25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 15 AĞUSTOS 2011 PAZARTES dishab@cumhuriyet.com.tr 10 Esad iktidarı sürerse SuriyeTürkiye ilişkileri gerginleşecek DIŞ BASIN Ankara Müslüman Kardeşler’in iktidarını istiyor HASAN BEHEŞTİPUR (*) am çok zor günler geçirmekte. Suriye şehirlerindeki kargaşa olayları uluslararası ve bölgesel çoklu tepkilere neden olmakta ancak komşu ve dost ülke olan Türkiye’nin bu konudaki (negatif) tepkisi tartışılmaktadır. Türkiye’nin bu tavrı çok tehlikelidir ve eğer Beşşar Esad iktidarı Suriye’de devam ederse ŞamAnkara ilişkileri Suriye ordu birlikleri ile muhalifler arasındaki bundan sonra çok gergin geçecek. çatışmalar sürüyor. (Fotoğraf: EPA) Erdoğan hükümeti, Suriye’ye yönelik dış Türkiye’deki sayıları 12 ile 20 milyon politikasında görünürde bastırılan halka arasında tahmin edilen Alevileri destek vermektedir ve bu destek ABD ve güçsüzleştirecek. Bundan daha önemlisi müttefikleri tarafından bölgede takip Ankara, merkezleri Suriye’nin Hama edilen politika ile paraleldir. Amerika ve şehrinde bulunan Müslüman Kardeşler’in müttefikleri (görünüş olarak) Suriye’de (İhvanı Müslimin) Suriye’de iktidara insan hakları ihlalleri yaşandığını ve gelmesini ve Beşşar Esad’ın yerini oradaki halkı savunması yönünde bir almasını umut ediyor. Bu gerçekleşirse politika izlemekteler. uzun vadeli olarak Türkiye’nin ehlikeli oyun Suriye’deki konumu güçlü olarak tespitlenecek. Uluslararası bakış açısından Türkiye oynadığı oyunda, insan hakları taraftarıdır, Türkiye hükümeti, Suriye’nin geleceği ve bu ülkedeki Müslüman Kardeşler üzerine baskı yapılmasına karşıdır ve bu yüzden Şam yönetimine bu denli kızgındır. Ancak yatırım yapmaktadır. AKP, Müslüman Kardeşler ile aynı eğilimi taşıdığından onu bu işin görünür tarafıdır, arka planda desteklemektedir. Erdoğan’ın imam Türkiye ilk olarak Suriye’deki Alevilerin hatipten gelme olduğu unutulmamalıdır. devrilmesini istiyor. Bu mesele On ki Milyon nsan Kaç Para Eder? “12 milyon insan kaç para eder?” diye soruyor L’Humanite gazetesinin, 4 Ağustos 2011 tarihli başyazısında Patrick Le Hyaric. Kendisi gibi bir deri bir kemik annesinin kucağına sığınmış Somalili ya da Etiyopyalı çocuklar, üzerlerine sineklerin üşüştüğü. Kaç para eder, bu dünyanın güçlüleri bayanlar, baylar; etrafı ölümle kuşatılmış bu on iki milyon insan? Kaç para mı eder? On milyon Avro diye yanıtlıyor Fransa utanç duymadan. Fransa’nın açlıkla savaşa katkısı bu kadar. On milyon Avro, Fransız oligarşisinin sıradan bir kişisinin, zengin mahallesi Neuilly’deki rezidansının fiyatından daha az. Hafta sonu yatlarında istakoz ve havyarla bezeli sofralarına oturmadan önce, ders verircesine yanıtlayacaklar sizi, “kriz var” diyecekler. Hangi krizden söz ediliyor? Fransa yararsız ve saçma Afganistan ve Libya savaşına her gün iki milyon Avro harcıyor. Birleşik Devletler’in savunma bütçesi 600 milyar dolar. Ama açlar için yirmi milyon doları yeterli gördüğü gün, borçlarını 2100 milyar dolara artırmanın yolunu buluyor. Oysa BM, açlık çeken insanlara acil yardımın artırılması için ek olarak sadece iki milyar dolar gereksinimi olduğunu söylüyor, boşuna. Ne ki son günlerde dünya gündemine oturan Afrika’daki açlığa çare bulmak için çoğu sözde kalan, geciken üç kuruşluk yardımları iç ve dışta siyasal rant olarak gören kimi ülkeler, gıda kutularının yanında poz veriyorlar. Aslında Afrika’daki açlık yeni değil. En azından 60 yıldan bu yana sürmesine karşın, zengin ülkeler bu insanlık ayıbını geriletmek için keselerinin ağzını açmıyorlar. Yukarıda yazısını “mealen” özetlemeye çalıştığımız L’Humanite yazarı, sorunu derinlemesine irdelemekten de geri durmuyor. Zira yazar açlık sorununa arızi olarak bakmıyor, sorunun temel nedenlerini de ortaya koyuyor. Açlığın sorumlularını sergiliyor. Gezegenin para babalarını para babası yapan, açlığın gerçek yaratıcısı küresel serbest piyasacılığın bir kez daha ipliğini pazara çıkarıyor. 12 milyon insan, gezegenin yırtıcıları için kaç para eder? Bu takımın ön sıralarda yer alan üçünün zenginliği, 50 az gelişmiş ülkenin toplam zenginliğinden daha fazla. Ama para babaları öncelikle şu can alıcı soruyu yanıtlamalıdırlar: Ay’a gidip araştırma yapanlar, dünyanın parasını harcayıp Mars’ta su olup olmadığını araştıranlar, neden deniz suyunu tuzdan arındırıp milyonlarca Afrikalının temiz su sorununu çözmeye yanaşmıyorlar? Yazar, açlığın nedenlerini ortaya koyarken bugün acil olma vasfını çoktan yitirmiş, her zaman geç kalan, verilen sözleri yerine getirmeyen, inanılmaz ölçüde dezorganize sözde yardımların, bırakınız açlığı geriletmeyi, daha da artmasının yolunu açtıklarını vurguluyor. Yazara göre açlık sorununun kaynağı temelde tekniktir. Ama salt teknik de değildir. Açlık, gezegenin dengelerini torpilleyen finansın hizmetindeki siyasal kararlardan kaynaklanmaktadır. Evet siyasal kararlar, spekülasyonlara karşı kamu hububat stokları ve tarımla ilgili ham madde stokları oluşturulmasını engellemişlerdir. Ve böylece uluslararası finans devlerinin daha da semirmelerini sağlamışlar, açlığın önünü açarak milyonlarca yoksul insana yaşamı zehir etmişlerdir. Ne idüğü belirsiz, sözde ekoloji adına beslenmeye dönük tarım yerine, yoksul ülkelere arabalarının depolarını doldurmaları için tarımdan yakıt sağlamanın gereklerini, Avrupa’nın çiçek ihtiyacını karşılamasını dayatmışlardır. Küreselleşmiş ve finansallaşmış bir sistem olarak kapitalizm devleri silahlanma yarışı için milyarlarca doları har vurup harman savururken, insanlığa felaket getiren iklim değişikliklerinin önlenmesine, temiz içme suyu, temiz hava, temiz enerjiye para harcamayı akıllarının ucundan bile geçirmemektedirler. Sistemin krizi, uygarlığın bugün ulaştığı düzey her alanda işbirliği ve adil paylaşımdan geçmektedir. Ne ki bunu kapitalizmin rant kapma yarışması engellemektedir. Krizlerin kâhini olarak ünlenen ve kısa bir süre önce basına yansıyan “Marx haklıydı, kapitalizm bir noktadan sonra kendini yok edecektir” diyen ekonomist Roubini’yi Marx’ın öngörüsünü yansıtan sözleri için kâhin mi saymalıyız? (Sözcü gazetesi, 13.08.2011) Dünyanın çivisini çıkaran küresel serbest piyasacıların dünyayı soyup soğana çevirmelerinin, bir avuç para babasını daha da semirmesini sağlamaktan öte acaba kendi yurttaşlarına yararı var mıdır? Ne gezer! Birleşik Devletler’de nüfusun yüzde 16’sını oluşturan 46 milyon Amerikalı, devletin gıda yardımlarıyla karnını doyurmaktadır. Bu 2010 yılı için devlete 68 milyar dolar ek yük getirmektedir. İşsizlik zirvededir. Daha da arttırılması sağlanan rekor dış borç, salt Amerika’yı değil, dünya ekonomisini de sarsmıştır. Ülkenin Irak, Afganistan, Libya’da, kimbilir belki Suriye’de bitmek bilmeyen savaşlarla başı derttedir. Dünyayı sömüren sistem, oyunun kuralına uygun olarak bir avuç para babası dışında Amerikan yurttaşlarını da sömürmektedir. Ş U luslararası bakış açısından Türkiye oynadığı oyunda, insan hakları taraftarıdır, baskı yapılmasına karşıdır ve bu yüzden Şam yönetimine bu denli kızgındır. Ancak bu işin görünür tarafıdır, arka planda Türkiye ilk olarak Suriye’deki Alevilerin devrilmesini istiyor. Bu mesele Türkiye’deki sayıları 12 ile 20 milyon arasında tahmin edilen Alevileri güçsüzleştirecek. T Bugünkü konjonktürde Türkiye, Suriye’deki Müslüman Kardeşler ile daha rahat çalışabileceğini düşünmektedir, ancak bu çok riskli ve tehlikeli bir oyundur. Çünkü eğer Ankara hesaplamalarında yanlış yaparsa ve Şam durumu kontrol altına almayı ve sakinleştirmeyi başarırsa TürkiyeSuriye ilişkileri aşırı düzeyde gerginleşecek. Daha birkaç sene önce iki ülke askeri savaşın eşiğinden döndü. Türk ordusu milli Türkiye’nin milli çıkarlarını önemsemektedir. Bu yüzden NATO faaliyetleri çerçevesinde, Libya savaşına girmek orduyu istemediği bir savaşa sokmaktan başka Türkiye için herhangi bir sonuç getirmemiştir. Bundan daha tehlikeli olanı Suriye oyununa girmek olacak. Türkiye, son on yılda pozitif bir ekonomik büyümeyi tecrübe etti, Suriye üzerindeki tehlikeli oyuna girerse, özellikle eğer askeri çatışmaya yol açacaksa, bu Türkiye’nin hiç kârına olmayacaktır. Türk ordusu, Esad’ın devrilmesini isteyen ABD ve İsrail ile işbirliği yerine ulusal çıkarların gözetilmesini istiyor. Orduya göre Türkiye’nin çıkarları yabancı bir ülke ile savaşa girmekte değil. Diğer taraftan Türkiye’de Kürt sorunu var ve Suriye’ye karşı yapılacak askeri müdahalede muhtemelen Şam kendi Kürtlerini silahlandırarak Türkiye’deki silahlı Kürt grupların yardımına gönderecek. (*) Hasan Beheştipur, İran devlet televizyonu Ortadoğu uzmanı. Farsçadan derleyen: Ekber Karabağ (Kanun gazetesinin internet sitesi, İran, 10 Ağustos 2011) çıkarları önemsiyor Suriye’deki gelişmelerde Türk ordusunun görüşü hükümet ile paralel değil. Türk ordusu uluslararası ve bölgesel sahnede rol oynayacağına Suriye’de baskı enry Kissinger bir keresinde şöyle demişti: “Şam, hem modern Arap milliyetçiliğinin hem de kendi hayal kırıklıklarından kaçışın kaynağıdır. Suriye tarihinde felaketler ve başarılar birbirini izler.” Martın ortasından beri Suriye’de felaketler ve başarıların birbirini izleyişi her zamankinden daha da hızlı oluyor. Mısır ve Tunus örneklerinden aldıkları ilhamla giderek büyüyen rejim muhaliflerinin kaydettiği ilerlemeler acımasızca bastırılırken, en az 2000 kişi hayatını kaybetti. 2000 yılında babası Hafız Esad’dan görevi devralan Beşşar Esad önce protestoları ABD ve İsrail’in kışkırtmaları sonucunda yapılıyormuş gibi göstermeye çalıştı, sonra ödün vermeyi denedi. 9 Mart’ta kabinesini dağıttı. (Her ne kadar kabine üyelerinin birçoğu yeni kabinede görev aldıysa da...) Olağanüstü hal yasasını kaldırdı. (ama benzer yaptırımları olan yeni bir “antiterör” yasası çıkardı). İktidara çaresizce ve vahşice tırnaklarını geçirmiş olan Alevi azınlığın davranış biçimi 75 yıl boyunca süren çoğunluk iktidarının anlamını bilenlerin korkusuyla son derece uyum içinde. Bu korkuları anlamak bugün yaşanan krizi anlamaya yardım edebilir. H RusGürcü savaşının ardından savaşın bizzat ABD tarafından başlatılmak istendiğine ilişkin doğrudan bir kanıt elimizde bulunmasa ürcistan’ın Güney Osetya’ya da olayların seyri, bu olayların silahlı müdahalede bulunmasının üzerinden üç yıl geçti. Olan bitenleri üç kıvılcımının asıl olarak Tiflis tarafından değil, ABD’nin yeni yıl sonra değerlendirdiğimizde, bu muhafazakâr yönetimi olayların, Rusya’nın yeni dış tarafından çakıldığını politikasının şekillenmesinde bir göstermekte. Birincisi, dönüm noktası teşkil ettiğini BD’nin Rusya ile ABD görüyoruz. Rusya’nın kendi bölgede arasındaki zıtlaşmanın, çıkarlarını savunmak için silaha Washington başvurmaktan çekinmediğini nüfuzunun artması açısından, bir sonuca ortaya koyması, ABD planları tutmadığı gibi, ulaştırılması yönetimini, Sovyetler tam tersi sonuç meydana gerekiyordu. 2000’li Birliği’nin dağılmasından bu yılların sonuna yana ilk kez eski Sovyet geldi ve Rusya bu doğru Rusya, eski coğrafyası üzerinde Rusya savaştan, bölgede gücünü Sovyet ile eşitliğe dayanan bir arttırarak çıktı. Ne var ki, coğrafyasındaki diyaloğa sevketti. “Beş Gün Rusya’nın Abhazya ile renkli devrim Savaşı” olarak bilinen rüzgârını savaş, Rusya yönetimi Güney Osetya’nın durdurmayı açısından da ciddi bir sınav bağımsızlıklarını başarmış, hatta eski oldu. Sovyetler Birliği’nin tanımasından sonra Sovyet dağılmasından bu yana ilk coğrafyasındaki kez sınırlarının dışında askeri Gürcistan’a yönelik konumunu, kısmen güce başvuran Rusya, bu olarak pasif bir politika de olsa, yeniden süreçte, Gürcistan’la ve onu izlemeye başladığını güçlendirmişti. Bu koruyan ABD ile karşı karşıya durumda ABD’nin kabul etmek geldi. ABD yönetimi, Rusya’ya bir şamar Gürcistan’ı Güney gerekiyor. vurarak, eski Sovyet Kafkasya’daki başlıca müttefiki coğrafyasında kimin yapmıştı ve Gürcistan’ın Güney sözünün geçtiğini Osetya’ya saldırmasının planları da göstermesi gerekiyordu. ABD’de yapılmıştı. ABD, bu şekilde İkincisi, o dönemde henüz bağımsızlığı Karadeniz ve Hazar bölgesinde Rusya tarafından tanınmış olmasa da ve nüfuzunu arttırmayı ve Rusya’nın şeklen Gürcistan’ın bir parçası olarak Kuzey Kafkasya bölgesini kabul edilse de Rusya’nın koruması gözetleyebilmeyi hedefliyordu. altında bulunan Güney Osetya’nın Gürcistan’ın sağlam bir üs haline Gürcista’nın denetimi altına girmesi, dönüştürülmesi, ABD’nin İran’a Rusya’nın itibarını, müttefiklerinin yapacağı müdahalede de kuzeyde bir nazarında sıfıra indirecek ve bu ülkeler, cephenin açılmasını sağlardı. Bu ALEKSEY PİLKO Beşşar Esad’ın dedesinin de imzaladığı bildiri 1936’da Alevi ileri gelenlerinden altı kişi Fransız Başbakanı Leon Blum’a bir bildiri yolladı. Bildiriyi kaleme alanlar kendilerini “inançsız” olarak gören Sünni çoğunluk tarafından yönetilen bir Müslüman Suriye’ye ilhak etmeyi neden reddettiklerini anlatırken İslamiyet altında yaşayan Yahudilere yapılanlara dikkat çektiler. “Filistin’deki Yahudilerin durumu, İslamiyetin Müslüman olmayanlara bakışının en güçlü ve açık kanıtıdır. O iyi Yahudiler Araplara medeniyet ve barışla katkıda bulundular, altın dağıttılar ve kimseyi incitmeden veya hiç zor kullanmadan Filistin’de refahı pekiştirdiler. Ama Müslümanlar onlara karşı bir kutsal savaş başlattı ve Suriye’deki İngiliz ve Fransız varlığına rağmen onların kadınlarını ve çocuklarını katletmekte tereddüt etmediler. Bu nedenle eğer manda sona erdirilirse ve Müslüman Arapların nihai arzusu olarak Müslüman Suriye, Müslüman Filistin’le birleştirilirse Yahudileri ve diğer azınlıkları karanlık bir gelecek beklemektedir.” Bu dikkat çekici başvuruya imza atan kişilerden biri de Hafız Esad’ın babası, Beşşar Esad’ın ise dedesi olan Süleyman Esad’dan başkası değildi. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (Jerusalem Post, İsrail, 8 Ağustos 2011) G A Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Rusya Resmi Haber Ajansı RİA Novosti, 8 Ağustos 2011) C MY B C MY B gerçek anlamda icraat ortaya koyabilen bir müttefik arayışına girecekti. Ayrıca, Güney Osetya’nın Gürcistan’ın denetimine geçmesi, Rusya’nın kendi Kuzey Kafkasya bölgesindeki otoritesini de sarsacak ve bu durum, Rusya açısından çeşitli iç sorunlara neden olacaktı. Fakat, bu oyunu sahneye koyanların hesaba katamadıkları husus, Rusya yönetiminin bu konuda sağlam bir iradeyle kendi tavrını ortaya koyacağı idi. Sonuçta, ABD’nin bölgede nüfuzunun artması planları tutmadığı gibi, tam tersi sonuç meydana geldi ve Rusya bu savaştan, bölgede gücünü arttırarak çıktı. Ne var ki, Rusya’nın bu savaşı tamamlayıp Abhazya ile Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanımasından sonra Gürcistan’a yönelik olarak pasif bir politika izlemeye başladığını kabul etmek gerekiyor. Gürcistan’ın başında Saakaşvili bulundukça Rusya’nın Gürcistan’la normal ilişkiler kurması mümkün değil. Fakat bu durum, Rusya’nın Saakaşvili rejimine karşı net bir politika belirleyememesini de haklı göstermez. Komşu ülkenin başında dış etkilere açık bir maceracının bulunması, bütün bölgeyi risk altına sokuyor. Gürcistan’ın lideri Saakaşvili’nin Güney Osetya’da gerçekleşen savaş suçlarından ötürü yargılanması konusunu somut şekilde hayata geçirmek gerekiyor. Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev de bu planı hayata geçirmeye hazır durumda. Kızlarını Nil’de boğdu KAHİRE (AA) Mısır’ın başkent Kahire yakınlarındaki Beni Suef kentine bağlı Cebel Şark el Nil köyünde, bir baba 5 kızından 3’ünü bakamadığı gerekçesiyle Nil Nehri’nde boğarak öldürdü. Mısır’da yayımlanan Yovm el Seba gazetesinin haberine göre, olay kayıp ihbarı alan Beni Suef Emniyet Müdürlüğü’nün başlattığı araştırmayla ortaya çıktı. Polis yetkilileri, 3 Ağustos’tan beri kayıp oldukları bildirilen, ikisi 6 yaşında ikiz ve biri 2 yaşında olan 3 kızın, babaları Saad Şemerden tarafından öldürüldüğünü belirledi. Kızların cesetleri, polis tarafından nehrin kıyısında bulunurken, ölen kız çocuklarının ablası, polise verdiği ifadesinde, “Babamız, kardeşlerimi Nil’de gezdireceğini söyledi. İftar öncesi onları alıp götürdü. Eve döndüğünde kardeşlerim yoktu ve sorduğumuzda ‘Onları size yemek getirmek için sattım. İleri bir yaşa geldiklerinde geri dönecekler” dedi. Saad Şemerden ise cinayeti ailesinin geçimini sağlayamadığı için işlediğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle