24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Galeride Vardiya ROMANTİK, dramatik, duygusal ve parlak, hat- ta düşündürücü bir ad bulabilirlerdi o yayın organı için; ama, hiçbir konuyu uzun etmeyen işçi ya- lınlığıyla, “Genel Maden-İş” deyivermişler. Zon- guldak kömür havzasındaki maden işçilerinin 61 yıldır değişik aralıklarla çıkardıkları dergimsi ga- zetenin ya da gazetemsi derginin adı böyle. Üç-dört sayıda bir, ocak kazasında can veren bir ya da birkaç emek şehidinin haberi ve resmi yayımlanır sayfalarında. Geçenlerde, Feyzullah Karabaş adında bir ga- ribanındı o meş’um sıra. Devrek ilçesinden gelip Kozlu Müessesesi’ne bağlı kömür ocağında do- kuz yıl çalıştıktan sonra 32 yaşında ölüveren Fey- zullah’ın vesikalık fotoğrafı neredeyse bütün ya- şamının öyküsünü yansıtır gibiydi. Yeraltı karan- lığında uzun süre çalışmaktan solan bir yüz, ter- temiz ama ürkek bir ifade. Başına gelecek olanı görür gibi bakmış objektife. Başına gelen, kaza günündeki vardiyada çalıştığı galerinin “varagel”inden kopup kafasına çar- pan bir makine parçasıymış. Galeri, resim sergisi falan değil, yeraltındaki ge- çit yollarına verilen addır. Kozlu ocağının kömür kalitesi iyidir ama, bir kısmı deniz dibinin altına uza- nan yeraltı hayli çetindir. Yer yer, hayli dik yokuşlu galerilere rastlanır. Feyzullah’ın can verdiği yer, yeraltında eksi 425 metreden eksi 360 metreye çıkan bir galeriymiş. Kot farkından da anlaşılacağı gibi, 30 derece eğim- li daracık bir yokuş. Öyle galerilerde yer çeki- minden yararlanılarak raylar üzerinde varageller gider gelir; dekovil vagonlarının biri inerken öbü- rü çıkar. Makine parçası başına çarptığında Fey- zullah öyle bir galeride kömür temizlemekte ya da kazmaktaymış. Tavanından çoğu zaman sular damlayan, insan vücudunun bazen iki büklüm çalıştığı o zor ve ka- ranlık yerde hükmünü yerine getiren ne biçim bir alınyazısıdır bu? Hep söylenir, yeraltında çalışan maden işçisi- nin emeği parayla ölçülemez. Feyzullah’ın kazadan sonra Devlet Hastanesi morguna kaldırılan naaşı oradan Çağlar köyüne götürülüp gömülmüş. Bu arada, TTK’de, yani Tür- kiye Taşkömürü Kurumu işyerlerinde çalışan iş- çilerin temsilcileri ile Kamu İşverenleri arasında ay- larca süren Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri sona erdirilip tatlıya bağlanmış. Birinci altı ayda yüzde 3, ikinci altı ayda yüzde 4… Sosyal yardımlar da kesinleşmiş. Resmen ilan edilen tabloya göre, “İşçinin iş ka- zası sonucu ölümü” üzerine aileye ödenen ölüm yardımı, 302 lira 58 kuruş. [email protected] A tatürk devrimlerinin teme- li akõlcõlõktõr. Atatürk aklõ ön plana alan bir düşünce siste- mi geliştirmiştir. Aklõn ve mantõğõn süzgecinden geç- memiş hiçbir eylemi yoktur. Boş inançlar ve dogmalarla hareket etmemiştir. O yü- ce insanõn “Manevi mirasım akıl ve bi- limdir” demesinin ve Türk gençliğine mi- ras olarak bilimi bõrakmasõnõn anlamõ bu- dur. Milli Eğitim Bakanõ Dr. Reşit Ga- lip’in bir sorusuna verdiği yanõtõ İsmet Gi- ritli “Kemalist Devrim ve İdeoloji” ad- lõ eserinde “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir don- muş ve kalıplaşmış kural bırakmıyo- rum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, mil- letlerin, toplumların, kişilerin, mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Be- nim Türk milleti için yapmak istedik- lerim ve başarmaya çalıştıklarım orta- dadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” sözleriy- le yer almaktadõr. Dinler arasındaki fark Bu nedenle laiklik ilkesinin anlamõnõn, kapsamõnõn ve öneminin çok iyi anlaşõl- masõ gerekmektedir. Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu, “Laiklik Türk devriminin te- mel taşıdır” der. Prof. Dr. Eralp Özgen de laikliğin önemini şöyle vurgular: “Dev- let ve toplumun temel taşı olan laikliğin tanımını Batı ülkelerindeki tanımlarda aramak hatalı olur. Çünkü ülkemizde laiklik, ülkemizin özelliklerine göre an- lam kazanmıştır. Bu açıdan Batı ülke- leri ile aramızdaki en önemli fark, ülke nüfuslarının çoğunluğunun inancını teşkil eden dinler arasındaki farktır. Ba- tı ülkelerinin nüfuslarının çoğunluğunun inancını teşkil eden Hıristiyanlık, kö- keninde dünyevi egemenlik iddiası bu- lunmayan bir dindir ve bunun sonucu din ve devlet birbirinden kesin sınırlarla ayrılmıştır. Oysa ülkemiz nüfusunun bü- yük çoğunluğunun inandığı İslam di- ninde din ve devlet birbirinden ayrıl- mamıştır. İslam dini dünya işlerine ilişkin çeşitli kurallar, özellikle şeriat adı altında kişi hukuku, miras hukuku, yargılama hukuku, ceza hukuku ve di- ğer hukuk dallarına ilişkin pek çok hüküm öngörmektedir. Ülkemizde la- iklik, bir düşünce sistemi olmaktan ön- ce, ismi konmadan devletin temel nite- liği yapılmış, Cumhuriyet ile birlikte la- ikliğe aykırı unsurların teker teker ayıklanması işlemine girişilmiş ve ni- hayet kavram olarak laiklik 1937 yılında anayasaya girmiştir.” Medeni Kanun Atatürk’ün Türk devrimini laiklik te- meline oturtmasõnõn nedeni budur. Laik- liğin adõ konmadan devrimler peş peşe ger- çekleştirilebilmiştir. Halifeliğin kaldõrõl- masõ, tekke ve zaviyelerin kapatõlmasõ, eği- tim birliğinin sağlanmasõ, Medeni Ka- nun’un yürürlüğe konulmasõ, kõlõk ve kõ- yafet yasasõ ancak bundan sonra gerçek- leştirilebilmiştir. Bu devrimlerin en önemlisi, bence, sos- yal hayatta gerçekleştirilen devrimdir. Din kurallarõndan bağõmsõz laik bir düzen, 30 Kasõm 1925 yõlõnda çõkarõlan 677 sa- yõlõ yasa ile tekke, zaviye ve türbeler ka- patõlmõştõr. Mustafa Kemal bunun neden- lerini şu sözlerle anlatmõştõr. “Ölüler- den medet ummak medeni bir toplum için yüz karasıdır. Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamıyla medeniyetin saçtığı ışık karşısında filan ve falan şeyhin ir- şadıyla maddi ve manevi saadet araya- cak kadar ilkel insanların medeni Türk toplumunda var olabileceğini asla kabul etmiyoruz. Efendiler ve ey millet, iyi bi- liniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memle- keti olamaz. En doğru, en hakiki tari- kat medeniyet tarikatıdır.” Bütün bunlar, ülkemiz koşullarõnõn ge- tirdiği laiklik, sadece din devlet işlerinin ayrõmõ anlamõnda değil her türlü dogma- dan kurtulma anlamõnõ taşõmaktadõr. Hedef boşuna değil Atatürk ilkelerini temel alan Türkiye Cumhuriyeti’ni yõkarak dine dayalõ bir dev- let düzeni kurmak isteyenlerin laikliği hedef almalarõ boşuna değil. Türk devri- minin temel taşõ olan laikliğin içinin boşaltõlmasõ, kamu alanlarõnda dini sem- bollerin ve giderek din kurallarõnõn hâkim kõlõnmasõ ile, demokratik düzenin yõkõlõp halkõn iradesinin olmayacağõ, tüm güçle- rini dinden alan dini liderlerin dikta ida- relerinin ortaya çõktõğõ bir ülke durumuna gelirsek hiç şaşmayalõm. Kamu kurum ve kuruluşlarõnõn yemek- hanelerinin ramazan ayõnda bakõma alõn- masõ, ilköğretim kurumlarõnda bile rama- zan ayõnda oruç tutmayanlarõn dövülme- si hatta öldürülmesi, kadõnlarõmõzõn kara çarşaflara sokulmasõ, üniversitelerimize türbanla girilmesi, bilimsellik yerine ule- maya sorulmasõ, okullarda mescitlerin açõlmasõ ve dahasõ... Teokrasi ile yönetilen bir Ortadoğu ül- kesi olmak istemiyorsak, çocuklarõmõza çağdaş, uygar ve aydõnlõk bir Türkiye bõ- rakmak istiyorsak hepimize, özellikle ay- dõnlarõmõza büyük görevler düşmektedir. Sadece edebi bağlõlõk nutuklarõ atmakla, tö- renlerde en önde hazõr bulunmakla bu ül- keye olan borcumuzu ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne olan görevlerimizi yerine getirmiş olamayõz. Günümüzde doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti’ni ve laik düzeni hedef alarak onlarõ yõkma kalkõşmalarõnõn başarõ şansõ olmadõğõ daha önceki denemelerle görül- düğü için, artõk uzun vadeli bir mücadele stratejisi benimsenmiş ve özellikle laiklik ilkesinin adõm adõm, törpülene törpülene yok edilmesi çalõşmalarõna başlanmõştõr. Ve ne yazõk ki, bazõ yetkililerin, bilerek ya da bilmeyerek bu plana alet olduklarõ görül- mektedir. Yapõlmaya çalõşõlan anayasa değişiklikleri ile hak ve özgürlükler adõna laik Cumhuriyet budanmaya çalõşõlmakta ve teokratik bir düzenin temelleri oluştu- rulmaya çalõşõlmaktadõr. Bunun adõna da ki- şisel hak ve özgürlükler denmektedir. La- ik Cumhuriyeti yõkmak ne zamandan be- ri hak oldu? Laiklik ve Susan Aydõnlar Latif OKUL Atatürk ilkelerini temel alan Türkiye Cumhuriyeti’ni yõkarak dine dayalõ bir devlet düzeni kurmak isteyenlerin laikliği hedef almalarõ boşuna değil. Türk devriminin temel taşõ olan laikliğin içinin boşaltõlmasõ, kamu alanlarõnda dini sembollerin ve giderek din kurallarõnõn hâkim kõlõnmasõ ile, demokratik düzenin yõkõlõp halkõn iradesinin olmayacağõ, tüm güçlerini dinden alan dini liderlerin dikta idarelerinin ortaya çõktõğõ bir ülke durumuna gelirsek hiç şaşmayalõm. K amuoyunda yaygõn olarak memur sendikalarõ olarak bilinen Kamu Görevlileri Sendikalarõ, hükü- metle yaptõklarõ toplu görüşmeler nede- ni ile kamuoyunun dikkatini çekmektedir. Görüşmelerin akamete uğramasõ ve hü- kümetin düşük zam verme eğilimi, kamu görevlilerini eylem yapmaya zorlayaca- ğõndan, memur sendikalarõ daha bir süre ülkenin gündeminde kalacaktõr.. Kamu Görevlileri Sendikalarõ, toplu- sözleşme ve grev yapmak hakkõndan yoksun olduklarõ için sözcük anlamõ ile gerçek sendika konumunda değildir. Bu- nun nedeni anayasamõzõn 53. maddesin- de 1995 yõlõnda yapõlan bir değişikliktir. Buna göre kamu görevlileri sendika ve üst kuruluş kurabilecek fakat 54. maddede- ki toplusözleşme ve grev hakkõndan yok- sun olacaktõr. Bu hükme uygun olarak 2001 yõlõnda 4688 sayõlõ Kamu Görevlileri Sendikalarõ Yasasõ çõkarõlmõş ve benzer bir değişik- likte 1997 tarihinde 4275 sayõlõ yasa ile 657 sayõlõ Devlet Memurlarõ Yasasõ’nõn 22. maddesinde yapõlarak uygulamaya ko- nulmuştur. Buna göre kamu görevlileri sendika ve üst kuruluş kurabilecek, 4688’in 30. maddesine göre toplu gö- rüşme yapabilecek (toplu pazarlõk değil), sendikalar ve hükümetin anlaşamamasõ durumunda konu 35. madde gereği Uz- laştõrma Kurulu’na götürülecek, bu ku- rulun kararõ bağlayõcõ olmayacak ve son kararõ hükümet verecektir. Uluslararası sözleşmeler Görüldüğü gibi yasa ile sendikalara ve- rilen görev, hükümet karşõsõnda ricacõ ol- maktan öteye gitmemektedir. Kamu gö- revlilerinin hak ve çõkarlarõnõn korunmasõ amacõ ile kurulan düzen çağdaş anlamda özgür sendikacõlõk düzeni değil, hükü- metin tek yanlõ buyurganlõğõ düzenidir. Oysa uluslararasõ sözleşmeler, kamu gö- revlileri de dahil olmak üzere, çalõşanla- ra toplusözleşme ve grev hakkõ tanõmak- tadõr. 1949 yõlõnda ILO’nun kabul ettiği 98 sayõlõ Örgütlenme ve Toplu Pazarlõk Hakkõna İlişkin Sözleşme, Türkiye tara- fõndan 1951 yõlõnda onaylanmõştõr. Gene ILO’nun kabul ettiği Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkõnõn Korunmasõ’na ilişkin 87 ve Kamu Hizmetinde Örgüt- lenme Hakkõnõn Korunmasõ ve İstihdam Koşullarõnõn Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 sayõlõ sözleşmeler 1993 tari- hinde Bakanlar Kurulu’nca onaylanmõş- tõr. Özellikle 151 sayõlõ Sözleşme 7. maddesinde “toplu görüşmenin en ge- niş biçimde geliştirilmesi ve teşvik edilmesi” hükmünü taşõdõğõ halde 4688 sayõlõ yasa bir kõsõm kamu görevlisini kap- sam dõşõ bõrakmõş, toplu görüşme sõrasõnda grev hakkõnõ tanõmamõş, görüşmelerde an- laşma sağlanmõş olsun veya olmasõn son sözü hükümete bõrakmõştõr. Hukuk ve demokrasi ayıbı AB’ye girmeye çalõşan Türkiye’de tüm AB üyesi ülkelerde, bazõ kõsõtlamalarla, kamu çalõşanlarõna tanõnmõş olan toplu- sözleşme ve grev hakkõnõn Türk kamu gö- revlilerine tanõnmamasõ, memurlar açõ- sõndan onur kõrõcõ, hükümet açõsõndan bir hukuk ve demokrasi ayõbõdõr. Anayasanõn 90. maddesine 2004 yõlõn- da 5170 sayõlõ yasa ile bir fõkra eklen- miştir. Kamu Görevlileri Sendikalarõ açõ- sõndan çok önemli olan bu fõkra, “Mil- letlerarası antlaşmalarla kanunların ay- nı konuda farklı hükümler içermesi ne- deni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” hükmünü getirmektedir. Anaya- sanõn 53. maddesi ile 4688 sayõlõ yasanõn birçok hükmü Türkiye’nin onayladõğõ uluslararasõ sözleşmelerle çelişmektedir. Anayasanõn 90. maddesi son fõkrasõ ge- reği Türkiye uygulamasõnda özellikle 151 sayõlõ ILO Sözleşmesi hükümlerinin esas alõnmasõ zorunluluğu vardõr. Ayrõca bu konuda Avrupa İnsan Hak- larõ Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire- si’nin 12.11.2008 tarihinde verdiği çok önemli bir kararõ vardõr. AİHM bu kara- rõnõ 98 sayõlõ ILO Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartõ’nõn 6. maddesi ve AB Temel Haklar Yasasõ’na dayandõrmõş ve “sen- dika kurma hakkının toplu görüşme hakkını da içerdiği” görüşünü benim- semiştir. Bu kadar açõk uluslararasõ söz- leşmeler ve AİHM kararõ varken Kamu Görevlileri Sendikalarõ bu hükümlerin õşõ- ğõnda 4688 sayõlõ yasanõn toplusözleşme, grev hakkõ ve birçok kamu görevlisinin sendika üyeliğini yasaklayan hükümleri- nin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne, bir yargõ organõ aracõlõğõ ile konuyu götür- menin yollarõnõ aramalõdõr. Anayasa Mahkemesi, anayasanõn 90. maddesinin son fõkra hükmü gereği anõ- lan yasaklarla ilgili maddeleri iptal etmek zorunda kalacaktõr. Bu konuda olumsuz bir karar verildiği, yani iç hukuk yollarõ- nõn tüketilmiş olmasõ durumunda konu- yu AİHM’ye götürmek mümkün ola- caktõr. O mahkemenin vereceği karar da açõktõr. Memur sendikalarõnõn sorunu sadece uluslararasõ sözleşmelerin uygulanma- masõ sorunu değildir. Sorun önemli ölçüde kamu sendikalarõnõn kendilerinden de kaynaklanmaktadõr. 4688 sayõlõ yasanõn 5. maddesine göre kamu görevlileri 11 hizmet kolunda örgütlenebilmektedir. Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanlõğõ’nõn 26927 sayõlõ Resmi Gazete’de yayõmla- dõğõ istatistiklere göre 11 hizmet kolun- da 73 kamu görevlileri sendikasõ kurul- muş bulunmaktadõr. Bu sendikalar 9 konfederasyonca temsil edilmektedir. 2008 yõlõ Mayõs ayõ verilerine göre ça- lõşmakta olan 1.691.299 kamu görevlisi- nin 930.397’si bu sendikalarõn üyesi bu- lunmaktadõr. Kamu görevlilerinin böy- lesine çok sendika ve konfederasyon ta- rafõndan temsili ve aralarõnda sosyal ve si- yasal konularda keskin görüş ayrõlõklarõ- nõn bulunmasõ kamu görevlilerinin ör- gütsel gücünü zayõflatmaktadõr. Hükü- metin konfederasyonlar arasõnda ayrõm yapõp özellikle kamu görevlilerini Memur- Sen Konfederasyonu’na üye sendikalara yöneltme baskõsõ kamu kesiminde gü- dümlü sendikalar yaratma sorununu da gündeme getirmektedir. Bu davranõş sen- dika özgürlüğünün çok ciddi bir ihlali ni- teliğindedir ve mutlaka uluslararasõ ku- ruluşlarõn dikkatine sunulmalõdõr. Sorunu özetlemek gerekirse kamu gö- revlileri sendikalarõnõn toplusözleşme ve grev haklarõ uluslararasõ sözleşmelerden doğan temel haklarõdõr. Bu haklarõn var olan yasalar, sözleşmeler ve AİHM kararõ doğrultusunda kabul edilmesi zorunludur. Kamu görevlileri bu haklarõnõ tez elden alabilmek için güçlerini birleştirmek ve tek çatõ altõnda toplanmak zorundadõrlar. Bu yolda çaba sarf etmedikleri sürece si- yasilerin önüne diz çökerek ricacõ sendi- kalar olarak yaşamlarõnõ sürdürecek ve temsil ettikleri çalõşanlara reel hiçbir şey kazandõramayacaklardõr. Memur Sendikalarõnõn Sorunlarõ... Dr. Engin ÜNSAL Tek-Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ Kamu görevlileri sendikalarõnõn toplusözleşme ve grev haklarõ uluslararasõ sözleşmelerden doğan temel haklarõdõr. Bu haklarõn var olan yasalar, sözleşmeler ve AİHM kararõ doğrultusunda kabul edilmesi zorunludur. Kamu görevlileri bu haklarõnõ tez elden alabilmek için güçlerini birleştirmek ve tek çatõ altõnda toplanmak zorundadõrlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle