyor, âlim olanlar yanıtlıyor. İşte geçenlerde yayımlanan bir soru: “Ben 6 sene önce evlendim. Düğünümde takılan takıların zekâtını bu seneye kadar vermedim. Çünkü verileceğini bilmiyordum. Şimdi altınların zekâtını her sene için ayrı ayrı mı vermek zorundayım? Yoksa mevcut takıların zekâtını bir seferde versem olur mu?” Biz olsak şöyle yanıtlardık: “Değerli okur, düğünde takılan altınlarla gemicik alanlar bile var. O yolda yürüyün!” Ama, biz ulema değiliz. E mekliSen’in Sincan ve Etimesgut’ta örgütlü Ankara 5 nolu şubesinin yöneticileri, 325 üyeleri adına Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ı ziyaret etmişler. Sendika için bir yer tuttuklarını; masa, sandalye gibi kimi küçük eksiklikleri olduğunu; kullanılmış olsa da bu tür yardımları kabul edebileceklerini bildirmişler. Fethi Yaşar, “Yazılı başvurun” demiş. Yazılı başvurmuşlar. Ancak, karşılığında ne olumlu, ne de olumsuz bir yanıt alabilmişler. EmekliSen şube yöneticileri diyorlar ki: “Enazından isteklerimizin karşılanamayacağına ilişkin bir not gönderselerdi. Çocuk gibi kandırılmış olmak, bu yaşta zor geldi bize.” Ne diye? Futbol Federasyonu, bu hafta şike savları karşısında tutumunu büyük olasılıkla belirleyecek. Soruşturmalar boyunca Karabükspor’un da, Ankaragücü’nün de adı geçti, ancak bu takımların durumu ve yönetici leri hakkında tek söz söyleyen olmadı. Göreceğiz bakalım, Karabükspor AKP’nin arka bahçesine dönmüş Hakİş’e, Ankaragücü de Gökçek ailesine yakın diye dokunulmazlık zırhına alınacak mı, alınmayacak mı? imur Selçuk’un o ünlü, “Ekonomi Tıkırında” şarkısında kendine has yorumuyla söylediği gibi “Kriz var, kriz var, bunalım var!” Başta bunalan, yıllardır dünyayı bunaltmış olan ABD. CHP’li Prof. Dr. Oğuz Oyan’a göre de, ABD açısından durum vahim: “ABD, 2007’ye kıyasla bunalıma elinde araçsız yakalandı. Çünkü, iki güçlü aracını 2007’de kullandı. Bunlardan biri faizlerin indirimiydi, ancak faizler zaten çok düşük olduğundan, daha da düşüremez. İkinci araç da piyasalara, bankalara çok önemli kaynaklar aktarmaktı. Onu da yaptı ve çok büyük bütçe açıklarına yol açtı. Şimdi para basabilir, ama o zaman da ABD’nin parası, dünyada sözü geçen para olmaktan çıkar.” Avrupa’nın durumu da parlak değil. Ya Türkiye? Oğuz Oyan, “Türkiye, dışarıdan gelen taşıma su ile götürüyor kendisini. Daha şiddetli dalgalar gelirse, gemiyi salimen kıyıya taşıması mümkün olmaz” diyor. Önlem olarak, kıdem tazminatı R Müslümanlığı AKP Döneminde Öğrenmek “Bir Müslüman imkânlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve adabının hâkim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkân bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, adaba aykırı bir davranışa engellemek veya ıslah etmek maksadıyla müdahale etmekle yükümlüdür.” Yukarıdaki paragrafı Hayrettin Karaman’ın 7.8.2011 tarihli Yeni Şafak’ta yayımlanan “Tahammül mü, Hoş Görmek mi?” başlıklı yazısından alıntıladım. Yazar, Müslümanın “dine, ahlaka, adaba aykırı” bir duruma nasıl müdahale edileceğini yazmıyor, bunu olaya müdahale edecek Müslümana bırakıyor. Yazı, 28 Temmuz günü İstanbul’da İETT’nin Bahçeköy4. Levent (42M) otobüsüne binen Haliç Üniversitesi Spor Akademisi Spor Yöneticiliği bölümü öğrencisi olan ve Beşiktaş Kulübü’nün bayanlar voleybol PAV takımında oynayan 19 yaşındaki Nurcan İbrahimoğlu’nun uğradığı saldırıya “cevaz” verir nitelikte. Çünkü aylardan ramazan ve bu “mübarek” ayda şort giymek bir Müslümanın gözünde “dine, ahlaka, adaba aykırı” bir davranış. Nitekim saldırgan, genç kızın dudağını patlatırken “Bu otobüste çıplak bacaklarını uzatarak oturamazsın. Terbiyesiz!” diye bağırıyor. Peki, kız saldırıya uğrarken otobüsün şoförü, öbür yolcular ne yapıyorlar? Hiçbir şey! Yalnızca bakıyorlar, bakmakla da kalmayıp saldırgana hak veriyorlar. Sonra bakıyorlar ki iş uzayacak, adamı engelliyorlar, kıza da, “Tamam uzatma artık. Akşam akşam başımıza bir iş çıkarma” diyorlar. Kızın üstü başı kan içinde kalmış, şoföre, “Otobüsü durdurun, ben polisi aramak istiyorum” diyor, cep telefonuna davranıyor. Bazıları eline vurup telefon etmesini önlemeye çalışıyor. Bu sırada müdahil Müslüman adam otobüstekilere dönüp, “Benim vurduğumu gören oldu mu?” diye soruyor. Kimse ağzını açmıyor, o da, “Bakın işte ben ona vurmadım, o kendine vurdu” diyerek otobüsten iniyor. Bir de utanmadan el sallıyor yaralı kıza. Üç gün önce İstanbul’da bir grup genç kız ve kadın ile biriki erkek destekçi olayı protesto için bir eylem yaptı. Altlarında şortlarıyla Kadıköy’deki Beşiktaş Vapur İskelesi’nde toplandılar, sonra hep birlikte Beşiktaş’a geçip 4. Levent otobüsüne bindiler. Sayıları bir otobüsü doldurmaya yetmeyecek kadar azdı. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 78.000 lisanslı kadın voleybolcu var, fakat eyleme yalnızca bir kadın voleybolcu, Voleybol 2. Ligi’nden Işıkspor’da oynayan Başak Koç katılmış. Anlaşılan on binlerce kadın voleybolcumuz “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” uyarısını ya hiç duymamış ya da duymuş ama dikkate almamış. Belki de korkudan! Bilemiyorum, bu suskunluğun mutlaka bir nedeni olmalı, diye düşünüyorum. Ya mağdur Nurcan Demircioğlu? O da katılamamış eyleme, çünkü anlı şanlı Beşiktaş Jimnastik Kulübü genç kıza izin vermemiş, bir anlamda ona, “Otur oturduğun yerde!” demiş. Bu davranışı, spor tarihimizde tescil edilen ilk Türk spor kulübü olma özelliğini taşıyan Beşiktaş’a hiç yakıştıramadığımı söylemeliyim. AKP iktidarları döneminde kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan Müslümanlara bırakın hoşgörüyle bakmayı, “tahammül” dahi edemeyen bir Müslüman tipi ortaya çıktı. Televizyon yorumcuları, gazetelerin köşe yazarları, siyasetçiler toplumun başına “şeyhülislam” kesildiler. Ağızlarını her açtıklarında fetva veriyorlar. İnsanlara nasıl yaşayacaklarını, nerede ve nasıl davranacaklarını öğretiyorlar. Milyonlarca izleyenidinleyeni var bu türeme “şeyhülislamların”, insanlar izlediklerine, dinlediklerine inanıyorlar, uygulamaya geçiyorlar. Müslümanlığı AKP döneminde öğrenen “gönüllü din polisleri” bunlar; bakıyorlar, işler diledikleri gibi gitmiyor, sopaya, yumruğa, tekme tokada başvuruyorlar. Çoğu zaman da yaptıkları yanlarına kâr kalıyor, Nurcan İbrahimoğlu örneğinde olduğu gibi… İşimiz çok zor, hayatımız daralıyor. Ama ne yapacağız? Çekip gidecek halimiz yok ya, direneceğiz. Direnmeden, savaşım vermeden özgürleşmek nerede görülmüş ki? Bugün Hıristiyanların Meryem Ana Yortusu. Sevgili Ermeni ve Rum okurlarımın “Asdvatzatzin”, “Panayia” günlerini kutluyorum, esenlikler, mutluluklar ve barışın, dostluğun egemen olduğu bir dünya diliyorum. Ayağa hakkının geri alınması girişimlerinde olduğu gibi yine emekçilere yüklenme gözüküyor ufukta. Oğuz Oyan, bu konuda İngiltere’yi örnek gösteriyor: “İngiltere gibi toplumsal gösteri alışkanlığı olmayan bir toplumda bile çok yüksek taşkınlıklara yol açabiliyor emeğe yüklenme. Yeni fedakârlıklara zorlanırsa eğer toplumlar, onları dizginlemek kolay olmayabilir. Emeğe yüklenirlerse, Türkiye’de buna tepki gelecektir hiç kuşkusuz.” Biliyorsunuz, kıdem tazminatının kaldırılması girişimleri konusunda Türkİş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, haziran ayında bir basın toplantısı yapmış ve “Türkİş ne zaman kıdem tazminatı dense ayağa kalkmıştır” demişti. Aradan epey zaman geçti. İzlediğimiz kadarıyla Türkİş hâlâ oturuyor. Ya da belki boyu kısadır da, uzaktan bize öyle geliyordur. edindiğimiz bilgiye göre, İçişleri Bakanlığı’ndan Türkiye’de çok sayıda çimizdeki yabancılar Osmanlı Çalışmaları Vakfı (ABD), Türkiye Yüksek Öğrenim Vakfı (Hollanda), Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü (ABD), Willows Vakfı (ABD), German Marshall Fonu (ABD), Avrupa İstikrar Girişimi (Almanya), Asya Pasifik İletişim Ağı ve Asya Özgür Radyosu RFA (ABD), Amerikan Araştırma Enstitüsü Ankara ve İstanbul’da ayrı ayrı iki temsilcilik (ABD), New York Eyalet Üniversitesi Araştırma Vakfı (ABD), Alman Federal Dış Ticaret Ajansı (Almanya), yabancı dernek ve vakıf, verilen izinlerle temsilcilik ve şube açmış. İşte o kuruluşların adları ve kökenleri ile özet bir liste: Açık Toplum Enstitüsü VakfıSoros Vakfı (Lihtenştayn), Gençlere Yardım Vakfı (ABD), Fredrich Naumann Vakfı (Almanya), Uluslararası Dostluk Gücü (ABD), Uluslararası İlişkiler için Ulusal Demokratik Enstitüsü (ABD), AmerikaTürk Koalisyonu (ABD), OrtadoğuBatı Diyaloğu Uluslararası Merkezi (ABD). Bütün bu kuruluşların tümünün AKP iktidara geldikten sonra şube ve temsilcilik açmak için izin almış olduklarının da özenle altını çizelim... Çözümü bulamaz Devlet Bakanı Fatma Kadından sorumlu Şahin, kadına şiddetin kaynağına ineceğini, çözüm bulacağını söylüyor. Erzurum’da sigara içti diye tartaklanan kadının, İstanbul’da şort giydi diye dövülen voleybolcu kızın başına gelenleri görsün, sorunun kaynağına inmiş olur. O kaynak; kadını ikinci sınıf varlık olarak gören, kapatan, erkekten ayıran yobaz kafadır. Ya çözüm? Bu kafaya karşı çözümü AKP’li bir bakan bulamaz. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] ‘Toplumun Ayak zi’ Basında yer alan bazı haberler, “toplumun ayak izi” gibidir. Toplumun hangi yöne gittiğini gösterir. Türkiye’nin ne yöne gittiğini, bir bilge olan düşünür ve filozof, Sakallı Celal (Celal Yalınız): “Türkiye’de aydın geçinenler Doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar” söylemi ile Türkiye’nin bugün gittiği yönü, yıllar öncesinden kestirebilmiştir. Sakallı Celal’in ilginç yaşamını anlatan tek kaynak, gazeteci yazar Orhan Karaveli’nin yazdığı “Sakallı Celal Bir ‘Bilinmeyen Ünlü’nün Yaşam Öyküsü”dür. Sakallı Celal’in bugün dilimizde yer etmiş, kaynağını bilmeden kullandığımız birçok deyişi vardır : “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur.” “Bir kızın tıraşlı bir erkeği güzel zannetmesi hazindir.” “Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir.” Evinde yapılan arama esnasında polis, duvarda duran Karl Marx portresini sorunca “Rahmetli babam” diye cevaplamıştır. Günümüzdeki gazete haberlerinde de Türkiye’nin “Batı’ya gitmediği” açıkça okunuyor. Bu haberlerden birkaç örnek: 2 Haziran 2008 (Cumhuriyet): “Sapanca’da önceki gün başlayan Türkiye Büyükler Kürek Şampiyonası’na katılan ve ‘tayt giydiği’ gerekçesiyle bir grup genç tarafından dövülen ulusal sporcu Alican Çiftçi’nin babası Veli Çiftçi, sporcuları dövenlere çevreden kimsenin engel olmadığını belirterek ‘Çok tehlikeli bir sürece girdik’ dedi.(…) Ulusal sporcu Alican Çiftçi ise dayak nedeniyle yarışların o günkü bölümüne katılamadıklarını ve derece şanslarını yitirdiklerini kaydetti. (…) Sporculara dayak atılmasının “Türk gençlerine yakışmayan bir davranış” olarak değerlendiren Veli Çiftçi, “Türkiye nereye gidiyor (…) Türkiye çok tehlikeli bir sürece girdi” diye konuştu. 7 Ağustos 2011: “Erzurum’da genç bir kadın sokakta sigara yakınca karşıdan gelen kişilerce ramazan nedeniyle sigarasını söndürmesi istendi, tartaklandı ve yanındaki erkek arkadaşı tokatlandı. Gelen polis ekibi saldırganı gözaltına almak isteyince, kalabalık polise de saldırdı ve bir polisi yaraladı. Saldırganların ve mağdurların birlikte Emniyete götürüldüğü bildirildi.(…)” Bu şiddet eylemlerinden “insanlığın yüz karası” olan biri de, 2002 yılında Suudi Arabistan’da yatılı bir kız öğrenci okulunda yaşanmıştır. Okulun 15 kız öğrencisi okulda çıkan yangında kurtulmalarını engelleyen “din polisinin” yüzünden herkesin gözleri önünde yanarak can vermiştir. “Bu 15 kız öğrenci kurtarılabilirdi. Ancak kurtarılmadı. Çünkü yasaktı. Suudi Arabistan’da bulunan ve Mutaween adı verilen ve Din polisi denilen kişiler kız öğrencilerin yanan binadan ayrılmasına izin vermemiş, hatta bununla da yetinmemiş kızları kurtarmak isteyen itfaiye erlerine de engel olmuş. Çünkü yangından kurtulmaya çalışan kızların giyimleri İslami usullere uygun değilmiş.” Bu cinayetin üzerinden 8 yıl geçtikten sonra, Suudi Arabistan’da “devrim” niteliğinde bir karar alınmış. Suudi Arabistan Eğitim Bakanlığı olaydan 8 yıl sonra gerekli dersleri çıkararak bundan böyle kız çocuklarının da okullarda meydana gelen yangınlar sırasında itfaiye erlerince kurtarılmasına izin vermiş. Suudi Arabistan’daki “din polisi” adı verilen görevliler eliyle işlenen bu “toplu cinayet” “insanlık suçu” olarak 21. yüzyıla “miras” olarak bırakıldı. “Din polisi denilen oluşum Suudi Arabistan’ın yanı sıra İran, Afganistan ve Gazze’de bulunuyor.” Son günlerde Ortadoğu’da oldukça “ısınan sular” durulunca, bakalım “din polisi” oluşumuna kapılarını açan başka ülkeler de olacak mı? Bunu anlamak için, “toplumun ayak izi”nin hangi yöne gittiğine çok iyi bakmak gerekiyor. Görüşümüze göre, “toplumun ayak izi” Batı uygarlığını göstermiyor. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Tekkelerde ayini 1 yöneten kimse. 2/ Bir hayvan... Bir 2 sesin yarım ton ka 3 lınlaştırılacağını 4 gösteren nota işareti. 3/ Mürekkep 5 balığından elde edi 6 len kahverengi bo7 yaya ve bu boyayla yapılmış resme 8 verilen ad... Büyük 9 erkek kardeş. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yosma. 5/ Bir tür kalın ve kaba kumaş... Aritmetik 1 Y E Ş İ L O R D U te bir kuvvetin derecesini 2 A S E S R E A L veren sayı... Demir ele 3 L İ F Ç İ Z İ M mentinin simgesi. 6/ 4 A R R E J İ M Olumsuzluk belirten bir 5 K S İ V İ L P önek... Terlemekten ya 6 B E Y İ N O R da sıcaktan vücutta görüA T A len küçük pembe kabartı 7 Ç A T A K 8A F E L E S E F lar. 7/ Kredi kartıyla yapılan alışverişlerde, kul 9 T A R A N T U L A lanıcıya verilen fiş... Afrika’da bir ırmak. 8/ 106 taşla oynanan bir oyun... Kokmuş hayvan ölüsü. 9/ “Memleket mi, yıldızlar mı / Gençliğim mi daha ” (Nâzım Hikmet)... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tek kişilik iskambil oyunu. 2/ Malik, sahip... Gemici, işçi gibi kimselerin eğlenmek için gittikleri içkili ve danslı yer. 3/ Çeşitli amaçlarla kullanmak için tel ya da halattan örülerek yapılmış ağ... Yapma, etme. 4/ “Hayır” anlamında kullanılan söz... “Harami var diye korku verirler / Benim yüklü kervanım mı var” (Karacaoğlan). 5/ Üzerinde sayı saymaya yarayan boncuklar bulunan küçük levha. 6/ Adın durum eklerinden biri... İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu. 7/ Kütahya’nın bir ilkesi... Leylak rengi, açık mor. 8/ İstatistikte, bir grup veri içinde en sık görülen değer... Derinliği aynı olan sığ su alanı. 9/ Yün atkı... Pasta hamuru. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle