17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 HAZ RAN 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 15 Türkiye dün seçim heyecanını yaşarken ‘Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nü hatırlayan bile olmadı Çocuklar kimin umurunda 3 çocuktan biri çalışıyor: Okulda olmaları gereken 7 ile 14 yaş arasındaki her üç çocuktan biri çalıştırılıyor. Çocukların en çok çalıştığı alanlar ise oto sanayi, tekstil, ayakkabı tamirciliği, tarım ve simit satıcılığı. sır’da yüzde 11, Pakistan’da 17, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’de ise ortalama yüzde 2’nin altında bulunuyor. Geç Değilse! Seçimlerin hemen öncesinde Economist dergisi; New York Times ve Financial Times gibi Batı’nın önde gelen basın organları Türkiye seçmenini AKP konusunda uyardılar. Bu etkili yayın organlarının ortak özelliği, temel insan haklarının ve liberal kapitalist düzenin yılmaz savunucusu ve sözcüsü olmalarıdır. Küresel ya da büyük sermaye çevreleri, örneğin Economist’i kendi deyimleriyle kutsal kitap gibi algılar. Yapılan yorumlar, doğru bir saptamayla AKP’nin, Recep Tayyip Erdoğan bağlamında, otokratik ya da bir kişinin mutlak egemenliğine dayalı bir anlayışı temsil ettiğinin altını çiziyor. AKP ile ilgili temel sorun, demokratikleşme, hak ve özgürlüklerin genişlemesi ve güçlenmesinde yaşanan tıkanmadır. Özellikle de eğer AKP Meclis’te anayasayı tek başına değiştirebileceği bir çoğunluk sağlarsa, bunun demokrasinin zararına olacağı vurgulanıyor. Erdoğan’ın özlemi olan Fransa ya da ABD benzeri bir başkanlık sisteminin, yapısal olarak merkezci olan Türkiye’de demokrasinin sonu olacağı kaygısı dile getiriliyor. Küresel sermaye sözcülerinin AKP’yi anlama noktasına gelmiş olması, çok geç kalmış bir olgudur. AKP’nin düşünsel kökenlerinin niteliği gereği özgürlükçü ve demokrat olamayacağını görmek için on yıl beklenmiş olması, akıl almaz bir gecikmedir. Yıllar öncesinden başlayarak, AKP iktidarının Türkiye’nin AB üyeliği sürecini sonunda nasıl baltaladığı; parti içi düzenlemelerle nasıl “Ben kadınerkek eşitliğine inanmıyorum” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın mutlak egemenliği altına girdiği; bürokrasideki kadrolaşmadan üniversitelere yönetici atamalarına dek hemen her konuda cemaat yapılanmalarının kamu alanına nasıl egemen olduğu; yargının nasıl daha aşırı bir biçimde aynı doğrultuda siyasallaştığı; sermayenin, özellikle de medya sermayesinin hangi yönde el değiştirdiği ve benzeri gelişmeleri görmek için AKP’nin daha ne yapması bekleniyordu? Bugün, bunca yıl AKP’ye yeşil ışık yakarak, bu iktidarın, demokrasi dışı uygulamalarını ve yolsuzluklarını ya yeterince ya da tümüyle görmezlikten gelmenin kaçınılmaz sonuçları yaşanıyor. Ülke siyaseti, 13 Haziran sonrasında, Kürt sorununu da içerecek bir anayasa yapılması, bir başka anlatımla rejim sorununu çözmek zorundadır. Oysa AKP iktidarının da olağanüstü çabaları sonucu, bugün başta üniversite ve basın yayın olmak üzere bu konuda etkili olabilecek toplumsal güçler çok zayıflatılmış; barolar, sendikalar, işveren örgütleri ve dernekler kendi içlerinde bölünmüş durumdadır. Bu nedenle Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine, yani demokrat, laik ve sosyal bir hukuk devleti özüne sahip çıkacak kadar güçlü değildirler. Baskılar sonucu zayıf kalan sivil toplum kuruluşlarının bıraktığı boşluk yıllardır, tarikat ve cemaat yapılanmalarıyla dolduruluyor. Son bir yılda yaşadığı iki kurultay ve üst yönetim değişikliğiyle CHP, “devletin baskıcılığından sivil toplumun özgürlükçülüğüne geçiş” biçiminde özetlenebilecek bir değişim süreci yaşıyor. Önemli olan bu değişimin 13 Haziran sonrasının milletvekili sayılarına ve siyasetine nasıl yansıyacağıdır. Kimi çok önemli projeleri ve önerileriyle açılımlar yapan CHP’nin, aynı başarıyı aday saptanması sürecinde gösterdiği söylenemez. Önceden verilen sözlerin ve örgütünün istek ve beklentilerinin tersine çok sınırlı sayıda seçim çevresinde önseçim yapan CHP üst yönetimi, milletvekili adaylarının saptanmasında yanlışlar yaptı. Aday saptamalarında hangi ilke ve kurallara uyulduğu ilgili örgütlere açıklanmadı. Aday saptanması sırasında hiçe sayılan il ve ilçe örgütleri, yine de seçim sürecinde çok başarılı bir çalışma yaptılar. Hiçbir kişisel düzleme indirmeden, başka bir deyişle nesnel olarak bakıldığında kolayca görülür ki, CHP milletvekili adaylarının büyük çoğunluğu, geçmişte CHP’ye emek vermiş; özellikle de Cumhuriyet’in ve solun özgürlükçü, eşitlikçi ve katılımcı değerlerine sahip; dürüstlüğü tartışılmayan; siyasette deneyimli ve birikimli CHP’liler arasından saptanmadı. Sağcı köşe yazarlarının alkışları arasında, CHP’nin sol düşünceden çok cemaatlere şirin görünmesine çalışıldı; CHP kimliği ısrarla reddedilircesine, merkez sağdan ve giderek cemaat bağlantıları güçlü, CHP’yi düzeltmeyi iş edinecek olanlardan bir aday derlemesi yapıldı. Seçimlerden sonrası CHP için iki sonuç kaçınılmazdır. Bunlardan ilki, CHP’nin yapısal iç uyumunun sağlanması ve demokratik işleyen bir parti yapısına bir an önce kavuşturulmasıdır. İkincisi de bununla birlikte, pek çoğu geçmişte birlikte siyaset yapmamış bir Meclis grubunun etkin ve verimli çalıştırılmasıdır. Kısaca, CHP’nin hem kendi içinde katılımcı ve özgürlükçü bir yapılanmaya gitmesi, hem de Meclis’te ve Meclis dışında, çok daha etkin bir çalışma sürecine girmesi gerekiyor. Bu satırların yazıldığı saatlerde seçim sonuçları henüz belli değil. Sonuç ne olursa olsun, ülkenin bundan sonraki gündeminde rejim sorunu var; hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi ve bunun Kürt sorununun ülke bütünlüğü içinde çözümü ile birlikte gerçekleştirilmesi için CHP’ye özel bir işlev düşmektedir. Ancak, yazının başlığında ne demiştik? Geç değilse! Okula da gidemiyorlar: Dünyada yarım milyardan fazla çocuk, günde 1 Avro’dan daha az parayla yaşamını sürdürüyor. 100 milyonun üzerinde çocuk, yoksulluk ve ayrımcılıktan dolayı hiç okula gidemiyor Ekonomi Sevrisi Türkiye dün demokrasi ve özgürlük adına sandık başına giderken aynı gün milyonlarca çocuğun güvensiz koşullarda çalıştırıldığı ülkemizde “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” kimsenin umrunda bile olmadı. 7 ile 14 yaş arasındaki her üç çocuktan birinin çalıştırıldığı Türkiye, çocuk işçiliğinin her geçen gün arttığı ülkelerden biri. Resmi verilere göre 6 ile 14 yaş arasındaki toplam 11 milyon çocuğun, 3 milyon 842 bini çalışıyor ve bu çocukların yarısından çoğu okuma yazma bilmiyor. Türkiye’de çocuklar ortalama 13 yaşında çalışmaya başlıyor. Çalışan çocukların babalarının yüzde 45’i işçi, yüzde 26’sı serbest meslekle uğraşıyor. Çocukların yüzde 37’si okuyamadığı için, yüzde 24’ü meslek öğrenmek için, yüzde 17’si de aileye katkı sağlamak için çalışma hayatına atılıyor. Yüzde 64’ü kazandığı paranın tamamını ya da çoğunu ailesine veriyor. Türkiye’de çocukların yüzde 24’ü çalışırken bu sayı Brezilya’da yüzde 16, Mı Tehlikeli işlerdeler Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, tüm dünyada çalışan toplam 215 milyon çocuktan 115 milyonu tarım, madencilik ve inşaat gibi alanlardaki tehlikeli işlerde istihdam ediliyor. 1517 yaşları arasındaki çocukların çalıştırılması oranında yüzde 20’lik artış söz konusu. Dünyanın ilgisinin çocuk yaşta çalıştırılan kız çocuklarının içinde bulundukları kötü duruma yoğunlaşmış olması nedeniyle bu yaşlardaki erkek çocukların çalıştırılmasının daha yaygın olduğuna işaret ediliyor. Tütün endüstrisinin hâkim olduğu Malawi’de on binlerce çocuk, tütün yapDünya Çocuk şçiliği ile Müraklarının toplanması ve kurutulması cadele Günü’nde dünyada çocuk işlerinde çalıştırılıyorlar. Ekvamanzaraları şöyle: dor’da 78 yaşları arasındaki Dünyada yarım milyardan fazla çoçocuklar, günde dokuz saat cuk, günde 1 Avro’dan daha az pamuz tarlalarında çalıştırılırayla yaşamını sürdürüyor. 100 yorlar. Zengin ülkelerde bimilyonun üzerinde çocuk, yokle 15 yaşın altındaki 2.5 sulluk ve ayrımcılıktan dolayı hiç milyon çocuk, tarım, inokula gidemiyor. şaat, tekstil atölyeleri ve Her yıl, 5 yaşın altındaki 11 milyon ayakkabı fabrikalarında çocuk ölüyor. 19902000 arasında, çeşitli kötü ve tehlikeli koanlaşmazlıklar sebebiyle bir milyondan fazşullarda istihdam edila çocuk ya ailesini kaybetti ya da ailesinden liyorlar. ayrılmak zorunda kaldı. Yine aynı dönemde 300 ABD’de 120 bin, bini askere alındı, 2 milyondan fazlası sivil savaşİspanya’da 200 bin, larda katledildi. 12 milyonu evsiz bırakıldı ve yakİtalya’da 400 bin ve laşık 20 milyonu evlerinden kovuldu. İngiltere’de 2 milHer yıl 700 binden fazla çocuk, kendi istekleri yondan fazla çalıdışında köle olarak tutulup insan ticaretine kurban şan, 15 yaş altınediliyorlar. daki çocuklarDünyada okula gitmeyen yüz milyon civadan oluşuyor. rındaki çocuğun 60 milyonu kız. Cinsiyetleri nedeniyle 60 ila 100 milyon kız çocuğu tecavüze uğruyor; ebeveynleri tarafından öldürülüyor. Ev hizmetlerinde çalışan çocukların yüzde 90’ını 1215 yaşları arasındaki kızlar oluşturuyor. UNICEF yetkilileri sadece Asya’da bir milyon erkek ve kız çocuğunun seks ticaretine alet edildiğini tahmin ediyorlar. UNICEF, evlatlık çocukların satılan bir ürünmüş gibi internet sayfalarında tanıtıldığına dikkat çekiyor. 1 Avro’dan az para Ekonomi Sevrisi Bakanlar Kurulu, son 1 aydır iş hacimlerinde meydana gelen artıştan Ekonomi Servisi Sözleşmeli personel Ekonomi Sevrisi Japonya’nın IHI ve Itochu şirketleri, İzmit körfezini dolayı yoğun mesai yapan Nüfus ve Vatandaşlık pozisyonunun bulunduğu yerde, kendisinin, bağlayacak 2 bin 800 metre uzunluktaki çelik asma köprü inşa projesini aldı. İşleri Genel Müdürlüğü’nde merkez ve taşra eşinin veya bakmakla yükümlü olduğu Japonya’nın büyük gazetelerinden Nikkei’nin haberine göre, proje teşkilatında istihdam edilen memur ile sözleşmeli çocuklarının can güvenliğinin tehlikeye bedeli 1.1 milyar dolar olan köprü dünyanın personele, 15 Mayıs14 Haziran arasında yaptıkları düştüğünü adli veya mülki idari makamlarca en uzun dördüncü asma köprüsü olacak. yoğun mesai nedeniyle yüzde 53 oranında ilave ek belgelemesi halinde, aynı unvan ve niteliğe haiz Projeyi almak için Güney Kore ve Çin’in de ödeme yapılmasına karar verdi. İçişleri Bakanlığı boş pozisyon bulunan yerler için kurum içi yer başvurduğu belirtilen haberde, Japon IHI 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek değişikliği talebinde bulunacak. Eşi vefat eden şirketinin devletözel şirket işbirliği ve teknik 3’üncü Maddesinde Yer Alan Ek Ödemeden personel de bu haktan yararlanacak. Kamu idareleri üstünlüğü nedeniyle bu rekabeti kazandığına Yararlananlara İlave Ek Ödeme adına vizeli boş pozisyonlara sözleşmeli personel işaret edildi. Köprünün ayaklarının arasının Verilmesine İlişkin Ekli Karar 11 alımı yapılmadan önce yılda bir kez, pozisyonun vizeli 1550 metre seviyesinde olacağı belirtilirken, Haziran tarihli Mükerrer Resmi olduğu ilde en az üç yıl hizmet süresi bulunan personel, inşaatın gelecek yıl başlayacağı ve 2015’te Gazete’de yayımlandı. aynı unvan ve niteliğe haiz boş pozisyonun bulunduğu tamamlanmasının beklendiği kaydedildi. yerlere kurum içi yer değişikliği yapılmasını isteyebilecek. Japonlar zmit Körfezi’ne asma köprü kuracak Yoğun mesaiye ek ödeme Sözleşmeli yerini değiştirebilecek Bu kriz “o kriz” ve dünyada, ekonomik siyasi dengeleri zorlamaya, kriz öncesinin kurumlarını işlevsizleştirmeye, çöküşe doğru itmeye devam ediyor. Dünya Bankası/IMF, ABD Doları’nın büyük ölçüde bu ikilinin politikalarından güç alan uluslararası konumu (ve tabii ABD hegemonyası), Avrupa Birliği, hatta Birleşmiş Milletler etkilerini, iç uyumlarını kaybediyorlardı, hatta çok az bir zorlamayla, artık kaybettikleri dahi söylenebilir. Geçen hafta Viyana’da yapılan OPEC toplantısından sonra, Suudi Arabistan’ın tek başına davranacağını açıklaması, sıranın petrol ihracatçısı on iki ülkenin kurdukları bir kartel olan OPEC’e, “artık günleri sayılı” yorumlarına yol açacak biçimde geldiğini düşündürüyor. güncelleme ‘Kriz’e ilişkin kısa bir Geçen haftayı da negatif bölgede kapatan ABD borsaları, altı haftadır aralıksız düşüyor. Bu Dow Jones Sanayi Endeksi açısından 2002’den bu yana en uzun süreli gerileme anlamına geliyor. Çok daha geniş kapsamlı bir endeks olan S&P 500’ün, 29 Nisan’daki son tepe noktasından bu ABD menkul kıymetler piyasalarının kaybı bir trilyon doları geçmiş. Cuma günü ABD’deki endeksler yüzde 1.4 ile 1.65 arasında düşerken Fransa, Almanya ve İngiltere’deki gerilemeler sırasıyla yüzde 1.9, 1.55 ve 1.2, olarak gerçekleşiyor, Euro Stoxx 50 de yüzde 1.6 geriliyordu (Bloomberg). Yorumcular, dünya ekonomisinin yarısından fazlasını oluşturan bu bölgede sermaye piyasalarındaki gerilemeleri, genelde ekonomik toparlanmaya olan güvenin sarsılmasına bağlıyorlar. Gerçekten de ABD Federal Reserve Başkanı Ben Bernanke geçen hafta, “ekonomik toparlanmanın asap bozucu biçimde yavaş ilerliyor” olmasından yakınıyordu. Ancak sanırım kaygılar, toparlanmanın yavaş ilerliyor olmasından, çok daha korkutucu gelişmelerin olasılıklar yelpazesi içine girmeye başlamasından kaynaklanıyor. Market Watch yorumcularından Beter Brimlow, pazartesi yazısına, “piyasalarda yeni bir çöküş olasılığı fısıltılarının dolaşmaya başladığını” aktararak giriyor, son günlerde “bazı saygın ve güvenilirliği sınanmış yatırımcı bültenlerinde çok daha karanlık senaryoların konuşulduğuna” dikkat çekiyordu. Brimlow, “Dow Theory Letters” adlı bülteni çıkaran deneyimli (ve “Büyük Durgunluğu anımsayacak yaşta”) yatırımcı Richard Russel’in piyasalardaki son durumla ilgili olarak “Şu sıralardaki pislik bana 192930’u çok fazla anımsatıyor. 1929 borsa çöküşünden sonra, ekonomi sürekli zayıflarken borsalar kükreyerek yükseldiler. Çöküş sonrası toparlanma Nisan 1930’da tükendikten sonra, piyasalarda endeksler adeta intikam alırcasına düşmeye başladılar ve Büyük Bunalım başladı. (...) Piyasa bugün sanırım karmaşık bir gerilemeyi hazırlama sürecine girdi. Eğer piyasa kalıcı bir biçimde düşmeye başlarsa, Büyük Depresyon No: 2’nin başlangıcını görebiliriz” saptamasını aktarıyordu. Bir başka analist, Denis Kriz ve OPEC Slothower de “ekonomik veriler böyle gelmeye devam ederse, bu ‘Boğa Piyasası’ (yükselme trendi E.Y) nihayet sona erer ve bir ‘Ayı Piyasası’ (gerileme trendi) yerleşir, bu da korkarım 2008’deki kadar kötü olur” diyormuş. Ancak Slothower, “Bankaların ham petrol piyasalarından birkaç damla daha çıkarabileceğini” düşünüyormuş. Gündemde “Büyük Depresyon No: 2” gibi bir olasılık olunca da temel enerji kaynağı, sayısız stratejik hammaddenin kaynağı olan ham petrolün fiyat düzeyi, dünya ekonomisinin, uluslararası liderliğini giderek daha çok askeri kapasitesine dayandıran ABD’nin geleceği açısından yaşamsal bir önem kazanıyor. Petrolün fiyatını (büyük bankaların spekülatif hareketlerini bir kenara bırakırsak), tüketicinin talebi ile üreticinin bu talebi karşılama kapasitesi arasındaki denge belirliyor. Bu noktada da karşımıza, dünya toplam petrol üretiminin yüzde 40’ını gerçekleştiren üretici karteli OPEC çıkıyor. Artmakta olan talebi karşılayacak ek kapasiteye esas olarak OPEC’in daha da önemlisi OPEC üyesi Suudi Arabistan’ın OPEC’in günler sayılı mı? sahip olması (her ne kadar, bundan emin olamıyorsak da) bu örgütün fiyatları belirleme gücünü neredeyse mutlak düzeye yakınlaştırıyor. Piyasalardan Libya savaşı nedeniyle günlük 1.3 milyon varillik, Yemen olaylarının etkisiyle 300 bin varillik üretimin çekilmiş olması, yaklaşık 1.52 milyon varil günlük kapasite fazlası olduğu varsayılan Suudi üretiminin önemini arttırıyor. OPEC hesaplarına göre, kartelin günlük üretim kapasitesi 28.9 milyon varil düzeyinde. Buna karşılık günlük talebin bu yıl ortalama 29.9 milyon varil olması bekleniyor. Geçen hafta, Viyana’da yapılan OPEC toplantısı öncesinde, petrolün varil fiyatlarının yılın ikinci yarısında daha da yükselerek 2008 yazındaki gibi 140 doların üstüne çıkmaması için OPEC’in üretimi bu farkı karşılayacak biçimde arttırması gerektiği söyleniyordu. ABD’nin yakın müttefikleri (bağımlı ülkeleri) olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt, Viyana toplantısında kartel üyelerini üretimi arttırmaya ikna etmeye çalıştılar, ama başarılı olamadılar. İran, Venezüella ve Cezayir üretimi arttırmaya karşı çıktılar. Bu iki tarafın ortasında yer alan Angola, Irak ve Nijerya da üretimin arttırılmasına karşı çıktı. Petrolün varil fiyatı perşembe günü yüzde 2.1 yükseldi. Bundan sonra da “OPEC’in günleri sayılı mı” sorusunu gündeme getiren gelişmeler başladı. Suudi devletine bağlı Al Hayat gezetesi cuma günü, Suudi rejiminin OPEC kararına uymayarak temmuzdan itibaren üretimi günde 9.3 milyon varilden 10 milyon varile yükselteceğini duyurdu. Petrolün varil fiyatı hemen 2.64 dolar kaybederek 99.29 dolara indi. Böylece OPEC’in en büyük üyesi, kartelin kararına uymuyordu. Wall Street Journal da cuma günü, petrolün fiyatında 1990’larda yaşanan çöküşten sonra, OPEC’in toparlanmasına yardımcı olan Suudiİran yakınlaşmasının artık yerini bir rekabete bırakmış olmasının, kartelin istikrarına bir büyük darbe vurduğunu yazıyordu. Diğer taraftan, diğer OPEC üyelerinin fiyat arttırımına karşı çıkmasının arkasında “ABD düşmanlığının” ötesinde, çok önemli nedenler var. Birincisi, kapasite fazlasına sahip olmayan bu ülkelerin, fiyatlar düşerken üretimlerini arttırarak gelirlerini koruma olanakları yok. İkincisi, bu ülkelerin yönetimleri petrol gelirlerinin önemli bir kısmını, hızla artan gıda fiyatlarının iç pazara yansımasını yumuşatacak sübvansiyonları finanse etmekte kullanıyor, böylece toplumsal ayaklanmaları önlemeye çalışıyorlar. Bu koşullarda, Suudi Arabistan’ın OPEC kararlarına uyamayacağını açıklaması, hem kartelin geleceğini hem de birçok OPEC üyesinin siyasi istikrarını tehdit ediyor. Böylece, ABD’nin hem kartelden kurtulma hem de patlak verecek devrimler üzerinden bölgede manevra alanını genişletme olanağını arttırma olasılığı artıyor. Kriz, küresel jeopolitiği, kurumlarıyla birlikte yeniden şekillenmeye zorluyor. Ama bu arada da yeni toplumsal ayaklanma, devrim olasılıklarını, emperyalizmin bunları yönlendirme çabalarıyla birlikte gündeme getiriyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle