21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 NİSAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B ‘444’ son kez Kenter Tiyatrosu’nda Kültür Servisi - ‘Altõdan Sonra Tiyat- ro’nun “444” adlõ oyunu yoğun istek üzerine son kez çarşamba günü Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Oyunu yöneten, Y. Ömer Erzu- rumlu. Oynayanlar ise Gülhan Kadim ve Yiğit Sertdemir. (0 212 240 25 08) Dünya Fikri Mülkiyet Günü ANKARA (ANKA) - Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay, “26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü” nedeniyle bir mesaj yayõmladõ. Mesajõnda, bilgi çağõ olarak da adlandõrõlan gü- nümüzde, fikri mülkiyet kavramõnõn Türki- ye’nin geleceği ve ekonomisi bakõmõndan öne- minin yadsõnamaz bir hal aldõğõnõ belirtti. ‘Bay’ Kuşlar sergisi Kültür Servisi - Araştõrmacõ yazar ve ko- leksiyoner Turgay Tuna’nõn ‘“Bay” Kuşlar’ ser- gisi Beyoğlu Tarõk Zafer Tunaya Sanat Galeri- si’nde açõldõ. Baykuş motifli objelerin yer aldõğõ sergi 28 Nisan’a dek görülebilir. FERİT EDGÜ 19 . yüzyõlõn ortalarõnda, Rönesans’tan bu yana gelişen resim sanatõnõ, ku- ramõ ve uygulamasõyla öğrenmek is- teyen sanatçõ adaylarõ (hangi ulustan olurlarsa ol- sunlar) Paris’e doğru yolculuğa çõkmõşlardõr. Bu ilk yolcularõn arasõnda Osmanlõ Türklerinin de bulunmasõna şaşmamak gerek. Zira, II. Mah- mud’la başlayan ve Tanzimat Fermanõ’yla pe- kişen reformlarla başta ordu, birçok üstyapõ ku- rumunun Batõlõlaşma süreci başlamõştõ. Daha sonraki yõllardan günümüze değin, top- lum içinde en çok tartõşõlan kavram olan Batõlõ- laşmanõn, Batõlõlar gibi olmak değil; modernliğin, çağdaşlõğõn gereklerini yerine getirmek, bu yol- la kendi modern, çağdaş sanatõnõ, kültürünü, kõ- sacasõ, yaşama biçimini kurmak olduğu ne yazõk ki pek az anlaşõlmõştõr. Batõ resim sanatõnõ “öğrenmeye” Paris’e yol- lanan ressam adaylarõnõn büyük bir çoğunluğu- nun asker kökenli olmasõ, yabancõlara şaşõrtõcõ gel- se de bizler için son derece doğaldõr. Madem ki Batõlõlaşma ya da modernleşmenin ilk yuvalarõ askeri okullardõr, (Mekteb-i Harbi- ye-i Şâhâne / Mekteb-i Bahriye / Mekteb-i Tõb- bîye) o okullarda öğrenim gören gençler arasõn- da resim sanatõna ilgi duyan, bu okullarda iyi-kö- tü resim dersi alan yetenekli gençler resim sana- tõnõ Paris’te öğreneceklerdir. O yõllarõn Paris’in- de, hiç kuşkusuz, bir İslam ülkesinden gelen tek ressam adaylarõ bizimkiler olmalõydõ. Paris’e gidene değin doğru dürüst bir tek tab- lo görmemiş, Batõ resminin doğuşundan, felse- fesinden habersiz bu genç ressam adaylarõ, daha sonraki yõllarda, Paris’te neler olup bittiğini ye- rinde görmek ve oradaki oluşuma karõnca kade- rince katõlmak isteyen ressamlarõmõzdan farklõ bir konumdaydõlar. Onlarõn amacõ, Batõ resim sanatõnõ, yani yağ- lõboya/tuval resminin tekniğini, anatomiyi, pers- pektifi, kompozisyonu, õşõk, renk ve gölgeyi öğrenmekti. Çünkü onlarõn geleneksel sanatlarõnda bu saydõklarõmõzõn hiçbir karşõlõğõ yoktu. Osmanlõ-Türk toplumunda resim sanatõnõn doğmamõş olmasõnõn nedeni, genellikle İslamdaki suret yasağõyla açõklanmõştõr. Ne var ki, yerli- yabancõ bu savõ ileriye sürenlerden hiçbirinin ak- lõna, “Peki, İslam, romanı da yasaklamış mıy- dı?” sorusu gelmemiştir. Türkiye’de romanõn, Batõlõ anlamdaki resim sa- natõndan bir hayli sonra “doğduğunu” (1872’de) anõmsayacak olursak, bu soruyu sormaya hak- kõmõz olur, böylece Türk toplumunda resim sa- natõnõn doğmamõş olmasõnõ yalnõzca İslamdaki su- ret yasağõyla açõklayamayõz. Batõ resminin temelinde, dünyayõ ve insa- noğlunu sorgulayan, inceleyen, yorumlayan, varsayõmlar üreten Rönesans oluşumu yatar. Rö- nesans’õ izleyen yüzyõllar boyunca, kendini ye- nileyen, varoluşunu ileriye doğru sürekli deği- şen toplumdaki dinamiklere borçlu olan Batõ tar- zõ resim, bu oluşumu yaşamamõş toplumlarda or- taya çõkõp gelişemezdi. Paris’e ilk giden ressamlarõmõz arasõnda Batõ resmine bu açõdan bakõp değerlendirenlerin bu- lunduğunu düşünmek safdillilik olur. Onlar, Ba- tõ kültürüyle yetişmiş, bir Batõlõ gibi yaşayan ve düşünen Osman Hamdi Bey dahil, resim sana- tõnõ salt yetenek, salt bir ustalõk sorunu olarak al- gõlamõş olmalõlar. Paris’e vardõklarõnda, Jean-Léon Gérôme, Gustave Boulanger, Fernand Cormon gibi tu- tucu estetiğin kurbanõ olan oryantalist hocalarõn öğrencisi olmuş bu gençlerden, yetenekleri ne olursa olsun, böylesi bir şey beklemek gerçekçi olmaz. İşin ilginç ve benim için açõklanmasõ zor olan yanõ, Osman Hamdi Bey dõşõnda, bu res- samlarõmõzdan hiçbirinin hocalarõnõn tutucu, akademik resim anlayõşõnõ benimsememiş ol- malarõdõr. Oryantalizmin, o dönem Paris’te bulunan Do- ğulu, Müslüman Osmanlõ ressam adaylarõnõn il- gisini çekmesi beklenirdi. Kaldõ ki, tümünün ho- calarõ, yukarõda da belirttiğim gibi, bu anlayõşta ürün veriyordu. Doğu’nun, özellikle Müslüman Doğu’nun, düşledikleri sözüm ona gizemli dün- yasõnõ resmediyorlardõ: Harem, odalõklar, hacõlar, hocalar, sultanlar, prensler savaşlar ve tabii Do- ğu vahşeti vb. 19. yüzyõlõn ikinci yarõsõnda bu ressamlar, yükselen izlenimciliğin karşõsõnda resmi sanatõ temsil ediyorlar ve bu akõmõ “dejenere sanat” olarak niteliyorlardõ. Dolayõsõyla siyasal erke kar- şõ, boynu kõldan ince Osmanlõ Türklerinin, bu or- yantalist hocalarõnõn yolunu izlemesi beklenirdi. Öyle olmadõ. Osman Hamdi Bey’in dõşõnda, hiçbir ressamõ- mõz oryantalist resimle ilgilenmedi. Tabii, o dö- nemde hayatta olan ve Rönesans’tan bu yana re- sim sanatõ alanõnda en radikal devrimi gerçek- leştiren Cézanne’õn, Manet’nin, Monet’nin, Degas’nõn, Gauguin’in resimlerini gördülerse de büyük bir olasõlõkla hiçbir şey anlamadõlar. Bu- nu da doğal karşõlamak gerektir. Aksi, okuma yaz- mayõ yeni öğrenmiş birinin Ulysses’i okuyup an- lamasõ gibi bir şey olurdu. İzlenimciliği, 1914 Kuşağõ denilen, Çallı’larõn, Feyhaman’larõn, Hikmet Onat, Avni Lifij, Nazmi Ziya’larõn kuşağõ keşfedecek, bu anlayõ- şõ onlar benimseyecek ve tüm yaşamlarõ boyun- ca bu anlayõşta eser vereceklerdir. Batõ resminin sanat akõmlarõndan hiçbirinin, iz- lenimcilik kadar Türk resmi üzerinde derin ve uzun süren bir etkisi olmayacaktõr. Batõ kültürü ve felsefesiyle ne bir ilişkisi, ne de Batõ resminin geçirdiği aşamalarõn temelindeki toplumsal oluşumlarõ yaşamamõş bir ülkenin, her şeyleriyle Doğulu ve her şeyleriyle Batõ’ya ya- bancõ bir avuç insanõnõn, yalnõzca yetenek ve sağ- duyularõyla yarattõklarõ bir resim dünyasõ ve on- larõn ardõndan gelenlerin, bugün oluşturduklarõ Türk resmi, hiç abartmadan söyleyeyim ki, dün- yada pek benzeri olmayan bir başarõ sergile- mektedir. Yetmiş yõl, bir insanõn ortalama yaşam süresi- dir; ama bir toplumun yaşamõnda çok kõsa bir sü- redir. Sakõp Sabancõ Müzesi’ndeki sõfõrdan yola çõkõp yetmiş yõlda böylesi zengin, kişilikli bir re- sim sanatõnõ kuran ilk iki kuşağõn sanatçõlarõnõn yapõtlarõndan derlenen bu serginin büyük bir an- lamõ var: Çağdaşlaşma bilincinin bir anda olu- şuveren bir şey olmadõğõnõ, kuşaktan kuşağa ye- ni kazanõmlarla adõm adõm kazanõldõğõnõ gözler önüne sermesi. Tümü 19. yüzyõlda doğmuş on beş ressamõ- mõzõn, tüzel ve özel koleksiyonlardan derlenen re- simleri, bu sanatçõlarõn, gençlik yõllarõndan itibaren etkileri nasõl özümsediklerini ve kendilerine öz- gü üsluplarõ nasõl yarattõklarõnõ ortaya koyuyor. Şeker Ahmed Paşa, Osman Hamdi Bey, Sü- leyman Seyyid, Halil Paşa ve sonra Türk res- minde en derin ve en uzun etkiyi yaratacak izle- nimcilikle tanõşõp, bir Türk empresyonizmi di- yebileceğimiz tarzõn yaratõcõlarõ Avni Lifij’ler, Çal- lõ’lar, Hikmet Onat’lar… Onlarõn Batõ’ya yolculuğunun ürünleri Türk re- sim sanatõnõn temelini oluşturuyor. Bu bahar günlerinden birinde, Emirgân’a uza- nõn, Sakõp Sabancõ Müzesi’ndeki bu sergiyi do- ya doya gezin. Bu ülkeye bir resim sanatõ arma- ğan eden bu insanlardan övünç duyacaksõnõz. Sergi, Sakõp Sabancõ Müzesi Emirgân’da 30 Ha- ziran’a kadar Pazartesi hariç, Salõ-Perşembe- Cuma ve Pazar 10.00-18.00, Çarşamba-Cumar- tesi 10.00-22.00 arasõ görülebilir. Resim sanatõmõzõn ‘70 yõllõk serüveni’ 30 Haziran’a kadar Sakõp Sabancõ Müzesi’nde sergileniyor Türk empresyonizmi denilebilecek tarzın yaratıcılarından İbrahim Çallı’nın “nü”leri de Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenen yapıtlar arasında. Türk resminin Batı yolculuğu Ş eker Ahmed Paşa, Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Halil Paşa, Hoca Ali Rõ- za, Hüseyin Zekâi Paşa, Ahmet Ziya Akbulut, Şevket Dağ, Sami Yetik, Nazmi Zi- ya, İbrahim Çallõ, Hikmet Onat, Avni Lifij, Feyhaman Duran, Nâmõk İsmail. Sergide yer alan sanatçõlar CEREN ÇIPLAK “Fikret Otyam Boyalarla 65 Yıl” ve “Filiz Otyam Dokumada 30 Yıl” sergileri Toprak Sa- nat Galerisi işbirliğiyle Çõrağan Palace Kem- pinski Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu. Gazeteci, yazar, fotoğraf sanatçõsõ, ressam Fi- kret Otyam’õn resimlerinin konusu, Anadolu ve Anadolulu kadõnlar; beyaz, mavi yazmalõ, iri ve kara gözleri hüzünle dolu, dudaklarõ da hüzün- le birbirine bitişik kadõnlar… Otyam: “Bütün bu kadınların çilesini yaşadım, gördüm. Çal- lõ’nın, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğretileriyle bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Anado- lu’nun sanatçısı olarak da bunları yapıyorum. Başka bir şey yapamam. Karşıma kavun, kar- puz alıp resimlerini yapamam. Ben insansız resmi pek tutmuyorum” diyor. Otyam’a gö- re dünyada üç güzel göz var; Doğu Anadolu ka- dõnõ gözü, eşek sõpasõ gözü ve ceylan gözü. Neden hep iri ve kara gözler var Otyam’õn re- simlerinde? Yanõtõ: “Nereden aklıma geliyor o siyah gözler, annemin de göz- leri kendinden sürmeliydi. Sebe- bi anne özlemi, bunu keşfettim dün. Bu, artık be- nim imzam oldu.” Serginin adõ yok ama, Otyam’õn ceva- bõ hazõr: “Ad ver- mem. Tablolarıma da ad koymam. Ama, ‘Eyvallah Dostlar’ ola- bilir” diyor. (‘Eyvallah Dostlar’ sözü; derlediği ‘Ölümden Korkmu- yorum’ adlõ barak türküsünden geliyor.) Otyam, kadõn portresi ve iki kumrunun yer al- dõğõ resmi göstererek: “O kumrular benim ev- latlarım. Resim yaparken atölyemin pence- resini açıyorum.. kumrularımı besliyorum. Yani bana, ‘Resmimi yap baba’ diyorlar.” Dokuma ustasõ, fo- toğrafçõ ve iç mimar Filiz Otyam ise otuz yõldõr çulfalõk tezgâ- hõnda dokuduğu do- kumalarõn yanõ sõra keçe ve dokuma bir- leşimi çalõşmalar su- nuyor bu ortak ser- gilerinde. Filiz Ot- yam çalõşmalarõ için şunlarõ söylüyor: “Günde en çok bir met- re dokuyabiliyorum. Çok yorucu bir iş. İp- likten yola çıkıyorsun, sonra güzel bir çalış- maya dönüşüyor; iplikten yola çıkıp onun bir form bulması… Üretime tanık olmak çok ho- şuma gidiyor. Eleştirmen olarak yardımcı olu- yoruz birbirimize. Benim veya Fikret’in gösterdiği yol bir ışıktır.” Fikret ve Filiz Otyam’õn sanatõ için bazõ sa- natçõ dostlarõnõn düşüncelerine gelince... Ata- ol Behramoğlu, Fikret Otyam’õn çok yönlü, öz- gün ve ender bir sanatçõ olduğunu, bir anlam- da Ahmed Arif’in şiirleriyle Fikret Otyam’õn desenlerinin bir bütünlük oluşturduğunu söy- lüyor: “Ülkemizin Güneydoğu gerçeğinin sanat yoluyla dile getirilmesinin belki de en seçkin resim sanatçısı diyebiliriz. Sadece yok- sulluk ve hüzün değil, insanca bir derinlik de vardır resimlerinde.” Edip Akbayram ise “Öncelikle Filiz ve Fikret Otyam bu ülkenin yeri doldurulamayacak sanatçılarından iki- si. Fikret Otyam’ın sanatı zaten tartışıl- maz, ama onun müzikal boyutu da var.. çün- kü onda kimsede olmayan ‘Halk Müziği An- tolojisi’ var. Biz ona Fikret Baba deriz. Ba- banın bütün sergilerine katılırım. O, Ana- dolu’yu soluklayan, Anadolu’yu yüreğinde hisseden bir insandır” diyerek düşüncesini di- le getiriyordu. İki özgün sanatçõnõn birikimini gözler önüne seren bu sergideki keçiler, hüzünlü kadõnlar ve dokumalar size dokunacak... Otyam’larõn sergileri 12 Mayõs’a dek Çõrağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nde görülebilir‘Siyah gözler imzam oldu’ Kültür Servisi - “Uluslararası Beyoğlu Şiir Festivali Şiiristanbul”, Aya İrini’de yapõlan tö- renle sona erdi. Festival çerçevesinde verilen “Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü”, ra- hatsõzlõğõ nedeniyle törene gelemeyen Danimar- kalõ şair Erik Stinus’a verilmek üzere kõzlarõ Miriam Stinus ile Asra Stinus’a gazetemiz ya- zarõ, şair Cevat Çapan tarafõndan sunuldu. “Sevda Ergil Şiir Ödülü” genç şair Gonca Öz- men’e verildi. İstanbul’da 21 Nisan’dan beri çe- şitli etkinliklerle sanatseverle buluşan, Alman- ya’dan İran’a pek çok ülkeden katõlan şairler, bu güzel buluşmanõn sürmesi dileklerini belirtti. Aya İrini’de dün akşam düzenlenen törene kõzlarõ aracõlõğõyla mesaj gönderen Stinus “dost- larım” diye başladõğõ mesajõnda şu ifadelere yer verdi: “Hayatımın son günlerinde bana bu ödülü vermenizin beni ne kadar sevindirdiği- ni bilemezsiniz. Kendi ülkemden hiç ayırt et- mediğim Türkiye’ye Nâzım Hikmet gibi eşsiz bir şairin adını taşıyan ödülü almak üzere ge- lemediğim için sizden beni bağışlamanızı isti- yorum.” Stinus, mesajõnda Nâzõm Hikmet’in şiirine dair düşünce ve duygularõnõ anlatõrken de, onun şiiriyle 16 yaşõndayken, Berlin’de bir genç- lik festivalinde tanõştõğõnõ belirtiyor ve şöyle di- yordu: “Evime, Danimarka’ya döndüğümde Nâzım Hikmet’in şiirlerinin bazılarının ana dilime çevrildiğini keşfettim ve artık benim için şafak sökmüştü. Şunu da derin bir kamp sızısıyla öğrenmek zorunda kaldım, kendisini gördüğümde Nâzım Hikmet 18 yıl aradan sonra hapisten yeni çıkmıştı.” Usta şair Kemal Özer, Stinus’un şiir anlayõşõ üzerine konuşarak onun iki şiirini okurken, Cü- neyt Türel de Nâzõm Hikmet’in “Yaşamak Şa- kaya Gelmez”ini paylaştõ konuklarla. Törende konuşan, Toplum ve ve Tarih Bilim- leri Enstitüsü’nden Salih Zeki Tombak ise, “Şiiristanbul”a destek olan tüm kurumlara ve Beyoğlu Belediyesi’ne teşekkür etti ve bundan sonra etkinliği, olanaklarõnõ arttõrarak daha iyi bir noktaya taşõmak istediklerini belirtti. Şiiristanbul ödül töreniyle sona erdi Özgür düşüncede, arınmış günde Teknik, bilim savaşında en önde Kökü kanlı toprakların üstünde YEDİ AÇAN KIZIL GÜLDE BİZ VARIZ Âşık İHSANİ Emperyalizm ve zulme başkaldıran ozanımızı kaybettik. Anısı önünde saygıyla eğiliriz. ŞAHKULU SULTAN VAKFI KARACAAHMET SULTAN DERNEĞİ Yönetim Kurulu Yönetim Kurulu “Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü” Da- nimarkalı şair Erik Stinus’a verilmek üzere kız- ları Miriam Stinus ile Asra Stinus’a sunuldu. Fotoğraf:ALİAÇAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle