17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 2009 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Kolomb’un Yumurtası! AKP’nin gerçeklerden çok sanılara, olası ge- lişmelerin nesnel analizlerinden uzak “pratik” yaklaşımlara dayanan, sınırları kısıtlanmış dış politikalarının bir süredir, tıpkı iç politikada sür- dürülen karmaşa gibi, kaçınılmaz biçimde bir di- zi düş kırıklıklarıyla sonuçlandığı görülmektedir. AB’ye üyelik konusunda AKP iktidarına sürek- li karşı çıkan Fransa’nın NATO’nun askeri kana- dına dönmesini “veto’”uygulayarak önleme hevesi, bereket daha gündeme gelmeden tedavülden kalkmış, böylece de ele güne Davos ortaoyunu benzeri bir eğlencelik sunulmaktan kıl payı kur- tulunmuştur. Zira AKP yönetimi “veto” hevesiy- le yanıp tutuşurken “atı alan çoktan Üsküdar’ı geç- miş”, Fransa’nın değil NATO’nun askeri kanadı- na dönmesi, iki generalinin örgütün komuta zir- vesine dahil edilmesi bile çoktan kararlaştırılmıştı. Ardından yine NATO ile ilgili olarak bir başka olay Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO’nun genel sekreterliğine, bu ülkedeki bir densizin İs- lamın kutsalına dil uzattığı gerekçesiyle, İslam dün- yası ve ülke içindeki dinci yandaşlara selam gönderme adına karşı çıkılması olmuş, ne ki bu kriz de AKP liderinin, aşırı isteklerinden çocuklar için masal türü bir iki mavi boncukla hızla vaz- geçmesi sağlanarak tatlıya bağlanmıştır. Rasmussen olayının AB’ye tam üye olma ça- balarını olumsuz yönde etkilediğinden de kuşku yok. Zira NATO’da hiç yoktan sorun çıkaran zih- niyetin, Tanrı esirgesin AB’ye üye olarak ileride ne tür sorunlar çıkarabileceği olasılığı da sanırız kayda geçirilmiştir. Ama bu bile yıldızlar kadar uzak bir olasılık. Zira AKP’nin iktidarını borçlu ol- duğu siyasal dinci akidesiyle AB’ye girmesi, kimse kendini kandırmasın, kesinlikle mümkün de- ğildir! Bölgedeki çatışma odaklarına “arabuluculuk” ro- lü üstlenerek uluslararası sahnede boy gösterme hevesleri de AKP’nin “monşer” karşıtı hevesleri arasında hep önemli bir yere sahip olmuştur. Ne yazık ki AKP ve lideri gerçek bir arabuluculuğun kriterlerinden bütünüyle habersizdir ve bu yöndeki girişimleri çoğunca sadece gücünü aşan heves- lerle sınırlıdır. O kadar ki arabuluculuğa soyun- dukları ülkeler bazen işi Ankara’nın “arabulucu” olmadığını açık ve net açıklamak zorunluluğu duy- muşlardır. Yahuda’nın “öpücüğü” olarak tanımlamak ne denli aşırı olsa da Barack Obama’nın ülkemize yaptığı başarılı ziyaretin ardından söyledikleri, baş- ta ABD’nin kayıtsız şartsız müttefikleri oldukla- rından kimsenin kuşkusu bulunmadığı AKP zirvesi olmak üzere çok sayıda insanın beklentisini kar- şılamadığı bir gerçektir. Zira iktidarından muha- lefetine, toplumun önemli bir kesimi dahil, Oba- ma’nın söyledikleri düş kırıklığı yaratmıştır. Sevimli aile bireyleri, seçkin, cana yakın kişiliği, atalarının çektiği tüm acılardan kaynaklanan derin saygı ve sevgiyle Barack Obama’nın Türkiye’de önceki dö- nemlerde oluşan Amerikan karşıtlığını bir ölçüde azalttığından kuşku yok. Ne var ki Obama sade- ce bir başkan. Arkada olan, asıl gücü elinde tu- tan ABD’nin kurulu düzeni, yüksek çıkarlarıdır. Ve- nezüella Başkanı Hugo Chavez’in şu sözleri bu gerçeği yadsınması zor biçimde ortaya koymak- tadır: “El sıkışmaya tamam, gülümsemeye tamam. Ama yanlış anlamayın. İmparatorluk daha dipdi- ri!” Biraz da bu yüzden daha dün onu bağrına ba- sanların bugün söyledikleri karşısında derin düş kırıklığına uğramaları madalyonun asıl yüzünü göz ardı etmelerinden kaynaklanmaktadır. Aslında Sa- yın Başkan, ziyareti sırasında “Ermeni sorunun- daki düşüncelerini”, “Tarihinizle yüzleşme zama- nı gelmiştir” diyerek yeteri açıklıkla dile getirmiş, böylece kararın tarihçilere değil politikacılara bı- rakılması gerektiğini vurgulamıştı. Birleşik Dev- letler’deki Ermeni diyasporasını hafife almak ya- nıltıcı olur. Zira Amerikan politikasında Ermeni azınlığı dün olduğu gibi, bugün de belirleyici bir ağırlığa sahip olmaya devam etmektedir. Bu yüzden de kopardıkları sahte gürültüye karşın Obama gibi bir başkandan bile istediklerini al- mışlardır. Başkan Obama, aslında Kolomb’un, yumur- tanın dikine durmasını sağlayan, kolay olduğu ka- dar akıllı yöntemini kullanarak seçim öncesi ver- diği sözü “soykırımı” Ermenice “Büyük Felaket” şeklinde söyleyerek yerine getirmiştir. Üstelik bu- nu icat eden de Obama değil, bizim kraldan faz- la kralcı sözde liberallerimizdir! Pir Sultan’ın ün- lü dizelerinde söylediği gibi “Şu elin attığı taş ba- na değmez, ille dostun attığı gül pareler beni” di- yen dizeleri bugünkü düş kırıklığımıza ışık tutuyor. Ama hepsi bu olsa neyse... Sırada Irak’tan çeki- lecek askerlerin ülkemizden geçmesi, Afganistan’a takviye, Ruhban Okulu’nun açılması, “Kürt azın- lığı!” kardeş ülke Azerbaycan’la bozuşmak pa- hasını “Yukarı Karabağ” işgali sona ermeden Er- menistan sınırının açılması gibi bir iki “küçük” so- run var... 1915 olaylarını belgelerin ışığında in- celeyecek ve konuya nokta koyacak uluslarara- sı tarihçiler kurulu ise kanımızca işi komisyona, da- ha açık bir deyişle “düyuna” bırakmakla eşzamanlı. Zira hüküm çoktan kurulmuş görülüyor! FİDEL CASTRO RUZ Dün (20.04.2009 ç.n.) Puerto Espana sonuç bildirgesinin (geçen hafta Trinidad Tobago’nun Puerto Espana kentinde gerçekleşen Amerikalar Doruğu sonuç bildirgesi ç.n.) eğlenceli olaylarõndan söz etmiştim. Bugün ise dramatik olanlarõnõ ele alalõm. Umarõm, dostlarõmõz gücenmez. Ev sahibi hükümetin önceden hazõrlayõp sunduğu belge ile doruk sonrasõ oluşturulan arasõnda farklõlõklar var. Bazõ konular doruktan haftalar önce uzun süren toplantõlarda tartõşõlmõştõ. Son dakikada Bolivya delegasyonunun sunduğu öneriler gibi bazõ istekler işi daha da karmaşõklaştõrdõ. Bolivya’nõn önerisi bir not olarak bildirgeye eklenmişti: “Batı yarıküresinde biyo-yakıtların kullanımının artmasına yönelik politika ve işbirliği planları, besin maddelerinde yetersizliğe, fiyatlarının artmasına, ormanların yok edilmesine, toprak talebi nedeniyle insanların göçüne neden olacak. Bu da bir beslenme krizi doğuracak, en çok da geliri düşük yoksulları ve gelişmiş ülkeler arasında da ekonomisi zayıf ülkeleri etkileyecek. Bolivya hükümeti, doğa dostu güneş, jeotermik, rüzgâr enerjisi gibi alternatif enerji kaynaklarının araştırılıp kullanılmasının doğayla barışık biçimde daha iyi bir yaşam için gerekli olduğunu ve bu amaçla gezegenimizi ve toprak anamızı koruyan güvenli enerji kaynaklarını destekleyen politikalar geliştirilmesini savunmaktadır.” Bu notu okurken ABD ve Brezilya’nõn dünyada en çok biyo-yakõt üreten ülkeler olduğunu ve Bush döneminden beri pek çok insanõn bu biyo-yakõt politikasõna karşõ bir direniş içinde olduğunu da hatõrlayalõm. Raul’un demecini Obama yanlış yorumlamış Obama’nõn danõşmanlarõ, Puerto Espana’da başkanõn yaptõğõ basõn toplantõsõnõ internette yayõmladõlar. Bir soruyu yanõtlarken Obama şöyle demiş: “Daha önce bildiğim ama burada söze dökülünce daha iyi anladığım, bana çok ilginç gelen bir şey var: Buradaki liderlerin Küba hakkında konuşurken özellikle bölgede çalışan binlerce Kübalı doktoru anmaları ve bu ülkelerin bu yardıma ne kadar ihtiyaç duyduklarını işitmek anlamlıydı. Bu da bize ABD’nin bu ülkelerle yalnızca uyuşturucu trafiğine karşı savaşta askeri bir etkileşimi olduğunu anımsatıyor. Bu yüzden sanırım, zamanla bölgede etkinliğimizi arttıracak ve çıkarlarımızı gözeten politikalar geliştirmeye gerek duyduğumuzda yararlanacağımız bağları oluşturamadık. Salt bu yarıkürede değil, tüm dünyada etkileşimimiz için bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bizim askeri gücümüz, gücümüzün sadece bir parçası, diplomasimizi ve yardımlarımızı gelişme için daha akılcı bir biçimde kullanmak zorundayız. Böylece bu halklar ABD’nin dış politikası sayesinde yaşamlarındaki iyileşmeyi somut bir biçimde görmeliler.” Basõn toplantõsõna katõlan gazetecilerden Jake, başkana dorukta pek çok Latin Amerika başkanõnõn Küba’ya uygulanan ambargonun kalkmasõnõ istediklerini ve kendisinin de bu etkinin göz ardõ edilemeyeceğini söylediğini, ama yine kendisinin 2004’te de ambargonun kalkmasõnõ desteklediğini, ambargonun yaşam düzeyini düzeltmek yerine masumlarõ sõkõştõrdõğõnõ ve bu nedenle artõk bu politikanõn başarõsõz olduğunu kabul etmek gerektiğini belirttiğini anõmsattõ ve başkanõn düşüncesini neden değiştirdiğini sordu. Obama 2004’ün kendisine bin yõl kadar uzak geldiğini ve o sõrada ne yapmakta olduğunu anõmsamadõğõnõ söyledi, gazeteci araya girerek Senato’ya aday olmak için çalõştõğõnõ anõmsattõ. Başkan, Raul Castro’nun ABD ile sadece ambargo değil, insan haklarõ, politik tutuklular konusunda da konuşmaya hazõr olduklarõnõ söylemesinin iyi bir işaret olduğunu belirtti. “Küba hükümetinin yapacağı bazı şeyler var, politik tutukluları salıverebilirler, Kübalı Amerikalıların Küba’daki ailelerine yolladığı havalelere uyguladıkları vergileri düşürebilirler. Bundan ciddi bir kazanç elde ediyorlar. Bu işbirliğinin gelişmesi için iyi bir örnek olabilir, böylece her iki hükümet de Kübalı ailelerin yaşam düzeyinin yükselmesi için birlikte çalışabilir” dedi. Kuşkusuz Başkan Obama, Raul’un demecini yanlõş yorumlamõş. Küba Başkanõ, ABD ile her konuyu konuşmaya hazõr olduğunu söylerken bu konularõn ele alõnmasõndan bir korkusu olmadõğõnõ belirtiyordu. Bu, devrimin değerlerine duyulan güvenin ve cesaretin bir göstergesidir. 2003 yõlõnda hüküm giyen sanõklarõn bağõşlanarak 5 Kübalõ antiterörist kahramana karşõlõk ABD’ye gönderilmesine kimse şaşõrmamalõ. Tõpkõ Giron’daki (Domuzlar Körfezi savaşõ) yabancõ bir gücün emrinde ülkemizi işgale kalkõşan paralõ askerlere yaptõğõmõz gibi. Karşılıksız para basmıyoruz Öte yandan Küba’nõn ABD’den gönderilen havalelere uyguladõğõ “aşırı” vergi ve elde ettiği “aşırı kazanç” konusuna gelince, bu, başkanõn danõşmanlarõnõn Küba’ya ayrõkotlarõ ekip Küba halkõnõ bölme niyetlerinin bir ifadesi. Tüm ülkeler para transferleri için belirledikleri miktarda vergi alõrlar. Bunlar eğer dolar ise bunu haklõ nedenlerle yapõyoruz, çünkü bu para bize ambargo uygulayan ülkenin parasõ. Tüm Kübalõlarõn ABD’de yaşayan ve para gönderen bir yakõnõ yok. Bu paranõn küçük bir bölümünün yiyecek, ilaç ve diğer gereksinimler için paylaşõlmasõ kesinlikle adil bir uygulamadõr. Vatanõmõz ABD gibi karşõlõksõz para (Çinlilerin deyişiyle çöp para) basõp dolaşõma sokmak (birçok nedenle değindiğim gibi bugünkü ekonomik krizin nedeni olan) gibi bir ayrõcalõğa sahip değil. ABD hangi parayla batan bankalarõnõ, borca batmõş çokuluslu şirketlerini ve aynõ zamanda gelecek kuşaklarõnõ kurtaracak? Obama bu konularõ da konuşmaya hazõr mõ? ‘Değişmesi gereken sizsiniz’ Daniel Ortega (Nikaragua Devlet Başkanõ ç.n.) doruktaki konuşmasõnda, Başkan Carter’la olan görüşmesini anõmsattõ, burada yinelemekte yarar var: “Başkan Carter’la tanışma fırsatım oldu. Bana o zaman Somoza diktasından kurtulduğumuzu ve artık Nikaragua’nın değişme zamanının geldiğini söyledi. Ona, ‘Hayõr, Nikaragua değişmek zorunda değil, değişmesi gereken sizsiniz. Nikaragua hiçbir zaman ABD’yi işgal etmedi, ABD’nin limanlarõnõ mayõnlamadõ, Nikaragua ABD ulusuna bir taş dahi atmadõ. Nikaragua, ABD’de zorla bir hükümet kurmaya kalkõşmadõ. Değişmesi gereken sizlersiniz, Nikaragualõlar değil’ dedim.” Uluslararasõ basõnla yaptõğõ toplantõda Obama, kendinden pek emin görünüyordu. ABD Başkanõ’nõn bu tür davranõşlarõ bazõ Latin Amerikalõ yöneticilerin acõnasõ haliyle çok uyumluydu. Günler öncesinde doruk toplantõlarõnda her birinin ne diyeceğini ve yapacağõnõ tahmin etmenin zor olmadõğõnõ söylemiştim. Obama gazeteci Jake’in sorusunu yanõtlarken, 2004’ün kendisine bin yõl kadar uzakta kaldõğõnõ söylediğinde çok yüzeyseldi. Ambargoyu kaldõrmasõ için yõllar boyu beklemek zorunda mõyõz? Evet, o icat etmedi ama kendisinden önceki 10 başkanõn yolundan gidiyor. Bu yolu izlerse diğerleri gibi kendisini bir fiyasko bekliyor. Bu, Kuzey Amerikalõlarõn yolunu aydõnlatan insan haklarõ savaşçõsõ Martin Luther King’in düşü olamaz. Yeni bir çağda yaşõyoruz. Değişimler kaçõnõlmaz. Liderler gelip geçer, halklar kalõr. Bin yõl beklemek gerekmeyecek, sadece sekiz yõl sonra zõrhlõ araçlar, en modern helikopterler, en gelişmiş uçaklar, kuşkusuz Barack Obama’dan daha az zeki, daha az parlak ve tüm dünyada daha az hayranlõk uyandõracak bir başka başkanõn hizmetinde olacak. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Cubadebate, 21 Nisan 2009) Obama ve King’in düşü ABD Başkanı’nın ambargoyu kaldırması için yıllar boyu beklemek zorunda mıyız? Evet, o icat etmedi ama kendisinden önceki 10 başkanın yolundan gidiyor. Bu yolu izlerse diğerleri gibi kendisini bir fiyasko bekliyor. Bu, Kuzey Amerikalıların yolunu aydınlatan insan hakları savaşçısı Martin Luther King’in düşü olamaz. Yeni bir çağda yaşıyoruz. Değişimler kaçınılmaz. Liderler gelip geçer, halklar kalır. Bin yıl beklemek gerekmeyecek, sadece sekiz yıl sonra zırhlı araçlar, en gelişmiş uçaklar, kuşkusuz Obama’dan daha az zeki, daha az parlak ve tüm dünyada daha az hayranlık uyandıracak bir başka başkanın hizmetinde olacak. EMİR SADER Hugo Chavez neden ABD Başkanõ’na hediye etmek için Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” isimli kitabõnõ seçti? Çünkü bu kitap Latin Amerika’yõ ve ABD’yi anlamak için temel kitaplardan biri. “Dünyada kazanmakta uzmanlaşmış ülkelerle, kaybetme konusunda uzman ülkeler var. Bölgemiz ki adını Latin Amerika koymuşuz, erken doğmuş bir bebekti. Rönesansı yaşayan Avrupalıların denizaşırı gelip dişlerini boğazımıza geçirdikleri zamanlardan beri kaybetmede uzmanlaşmıştı.” Latin Amerika’yõ anlamayõ sağlayan bu kitap uluslararasõ kapitalist pazara bölgenin şiddetle eklemlendirilmesinin iki temel dayanağõ olduğunu gösteriyor: Yerli halklarõn yok edilmesi ve köleleştirme. Kapitalizm bu topraklara kan dökerek ulaştõ ve bizi neyin beklediğini de gösterdi. Sadece silah zoruyla kendi uygarlõklarõnõ ve dinlerini getirmediler. Baskõ, ayrõmcõlõk da, kaynaklarõmõzõn ve insanlarõmõzõn sömürülmesi de onlarõn işiydi. Kolonileştirme sürecinde imparatorluklar değişse de hep aynõ temel ve kitaba da ismini veren aynõ tema söz konusuydu: Latin Amerika bölgenin kesik damarõydõ. Keşfinden başlayarak bugünlere dek kõtanõn tüm varlõğõ Avrupalõlara ve daha sonra Kuzey Amerikalõlara taşõndõ. Kapital uzak ülkelerde birikti ve birikmeye devam ediyor. Toprağõmõz, ürünlerimiz, zengin maden yataklarõmõz, insanlarõmõz, işgücümüz, doğal kaynaklarõmõz hepsi başkalarõnõn. Üretim biçimi, toplumsal sõnõflar bile dõşardan belirlenmiş ve kapitalist makinenin işlemesi için planlanmõştõ. Kesik damarlar, Latin Amerika’nõn azgelişmişliğinin uzaktakinin gelişmiş olmasõ için gerekli olduğunu anlatõr. Biz Latin Amerikalõlar yoksuluz, çünkü bastõğõmõz topraklar zengin, doğal olarak sahibi olduğumuz bu ayrõcalõklõ yer tarihin lanetine uğramõş. Aslõnda bu içinde yaşadõğõmõz dünyada, güç merkezlerinin dünyasõnda kuşkulu olmayan bir zenginlik yok. Zamanla krizi ihraç etmekte ustalaşacaklar. Krizin faturası kime çıkacak belli Tekelci kapitalizm birikimini, pazardaki emperyal hâkimiyetini arttõrmaya devam ediyor. Yoksullar merkezin refahõnõn bedelini ödeyecekler, sistemin ayarõ yapõlõrken krizin faturasõnõn kime çõkacağõ biliniyor. Latin Amerika’nõn ürettikleri ucuza satõlõyor. Teknolojiyi, ticareti ve yatõrõmõ, tekelleştirmiş ülkelerden satõn aldõklarõnõn ederi ise çok yüksek. ABD Başkanõ, Trinidad Tobago’daki toplantõnõn somut sonuçlarõyla anlamlõ olduğunu söyledi. Hiçbiri, kendisinin ve diğer bazõ Latin Amerikalõ başkanlarõn değerli yazarõmõz Galeano’nun ünlü kitabõ “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”ndan çõkaracaklarõ sonuçlar kadar etkili olamaz. Kitabõn sayfalarõndaki gerçekler, kitabõ evinde bulunduranlarõn diktatörlükler döneminde yakalanõp suçlanmasõ için bir kanõta dönüşmesine neden olmuştu. Kitapta anlatõlan gerçeğin gücü sayesinde kitap okuyucularõn listesinde hep var olmuştur. Bu kitap, bir Latin Amerikalõnõn ABD Başkanõ’na herhangi bir Kuzey Amerikalõya, tüm Latin Amerikalõlara verebileceği en iyi hediyedir. Çünkü tarihimizi, kimliğimizi, geçmişimizi ve bugünümüzü anlatõr. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Pagina 12, Arjantin, 22 Nisan 2009) Kapitalizm Latin Amerika’ya kan dökerek ulaştõ ve bizi neyin beklediğini gösterdi Neden kesik damarlar?Latin Amerika’yõ anlamayõ sağlayan Galeano’nun “Latin Amerika’nõn Kesik Damarlarõ” isimli kitabõ, uluslararasõ kapitalist pazara bölgenin şiddetle eklemlendirilmesinin iki temel dayanağõ olduğunu gösteriyor: Yerli halklarõn yok edilmesi ve köleleştirme. “TÜRK-YUNAN MÜZİK DOSTLUĞU İKİLİSİ” ŞAN KONSERİ 29 Nisan Çarşamba 2009 Saat: 20.30 Ünlü PARNASSOSS Salonu/Atina Bariton Prof. Mesut İKTU (M.S.Ü Opera Ana Sanat Dalı Başkanı) Piyanist Prof. Zoe SAMSARALOU (Piyano Ana Sanat Dalı Başkanı) Program: Evrensel Besteciler ile Türk-Yunan bestecileri.. İletişim: 0212 261 61 10 www.birakinoksevdasi.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle