22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN İtfaiye Erleri Terhis Edilirken… Geride bir yığın pislik ve enkaz bırakarak geçip gidecekler. Erkene alınmasa bile seçime sadece 17 ay kaldı. Bu iktidarın elbette gülmekten ağlanacak tarihi münasebetsizlikleri hiçbir zaman unutulmayacak. Yerimi dar. Bir ikisi yeter: Unakıtan gibi “Siyaset Yengeleri”nin: “Rüyamda gördüm. Nur yüzlü bir dede, ameliyatı Cleveland’da olun, dedi. Biz de oraya karar verdik!” açıklamalarından… “Kedi karikatürünü mahkemeye veren Başbakan”a kadar yığınla komik, traji-komik olaya tanık olduk. Oluyoruz. Geçen haftaki bir haber de iktidarın şaklabanlık siciline yazılacaktır: - Polis, itfaiyecilere su sıktı! Bu haber, iktidarın tersyüz ettiği -çarpıttığı toplumsal- siyasal hayatı anlatan ve “adam köpeği ısırdı” örneğinin pabucunu dama atan ibretlik bir haberdi. “Kurumlararası çatışma”dan yakınanlar, ordu ile polisin karşı karşıya getirilmesinden kaygı duyanlar, “itfaiyecilere su sıkan polis” haberi ile teselli bulmalıdırlar. “Taşerona verilen itfaiye hizmetleri dolayısıyla işlerini kaybeden itfaiyeciler, gösteri yapınca polisle çatıştı. Polis de çareyi su sıkarak itfaiyecileri dağıtmakta buldu.” Başbakan mahdumunun “gemiciğinin” hangi sularda olduğunu bilen yok. Oysa asıl haber buralarda… Hangi limanlar arasında çalışıyor? Ne taşıyor? Bandırasında hangi bayrağı taşıyor? Ne vergi verdi? Mustafa Kemal’den alıntı yapmanın bir yararı kalmadı. Alaaddin Çakıcı’dan vermek gerek. Ünlü “baba”, belli ki kalpazanlıktan, resmi evrakta sahtekârlığa, kayıp trilyondan, suç işlemek üzere örgüt oluşturmaya kadar sayısız suç dosyası bulunan ve dokunulamayan iktidar sahiplerinden rahatsız olmuş. Dünkü haberlere göre, “Dokunulmazlıklara” dokunuyordu. “Fındıkfaresinin biri içip kafayı çekip, ‘Bana bir kedi bulun getirin demiş, derisini yüzeceğim!’ Bazıları devletin zırhını alınca, kendisini aslan zanneder. Zırh düşünce fındıkfaresi olurlar!” Başbakan Erdoğan elbetteki ağzına içki koymuyor. Ama yine de İsrail’e kükreyebiliyor. Bu cesaretin kaynağı “kozmik sır” değil. Bu cesareti Dışışleri Bakanı’nın o ünlü “Derin Strateji” kitabından değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden alıyor. İstanbul’da itfaiye hizmetleri, Deniz Feneri e.V. soruşturmasında adı geçen Beyaz Holding’in ortağı Lapis-Makro şirketine satıldı. Firmanın gösterdiği adreslerde ise şirkete dair hiçbir iz yok. İstanbul malıyla canıyla bu adresi ve faili meçhul şirketlere emanet. Şirketin itfaiyecilik deneyimi sıfır. Üstelik Birgün’ün haberine göre de verilen adreslerde ayakkabıcı ile camcı dükkânları var. İtfaiye tümüyle bir kamusal hizmet alanı. O yüzden itfaiyecilere “itfaiye eri” denmekte. Bu kamusal hizmet, asgari ücretle toplanmış deneyimsiz gençlere emanet edilecek. Başbakan’ın lafını çok sevdiği “tüyü bitmemiş yetimlerin” canı-malı taşeronlara terk edilecek. Polisin itfaiyecilere su sıkması, belli ki itfaiyecilere hizmet içi eğitim için. Taşeron itfaiye konusunda bu iktidarın elindeki en büyük güvence, arsa fiyatlarının ateş pahasına yükselmiş olması. Yandaş taşeronlar binaları söndüremezse bile arsalarını mutlaka kurtaracaklardır. Bu iktidar için de önemli olan zaten arsa ve parsadır! MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yaklaşık otuz yıl önce, tam olarak 6 Kasım 1983’te yapılan seçimleri kazanan Anavatan Partisi’nin lideri Turgut Özal’ın, kurduğu hükümetin ilk demeçlerinden biri, “Kaliteli insan yetiştireceğiz!” deyişiyle başlamıştı. Ardından bu “kalite”nin içeriğini de Devlet Bakanı K. Oskay TV’lerde açıklamıştı. Şöyle diyordu: “Manevi hasletlerle dolu bir insan tipi geliştirmek istiyoruz!” Kısa bir süre sonra da bunun nasıl sağlanacağı belirtildi. Tüm işyerlerinde, fabrikalarda, devlet dairelerinde vö.’lerde kurulacak olan “Dini Eğitim Birimleri”nin, etkili, etkin çalışmalarıyla gerçekleştirilecekti bu büyük proje. Böylece insanın “düşün”sel boyuttaki eylemleri, yetenekleri “akıl” da içinde olmak üzere, “din”in çizdiği “sınır”lar içine çekilip “biçim”lendirilecekti. “Din”in “değişmez”lerine (dogma) karşı, “aklın” direnişini kırıp “aklı” etkisizleştirerek “insan”ı zapturapt altına alacak sağlam bir yoldu bu. Aslında “değişmez”lerle (dogma) aklın “karşıt”lığı, dinlerin temel sorunuydu. İslamın doğuşunun daha ilk yıllarında bile, bu “karşıtlık” türlü karşı koyuşlarla belirmişti; ortaya çıkarılmıştı. Oldukça özgür yaşamaya alışmış Araplar, dinle getirilen aklın sınırlandırılmasına, “değişmez”lere (dogma) yine akıl yoluyla karşı geliyorlardı. Bu konuda türlü “düşün” (fikir) akımları oluşuyor ve böyle bir ortamda “bilim” de gelişip, serpiliyordu. Ayrıca bilim insanları dindeki bu “karşıt”lığa da el atmışlardı. Örneğin Razi, “matematik”te nasıl “akla” dayanan yeni düzenlemeler yapmışsa, “vahy”e de “akıl” yoluyla yaklaşıp onu derinden eleştirir. Daha sonraları dinin “değişmez”lerine, eskil (antik) felsefeye, Aristo’ya dayanarak “aklın” da kabul edebileceği yollar aranır. Bu akımın önderleri Farabi, İbni Sina’dır. Bu arada, “değişmez”leri (dogma) tutan, savunan “Kelam” öğretisi de iyice yaygınlaşır. Bu “öğreti”nin de en önde geleni Gazzali’ydi. Gazzali, “akıl” ile “değişmez”ler (dogma) ikilisine pek “akıl”lıca (!) yaklaşır: “Akla” hiç dokunmadan, üstünü “örtüp” devreden çıkarıverir. Böylece, “Akıl yükünden kurtuldum!” diyen Gazzali - kendi söylemiyle- “kalp” gözüne, “gönül” gözüne yolu açar. Gönül, bu “değişmez”leri hiç sorgulamadan kucaklar. “Sorun” böylece noktalanır. Ama kısa bir süre sonra, 12. yüzyılın büyük düşünürü İbn Rüşt yeniden “aklı” ele alıp, -bir bakıma- koruyuculuğunu üstlenince, İslam dünyasında Gazzali ile İbni Rüşt’ün görüşleri, “akıl” ile “değişmez”ler yıllar boyu yer yer çarpışır durur. İslamın temsilcisi Osmanlı Devleti olduktan sonra da bu “çatışma” sürer. Fatih Sultan Mehmet, buna bir son vermek için dönemin bütün bilginlerini toplar, bir karar alınmasını ister. Sonuçta Gazzali’nin görüşü üstün çıkar. Aklın üstünü “örten” bu görüşün, toplumu adım adım her bakımdan her yönden geriletmesine, “çağdışı” kalmasına ancak “1923 Devrimi” ile son verilecekti. “Laiklik” ilkesiyle de, “din” gerçek yeri olan “duyunç”lara (vicdan) çekilince, “aklın” üstündeki “örtü” de, kalkacak, bu çağdaş “yapı”lanma “Devrim”lerle de bütünleşecektir. Ne var ki, Ortadoğu’nun üzerine iyice çöken “emperyalizm”, Türkiye’deki bu çağdaş “yapılanmayı” hazmettire hazmettire 21. yüzyılda, AKP iktidarı aracılığıyla, “Ilımlı İslam Devleti”ne yani bir “din devleti”ne “dönüştürme”yi başardı. Yalnız “iktidar”a göre hazmettirilecek bir “durum”a getirilmesi gereken, bir “lokma” kalmıştı “eğitim” de: Felsefe! Bunun için felsefe derslerinin içeriği “yeni”den düzenlendi. Bu düzenlemenin “öz”ünü “özgür” akıl yerine “emanet” akıl yani -“din”ce- “sınır”landırılmış aklın geçirilmesi oluşturuyordu. AKP iktidarı, Gazzali’nin “1100” yıl önceki örtülü yaklaşımından, daha aşağı bir duruma düşürüyordu “aklı”. Bu “emanet” akılla ne “felsefe” yapılır, ne “bilim”. Ne de 9. yüzyıldaki “vahy” tartışmaları. Ne var ki “takma” olan gibi “emanet” akıl “da” cepten düşebilir... ‘Takma Akıl Cepten Düşer’miş! [email protected] 15 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Recep’e İslama Hizmet Ödülü verilmiş... Demokrasi Ödülü verilecek değil ya! Serbülent Doğan Kapkıner: “Şeyini şey ettiğimin şeyi ‘Benim dengim Baykal’ demiş. Başladı mırnavlamaya. Mart geliyor malum ya macun ayı!” Kanepe Hamza Saykan: “İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı, Türk Büyükelçisi’ni alçak bir kanepeye değil de dizinin dibine oturtsaydı ne olacaktı!” Seferberlik Levent Kırılmaz: “TSK’nin Seferberlik Tetkik Kurumu varsa iktidarın da TSK’yi yıpratma seferberliği var!” YağmurDeniz AKP’nin çok gizli güvenlik örgütü! SABAH gazetesinin henüz iktidar partisi AKP’nin eline geçmediği 11 Temmuz 2003’te deneyimli gazeteci Yavuz Donat’ın manşetten verilen yazısı: “Doğrudan Başbakan’a (Recep Tayyip Erdoğan) bağlı bir organizasyon. İçişleri Bakanı’nın (Abdülkadir Aksu) ve Adalet Bakanı’nın (Cemil Çiçek) bilgileri dahilinde. Bütün iç güvenlik birimleri de bu organizasyonun içinde. Çalışmalar gizli. Çalışmaları yürütenler ise operasyonel yeteneği yüksek, tribünlere oynamayan bir takım. Bu işlerin yürütüldüğü karargâha gelince: O da gizli. Bir bakanlık binası değil. Ankara’nın göbeğinde fakat gözlerden uzak, kulaklara kapalı, dış etkilerden arındırılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yürüme mesafesinde bir yer.” Donat’ın bu yazısı bugüne dek yalanlanmadı ve hiçbir savcı tarafından soruşturma konusu yapılmadı! Sonraki yıllarda yaşanan olaylara bakınca yazıda sözü edilen “gizli örgüt”ün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik asimetrik psikolojik savaşın yürütüldüğü çok önemli bir merkez olduğu anlaşılıyor. Recep’in iki “kara kutusu”dan Abdülkadir Aksu bugün partide Genel Başkan Yardımcısı, Cemil Çiçek ise hükümette Başbakan Yardımcısı koltuğunda oturuyor. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRK Silahlı Kuvvetleri’ni yere sermeye yönelik son bir “plan” gerektiğini, bunun da anayasa değişikliği ile Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanarak yapılabileceğinden ve Yüksek Askeri Şûra’nın da yeniden yapılandırılabileceğinden söz etmiştik. Velev ki diyerek yeni Milli Savunma Bakanı’nın kim olabileceğini bugüne bırakmıştık. Genelkurmay Başkanlığı’nın bağlanması halinde Milli Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmayı hak eden iki AKP milletvekili var: İlk aday: İktidarın kadrolu karikatüristi Sabah gazetesi çizeri Salih Memecan’ın İstanbul AKP milletvekili karısı Mesude Nursuna Memecan! Amerikan eğitimi ile yetişmiş Türk-Amerikan İş Forumu’nda aktif görevler üstlenmiş, Pentagon’la yakın ilişki kurma kabiliyetinde 53 yaşın olgunluğunda bir şahsiyet olarak Milli Savunma Bakanlığı’na yakışacaktır. İkinci aday: Eski ülkücü yeni Fetoşçu Zaman gazetesi yazarı Mümtaz Apostrof Er Türköne’nin İstanbul AKP milletvekili karısı Özlem Piltanoğlu Türköne! Özlem Hanım Kamu yönetimi okumuş, kendinden 20 yaş büyük Apostrof’a âşık olup evlenmiş ve Türk- İslam Sentezi’yle yoğrulmuş 34 yaşında dinamik bir şahsiyet olarak Milli Savunma Bakanlığı koltuğunu dolduracak kapasitedir. Her iki aday da birbirinden değerli siyasetçiler olduğu için civan padişahı Fatih Sultan Recep’in hangisini koltuğa oturtacağını kestirmek gerçekten güç. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’nin lağvedilerek yeni bir ordu kurulmasını öneren Apostrof’un karısı Özlem Hanım’ın koltuğa daha yakın olduğunu söylemek de kehanet sayılmaz! Gelelim Yüksek Askeri Şûra’nın yeniden yapılandırılmasına: Şûra bundan böyle Başbakan’ın başkanlığında toplanır; generale kadar olan rütbelerde tayin, terfi ve ihraçlar Milli Savunma Bakanı’nın önerisi üzerine Başbakan tarafından yapılır. Generallerle ilgili kararlar Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı üçlü kararname ile alınır. Bakanlar Kurulu kararıyla “sözleşmeli general” atanabilir. 2003’ten 2009 yılına kadar ordudan ihraç edilen subay ve astsubaylara, devrelerinin bulunduğu rütbeden orduya dönüş hakkı sağlanır! Milli Savunma SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bütün bir anakaraya, hat- ta dünyaya ya- yõlan salgõn hastalõk. 2/ Hõ- ristiyan ermiş- lerine verilen san... Boks, eskrim gibi sporlarda raki- bin hamlesini savuşturma eylemi. 3/ Bir tür oto- mobil yarõşõ... İspan- yollarõn sevinç ünle- mi. 4/ Kendir tohu- mu. 5/ Kadõn hapis- hanesi. 6/ Bakõr ele- mentinin simgesi... Gözleri görmeyen... Yüz metrekare tuta- rõnda alan ölçüsü bi- rimi. 7/ İskambilde koz... Yok etme, giderme. 8/ Çanakkale Boğazõ’nda, pek çok deniş kazasõnõn meydana geldiği bir burun... Yunan mitolojisinde kavga tanrõçasõ. 9/ Kaba bir güldürü türü... Başlangõçta yer alan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir çeşit İtalyan peyniri. 2/ Avuç içi... Keçi kõ- lõndan hayvan çulu, yem torbasõ gibi şeyler doku- yan kimse. 3/ Ayakkabõlarõn altõna çakõlan demir... Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent. 4/ Parõltõ... “ —- ü namus şişesini taşa çaldõm kime ne” (Nesimi). 5/ Salgõn hastalõk. 6/ Fas’õn plaka imi... Etek ucuna doğru genişleyen giysiler için kullanõ- lan sözcük. 7/ Düşünülenin tersini söyleyerek ya- põlan ince alay... Nazilerin politikasõnda Germen õr- kõndan kimselere yakõştõrõlan ad. 8/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... Hastalõklõ, sakat. 9/ Büyük er- kek kardeş... Yaş sõva üzerine yapõlan duvar resmi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç A R P A N A K A T E T E R A S R E Ş M E A B A P M A Ş A L A A T E Ş S I L A N E A S K A K A R A L I K K İ K A B A L A K D S A A K İ D E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle