17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 13 HAZ RAN 2011 PAZARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER İnternet Yasakları, Bilgi Toplumu ve Demokrasi Mustafa AKGÜL İnternet Teknolojileri Derneği Bilkent Üniversitesi Yavaşlatılmış Anayasalcılık SON yıllarda neredeyse bütün toplum olarak hep birlikte o kadar çok “yeni anayasa” sözü edildi ki, kesin sonuçların belli olmasını bile beklemeden “ileri demokrasi” için temel hukuk metnini yazmaya başlayanlar olmuştur herhalde. Ama onları üzecek kötü bir haber var: Yeni anayasa çoktan yazılmış sayılır. Daha doğrusu, öyle bir işe pek gerek kalmadı artık; yeni tasarımların noktası noktasına uygulanmasına elverişli zemin az çok oluşturulmuş durumdadır. ma bizim istediğimiz bu değildi” diye ayağa fırlayacak olanlar, son iktidarın kendi açısından “yeni anayasa” denebilecek elverişli hukuk zeminini nasıl derece derece oluşturduğunu biraz düşününce, büyük bir sistem değişikliği beklentisine girmenin yanlışlığını kolayca anlayacaklardır. Fazla gürültü patırtı çıkarılmadan yapılan son anayasa ve yasa değişiklikleri devlet hukukunda temel gözetim ve denetim kuruluşları olan yüksek yargı organlarının kadrolarına büyük değişiklikler getirmedi mi? Meclis tatile girmeden bir gecenin geç saatlerinde çıkarılan yetki yasaları yürütmenin en yukarı basamaklarında çok geniş personel ve kural A “A ayarlamalarının kapılarını açmadı mı? rtık, mutlak bir çoğunlukla tek başına hükümet kurma gücünü elde eden herhangi bir partinin yöneticileri devlete istedikleri biçimi az çok verebilecek duruma gelmiş sayılırlar. Yüksek yargı organlarının, bırakın yönetmelik, genelge ve yasa metinlerini, hatta anayasa değişikliklerini bile denetleyerek “gidişat”ı etkileyebilme olanakları hayli zayıflatılmışa benziyor. İktidar açısından, bir süre için yeni anayasa değişikliği coşkusunun sürdürülmesine gerek kalmayabilir. Hatta başkanlık sistemine geçişin de, temelli bir anayasa değişikliğiyle değil, yavaş yavaş gerçekleştirilmek isteneceğini düşünebilirsiniz. Özellikle devlet başkanlığı makamını şimdiki gibi bırakmakla, uzun olması istenen böyle bir süreç için gerekli rahatlığın ve gevşekliğin sağlanacağı düşünülecektir. Uzatılacak olan o süreyi, son yıllarda olduğu gibi anayasa takıntısıyla havanda su döverek geçirmek yerine, temel ekonomik ve sosyal sorunlara somut çözüm önerileri getirerek halk yığınlarının desteğini kazanmak, herhalde daha doğru bir siyaset yapma yolu olacaktır. “İnternet, sanayi devrimi boyutlarında bir gelişmeyi temsil etmektedir. Bunu algılayıp içselleştiremeyen ülkemiz, tıpkı hattatlar işlerini kaybetmesinler diye matbaayı geciktirdiği gibi, şimdi de, çocukları korumak adına, internete zarar verecek eylemler içinde. Uygulanan yasaklar ve getirilmeye çalışılan filtreleme sistemi, demokrasimizin gelişme düzeyi ve ülkemizin bilgi toplumu düzeyini belirleyecektir.” 15 Mayıs’ta 40 kadar ilde binlerce internet kullanıcısı, 22 Ağustos’ta yürürlüğe girecek, “güvenli internet” yönetmeliğine karşı yürüdü. Bu türünde dünya rekoruydu. Yurttaşlar, bu uygulamanın ülkemiz internetine zarar vereceği, internet üzerinde kapsamlı bir izleme ve sansür yapısı kuracağı kanısındalar. Ülkemizde 2007 seçimleri öncesinde, yangından mal kaçırırcasına 5651 No’lu yasa çıkarıldı. Sivil toplumun “yangın var” çığlıkları arasında, “çocukları korumak” iddiası ile çıkan bu yasa internet yasaklarının yaygınlaştırılmasının yasal, kültürel ve kurumsal altyapısını oluşturdu; BTK altında “İnternet (sansür) Dairesi”ni kurdu. 5651 gelişmiş Batı’ya örnek olma iddiası ile çıktı. Sivil toplum yasaklı web sitelerin sayısının 12 bin civarında olduğunu söylüyor. Bugün hiç kimse kaç tane web’in yasaklandığını bilmiyor. Yasaklamalar, 5651, fikri haklar, medeni kanun ve diğer Ceza Kanunu maddeleri gibi 4 kategoride yapılıyor. BTK kendi yasakladığı web’lerin sayısını ve listesini vermiyor. Hukuk devleti açısından en büyük sakınca, BTK’nin mahkeme kararı olmadan, resen, yurtdışındaki web’leri 5651 kapsamında yasaklama yetkisidir. Bu hem anayasamıza, evrensel hukuk ilkelerine, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarına aykırı. Fikri Haklar ve Medeni Kanun’a dayalı yasaklamalar çeşitli mahkemelerce veriliyor, ama BTK bunlar la doğrudan muhatap olmuyor. Terör, organ kaçakçılığı gibi diğer kategorideki suçlarda BTK muhatap olabiliyor. Verilen mahkeme kararları genelde, bilirkişi raporu olmadan, savunma alınmadan, tedbir olarak veriliyor. Bu kararların çok küçük bir kısmı, mahkemeye taşınıyor. Tedbir kararına 1 hafta içinde itiraz etmek gerekir; ve kararı Yargıtay’a ya da Anayasa Mahkemesi’ne taşıma şansınız yok. Mahkeme kararları çoğunlukla, hem şikâyete bağlı alan adı ve o olan adına yönelik tüm IP’lere yasaklama getiriyor. Örneğin, wordpress.com’u yasaklamak 20 milyon blogu yasaklamaktır; Digiturk’un şikâyeti üzerine 3040 blog nedeniyle yine milyonlarca blog ve milyonlarca Google uygulamalarını yasaklamak demektir. Kaldıki, yasağa neden olan birkaç nesneye erişimi engellemek teknik olarak mümkündür. Kanımca, ülkemizdeki internet yasakları tam bir ‘hukuk faciası’dır. Bu faciaya Adalet Bakanlığı, HSYK, Ulaştırma Bakanlığı, DPT, ABGS seyirci kalmayı tercih etmektedir. BTK’nin İnternet konusunda uygulamaları, hukuka aykırı. İnternetin önünü açmak yerine ona sürekli zarar veriyor. Bu uygulamalar bana, fincancı dükkânına giren ‘fil’i hatırlatıyor. BTK, kendi yetkisini aşarak, yasaklamak istediği 138 kelime/ibare ile kendi sansürcü kimliğini ortaya koymuştur. Bu internet kullanıcılarının “filtre” ve “güvenli internet” uygulamalarının ne olabileceği konusunda uyarmıştır. Bunun üzerine “İnternetime Dokunma” eylemi başlamıştır. İnternet, sanayi devrimi boyutlarında bir gelişmeyi temsil etmektedir. Bütün dünya, internetin başı çektiği bilgi toplumuna geçişin sancılarını çekiyor; sektörler yeniden yapılıyor, bazıları çöküyor, yeni sektörler, yeni meslekler doğuyor. Böyle köklü bir değişim sancılı ve uzun süreçle gerçekleşecektir. İnternet yaşamın tüm boyutlarını etkilemekte, sınırları yok etmektedir. Bunun sonucunda internette “milli”, “yurtiçi” gibi kavramlar ÇİZMEDEN YUKARI MUSA KART musakart anlamını yitirmektedir. İnternet tüm dünyaya açılan bir pencere ve sokaktır. Tüm yurttaşların nitelikli ve güvenli internet kullanımını teşvik etmek, bunun ortamını oluşturmak tüm toplumun görevidir. Tabii ki çocukları koruyacağız. Ama bunu yaparken pire için yorgan yakmayacağız. İnternetin sorunlarını bir yönetmelikle çözmeye kalkmak, gerçekçi değildir. Çözüm insan odaklı, dinamik, öğrenen ve esnek olacaktır. Burada devlete düşen, vatandaşı bilgilendirmek, bilinçlendirmek, güvenli internetin, araçların gelişimine destek olmak, ilgili yazılımları açık kaynak olarak dağıtmak, özel sektörde rekabeti teşvik etmektir. Bireylerin ve kullanıcı gruplarının çalışmasına yardım etmektir. Sorunun çözümü; insanı temel alıp, diyalog, öğrenme ve kendini geliştirmekten geçiyor. Millet olarak yasakcı refleksinden kurtulup, insana güvenen, fikir ve ifade özgürlüğünü temel alan, farklı ve aykırı düşünceleri yeşerten, bir toplum yaratmaya çalışmalıyız. Merakı, bağımsız davranmayı, sorumluluk almayı, sorgulamayı, girişimciliği teşvik etmeliyiz. Bilgi yahoo.com toplumunun bireyleri böyle bireyler olacaktır. BTK’nin temsil ettiği sansürcü bakış açısı, Türkiye’nin AB projesiyle, dünya ile bütünleşme çabalarına, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtecek kadar ters düşmektedir. Çocuk profili, çocukların girebileceği web adresleri listesidir. Dünya üzerinde şu anda 325 milyon web var. BTK hangi insan gücüyle, hangi bilimsel yetkinlikle, hangi demokratik yetkiyle, bizim çocuklarımızın sadece buralara girebileceğini belirleyecek, bunları güncelleyecektir? BTK bu konuda bir şeyler yapacaksa, MEB ile işbirliği yapıp, Türkçe içeriğin artmasına katkıda bulunsun, portallar oluşmasına yardımcı olsunlar. Kişisel bilgisayarlarda kullanılabilecek filtre yazılımları açık kaynak olarak üretsin, yarışmalar yapsın, ortaya çıkan iyi seçenekleri ücretsiz dağıtsın, eğitimlerini versin. Ana babaların bu konuda eğitimine katkıda bulunsun. Bilgiye erişim ve internete erişim artık anayasalara giren temel bir yurttaşlık hakkı haline gelmekte. Sansürlü internetle, ne demokrasi gelişir, ne de bilgi toplumu. Gelin, interneti birbirimizi anlamak, daha katılımcı, saydam bir toplum oluşturmak, demokrasimizi, ülkemizi geliştirmek için kullanalım! “İnternet yaşamdır, sansürlenemez!” Panorama 2011 Av. Hüseyin ÖZBEK İstanbul Barosu Genel Sekreteri F ethin 555’inci yılına yetiştirilerek 2009 sonlarında açılan Türkiye’nin ilk panoramik müzesi Panaroma 1453’ün açık gökyüzü görünümlü tavanı sizi semanın sonsuzluğuna çekiyor gibidir. Topkapı Tramvay durağının yanı başındaki müzenin kapısından içeri adım attığınız an kendinizi 29 Mayıs sabahında buluveriyorsunuz. 360 derecelik yekpare panonun 3 boyutlu görüntüleri gerçekten etkileyici. 10 binden fazla figürle son hücumu, umutsuz savunmayı tasvir eden panoramik resimler çağ açan fetihle birlikte Doğu Roma’nın düşüşünü yansıtmada gerçekten başarılı. Fetih günü surlarda açılan gediklerin, kuşatmada ve savunmada kullanılan silahların, topların, güllelerin birebir ölçütlerinden tutun da iki taraf askerlerinin giyimlerine kadar her ayrıntının dönem gerçekliğine uygun olmasına özen gösterilmiş. Top sesleri, savaş naraları, mehter marşıyla birlikte kopan kızılca kıyametin uğultusu sizi bir anda günümüz İstanbul’undan koparıp 29 Mayıs 1453 sabahına götürüveriyor… Fetih müzesinden çıkıp tekrar bugünün İstanbul’una dönseniz de bir süre Panorama 1453’ün etkisinden kurtulamayacaksınız. Muhkem surlara her vuruşunda zelzele yaratan top sesleri, mehteran kösleri, kılıç şakırtıları kulaklarınızı çınlatmaya devam edecektir. Fetih gününün hengâmesinden günümüz gerçekliğine dönmenin, ulus ötesi güçlerin resmedip gözümüzün içine soktukları Panorama 2011 karşısında derin düşüncelere dalmanın, milenyum Türkiye’sinin çözülüş panoramasıyla yüzleşmenin vaktidir artık… Fetih tek kente, Konstantiniye’ye sıkışmış Bizans’ın zevalinden daha öte bir şeydi. El değiştiren payitahtla birlikte çağ da değişmişti. Orta Avrupa’ya iyice yerleşip Viyana’ya da yanmanın yakın eşiği aşılmıştı. Arkada bırakılan hasmın tedirginliğini hissetmeksizin Avrupa kıtasında yaşanacak Osmanlı yüz yılları başlayabilirdi artık. Panorama 1453 bizim çizimimizdi. Geçen yüzyılın başlarında emperyalizmin asırlık rüyasının tuvale yansımış hülyası Panorama Sevr 1920’yi de çerçevelenip sergiye çıkmadan tedavülden kaldırıvermiştik. Yerine yüzde yüz yerli, milletin her ferdinin sehpasından fırçasına, boyasından tuvaline kolektif emeğinin şaheseri Panorama 1923’ü koymuştuk. 2011 Türkiye’sinde yaban ellerin tuttuğu fırçanın tuvale her dokunuşuyla onurun, bağımsızlığın, özverinin, alın terinin başyapıtı Panorama 1923 daha bir silinirken yerine ihanet, teslimiyet, yok oluş resmedilmektedir. Etnik kalkışmanın, mezhepsel ayrışmanın, imamesi düşmüş 99’luk tespih gibi dağılmanın panoramasını bir an önce bitirip ziyarete açmanın hırsıyla fırçalar tuvale telaşla inip kalkmaktadır. Ortak değerlerin birleştiriciliği silinirken, boğazlaşmanın, karşılıklı nefretin kışkırtıcı renkleri tuvale boca edilmektedir. Baharın, yeniden doğuşun, üremenin motifleri yerlerini karakışın soğuğuna, zemherinin ayazına, post modern köleleşmenin utancına, sürüleşmenin iç karatıcı kompozisyonlarına terk etmektedir. Gayrı milli sermaye, sömürge aydınları, inancı vatansızlaştıran kimi hoca efendiler, karargâhta kuşatılan ordu, milli kodlardan arındırılmış bürokrasi Panorama 2011’in ana motifleridir. Post modern köleliğin utancını resmedenlerin boyaları foyalarını kapatmaya yine yetmeyecek. Tarih bize ihanetin çıplaklığını örten boyaların ne kadar kalın vurulursa vurulsun günü gelince tuval üzerinden uçup gidiverdiğini gösteriyor! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle