Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2010 CUMA
6 HABERLER
BİR BAKIMA
SERVER TANİLLİ
Kaldığı Yerden Başlayarak...
Cumhuriyet’te, haftalık yazılarım, 1993’ten bu
yana, -bir ameliyat dışında- aralıksız sürdü. Bu
gazetede yazmak üstelik, bir zevktir; hiçbir
nedenle aksamaya uğramaz. Sağlığa dikkat de bu
nedenledir...
Ne var ki, sağlık, ummadığınız anda, bir anda
düşüp bozulmaz olmaz mı?
Geçenlerde de böyle oldu: Hesapta olmayan bir
yüksek tansiyon -kara bela gibi- yakamıza yapıştı.
Ne dersek çare olamadı. Hekimler de çaremize
koştu; mazaratın ısrarı kırıldı ve yakamızı
kurtardık. Ne var ki hekimler, büyük bir ısrarla elde
ettikleri zafere, bir kez daha kaybedilmez diye
üstünde ısrar ettiler.
Ufukta büyük bir eylem vardı; Adana’da TÜYAP
fuarı yaklaşmıştı; ve bende de heyecan! Ne var ki
hekimler, sağlık adına yeni bir yolculuğa kesinlikle
karşı çıktılar. Karar, bilim otoritesinden geldiği için,
saygıyla karşıladım.
Sadece tansiyonlar değil, yakın çevremde
birkaç ölüm de benim bunalımımı yoğunlaştırdı:
Arka arkaya Yıldız Sertel ve Kıvanç Ertop göçüp
gittiler...
Yıldız, bir 30 yıldır dostumdu. Üstelik, ünlü
Sertel’lerden geliyordu ve Nâzım Hikmet’i görüp
tanımıştı. Bu bilgiler, onun eserlerinde hep canlı
idiler. Böylece, Yıldız’ın kitapları büyük bir önem
taşıyorlardı.
Hep öyle kaldılar.
Bir sonuncu, “vasiyet” hükmünde yâdımda:
Yıldız Sertel, ölmezden önce, İstanbul’un önemli
bir yerinde Nâzım Hikmet’in bir heykelinin
dikilmesini istiyordu. Buldu, buluşturdu:
Kaynaklarını sağladı, heykelcisini de saptadı.
Şimdi yakın günlerin birinde, -öğrendiğime göre
bugün- Caddebostan Kültür Merkezi’nin bir
salonunda bu heykelin açılış töreni yapılacak.
Hepimiz de, o törende hazır olacağız...
Kıvanç Ertop değerli bir iktisatçıydı; 1970’lerde,
Şişli İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu’nda bir
birikimin başındaydı. Ancak, bir büyük bir
yakınması da vardı: Çeşitli liselerden çıkıp gelenler
korkunç bir kültür açıklığı içinde, yüksekokulda
verilen bir kültürü izleyemez durumdaydı. Bizzat
bana yakındığı bir konuşmada istediği, aradaki
büyük boşluğun doldurulmasıydı.
“Uygarlık Tarihi”nin yazılması bundan doğdu ve
dersin verilmesini de bana bıraktı.
O dersin yaptığı yankılar ünlüdür.
O sürdürdükçe, Kıvanç’ın adı da sürecektir; ve
konunun “güncel”liği de kaybolmayacaktır...
Özetle, Çukurova 3. Kitap Fuarı, 12 - 17 Ocak
2010 tarihlerinde, kültür ve eğitim dünyamız
Adana’da buluşuyor.
Buluştu da, güzel bir açılışla fuar hizmette.
Paneller, söyleşiler, okuma ve imza etkinlikleri,
çiçeği burnunda karikatürcüler, mizah festivalleri
yan yana.
12 - 17 Ocak 2010 tarihleri unutulmaz olacak:
Gidiniz, sevgili okurlar izleyiniz bu şöleni...
Ancak, bu şöleni izlerken, sevgili bir yazarımızın,
Mustafa Balbay’ın, -316 gündür- köşesinden
uzak kaldığını da unutmuş değilsiniz...
Tutuklu teğmenler için itiraz
İstanbul Haber Servisi - İstanbul ve Göl-
cük’te düzenlenen eşzamanlõ operasyonlar kap-
samõnda tutuklanan deniz teğmenler Faruk
Akõn, Sinan Efe Noyan ve Alperen Erdoğan adõ-
na avukat İrfan Sütlüoğlu tahliye talebinde bu-
lundu. Beşiktaş’taki İstanbul Nöbetçi 10. Ağõr
Ceza Mahkemesi’ne sunulan dilekçede, krimi-
nal araştõrma raporuna göre, aramalarda ele ge-
çen suç eşyalarõ üzerinde müvekkillerden hiçbi-
rinin parmak izinin bulunmadõğõ ifade edildi.
Muhabirlere soruşturma
Haber Merkezi - Bülent Arõnç’a suikast iddia-
sõyla başlatõlan soruşturmada, gözaltõna alõnan se-
kiz askerden biri olan albayõ, sorgusu sõrasõnda
fotoğraflayan Hürriyet ve Habertürk gazetesi mu-
habirleri için soruşturma başlatõldõ. “Terörle mü-
cadelede görev yapanlarõ hedef gösterdikleri” id-
dia edilen muhabirlerin, 1 yõldan 3 yõla kadar ha-
pis cezasõ istemiyle yargõlanabileceği belirtildi.
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Siz kalpten kalbe giden küçük
nidaların ölümün kapısını bir düşman
gibi zorlayabileceğini hiç duydunuz
mu?.. Duymadıysanız buyurun
okuyun... Okuyun da platonik
sevdaların bile töre cinayetine yol
açtığı bir coğrafyada tertemiz
duyguların, kafası belden aşağıya
odaklanmış zavalılarca nasıl kana
bulaştırıldığına tanık olun!..
O küçük kız... Örülmüş saçlarından
töreye bağlanmış o küçük kız var ya;
mavi lastik çizmesiyle karlara bata
çıka giderken okula, o gün çarpuk
çurpuk o tahta sıraya son kez
oturacağını bilebilir miydi acaba?..
Kömür sobasının güçlükle ısıttığı
derme çatma sınıfa girdiğinde, o
mazlum ve o mahcup gülümseyişi
mutluluğunun son tebessümü mü
olacaktı?..
Ne tuhaf ve garipti ki, çocukluğun o
lekesiz yansıması, gamzeli
yanaklarında pırlanta bir hızma gibi
parlasa da bilinçaltına pompalanmış
nedeni belirsiz ve gizemli bir korku
vardı al yanaklarında!.. Ve o korku,
karların çatlamış okul camlarını
buhrana teslim ettiği anlarda esir
almıştı tüm benliğini!..
Sobanın içinde çatırdayan ateşin
sesi, beyaz tebeşirin kara tahtadaki
hışırtısı ve muzip çocukların
öğretmen korkusuna direnen
tepinmeleri birbirine karıştığında; o,
içindeki insan sevgisinin altında
yatan kıpırdanışları düşünüyordu!..
Yırtık çoraplarını örten naylon
çizmesi, önlüğünün altından ipleri
sarkmış pembe kazağı ve küçük
yüreğinde lastik bir top gibi zıplayan
masum duyguları vardı onun... Dün
gece bir sevda filmi mi izledi
televizyondan ne?.. Yoksa “Aşk-ı
Memnu”dan bir sahne mi kazınmıştı
kirlenmemiş beynine?..
İhtimaldir ki, sevdanın henüz
rotasını çizemediği yüreğinde; içtenlik
ve hayranlık, arkadaşlık ve dostluk,
hatta sevgi ve özlemi barındıran nadir,
ancak çaresiz duygular taşıyordu...
Silgisi kopmuş kör uçlu kalemiyle,
kara kaderinin belki de fermanını
yazdığının farkında bile değildi!..
Kalpten kalbe giden yol!..
Öğretmen konuşuyordu ama o
biraz boş, biraz şaşkın, biraz da
heyecanla izliyordu çevresini... Önceki
akşam isli bir ampulün aydınlığında
yaptığı ödevlerini en sevdiği
arkadaşına gösterdi... Sonra da çizgili
defterinin bir köşesine yazdığı iki
kelimelik yazıyı da aynı çocuğa
uzattı...
İki çift kara göz, çocuk curcunasının
yarattığı atmosferde iki minik kelebek
gibi kanat çırpıp duvarlara
yapıştırılmış sulu boya resimlerinin
üzerine kondular sanki!.. Hani şu
önünden küçük derelerin aktığı,
bacasından duman tüten karlı köy
manzaraları var ya... İşte çocuk
hayallerinin küçük kâğıtlara
nakşedildiği o resimler tanıktı, ufacık
yüreklerin o tertemiz alışverişine!..
Öğretmen işte o anda gördü
masumiyet sevdasının o kanlı
kopyasını!.. Hışımla yanlarına gitti ve
küçük çocuğun
avuçlarına
sıkıştırdığı kâğıdı
alıp okudu... İşte
o kâğıttan
algılanan kirli
öfkeler, kimbilir
hangi zalim
parmağın
tetiklediği bir
Kalaşnikof
mermisini ölümün
son damgasına
dönüştürüverdi!..
İnsanın bırakın
yazmayı ya da
okumayı,
sorgulamaya bile utandığı bir olay
yaşandı önceki gün, Ağrı’nın
Doğubeyazıt ilçesine bağlı Sonkaya
köyünde... Köyün eski ismi
Zorava’ydı... Yıkık dökük taş
duvarların çevrelediği garip evleri,
yokluğun ve yoksulluğun egemen
olduğu küçük dünyalı insanları vardı o
köyün... Kar yağdı mı çevreye, açık
olan tek güzergâh yalnızca kalpten
kalbe giden yol olurdu orada!..
Sonkaya İlköğretim Okulu’nun 12
yaşındaki öğrencilerinden Meryem
Sökmen iddiaya göre ders ortasında
bir not yazarak arkadaşına vermişti.
Üzerinde “Seni seviyorum” yazılan
nota öğretmen
hemen el
koymuştu!.. Not
daha sonra
öğretmen
tarafından okul
müdürüne
ulaştırılmıştı. Yine
iddiaya göre
müdür de
Meryem’in köy
korucusu olan
babasını okula
çağırarak bu
gizemli yazışma
konusunda
bilgilendirmişti!..
Öğle saatlerinde yaşanan olayın
ardından, insanın insana sunabildiği
en masum duygularla suçlanan
Meryem evine gönderildi!.. Bir saat
sonra ise küçük yaşamların sığdırıldığı
o köhne evin pejmürde duvarlarında,
pervasız bir kurşunun metalik sesi
yankılandı!.. Önce cam kenarına
sığınmış aç serçeler havalandı, sonra
da kapının dibinde sıcağı arayan
küçük köpek irkildi...
Bir çocuğun, tezek ateşinin ısıttığı o
virane evin her santimetrekaresine
gizlenmiş anıları kan boşalan gırtlakta
acı bir haykırışa dönüştü ve kerpiç
duvarların saman katılmış hücrelerine
çarptı...
Çıkış arıyordu yaşam ama ölüm ne
çare ki baskın gelmişti... O çelimsiz
beden, kafesten çıkmak için kendini
paralayan yaralı bir kuş gibi
amansızca çırpınmış, sonunda
takatsiz kalmış ve narin kollarını
toprak zemine bırakıvermişti!..
Mezarda yalnız değil!..
Çenesinin altından giren bir kurşun
o bahtsız gözleri duvardaki siyah-
beyaz resimlere kilitlemişti!.. Kan,
önce bembeyaz okul yakasının, sonra
da masmavi önlüğünün ciğerlerine
işledi...
Tabii ki o klasik, o utanmaz ve o
ikiyüzlü saptama Meryem’in yakasına
da yapıştırıldı... “İntiharrrrrr!..”
İddiaya göre, küçük kız babasına ait
korucu silahını çenesinin altına
dayamış ve tetiğe basmıştı!..
Meryem’in cenazesi otopsi için
Trabzon Adli Tıp Kurumu’na
gönderildi. Gözaltına alınan
korucubaşı baba Muzaffer Sökmen
ise ifadesi alındıktan sonra serbest
bırakıldı!
Siz bu ölümün gerçek nedenini
öğrenmek için son iki yılda korucu
silahlarının kaç masum kızın
yaşamına mal olduğunu dair bir
araştırmaya girerseniz çok ama çok
üzülürsünüz!.. Ve ne ilginçtir ki,
devletin “terorizm” uğruna feodal
kafalara teslim ettiği bu silahların hep
“törerizm” adına kullanıldığını görür,
“katil kim” sorusu için delicesine
yanıtlar ararsınız!..
Meryem, arkadaşlığın güven veren
coşkusuyla mı, çocukluğunun saf
duygularıyla mı, yoksa ergenliğin
küçük ve tertemiz çırpınışlarıyla mı
yazdı “Seni seviyorum” cümlesini...
Önemli mi ki?.. “Seni seviyorum”
diye yazmıştı ya işte!.. Ne beklersiniz
ki böyle saf, böyle içten bir
mesajdan?..
İnsan sevgisini en masum biçimde
dışavuran bir çocuk; yalancı
sevdalarını büyük yürekler üzerine
tenekeden kolyeler gibi asan zavallılar
kadar çirkef olamazdı ki!..
Meryem’in kaderi, öğretmen-
müdür-korucu üçgeninde çizildi ve
törenin puslu ortamında beklenen o
utanç verici son gerçekleşti!..
Ancak bedeni küçük, yüreği
kocaman o kız zalimlerin kazdığı
mezarında yalnız olmayacak!..
Öğrendim ki, Meryem’i ölüme
sürükleyenler onu 14 ay önce gizemli
biçimde “kendini asarak” intihar ettiği
ileri sürülen ablası Necla Sökmen’in
yanıbaşına gömecek!..
‘Seni Seviyorum’ Ölüm!..
Eski İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü, JİTEM’cilerin terörle mücadelede kahramanca çalõştõklarõnõ söyledi
Saçan’dan JİTEM’e övgü
HATİCE TUNCER
İkinci Ergenekon davasõnda tutuklu sanõk
eski İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü
Adil Serdar Saçan, Susurluk’ta ortaya çõkan
yapõnõn MİT ve jandarma içerisindeki uzan-
tõlarõnõn çözülmediğini söyledi. Saçan, iddia
edilen Ergenekon örgütüne ilişkin olarak, “Bu
örgütle o örgüt aynı değil. Bu örgütün po-
litik olarak sulandırılma aşaması. Hükü-
met muhalifleri ile Fethullah Gülen mu-
haliflerini aynı kazanda pişiriyorlar” di-
ye konuştu.
Tuncay Güney, 2 Mart 2001’de Organi-
ze Suçlar Şube Müdürlüğü’ne gönderildiğinde
ele geçen bütün belgelerinin dökümünü,
mülakat çözümünü yaptõrdõğõnõ ve hepsini
DGM Başsavcõlõğõ’na gönderdiğini anlatan
Saçan, şunlarõ söyledi:
“Tuncay Güney tarafından çizilmiş Ve-
li Küçük yapılanmasının şemasını da gön-
derdim. Hiçbir şeyi kapattığım yok. Tüm
dökümler Savcı Muzaffer Yalçõn’a gönde-
rildi. Adli Tahkikat Büro Amiri Serdar Ak-
ça halen görevde. Akça’yı yardımcım Ke-
mal Karademir’in ifadesinin alınması du-
rumunda olay net ortaya çıkacaktır” de-
di. Daha sonra üye hâkim Hasan Hüseyin
Özese, Saçan’dan Duysan Fabrikasõ’nõn sa-
hibi Şevki Duy ile, davanõn tutuklu sanõkla-
rõndan emekli Albay Arif Doğan hakkõnda-
ki telefon görüşmesini açõklamasõnõ istedi.
Saçan, Şevki Duy’un Kõrklareli’nde bir ye-
ri olduğunu ve bazõ kişilerce rahatsõz edilmesi
nedeniyle Arif Doğan’ndan yardõm istediğini
anlattõ. Muş’ta 1993-96 yõllarõ arasõnda Te-
rörle Mücadele Şube müdür yardõmlõğõ ve
müdürlüğünde bulunduğunu söyleyen Sa-
çan’a “Arif Doğan ile ilgili ne bildiği” so-
ruldu. Saçan soruyu, “Arif Doğan’ın Jİ-
TEM’ci olduğunu bilirim. Şevki Duy’a
‘bulaşma’ dedim. Daha sonra Arif Doğan,
Şevki Duy’a 2 kişiyle 3 milyarlık telefon fa-
turasını gönderip ödemesini istemiş.”
‘İlişkiler açığa çıkmadı’
“Susurluk olayı ile ilgili ne bildiğine”
ilişkin soru üzerine Saçan şunlarõ söyledi:
“Susurluk sürecinde İbrahim Ağabey de
var. İbrahim Şahin mahkûm oldu. Polis,
politikacı, mafya ilişkileri açığa çıktı.
Ama MİT ve askeri kesimin, Jandar-
ma’nın suç işleyen kısmı hiç görülmedi.
Yeşil kimin adamıydı? Ben bunların
üzerine gittiğim için buradayım. Yeşil’i
bulabilseydim... Çok operasyon yaptım
ama yakalayamadık.”
Hâkim Özese’nin “JİTEM ile ilgili bil-
giniz var mı” sorusu üzerine Saçan şöyle ko-
nuştu:“Jandarma İstihbarat Terörle Mü-
cadele daha sonra JİT adını aldı. Jİ-
TEM’ci dedikleri terörle mücadelede
kahramanca çalıştılar. Ama kurumlarda
zaman içinde dejenerasyon olabiliyor.
Benim dönemimde 121 polisin çalıştığı or-
ganize şubede 1800 polis çalışmış. Hane-
fi Avcõ ‘JİTEM’in gayriyasal işlerini bili-
yorum’ dedi. Hanife Avcı görmüş de niye
müdahale etmemiş.” “Ben gördüğüm her
yasa dışı işe müdahale ettim” diyen Saçan,
“2001’de Genelkurmay İstihbarat Baş-
kanlığı’nda çalışan bir kurmay binbaşı-
yı gözaltına aldım, tutuklattım. Şimdi
‘İlk kez asker alõnõyor’ diyorlar, asker
hiçbir zaman ‘girme’ demedi. JİTEM’ci
diye geçinip Yeşil’i kullanan adamlar
vardı. Faili meçhul cinayetlere adı karış-
mış, hatta kesin cinayetleri var” dedi.
Başkan Köksal Şengün sorusu üzerine Sa-
çan söylediklerinin duyum olmadõğõnõ be-
lirterek “Bilgim var. Mafyalaşan itirafçı-
lara çok operasyon yaptım” diye konuştu.
ÜMRANİYE
İHBARININ
SES KAYDI
DOSYADA
Ergenekon soruşturmalarõn başlamasõna neden
olan Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan 27 adet
el bombasõ ve patlayõcõlara ilişkin ihbar telefonu-
nun ses kayõtlarõ dava dosyasõna konuldu.
Birinci iddianamede “ihbarcı” olarak yer alan
Şevki Yiğit, 12 Haziran 2007 tarihinde Trabzon İl
Jandarma Komutanlõğõ’nõn 156 hattõnõ gizli numa-
radan kendi kimliğini belirtmeden arõyor. İhbarcõ
“Bir ihbarda bulunmak istiyorum” diye sözleri-
ne başlõyor. “Ümraniye Çakmak Mahallesi Muh-
tarlığı’nın karşısında, elektrik direğinin yanın-
da, önünde büfe olan boş bir binanın çatısında,
el bombası ve C-4 patlayıcı madde bulunduğu-
nu anlatıyor. Patlayıcıları Mehmet Demirtaş
isimli şahsın sakladığını, bu patlayıcıların De-
mirtaş’ın komutanı emekli astsubayın olduğunu
belirtiyor. Adresi Mithatpaşa Caddesi ile Sa-
manyolu Caddesi’nin birleştiği sokaktaki Kar-
dak Balıkçısı’nın yanındaki tek katlı bina” diye
tarif ediyor. Bombalarõ saklamakla suçlanan tutuklu
sanõk Mehmet Demirtaş’õn eniştesi olan ihbarcõ
Şevket Yiğit’in oğlu Ali Yiğit de davada bir süre tu-
tuklu bulunduktan sonra serbest bõrakõlmõştõ. Ali Yi-
ğit, duruşmalarda dayõsõ Demirtaş’õn bombalarõn as-
kerlikte komutanõ olan emekli Astsubay Oktay Yıl-
dırım’a ait olduğunu söylediğini iddia edilmişti.
Gecekondudaki
el bombalarõ
Gazetemiz okurları ve sivil toplum ku-
ruluşlarının temsilci ile üyeleri, gazete-
mizin Ankara Temsilcisi ve yazarı Mus-
tafa Balbay ile aydınların serbest bırakıl-
masına yönelik eylemlerini dün de sür-
dürdü. Gazetemizin Şişli’deki merkez bi-
nasının bahçesinde gerçekleştirdikleri
protesto eyleminde “Balbay’ın yanı ba-
şındayız” nöbetinde dün bir araya gelen
katılımcılar “Demokrasi için özgür yar-
gı”, “Yargısı özgür olmayan ülke batar”,
“Başbakan söylediğini duymalı”, “Siyasi
yargı yıkımdır”, “Ergenekon davası bir
ortaoyunudur” yazılı dövizleri taşıdı.
‘Ergenekon bir ortaoyunu’
‘YA ÖLÜRSE NE OLACAK’
Üye Hâkim Sedat Sami Haşı-
loğlu’nun sorularını yanıtlayan
Saçan, 2001’deki çalışmalarıy-
la ilgili organize şube ve istih-
barat şubede görevli polislerin ta-
nık olarak dinlenmesini istedi.
Haşıloğlu’nun “Tanık listemize
aldık” sözleri üzerine Saçan,
“Ama baştan yapılması gerekiyordu.
Yardımcım Ahmet İhtiyaroğlu dilekçe
verdi, savcılar hâlâ dinlemedi. Ya ölür-
se, kimin ne zaman öleceği belli mi” di-
ye konuştu. Saçan, Ali İhsan Yıldırım
adlı polisin sicilini “Peker ile ilişkili” ol-
duğu gerekçesiyle bozduğunu söyledi.
‘KÜÇÜK’Ü ARAŞTIRDIM’
2 Ocak 2010 tarihli duruş-
mada çapraz sorguda kendisi-
ne sorulan sorulara bir kez da-
ha açıklık getirmek istediğini
belirten Adil Serdar Saçan
şöyle konuştu: “Benim 2001’de
aldığım çalışma izni Ergene-
kon ile ilgili değil. Zaten Er-
genekon ile ilgili terör örgütü vasıf-
lama ve nitelendirmesi 2007’de baş-
ladı. Çalışma iznim Veli Küçük ve Se-
dat Peker yapılanmasıyla ilgiliydi.
Veli Küçük’ün bağlantılarını 5 şube
tespit edemedik. Bugün de devletin ola-
naklarına rağmen tespit edilemedi.”
AVUKATI TAHLİYESİNİ İSTEDİ
Balbay:Savcı
aynalarakızıyor
Duruşmanõn talepler bö-
lümünde söz alan gazete-
miz Ankara temsilcisi ve
yazarlarõndan Mustafa
Balbay “Son 10-15 gün
içerisinde meydana gelen
gelişmeleri değerlendir-
mek istiyorum” dedi. Bal-
bay mahkeme heyeti başka-
nõ Köksal Şengün’ün ka-
bul oyuna karşõn tahliye ta-
lebini üye hâkimlerin red-
detmesi nedeniyle bu konu-
ya değinmeden “Açıklamalarımı özellikle Ha-
san Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğ-
lu’nun dikkatlerine ve sağduyusuna sunmak
istiyorum” diye konuştu. “Ben gazeteciyim ve
gazeteciği aktif olarak yapıyordum” diye ko-
nuşan Balbay “Özgürlüğüm elimden alınma-
dan önce yaptığım haberlerin katlanarak de-
vam ettiğini görüyorum.” dedi.
Kozmik oda tartışmaları
Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu’nda
bir hâkimin araştõrma yaptõğõna ve “kozmik
oda” tartõşmalarõna dikkat çeken Balbay “Kroki
10 Ocak tarihinde Milliyet gazetesinde yayım-
landı. Arkasından diğer gazetelerde yayımlan-
dı. Haberi yapan gazetecilerin evlerinde ara-
ma yapılsa bu kroki mutlaka vardır. Gazeteci-
lere ‘kimlerle hazõrladõnõz’ diye mi soracaksı-
nız?” diye konuştu. “Kozmik oda” aramalarõ sõ-
rasõnda “gizli belge” konusunun da kamuoyunda
tartõşõldõğõnõ ve Ankara 12. Ağõr Ceza Mahkeme-
si’nin “yayın yasağı” isteğini reddettiğinin altõnõ
çizen Balbay şöyle devam etti: “Gizli belgelere
yayın yasağının reddine itiraz da reddedildi.
‘Gizli belge olsa da yayõmlanabilir’ kararı çıktı.
‘Gizli belge olsa bile devlet sõrrõ olup olmadõğõ
ayrõca değerlendirilir’ denildi. Şimdi de ‘devlet
sõrrõ’ tartışması başladı. Şu anda ‘devlet sõr-
rõ’na kimin karar verileceği tartışılıyor.”
‘Yaşananları aktardım’
Haber ve yazõlarõnda “kaotik ortam”õn hazõr-
lanmasõ ve “darbe”ye ilişkin bir imanõn dahi bu-
lunmadõğõnõ, yaşananlarõ aktardõğõnõ söyleyen
Balbay “İçinden geçtiğimiz dönemde tutuklu-
luğum devam ederken çok daha şiddetli ku-
rumsal tartışmalar oldu. Gazeteci topluma ay-
na tutar. Savcı aynalara kızıyor” diye konuştu.
2004’teki kuvvet komutanlarõnõn ifadelerinin
ardõndan serbest bõrakõldõğõna dikkat çeken Bal-
bay, Hava Kuvvetleri Komutanõ emekli Orgene-
ral İbrahim Fırtına’nõn basõnda yer alan ifade-
sinden alõntõlar yaptõ. Fõrtõna’ya “Balbay da ele
geçen belgelere göre Cumhurbaşkanı ile ilişki-
lerin Balbay ile İlhan Selçuk tarafından sağ-
landığı”na ilişkin sorular yöneltildiğini belirterek
“Çapraz sorgum sırasında savcı Nihat Taşkın
‘Cumhurbaşkanõ’nõn bunun içinde olmadõğõnõ
gördük’ demişti” şeklinde anõmsatmada bulundu.
Balbay’õn avukatõ Aydın Metin ise Balbay’õn
11 aydõr tutuklu olduğuna dikkat çekerek “Tu-
tukluluk hali bir cezaya dönüşmüştür. Özel-
likle muhalif üyelerin Balbay’ın özgürlüğü-
nün verilmesi konusunda hassasiyetini ve ka-
rarlarını talep ediyorum” dedi.
Fotoğraf:HÜLYAKESKİN