19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Konya’nõn Seydişehir il- çesinde, Tür- kiye’nin en uzun mağara- larõndan biri. 2/ Önemli ta- rihsel olgu... Muşmulaya benzer bir ye- miş. 3/ “Ben- den gayrõsõna gönül verirsen/ --- ola yollarõn bağla- na dostum” (Pir Sul- tan Abdal)... Bir ge- minin başka bir ge- miden ya da kõyõ- dan açõlmasõ. 4/ İs- kambilde bir kâğõt... Kimi Slav uluslarõn- da “kral, prens” an- lamõnda kullanõlan sözcük. 5/ Avrupa’nõn ikinci uzun õrmağõ... Umutsuzluktan doğan karamsarlõk. 6/ Kastamo- nu’nun bir ilçesi... Derviş selamõ. 7/ Kõrşehir’in bir ilçesi... Anma, anõmsama. 8/ Bir şeyin özü- nü oluşturan ana öğe... Radyoaktif cisimlerin yay- dõklarõ üç õşõndan biri. 9/ Isparta ilinde, Türki- ye’nin en derin mağaralarõndan biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tarla, bahçe ya da mandõra kapõsõ... Tatlõ bir çörek. 2/ Batman’õn Hasankeyf ilçesini sular al- tõnda bõrakacak olan baraj... Fazıl Hüsnü Dağ- larca’nõn bir şiir kitabõ. 3/ “Git, defol” anlamõnda argo sözcük... “Bir kez gönül yõktõn ise/Bu kõl- dõğõn --- değil” (Yunus Emre). 4/ Bir zaman bi- rimi... Sakarya ilinde bir ilçe. 5/ İki tarla arasõn- daki sõnõr... En kõsa zaman süresi. 6/ Çiçektacõ... Bir gösterme sõfatõ. 7/ Etek ucuna doğru geniş- leyen giysi... Romatizma ağrõsõ. 8/ Kimi iskam- bil oyunlarõnda aynõ cins iki karta verilen ad... Sar- ma, kuşatma. 9/ Üzme, sõkõntõ verme... Levreğe benzer bir balõk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A M İ D İ Y E A R A K A A L O M A O Ğ U L T İ K O N Z A R D A Ğ K A K A Ç İ U Z A M B A Y A L A K Ç I T E L R A B I T A O T Ç A T A K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Okur Mektupları Bana gelen okur mektuplarını biriktiriyor, arada bir yeniden göz atıyorum. İki akşamdır oturdum, mek- tupları son iki yılda gelenleri üst başlıklarda topla- dım. Bu arada bugüne kadar pek üzerinde durma- dığım ilginç bir durumla karşılaştım. Anımsarsınız, gazeteci Hrant Dink’in ölümünden sonra geniş katılımlı bir yürüyüş düzenlenmiş, on bin- lerce insan bir dayanışma ifadesi olan “Hepimiz Er- meniyiz!” sloganları atarak yürümüş, aynı ifadenin yer aldığı pankartlar taşımıştı. Ben de o yürüyüşe ka- tılanlardan biri olarak ertesi gün köşemde izlenim- lerimi yansıtmış, basında yer alan eleştirilere ilişkin olarak bu ifadenin eleştirilecek bir yanı olmadığını yazmıştım. İki okurum bu yazımdan yola çıkarak “da- marlarımda Ermeni kanı dolaştığı” hükmüne varmış. 6 / 7 Eylül 1955 olayları nedeniyle yazdığım bir ya- zı ise üç okurumda “bakar kör” olduğuma ilişkin bir kanı oluşturmuş; beni “İstanbul Rumlarını savunur- ken Kıbrıs’taki Rum mezalimine göz yummakla” suç- lamışlar. Birkaç yazımda koşullar eşitlendiğinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasında bir sakınca gör- mediğimi dile getirmem de okurlarım arasında kü- çük çaplı bir “infiale” neden olmuş, bana “emper- yalizmin işbirlikçiliği” layık görülmüş. Kürt yurttaşlarımızın yasal kültürel, demokratik, toplumsal ve siyasal taleplerini desteklemem ise hiç de azımsanmayacak sayıda okurumun kafasında et- nik ve siyasal kimliğime dair sorular uyandırırken, ki- mi okurlarım benim “Kürt” , kimi okurlarım da “Kürt- çü bir Türk” olduğum ve “Türk olmaktan utandığım” sonucuna varmışlar. Son sel felaketiyle ilgili olarak yazdığım yazılarda, “yiğidin hakkı yiğide” diyerek CHP’ye yapılan suç- lamalara karşı çıkmam “bağnaz bir CHP’li olduğum” sonucunu doğurmuş. En ilginci ise bir Şampiyon Kulüpler maçı sonra- sı Fenerbahçe’yi kutlamam üzerine bir Galatasaray yandaşından aldığım “küfür” mektubu. Tam 60 yıl- lık bir Galatasaraylı olarak üzülmedim desem yalan söylemiş olurum. Daha önce de okuduğum, üzerlerine notlar düş- tüğüm bu mektupları bir kez daha okurken ağlayayım mı, güleyim mi bilemedim. Anladım ki köşe yazar- lığı gerçekten zor bir iş, hele her düşündüğünüzü ka- leme almak, okurlarla paylaşmak, tartışmaya açmak gibi bir alışkanlığınız varsa daha da zor bir iş. An- ladığım bir nokta daha var ki bence bu çok önem- li; Cumhuriyet’in oturmuş, yazarlarını tanıyan geniş bir tabanı var, fakat bir bölüm görece yeni okur ise yazarın ancak iki üç yazısını okuyarak onun hakkında bir kanıya varıyor. Yukarıda verdiğim örneklere de yansıyan çoğunlukla bu eksik kanıdır. Bu örneklerde dikkate alınmayacaklar olduğu gi- bi ağır suçlamalar da var, örneğin, “Türk olmaktan utanmak” gibi. İstanbul doğumlu olmakla birlikte (bir tarafı Soğukkuyu, bir tarafı Namazgâh) yedi göbek İzmirli bir ailenin çocuğuyum. Dedelerim, ninelerim, babam İzmir’in işgal acılarını da, kurtuluşun coş- kusunu da yaşamışlar. Cumhuriyeti yürekten be- nimseyip savunmuşlar. Biz, ailemiz tarafından ül- kesinden ve Türk olmaktan gurur duyan yurtsever bir kuşak olarak yetiştirildik. Ama aynı zamanda di- li, dini, ırkı, kökeni ne olursa olsun yurttaşımız olan herkesi kendimizle eşit görmeyi, herkese saygı duy- mayı da öğrendik. 19 yaşından bu yana, 47 yıldır sosyalizmi savu- nan, inançlarından hiç ödün vermeyen, ömrünün üç- te biri sürgünde geçmiş bir sosyalist için “emper- yalizm işbirlikçiliği” de “hazmı kolay” bir suçlama de- ğil. Ne denilebilir ki? Hiç CHP’li olmadım, fakat bu, haksız suçlamalara karşı CHP’yi savunmamak anlamına mı gelmeli? Haksızlık nerede ve kime karşı yapılıyorsa karşı çık- mak bir Cumhuriyet yazarının başlıca yükümlülük- leri arasında değil midir? Tüm okurlarımın Şeker Bayramı’nı kutlar, esen- likler dilerim. Başbakan “tatil” denmesine kõzsa bile okurlarõn geleneksel “bayram soruları” arife günü- ne kadar sürdü: “-Tatilde nereye gidelim?” Her telefonda gözümün önüne sadece Türkiye haritasõ değil, o doyumsuz “Gezekalın” yazõla- rõyla Mustafa Balbay da geldi.. Kimilerine dedim ki; “Bal- bay’ın gezi kitaplarından alın, bütçenize ve zamanınıza uygun yeri okuyarak gidin...” Bazõlarõna da dedim ki; “Keş- ke olanak bulsanız da Bal- bay’a sorsanız; kim bilir ne il- ginç yerler önerir...” Cumhuriyet’teki köşesinde ya- rõn, “200 gündür tutuklu” ol- duğu yazacak! Geleceğin tarih- çileri de “yaşamını özgürlüğe adadı” diye tanõtarak şunu ya- zacaklar; “ama yüzlerce gün öz- gürlüğünü kısıtladılar...” Herkes, hatta sadece yazõla- rõndan tanõyanlar bile, o tertemiz insancõllõğõyla Balbay’õn hasre- tini çekiyor. Ben de şu son gün- lerde en çok bayram tatilinde gö- rülebilecek yerleri anlatamõyor olmasõna üzülüyorum... Bari savcõlar sorsalar nereye gidebileceklerini; her gördüğü yeri böylesine sevgiyle anlatan bir çelebiyi bir daha nerede bu- lacaklar? Kim bilir belki de “dağlara gi- din” derdi… “Dağlar Doğanın Şiiridir” başlõklõ Gezekalõn’õn- da şöyle yazmamõş mõydõ? “Türkiye’nin en çok neyi anlatılmalı, diye sorarsanız ben dağları derim... Dağlar, şii- ridir doğanın... Ne zaman na- sıl sesleneceği belli olmaz. Han- gi mevsim hangi türküyü söy- leyeceğini bilemezsiniz...” (Cumhuriyet-Gezi 29 Ekim 2008) Beter olsunlar Balbay’õ 1 Temmuz 2008’de gözaltõna alõp 5. gün bõrakmõş- lardõ. 5 Mart 2009’da ise “hü- kümeti devirmek isteyen dar- becisin” diyerek cezaevine gön- derdiler; oysa Balbay’õn ne den- li “hukuk devleti hayranı” ve “demokrasi sevdalısı” olduğu- nu yakõndan bilenler arasõnda “hükümet yanlıları”, hatta doğ- rudan hükümette görev yapanlar bile var. Ne o günlerde, ne de 200 gün- dür hiçbirisi ağzõnõ açõp tek ke- lime konuşmadõ. Hiçbirisi, “Bi- zim tanıdığımız Mustafa dar- beciliğin değil, Türkiye’nin ve Dünya’nın güzelliklerini ta- nıtmanın uzmanıdır” bile de- medi; diyemediler... Şimdi dua ediyorum ki bu bayramda Balbay’a soramadõk- larõ için “inşallah” en “pişman olacaklar”õ yerlere gitsinler; “şu birkaç günümüzü rezil et- tik; yanlış yer seçtik; paraları da boşa harcadık” desinler; daha da “beter” olsunlar.. ‘Hoca’nın eşeği Bayram gezginleriyle işte böy- lesi duygularla Balbay’õn ku- laklarõnõ çõnlatõrken yanlarõna “Nasrettin Hoca’nın Eşeği”ni de almalarõnõ önerdim. Çünkü Balbay, ulusal bilgemizi “Nasrettin Ho- ca eşeğinin üstünde el sallıyor! Özbekler Nas- rettin Efendi diyorlar; Azeriler Molla Nasret- tin; Balkanlar Hoca Nas- rettin...” sözleriyle tanõta- rak şunlarõ da anõmsatõ- yor: “Anadolu insanı her şeye katlandıysa, her şe- ye karşın yaşama sevin- cini yitirmediyse, her sı- kıntının üstesinden öyle ya da böyle gelebildiyse, bunda Nasrettin Ho- ca’nın büyük payı var- dır”… Ne dersiniz? Bugün de en karanlõklarõn en aydõnlõğa çõ- kacağõndan eminsek, bunda Bal- bay’õmõzõn ve “benzer durum- daki tüm güzel insanlarımız”õn tarihe geçen paylarõ, en az Nas- rettin Hoca kadar değil midir? Mustafa Balbay, fõkraya “gül- düşün” denmesini pek seviyor; “çünkü” diyor “hem gül hem düşün...” Hocanõn “güldüşün”lerini “şiirimsi” bir dille kaleme almõş. Önce “acaba ne derdi?” diye ta- salanmõşsa da “sevse de sevme- se de hoş görürdü” diye dü- şünmüş ve eşeğinden başlamaya karar vermiş… Zafer Temoçin de bir güzel çizmiş… Eğer yanõnõza da alõrsanõz, ne- reye giderseniz gidin sadece Ho- ca ile eşeği değil, Balbay da si- ze eşlik etmiş olacak; böylece ta- tiliniz, adeta “bayram armağa- nı” gibi geçecek… “Gezekalõn”… KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 20 Eylül ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Bayramda ‘Balbay’la... 20 EYLÜL 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Enayi Levent Özübek: “Arada f tipi gazetede yazardı; f tipli biri tarafından öldürüldü; adına konan ödülü f tipli birine verdiler. Bunlar âlemi enayi mi zannediyor!” Arap Nezahat Özbek: “Nüfusun yüzde 99’u Müslüman olduğuna göre Kürt açılımı yerine Arap açılımı daha iyi olur!” Efsun Doğan Kapkıner: “Bekir Coşkun, Hürriyet zarar görmesin diye Haber Türk’e geçmiş. Demek ki yeni patronu efsunlu!” Bahçeşehir’de yaşanan rezaletler! İSTANBUL Üniversitesi’nden bir profesör (AKP’li YÖK’ün gazabına uğramaması için adı bizde saklı) Bahçeşehir’de yaşanan rezaletleri anlatıyor: “Malumunuz, Bahçeşehir Belediyesi yeni kurulan Başakşehir Belediyesi’ne bağlandı ve AKP’ye teslim edildi. Her ulusal bayramda caddeleri, bayraklarla donatılan Bahçeşehir, ilk kez bu yıl 30 Ağustos’ta caddelerinde bayrak görmedi. Herhalde AKP, ‘dömökretik eçilim’ kapsamında Kürt asıllı yurttaşlarımızı gücendirmek istemedi! Ve bu yıla kadar çamurla bile tanışmayan Bahçeşehir, ilk kez bu yıl selle tanıştı. 1990’lı yıllarda Habitat ödülü kazanmış, mükemmel altyapılı (bu arada bahçe sulamaları için arıtılmış atık suyu, 1995’ten itibaren İSKİ tarafından gasp edilip denize dökülen) bir uydu kent, maalesef, her güzellik gibi mahvedildi. Necip Bahçeşehir sakinleri, zaten ne bahçe sulama sularının gasp edilmesine ne belediyelerinin lağvedilmesine ses çıkarmışlardı. Sele de ses çıkarmadılar. Bu ‘kuzu sessizliği’nden cesaretlenen Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal da, Bahçeşehir sakinlerinin cep telefonlarına alay eder gibi ‘Pek çok dalda eğitim veren Başakşehir Belediyesi Gelişim Akademimizde kayıtlar devam ediyor’ mesajı gönderdi. Herhalde bu ‘dal’lar arasında ‘selde yüzme kursları’ da vardır!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP-FG koalisyonunda başbakana yardımcı olmaktan sorumlu bakan Cemil Çiçek “Kürt açılımı” konusunda “velev ki” çekerek konuşmuş... Eğer dağda 4 bin 500 terörist varsa; bunların bin 500’ü yabancı uyrukluymuş. Eğer dağda 3 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı terörist varsa bunların yüzde 90’ı ve hatta daha fazlası Kürt ayrılıkçı terör örgütüne üye olmak dışında bir eyleme katılmamış durumdaymış. Eğer dağdaki 3 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı teröristin yüzde 90’ı etkin pişmanlıktan yararlanıp dağdan inerse en az 2 bin 700 terörist derhal serbest bırakılacakmış ve dağda en fazla 300 terörist kalacakmış. Eğer Nasrettin Hoca, rüyasındaki koyun sürüsü dikenli telin üstünden atlarken takılan yünleri eğirip satarsa borçlarını ödeyecek biliyoruz da Cemil Çiçek hayırlara vesile olacak bu güzel rüyayı kendisi mi görmüş yoksa başka biri gündüz niyetine mi anlatmış bilmiyoruz. Bu rüyayı memleketin iç işlerine bakarken bir yandan da Kürt açılıma koordinatörlük yapan bakan Beşir Atalay görmüş olabilir mi acaba! Belki de başbakanın başyardımcısı, ağlamaktan sorumlu serbülendi Bülent Arınç görmüştür! Neyse... Görülmüş rüyanın davası olmaz! Aynı şekilde ülkeyi kan gölüne çeviren ayrılıkçı terör örgütüne üye olmanın da artık davası olmayacak! Terör örgütüne üye olmak dışında bir eyleme katılmayan ama dağa çıkmış terör örgütü üyesi teröristler, elini kolunu sallayarak ovaya inecek! Ve “pişman teröristler” hayırlısıyla ovada siyaset yapacak! Ama öte yandan, birincil savcılığına Fatih Sultan Recep’in soyunduğu... İkincil savcılığını sultan tarafından takdir edilen Zekerika ve arkadaşlarının yaptığı... Karmakarışık yumak şeklinde ve şimdilik binlerce sayfa üç iddianameden öte herhangi bir anlam taşımayan... “Ergenekon” adı verilmiş dalgalar ve tipi polis operasyonlarıyla yaratılan... Başı sonu belirsiz hayali bir “terör örgütü”ne üye olduğu iddiasıyla insanlar demir parmaklıkların arkasında tutuluyor! Eli kanlı bir terör örgütüne üye olan teröristler affediliyor... Yargının “terör örgütü diyemezsiniz” dediği ve ne olduğu belirsiz “Ergenekon”a üye olduğu iddia edilen iktidar muhalifleri Silivri’deki toplama kampına gönderiliyor! Heil Hitler, yaşasın Recep! Heil! SESSİZ SEDASIZ (!) Bugün Şeker Bayramı. Yarın şekere zam bayramı! YağmurDeniz [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com [email protected] Musa Kart (9 Mart 2009 – Cumhuriyet) UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle