22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Behçet Aysan. Sivas’taki yanan merdivenlerde bir aynada kendini mi görüyordu, yakınındaki bir yabancının yaklaştığını mı? Ellerini birleştirmişti, niçin? Karşı koymak, savunmak, yaşamak için. Yaşam bir aynadaydı. Mısraların büyücülüğünde... CUMHURİYET 9 EKİM 2011 PAZAR Sabiha Sertel’den Günümüze Sosyal Hizmet Eğitiminin 50. Yılı Ülkemizin profesyonel anlamda ilk sosyal hizmet uzmanı olan Sabiha Sertel, Türkiye’de sosyal hizmet eğitiminin başlamasından yaklaşık 40 yıl önce, 1923 yılında diplomasını almıştır. Sosyal hizmet mesleğinin 50. yılını kutlarken bugüne kadar bu ilk profesyonel sosyal hizmet uzmanının adının anılmaması bir vefasızlık örneğidir. Emel DANIŞOĞLU DPT uzmanı ve emekli SGK Genel Müdürü nsanlar arasındaki yardımlaşma etik ve özel stratejilerle çalışarak insan fikri ve buna ilişkin kurumlar, Tür onurunu koruyan bir çağdaş meslektir. kiye’de olduğu gibi tüm toplumSosyal hizmet uzmanı/görevlisi, gelarda çok eskilere dayanır. Dini ve reksinimi olan her yaştaki çocuk, genç, geleneksel uygulamalar, loncalar, va yetişkin, yaşlıya ve topluma hizmet kıflar bu örneklerdendir. Ancak sosyal sağlar. Bu noktada anahtar kelime hizmet ve yardım uygulamalarının bir “muhtaçlık ve yoksunluk”tur. Sosyal mesleğe dönüşmesi, gelişmesi, kurallara hizmet uzmanı sadece başvuranlarla ve standartlara sahip olması pek çok ta değil, hiçbir seçeneği ve isteği olmarihsel olayın çakışmasının sonucunda yanlarla da çalışır. gerçekleşmiştir. Sosyal hizmetlerin önemini anlayaBilindiği gibi sosyal hizmet insan bilmek için hapishanelerin, hastanelerin, odaklıdır. Sosyal hizmet mesleği insan ıslahevlerinin, yetimhanelerin, huzuhakları ve sosyal adalet prensiplerinden revlerinin, izbe köşelerin, bitirimhanehareket ederek sosyal uyumu kolaylaş lerin, köprü altlarının, bekâr odalarının tıran, bireyleri, grupları, toplulukları güç yeterince sevgi görmemiş, dinlenmemiş, lendiren, özgürleştiren ve iyilik hallerini anlaşılmamış, dışlanmış, suçlanmış, geliştiren bir meslektir. Uzmanlığın en engellenmiş, ilgi ve becerileri düzeyinde temel özelliği empati kurmaktır. Sosyal gelişme ortamı bulamamış, sosyal, eğithizmet sadece hayırsever bir yardım sel, ekonomik yardım ve destek alalaşma değildir. Geleneksel ve dinsel ça mamış, idealsiz bırakılmış kişilere hizlışmalardan ibaret değildir. Sadece met ulaştırmak için profesyonel kadromaddi yardımlarla karşılanamaz. Dev larca yürütülen yoğun çabaların dikkalet, yerel yönetimler ve sivil toplum ku te alınması gerekir. Türkiye, diğer birruluşlarının geliştirdikleri kamusal bir çok konuda olduğu gibi, sosyal hizmet görevdir. Sigorta hizmetlerinde olduğu konusunda eğitimin önemini de çok geç gibi temel bir vatandaşlık hakkıdır. fark etmiştir. Birleşmiş Milletler’in Sosyal ve Ekonomik Konsey Kararlaİnsan onurunu rı, 1961 Anayasası ve “sosyal devlet” koruyan meslek kavramının güçlenmesi, 1. Beş Yıllık Bir başka deyişle sosyal hizmet, ko Kalkınma Planı’nın politikaları, konurunmaya, bakıma, gözetilmeye ve yar nun gündeme gelmesini sağlamıştır. dıma muhtaç kişilerle, ailelerle, mes 1961 yılının kasım ayında, bundan tam leksel yöntemleri kullanarak, disiplin, 50 yıl önce, Sosyal Hizmetler Akademisi kurulmuş ve ilk öğrencileri (30 kişi) eğitime başlamıştır. Oysa, 1955 yılında 53 ülkede 422 üniversitede sosyal hizmetler eğitimi verilmekteydi. Bunlardan bir kısmı lisansüstü eğitim düzeyindeydi. Türkiye ilk mezunlarını 1965 yılında verdi. 1969 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi dünyadaki sosyal hizmet eğitimini yönlendiren ve eğitim standartlarını koyan Uluslararası Sosyal Hizmet Okulları Birliği’nin de (International Association of Schools of Social Work) üyesi olmuştur. Bir öncü kadın Ne ilginçtir ki, bütün bu gelişmelerden çok önce, yıllarca Türkiye’den uzakta yaşamaya mahkum edilen bir öncü kadın, Sabiha Sertel (18951968), profesyonel sosyal hizmet uzmanı olmak üzere Colombia Üniversitesine bağlı Sosyal Çalışma Okulu’nda (New York School of Social Work) 19191923 yılları arasında eğitim görmüştü. O yıllarda teorik çalışmalarda yer alan “cins şuuru ve ayrımcılığı” Sabiha Sertel’in ilgisini çekmekteydi. Sınıflar arasındaki çıkar ve gelir çelişkileri konularında araştırmalar yapmak, pratik sosyal hizmetleri uygulamak, sosyal yardımın nasıl örgütleneceği üzerine çalışmak, göçmenlerin, yoksulların, işçilerin ve özellikle kadın işçilerin sorunlarını çözme yolları aramak, yöneldiği alanlardandı. Lexington Toplum Merkezi’nde kişisel çalışmalar yapıyor, Türkiye’den göç etmiş sendikasız işçilere destek veriyor, kayıt tutuyor, yardımları ulaştırıyordu. Amerika’daki Türk Teavün Cemiyeti’nin kurulmasıyla, Türk göçmenlerin ihtiyaçlarını karşılamaya el atmıştı. İlk aşamada MüslümanTürk mezarlığının kurulmasını sağlamıştı. Hilali Ahmer (Kızılay) ile temas kurarak Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketi için Amerika’nın farklı şehirlerindeki Türk işçilerden önce 50 bin, sonra da 100 bin dolar toplamıştı. Bu meblağı ve daha sonra toplanan bir milyon lirayı, savaşlarda babalarını yitirmiş yetim çocukların kaldığı Darüleytam’a (Çocuk Esirgeme Kurumu) verilmek üzere Hilali Ahmer Başkanı Fuat Bey’e New York Astoria Oteli’nde yapılan toplantıda teslim etmişti. Ülkemizin profesyonel anlamda ilk sosyal hizmet uzmanı olan Sabiha Sertel, Türkiye’de sosyal hizmet eğitiminin başlamasından yaklaşık 40 yıl önce, 1923 yılında diplomasını almıştır. Sosyal hizmet mesleğinin 50. yılını kutlarken bugüne kadar bu ilk profesyonel sosyal hizmet uzmanının adının anılmaması bir vefasızlık örneğidir. Türkiye’de sosyal hizmetler alanında 1961 yılında başlayan ilk üniversite eğitiminden bu yana yaklaşık 4 bin sosyal hizmet uzmanı mezun olmuştur. Halen, YÖK sistemi içerisinde 23 üniversitede, lisans düzeyinde 4 yıllık, stajlarla donanımlı eğitim verilmektedir. Ayrıca, iki üniversitede de açık öğrenim sistemi içinde sosyal hizmetler eğitimine geçilecektir. Ancak, sosyal hizmet eğitiminin açık öğrenim yoluyla verilmesinin uygun bir yöntem olmadığı kanısındayım. Açık öğrenim, ister istemez kurumları öğrenme, ihtiyaç gruplarını ve kişileri tanıma, staj yapma ve en önemlisi bu mesleğin dokusunu, kokusunu sindirme olanaklarından yoksun kalacak, kâğıt üzerinde verilecektir. Oysa sosyal hizmet eğitimi, insanla, toplumla iç içe olmayı, doğrudan ilişki kurmayı ve kurumları tanımayı gerektiren bir meslektir. Dünyada neoliberal politikalar hâkim oldukça ve küreselleşme bu politikaların bütün dünyayı şekillendirmesine hizmet ettikçe, dezavantajlı insanların hepsi derin bir çaresizliğe sürüklenecektir. Acımasız politikalar sosyal hizmetlerin rolünü hayati bir düzeye çıkarmaktadır. Onlar Hep Benimle! Birinin elinde süpürge sopası. Biri ellerini başına dayamış. Biri de derin bir düşüncede... Üç şair!.. Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar... Sivas’taki otelin merdivenlerinde. Biri önde, ikisi arkada. Bekliyorlar, her an çarpışmaya hazır. Her an! Kurtuluşu mu, yoksa ölümü mü? “Uçun denize/Deniz kuşları/Gece kuşları/Rüzgârın keyfe değer kuşları/Sizin için yakacak/kırk vasati çöpten başka ateşi kalmayan/şu genel meyhanenin/genetik sarhoşları/son sigaralarınız da benden/Artık ölebilirsiniz. Tanyerlerim ağrıyor/Çürük ay rengi çarpıyor geceyi/Şiir cinatına biniyor/Ben giderayak.” Uğur Kaynar önceden mi sezmiş, bilerek mi gitmiş Sivas’a? Şiirler bir öncüdür, bir sezgidir, bir uyarıdır. Genç ozan Kaynar, Sivas’taki otelin merdivenlerinde bu şiirin sonrasını mı düşlüyor? “Kırılınca bir büyük ayna/şarkılar da yarım kaldı/büyü bozuldu/durdu saatler/suda suretimiz asılı kaldı./Yoktu şehirler gezdim ülkeler/düşlerim sahipsiz kaldı/ve şimdi kimbilir nerdeler/gül güle değdi sahipsiz kaldı/ anıları öğütür değirmenler/bir aşk söyleyin ki bana/daha başlarken ölmedeler/ kırılınca bir büyük ayna/aşk bitti şarkılar yarım.” Doktordu, yazardı, şairdi Bu Kış Yine Zor Olacak... O gece hava soğuktu... Geç vakit kar atıştırmaya başladı... Pencereden gözüken sokak lambasının başına sanki daha çok kar yağıyordu... Bizim oğlanlar bir ara huysuzlanıp patileri ile kapıyı açmamızı istediler... Ön bahçede bir şey vardı... El fenerini alıp peşlerinden gittik, sokağa bakan kapının merdivenlerinden çıkmış, eşiğe büzülmüş, avuca sığacak kadar bir küçük köpek yavrusuydu... Uzun kulakları ıslanmış yanaklarına yapışmış, sırtında kar birikmişti... Korkulu gözlerle bize baktı... Sanki biraz daha küçüldü... Onu kucağımıza aldığımızda titriyordu... Andree ona küçük bir sepet hazırladı, havlularla kuruttuk, korkusunu aşınca önüne koyduğumuz süte doğranmış ekmeği deliler gibi yedi... Sonra uyudu... O şimdi bizim evin “Çıtır” kızı... Oğlanların ablası... Annesinin ve kardeşlerinin getirilip karşı ormana bırakıldığını sonradan öğrendik. Bir gün önce annesini ve kardeşlerini öldürmüşlerdi. Bu nasılsa kurtulmuş, bizim evin kapısına kadar kaçıp gelebilmişti. Köpekler karı sevdikleri halde, her kar yağdığında o ilk gün uyuduğu köşeye gidip büzülür... Kış başlıyor... Yakında havalar soğuyacak... Sokaklar evlerden atılmış, terk edilmiş canlılarla dolu. Çalıp çırpacak trilyonlar bulan belediyeler, yasa görev verdiği halde hayvanlar için barınak yapmadılar. Ankara’da sadece Çankaya Belediyesi’nin barınağı var. Çoğu belediye ya zehirleyerek öldürüyor sokak canlılarını, ya da Eyüp Belediyesi’nin yaptığı gibi kafesli kamyonlara doldurup dönemeyecekleri kadar uzak bir ormana götürüp bırakıyorlar... Bunun hayvanlardan çok bir “insanlık” sorunu olduğunu bir türlü anlamadılar... İyi insanlardan başka kimse yok ortalıkta... Akşamları yemek artıklarını bir kaba koyup kapının önüne bırakın... Sabahleyin o kabın boş olduğunu gördüğünüzde, gece bir canlının, bir annenin, bir bebeğin karnını doyurduğunuzu düşünün, göreceksiniz gözleriniz dolacak... Yakında soğuklar başlar... Arkasından kar... Bu kış yine zor olacak... “Yıkıcılar geldiler miydi? Bir kıpırtı vardı şakaklarında/Yıkıcılar geldiler/çatıdan başladılar/ Kiremitleri topladılar birer birer/ Tahtaları söktüler, kanırtıp çivileri/Ellerinde keserler” Sokak çılgınlaşmış! Ateş duvarları aşmış! Dumanlar bulutlar gibi. Soluk almak? O da yok. Kaçan kaçsın. Nereye? Şairler merdivenin basamaklarında. Bekliyorlar. Bir kurtuluş anını. Yok, gelmiyor, gelmeyecek. Şiirler geçiyor, sözcükler dağılmıyor, şiir olup diriliyorlar bir bir... Metin Altıok, felsefeci, şair, yazar; bir yıkılışın önünde duyuyor kendi sesini “yıkıcılar geldiler/yıktılar bütün duvarları/Yalnız temel kaldı geriye ve birkaç tuğla kırığı/iş araçlarında artık/Bir canavar ağzıyla deşmek için toprağı/Ve temizleyecekler kazılan yerlerde/Bizden kalan balçığı” O resim hep karşımda. Behçet Aysan, Uğur Kaynar ve Metin Altıok... Benim ölümsüz şairlerim, dostlarım, arkadaşlarım! Yok mular artık? Çekip gittiler mi azgın bir fırtınanın kanatlarında! Şiirlerin sonsuzlaştığı bir yerlere... Ben onlarlayım. Onlar benimle. Hep bakışıyoruz karşılıklı. İ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle