25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR TAHSİN YÜCEL Sokak ve Oda Ellili, altmışlı yıllarda, Galatasaray’la Taksim ara- sında yürürken, karşıdan ya da arkadan gelen in- sanlar tos vurur gibi çarpıp geçtikçe, “Paris’in ka- labalık caddelerinde de böyle çarparlar mı insa- na?” derdim içinden. 1964’te, Paris’e ilk gi- dişimde dikkat ettim: hayır, Boulevard Saint-Mic- hel de kimi saatlerde İstiklal Caddesi kadar ka- labalıktı, ama gelip geçenler hemen hiç çarpmı- yorlardı insana, çarpınca da özür diliyorlardı. Ay- nı gözlemi daha sonra da sık sık yaptım: hayır, ha- vasından mıdır, suyundan mıdır, nedir, bu kent- te yaşayanlar kolay kolay çarpmıyorlardı birbir- lerine. İstanbul’daysa, insanlar çarpmakla yetin- miyorlardı artık, itiyorlardı da. Ama bu karşılaştır- ma benim için hiç de iyi olmadı, hele şu son za- manlarda bir saplantı olup çıktı nerdeyse: Bunca yıldır yaşadığım, çok da sevdiğim şu kentte ne za- man aykırı bir durumla karşılaşsam, hemen Pa- ris geliyor usuma, “Paris’te böyle bir şey olabilir mi?” diyorum, yanıt da yüzde doksan dokuz olum- suz, dolayısıyla can sıkıcı oluyor. Örneğin oturduğum apartmanın kapısından çıkıp da sola doğru yürümeye kalktım mı zemin katlarının dükkâna dönüştürülmelerini sağlamak için sonradan konulmuş merdivenlerin varlığı karşı kaldırıma geçmemi gerektiriyor, burada da kaldırıma bırakılmış arabalar ikide bir yolun orta- sından gitmek, bunun sonucu olarak da zaman zaman sürücülerden küfür yemek kaçınılmaz oluyor. O zaman Paris geliyor gözlerimin önüne, “Paris’te kesinlikle böyle bir durum olmaz” diye- rek kaldırımda yürünebilecek bir yer arıyorum. So- kağın ortalarında, dört yol ağzında, yaklaşık iki yıl- dan beri en az yirmi katlı bir kocaman yapı yük- selmekte, apak, tertemiz, ama ta tepelerinden ge- len bir borunun ucu kaldırıma açılıyor, genellikle de içinden sarı bir su sızıyor, kaldırımda sarı su- ların boşaldığı bölüm de, yüzünüze güller, sidik sa- rısı bir renge bürünmüş, mide bulandırıyor, “Pa- ris’te böyle bir duruma kesinlikle izin verilmez” de- yip hızla uzaklaşıyorum oradan. Halaskâr Gazi Caddesi’nden yukarıya doğru yü- rüyorum bir süre, sonra yeşil ışığı bekleyip Şişli Meydanı’nın öbür yanına geçiyorum. Bizim so- kaktaki sidik sarısından sonra pırıl pırıl ve cıvıl cı- vıl bir kara ve kırmızı kaynaşımı çekiyor gözleri- mi. Ne sattığını bilmediğim bir mağazanın açıldığı kaldırımın yarısı dört beş parmak yükseltilip üze- rine pırıl pırıl kara fayanslar döşenmiş, bu bölü- mün üzerine de öyle pembe bir yaygı sermiş ki gözlere bayram ettirtiyor, “Paris’te hiç kimse böyle bir şölen çekmez gözlere, çekmeye kal- kanlara da belediye izin vermez” deyip yürüyorum. Biraz ileriden gene karşıya geçiyorum. Eşim bir şeyler istemişti. Önümde de hepsini bu- labileceğim koca bir “süper-market” var. Ama Şişli’deki tüm marketlerin açıldığı kaldırımlar bomboşken, bunun önü alışveriş arabalarıyla, yığın yığın karton kutularla, tahta sandıklarla, pazar yer- lerindeki gibi sebze ve meyve tablalarıyla dolup taşmakta, koca kaldırımın en az dörtte ikisini tüm bu nesneler kapatıyor, geçici olarak da değil, bu marketin açıldığı günden beri. “Paris’te bir yetki- li böyle bir şeye göz yumacak olsa, basın deme- diğini bırakmaz, yukarıdakiler de gereğini düşünür ve yaparlar” deyip uzaklaşıyorum oradan. Yakında bir başka market var, önü bomboş, içi de aydınlık ve tertemiz, tek kusuru çalışan sayı- sının müşteri sayısından fazla olması. Adamlar hep bir yerlere bir şeyler koyuyor, bir şeylerin yerle- rini değiştiriyor, kendilerini tümden işlerine ver- diklerinden, müşteriye çarpınca da kötü çarpı- yorlar. Ama ben durumu bildiğimden yağdan kıl çeker gibi alıyorum alacaklarımı, kazasız belasız hesabımı ödeyip çıkıyorum, İstanbul’un “süper- market”lerini Paris’in “süper-market”leriyle karşılaştırmak da gelmiyor usuma. Bir dakika sonra, kısacık bir yokuştan inerken, daracık bir kaldırımın üzerinde maden iskemleler ve aynı madenden yuvarlak masalar yolumu ke- siyor. Hemen Paris geliyor usuma. Paris’te bu mevsimde kahveler iskemleleri ve masaları kal- dırımlara çıkarırlar. Ama orada iskemle ve ma- saların çıkarıldığı kaldırımların genişliği şu bulun- duğum sokaktan daha geniştir, yayalara en az kahvecilerin kapattığı yer kadar bir alan kalır. İki arabanın geçmesini bekledikten sonra yola inip var hızımla evin yolunu tutuyorum. Evde, kapıyı kapatıp derin bir soluk alıyor, son- ra, çelişki bu ya, üç buçuk yüzyıl öncesinin bir Pa- rislisinin, Blaise Pascal’ın bir sözünü mırıldanıyo- rum: “İnsanların başına ne gelirse, tek bir şeyden, bir odada rahat rahat oturamamaktan geliyor.” 1 964 yõlõnda, o zamanõn koşullarõna uygun, çağdaş bir düzenleme olarak kabul edilmiş olan 403 sayõlõ TVK, zaman içinde, yeni gelişmelerin ge- risinde kalmõş bir yasa haline gel- mişti. Özellikle, yurtdõşõnda uzun sürelerle ya- şayan, geçimini oralarda sağlayan Türk’lerin sayõsõndaki olağanüstü artõş, yeni düzenlemeler yapõlmasõnõ gerektirmişti. Bu durum karşõ- sõnda, 1981 yõlõndan başlayarak TVK’de 8 kez değişiklik yapõldõ ve yasanõn bütünlüğü cid- di biçimde bozulmuş oldu.Yeni TVK, 12 Ha- ziran 2009 günü Resmi Gazete’de yayõmla- narak yürürlüğe girmiş bulunuyor. Vatandaşlõk hukukunun soyut ve kuramsal düzeyde kabul edilen en temel ilkelerinden bi- ri “herkesin yalnız bir uyrukluğu olması ge- rektiği”dir. Bu ilke, kişinin aynõ anda birden çok devletin uyrukluğuna sahip olmasõnõn sa- kõncalõ bir durum olduğu anlamõna gelir. Ancak, özellikle İkinci Dünya Savaşõ’nõ iz- leyen yõllardan bu yana çok artan uluslarara- sõ seyahatler, temaslar ve ilişkiler bu konuda bazõ yeni değerlendirmeler yapõlmasõna yol aç- mõştõr. Özellikle, geçimini yabancõ ülkelerde sağlayan insanlarõn sayõsõndaki artõş gibi ge- lişmelerin sonucu olarak, bu ilke gücünü yi- tirmiş görünmektedir. Türkiye’den, başta Almanya olmak üzere çeşitli ülkelere giderek oralarda sürekli ola- rak yaşayõp geçimini sağlayan insanlarõmõ- zõn sayõsõ milyonlarla ölçülmektedir. Bugün 15 Türk’ten birinin yurtdõşõnda yaşadõğõnõ söy- lemek yanlõş olmaz. Bu durum, “çifte (çok) vatandaşlık” konusunu Türkiye açõsõndan önemli bir hale getirmiştir; çünkü, yurtdõşõn- daki Türk’lerin pek çoğu, yaşadõklarõ ülkenin ekonomik ve sosyal yaşamõnda hak ettikleri yeri alabilmek için o devletin uyrukluğunu ka- zanmak istemektedir. Yeni TVK’nin getirdiği yenilikler arasõnda en başta belirtilmesi gereken düzenleme, ka- nunun deyimiyle “çok vatandaşlık”la ilgili olandõr. Önceki kanunun 25/a maddesine göre “izin almaksızın, kendi istekleriyle ya- bancı bir devlet vatandaşlığını kazanan- lar”õn, Türk vatandaşlõğõnõ kaybetmelerine Ba- kanlar Kurulu’nca karar verilebiliyordu. Bu yasa hükmü karşõsõnda, geçimini sağladõğõ devletin ülkesindeki ekonomik ve sosyal ko- şullarõn zorlamasõyla da olsa, yabancõ devle- tin uyrukluğunu kazanmõş olan Türkler için Türk vatandaşlõğõnõ yitirme olasõlõğõ her za- man söz konusuydu. Üstelik, eski TVK m. 25/a’nõn uygulanmasõnda, İdarece “seçici” davranõldõğõ; aynõ durumda olan çok sayõda- ki Türk’ten sadece bazõlarõna “kaybettirme” işlemi uygulandõğõ, büyük çoğunluğunun ise “görmezden gelindiği”; yani bir anlamda “ayrımcılık” yapõldõğõ da gerçekti. Eski TVK’nin yürürlükte olduğu dönemde yapõlan değişikliklerle “sınırlı” ve -deyim ye- rindeyse- “üstü kapalı” biçimde tanõnmõş olan çok (çifte) uyrukluk durumlarõ, yeni TVK ile açõkça tanõnmõş ve yasal hale getirilmiştir. Ye- ni TVK’nin “Çok vatandaşlık” başlõklõ 44. maddesine göre “Herhangi bir nedenle ya- bancı bir devlet vatandaşlığını kazanan ki- şilerin, bu durumlarına ilişkin belgeleri ib- raz etmeleri ve yapılacak inceleme sonu- cunda kayden aynı kişiler olduklarının tespiti halinde, nüfus aile kütüklerindeki ka- yıtlarına çok vatandaşlığa sahip olduklarına dair açıklama yapılır.” Bu yeni yasa hükmündeki “herhangi bir nedenle” sözcükleri, yabancõ bir devlet va- tandaşlõğõnõn kendi isteği ile kazanõlmasõ hallerini de kapsamaktadõr. Dolayõsõyla, artõk kendi isteğiyle yabancõ devlet vatandaşlõğõnõ kazanmõş olanlarõn, bu nedenle Türk vatan- daşlõğõndan yoksun bõrakõlmalarõ söz konusu olmayacaktõr. Başka bir deyişle, bir Türk’ün kendi isteğiyle yabancõ bir devletin uyruklu- ğunu kazanmasõ, Türk vatandaşlõğõnõn yiti- rilmesine yol açmayacaktõr. Yeni TVK, “çok (çifte) vatandaşlık” ko- nusunda apaçõk bir biçimde hoşgörülü bir an- layõş benimsemişse de; yetkili makam kara- rõ ile Türk vatandaşlõğõnõ kazanmak isteyen ya- bancõlar için “taşıdıkları devlet vatandaşlı- ğından çıkma” koşulu aranabilecektir. Yeni Türk Vatandaşlõğõ Kanunu Prof. Dr. Rona AYBAY Arkası Sa. 8, Sü. 1’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle