22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak B Sinop B Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Y Ankara 27 34 29 30 32 33 32 26 26 27 26 25 29 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y B Y B B B B B PB PB Y 26 26 24 35 30 30 34 35 31 34 27 21 24 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid B Viyana Y 16 19 17 19 17 18 20 20 20 20 21 32 21 Belgrad PB 30 Sofya PB 29 Roma B 28 Atina PB 29 Zürih Y 20 Moskova Y 20 Aşkabat A 38 Taşkent B 36 Baku B 31 Bişkek Y 31 Tiflis Y 27 Kahire A 32 Şam A 34 Yurdun kuzey ve doğu kesimleri parçalı zamanla çok bulutlu, İç Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Batı Karadeniz’in iç kesimleri, Orta ve Doğu Karadeniz ile Konya, Adana, Kahramanmaraş, Osmaniye, Malatya, Erzincan, Erzurum, Kars ve Ardahan çevreleri sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. Yağışların; Amasya, Tokat, Gümüşhane, Artvin ve Ardahan çevrelerinde lokal olarak kuvvetli olması bekleniyor. 19 HAZ RAN 2011 PAZAR TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Haziran GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada yorumlamaya çalıştıklarına tanık olmaz. 1950’den bu yana seçimleri ve sonuçlarını izledim. Olgun demokrasilere özgü doğal kuralların bizde işlediğine tanık olmadım. 60 yıldır demokrasi, ileri demokrasi, özgürlük gibi temel konular tartışılıyor. Bu ülkenin insanları 1950’den bu yana tek başına iktidara gelemeyen ve sürekli ana muhalefet görevi üstlenen, 1965’te ortanın solunda yer bulan parti ile özgürlükleri savunup bir süre sonra özgürlüklerin canına okuyan, toplumsal zemini elverişli bulduğu zaman din sömürüsü ile iktidara gelen sağcı partiler arasındaki savaşıma tanık oluyor. 1960’ta Batılı demokrasileri aratmayacak bir anayasa yaptık. Çağdaş kimi öğeleri içeren bu anayasa, 1970’te ve sonraki dönemlerde sağcı iktidarlar elinde tanınmaz hale dönüştürüldü. 60 yıl sonra Türkiye yine özgürlükçü, sosyal hukuk devletine yaraşır yeni anayasa yapmaya hazırlanıyor. Anayasanın nasıl yapılacağı yöntemleri bile ortada yok. Anayasa görüşmelerine önkoşulsuz gireceğini açıklayan ana muhalefet; sağcı iktidarın partisel anlayışına uygun bir anayasa yapma olasılığını kaygı ve kuşkuyla izliyor. Kırmızı çizgiler açıklamak zorunda kalıyor. AKP’nin referandumdan geçirdiği son anayasa değişikliklerine göre hukuk kurumlarına seçilen iktidara yatkın yeni üyelerin oyları ile Yargıtay ve Danıştay başkanlarının seçildiği göz önünde tutulursa; CHP’nin yeni dönemde bağımsız yargıyı hedefleyen önerilerine AKP’nin sıcak bakması olası mı? Son zamanlarda demokrasilerin vazgeçilemez temel ilkelerden biri olan laiklikten söz edildiğine tanık oldunuz mu? Gelmiş geçmiş din ağırlıklı partiler, son temsilcisi AKP’nin yıllardır ağızlarından düşürmedikleri dayatmaların önde geleni; 82 Anayasası’ndaki laikliği ve gereklerini tarif eden maddenin yeniden yazılması. Siyasal görüşler artık darbelerden söz edilemeyeceğinde birleşiyor, ama laikliği ve erdemlerini mazisinden korkan korkmayan ağzına almıyor... Oysa kız öğrencilerin etek uzunluğuna santimli ölçek getiren bir valinin görev başında olduğu bu ülkede yarınlarda laik devlet kavramının başına “yeni bir şeyler” gelebilir ve gelmeyeceğine kim güvence verebilir? İktidarın yeni anayasanın nasıl hazırlanacağını bile söylemekten özenle kaçındığı eleştirileceği yerde, siyaset dünyamız ve medya, yüzyılın büyük katilleri listesinde baş sırada yer alan Abdullah Öcalan’ın neden asılamadığını ya da kimin infaz edeceği veya etmeyeceğini tartışıyor. Öcalan’ın idam edilmesini günün üç partili koalisyon hükümetinin önce ertelediği ve sonra yasadan idamları kaldırarak önlediği durmadan söyleniyor. EcevitMesut YılmazDevlet Bahçeli suçlanıyor. Fakattt o tarihte iktidarda olsa Öcalan’ı idam edeceğini, şayet koalisyonda ise aksi karar karşısında hükümetten çekileceğini bugün söyleyenler (RTE); örneğin hayatta olan Bahçeli gibi, Mesut Yılmaz gibi siyasetçiler bir gerçeği nedense hep ıska geçiyorlar. Öcalan neden idam edilmedi, çünkü: ABD (Başkan Clinton yönetimi) terörist başını idam edilmemesi koşuluyla teslim etti. Teslim koşulları zamanın MİT Müsteşarı ile CIA temsilcileri arasında saptandı. MİT Müsteşarı o gece Çankaya’da, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın bulunduğu heyete ABD’nin CIA aracılığıyla öne sürdüğü koşulları anlattı ve devleti temsil edenler bu koşulları idama yeğledikten sonra Öcalan, Kenya’da Türk askerlerine teslim edildi. MİT Müsteşarı daha sonraki günlerde gazetelerin (bu arada Cumhuriyet’in) yönetici ve yazarlarıyla yaptığı görüşmelerde Öcalan’ın teslim olayıyla ilgili gelişmeleri anlattı. “İnfaz edilmesi gereken Öcalan’ın neden idam edilmediğini” sorduğumda şu yanıtı aldım: “Terörü sona erdirmek için Öcalan’dan yararlanılacak!” Bugün İmralı ile görüşmeler eleştirilirken Ecevit’ten beri Öcalan’la devletin (hükümetin) görüştüğü bir mazeret olarak öne sürülüyor. Ne var ki kanıma göre Ecevit ve daha sonraki dönemlerde Öcalan’dan terörü sona erdirmek amacıyla kimi görüşmeler yapıldı. Ne var ki; Ecevit ve sonraki dönemlerde, hükümetlerin bugünkü iktidar gibi Öcalan’la yeni anayasa ve diğer konular üzerinde ödün veren pazarlıklar yaptığı ne yazıldı ne de tartışıldı. Bu konuda dün dündür bugün bugündür diyebilir mi bu iktidar? Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hem kendisinin siyasete çekilmek istenmesinden hem de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içi çekişmelerde kendi ismi kullanılarak yıpratılmak istenmesinden son derece rahatsız. Dünkü görüşmemizde, “Ne söylesem bir tarafa çekiliyor, istismar ediliyor, çarpıtılıyor” diye vurguladı bu rahatsızlığını. Konu ise Ergenekon sanıklarından Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Mehmet Haberal’ın CHP’den milletvekili seçiliş süreci. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimler sırasında hem AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan hem de CHP içi muhalifler tarafından en fazla sorgulandığı konu, Demirel’in başta Haberal olmak üzere kendisine yakın pek çok ismin CHP listelerine konması için telkinde bulunduğu iddialarıydı. Hem Demirel hem de Kılıçdaroğlu bu iddiaları seçim kampanyası sırasında birkaç kez yalanlamıştı. Ancak Demirel’in perşembe günü basında yer alan ifadeleri bu açıklamalarla çelişki içindeydi. Zülfü Livaneli’nin CHP içindeki merkez sağ isimlerin yakın gelecekte ayrılarak grup kuracakları ve bu hareketin manevi liderinin de Demirel olduğu iddiasına yanıt olarak verdiği demeçte “Allah şahidimdir ki hiç Demirel: Kılıçdaroğlu’nu Yıpratmak çin Sözlerim Çarpıtılıyor kimse için böyle bir talepte bulunmadım” açıklamasını yaptı. Ancak aynı demeçte “Tek istisna Mehmet Haberal’dır” ifadelerini kullanması kafa karışıklığı yarattı. Bu ifadeleri birçok basın organı ‘Haberal için talepte bulundum’ şeklinde yorumlayınca, Kılıçdaroğlu kamuoyu önünde oldukça zor durumda kaldı. CHP lideri bu yöndeki yayınlar karşısında sadece “Sayın Demirel’in yorumuna saygı duyarım” demekle yetindi. Demirel tartışmanın geldiği noktadan rahatsız. Sözlerinin ‘istismar edildiği’ vurgusunu yapark şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ben en başta ne dediysem son verdiğim demeçte de yine onu söyledim. Hiç yeni bir şey söylemedim. Ben ne diyorum? ‘Haberal konusu ile alakadar oldum çünkü insani ve vicdani bir durum var’ diyorum. Bundan ibaret. Ama kimseyi arayıp kimse için şöyle yapın demiş değilim. Buna rağmen sözlerim istismar ediliyor, çarpıtılıyor. Söylemediğim sözler söylemişim gibi yapılıyor. Ne söylesem kasıtlı biçimde başka yere çekmeye çalışıyorlar.” Kendisinin CHP tartışmalarının içine çekilmek istenmesinin sebebi konusunda Demirel’in ilk aklına gelen değerlendirme yine CHP lideriyle alakalı. “Kemal Kılıçdaroğlu’nu sıkıntıya sokmak istiyorlar. Bu nedenle sözlerim istismar ediliyor” diyen deneyimli siyasetçi, isminin CHP’de parti içi mücadelenin bir parçası yapılmak istenmesine oldukça tepkili. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ormanda yangın çıkmış. Bütün canlılar hemen toparlanıp yurdunu terk etmeye başlamış. Bir minik serçe de ormanın az ötesindeki gölden gagasına su doldurup yanan ağaçlara doğru uçmaktaymış. Bölgeden uzaklaşmaya çalışanlardan bir sormuş: Ne yapıyorsun? “Yangını söndürmeye çalışıyorum...” O gagandaki azıcık suyla yangın mı söner? “Burası benim yurdum. Böyle bir durumda elimden ne geliyorsa onu yapmalıyım. Az ötede bir göl var ve benim bir gagam var...” Serçenin davranışından ders alan canlılar kaçmayı bırakmışlar, birlik olup yurt edindikleri ormandaki yangını söndürmüşler... Bir genel seçimi geride bıraktık. Seçimden önce de yeri geldikçe vurguladık; iktidara her türlü dopingin serbest olduğu, muhalefete ise prangaların takıldığı bir seçim ortamı oluşturuldu. Bu yarışın koşulları ileride yeni kuşaklara değişik şekillerde anlatılacak ama içinde demokrasi sözcüğü çok az geçecek. Bugün sadece bir cümle kurmakla yetinelim: İktidar halkın yaşam biçimine karışmıyor ama kimse telefonda konuşurken rahat değil! Ne olursa olsun demokrasilerde halka kızılmaz. Yazılması kolay, oynanması zor olan demokrasi oyununun kurallara uygun olması için mücadele edilir. Böyle bir dönemdeyiz. Seçim sonuçları şöyle de okunabilir: Her şeye karşın bu düzenin böyle gidemeyeceğini; demokrasi içinde mücadele edilmesi gerektiğini düşünen çok insan var. İnsan sadece kendi kendine “kaybettin” dediği an kaybetmiştir. Onun dışında kaybetmek diye bir şey yoktur. Türkiye, bir seçimlik, iki seçimlik, hatta üç seçimlik bir ülke değildir. Asıl olan ülkenin önünde duran zorluklar değildir; onları aşmak için gerekli mücadele gücüdür. O mücadele gücünü yitirirseniz önünüzdeki engeli yarım metre de olsa aşamazsınız. Mücadele gücünüz varsa; önünüzde dağ olsa aşarsınız. Ne demiş Anadolu bilgesi? Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, bir yanı yoldur. Kim ne derse desin, kim “kaybettiniz, kabul edin ve teslim olun” dayatmalarına girişirse girişsin, Türk toplumu mücadele gücünü yitirmemiştir. Her şeye rağmen koruduğunu göstermiştir. 1990’lı, 2000’li yıllarda yeri geldikçe şu yorumu sık vurgulamıştım: Önce Anadolu’nun birliği, sonra öteki birlikler... Anadolu’nun birliğidirliği bozulursa hiçbir şeyin değeri kalmaz. Bu değerlendirmenin yine güncel olduğu bir süreçten geçiyoruz. Demir parmaklıkların arkasında hukuku, özgürlüğü ve milli iradenin kanatlarını beklerken paylaşmak istediğim başlıca değerlendirme şu: Böyle bir ortamda en büyük lüks, karamsarlıktır. Hiçbir yurtseverin böyle bir lüksü yoktur. TAHL YELERDE EMSAL KARAR ORTADA Yüksek Seçim Kurulu’nun bugün ya da yarın 12 Haziran seçiminin kesin sonuçlarını açıklamasının ardından, Ergenekon ve KCK davaları nedeniyle tutuklu bulunan dokuz kişi milletvekilliği mazbatalarını alacak. Ardından da avukatları, seçilen bu milletvekillerinin cezaevlerinden tahliyeleri için mahkemelere başvuruda bulunacak. Basında mahkemelerin vereceği karar konusunda olasılıklar üzerinde durularak değişik yorumlar yapılıyor. Oysa ki, bu konuda 2007 yılında ortaya çıkan ve emsal teşkil eden yargı kararı çok açık. O dönem PKK/KongraGel üyesi olmak suçuyla tutuklu bulunan Sebahat Tuncel, BDP’nin bağımsız adayı olarak milletvekili seçildi. Mahkeme ‘Milletvekili seçildiği’ gerekçesiyle salıverilmesi yönünde karar aldı ancak savcılığın itirazı üzerine konu yeniden değerlendirildi. Verilen nihai kararda, “Tuncel’in milletvekili seçildiği, kaçma ihtimalinin ve delilleri karartma ihtimalinin kalmamış olması nedeniyle” tahliyesine hükmedilmişti. Yani, bu hafta durumu görüşülecek dokuz milletvekili için açık ve net bir örnek var ortada. Artvinliler Birliği Derneği’nin girişimi sivil toplum kuruluşlarını ayağa kaldırdı Hopa özür dilemiyor ÖMER ŞAN TUTUKLAMALARA TEPK Halkevleri üyeleri, Artvin’in Hopa ilçesinde AKP mitingi öncesi ve sonrasında yaşanan olayları protesto için Ankara’da düzenlenen gösteri nedeniyle gözaltına alınan 15 kişinin tutuklanmasını AKP Ankara l Başkanlığı’nın bulunduğu Mediha Eldem Sokak’ta protesto etti. (AA) Protesto örgüt üyeliği sayıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hopa olaylarını protesto için Ankara’da düzenlenen gösteri nedeniyle gözaltına alınanlardan 15’i “terör örgütü üyesi olmak, örgüt adına faaliyet göstermek, kamu malına zarar vermek, polise mukavemet, toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasına muhalefet” gibi çeşitli suçlardan tutuklandı. RİZE Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mayıs’taki mitingi öncesi çıkan ve öğretmen Metin Lokumcu’nun yaşamını yitirdiği olayların ardından Başbakan “Hopa’ya eşkıya inmiş”, Lokumci için ise “Birisi ölmüş, üzerinde durmak istemiyorum” demiş, olayların ardından çok sayıda ev basılmış, gözaltına alınan yüklaşık 100 kişeden 12’si tutuklanmıştı. Artvinliler Birliği Derneği’nden yapılan açıklamada olaylar nedeniyle Başbakan Erdoğan’dan özür dileneceği açıklanırken, Belediye Başkanı Turan Kasımoğlu, kentteki siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları ayağa kalktı. STK’ler “Özür falan dilemeyiz, asıl Başbakan Erdoğan yaşananlardan dolayı özür dilesin” dediler. CHP’li Hopa Belediye Başkanı Turan Kasımoğlu, böyle bir dernekten, yapmış olduğu çalışmalardan haberleri olmadığını vurgulayarak; “Hopa’da olayların nasıl ve ne şekilde başladığını, başlatıldığını ve kimlerin suçlu olduğunu defalarca yaptığımız açıklamalarla belirt tik. Millete yapılan saygısızlığı kimin ve kimlerin yaptığı bellidir ve ortadadır” dedi. özür dilensin Asıl Hopalılardan ÖDP Hopa İlçe Başkanı Nesife Yenigül de “Özür dilenmesi gereken birileri varsa o da Hopalılardır. Çünkü bizler Hopalılar olarak saldırıya uğradık, aşağılandık. Bu girişim yeni bir provokasyondur ve yanıtsız kalmaz. Bizler hiç kimseden özür dilemiyoruz” dedi. Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi Taylan Kaya ise, “AKP, hukukun hiçe sayıldığı ‘hukuki’ operasyonlarla Hopa’yla hesaplaşmaktadır. Hopa’da yaşananlardan sonra, Hopa’yı açık karakola çevirerek, çıkarılan arama listesiyle Hopa sokaklarında ‘insan avı’ sürdürüyor. Önümüzde duran şey; AKP faşizmidir” dedi. 30 YILDIR OĞLUNU ARIYOR ‘Bu provokasyon’ İHD MYK üyesi ve Doğu Karadeniz Sorumlusu Gençağa Karafazlı da olayı ikinci bir provokasyon olarak değerlendirdi. MEB’den atama açıklaması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 6 Temmuz’da gerçekleştireceği öğretmen ataması kadrosunun düşürüldüğü yönündeki haberlerin doğru olmadığını bildirdi. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, “Öğretmen adaylarımız başta olmak üzere konunun ilgili tüm tarafları bilmektedir ki ortada ne yarı yarıya düşürülmüş bir atama vardır ne de keyfi bir tutum. Bu durum, Bakanlığımızın daha önce yaptığı detaylı açıklamalardan da net bir şekilde anlaşılmaktadır” denildi. Baştarafı Arka Sayfada o zamanın asgari ücretine yakın harçlığımı kesmeye karar veriyor. Artık sadece beni Göztepe’deki evimizden okulumun bulunduğu Beyazıt’a götürüp getirecek ve bir öğlen karnımı doyuracak bir harçlık alacağım. Canım son derece sıkkın; ne Madenİş Sendikası’ndaki görevimden ne Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’ndan ne de dünyanın ve ülkemizin geleceğini tartıştığımız meyhane sohbetlerinden vazgeçebilirim. Ama olacak iş değil, param yetmiyor, babam ay sonunda tıpış tıpış eve döneceğimden emin, her gün küçük harçlığımı masanın üstüne bırakıyor. Annem endişeli gözlerle bana bakıyor, param pulum yok ama geceleri tiyatro provasındayım, ne yiyip ne içiyorum, gerçekten olacak şey değil, para kazanmanın bir yolunu bulmalıyım, okuldayken biyolojim ve Türkçem çok iyiydi, hemen ikiüç öğrenci buluyorum, dünyayı kurtarmak için koştururken ekmek para Babama Dair!.. mı da kazanıyorum ama hani aşırı yorgunluk kendini gösteriyor, meğer giderek zayıflıyormuşum. Bunun en çok da babam farkında, bakıyor kız elden gidecek, bir sabah derin bir iç geçirerek asgari ücrete yakın aylığımı masanın üstüne bırakıyor. Yıllar sonra 12 Mart askeri cuntası zamanında, Sirkeci’deki Emniyet Müdürlüğü’nde, Atatürk Kültür Sarayı’nı (AKM) yakmaktan gözaltına alındığımda, emniyet müdürünün bana * “Kızlar ve Babaları” Paradigma Yayıncılık C MY B C MY B giyecek ulaştırmak ve benimle görüşmek için çırpınan dünyanın en saf babası, benim canım babamı, odasına kabul edişini anımsıyorum. Müdür beni de çağırıyor, babama ‘Hocam’ diye hitap ediyor, ‘kızımız biraz yaramaz.’ Babam adamın gözlerinin içine bakarak, ‘Hayır’ diyor, ‘o asla kötü bir şey yapmaz.’ Emniyet müdürünün yüzünde garip bir gülümseme ‘Siz öyle sanın hocam’ diyor ve kızını kısa bir süreliğine olsa da görüp sevinen babam odadan çıktıktan sonra bana okkalı bir tokat atıyor. ‘Orospu, babanı kandırırsın ama beni asla!’ diyerek. Babacığım senin o günkü saflığını, devlete olan aşırı güvenini, öte yandan canından birini emniyet koridorlarında bırakmanın sende yarattığı yürek acısını yıllar geçse de ağlamadan anımsayamıyorum.” Bu kadar yeter, haydi bütün babaların şerefine kadeh kaldıralım!.. dam edildi mezarı yok İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri’nden 85 yaşındaki Zeynep Güney, 12 Eylül askeri darbesinin ardından idam edilen oğlu Veysel Şahin’in mezarını arıyor. Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyeleri, 325’inci haftada Galatasaray Meydanı’nda toplanarak adalet taleplerini yineledi. Kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıyan annelerden Hanife Yıldız, oğlu Murat Yıldız’ın 1995’te gözaltında kaybedildiği ve oğlunun akıbetini ortaya çıkarması için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan umutlu olmadığını söyledi. 1994 yılında gözaltında kaybedilen İsmail Bahçeci’nin kardeşi Umut Bahçeci de yalnızca kendi ağabeyinin değil tüm kayıpların akıbetini ortaya çıkarmak için mücadele ettiğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle