Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2009 PAZAR
14 KÜLTÜR
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
Devletten Utanılır mı?
SANATA BAKIŞ
SELMİ ANDAK
Fazıl Say Yarattı
kultur@cumhuriyet.com.tr
2002’deydi... DGM, Yaşar Kemal’i bir yazısı ne-
deniyle hapse mahkûm etmişti... (Belleksiz toplumuz,
belki DGM’yi anımsamayanlar olur - DGM yani
Devlet Güvenlik Mahkemesi...) Gerekçe, “Halkı sınıf,
ırk, din, mezhep veya bölge farkı gözeterek kin ve düş-
manlığa açıkça tahrik etmek”ti...
O sıralar TRT’de bir programa sanat ve kültür soh-
betleriyle katılıyordum. Canlı yayındı. O hafta bu ka-
rar nedeniyle devletimden utandığımı söyledim.
Ertesi gün işime son verdiler. Program yapımcıları
beni “kurtarmaya” çok çalıştı ama olmadı. Meğer dev-
letten utanılmazmış. Yani ne olursa olsun devletten
asla utanılamazmış.
Doğrusu devletten utanılmayacağını ben bilmi-
yordum. Ama anlaşılan hâlâ öğrenemedim. Çünkü
şu son günlerde yine çok utanıyorum. Devletten uta-
nıyorum.
Dipçikle öldürmeye teşebbüs...
23 Nisan Çocuk Bayramı, çocuklara armağan
bayram... Bayramdan geriye benim içime yerleşen
ve beni kolay kolay terk etmeyecek görüntü, dip-
çik darbeleriyle öldürmeye teşebbüs görüntüsü ol-
du. Bir de yoğun mu yoğun o utanç duygusu... Bu
devletten utanıyorum diye avaz avaz haykırma is-
teği...
Eğer kameralar o korkunç görüntüyü yakalama-
salardı... Eğer gerçekleri çeşitli sivil toplum kuru-
luşlarından ya da barış gönüllülerinden duysaydık,
yok artık bu kadar da olmaz derdik, abartıyorlar der-
dik, işte yine propaganda yapılıyor derdik!
Ama gördünüz işte. Kapkara korunaklı zırhlı
giysiler içindeki iri yarı özel harekâtçı polis, cılız, sıs-
ka, çelimsiz 14 yaşındaki Seyfi’yi (çok daha küçük
gösteriyor) kovaladı kovaladı, sonunda kayaların di-
binde kıstırıp dipçikle... (Anlatmak istemiyorum!) Gö-
zü dönmüşlük. Hınç. Öfke. Öldüresiye... Kafasına,
en çok kafasına... Hınçla, öfkeyle... Görmediyseniz
mutlak izlemelisiniz: Bir polisin bir çocuğu dipçik-
le öldürme teşebbüsünün gerisinde egemen olan
şiddet kültürünü kavramak için bile olsa görmeli-
siniz!
Ah çocuğum, o dipçik bedenine ve başına iner-
ken bir martı, bir kuş olup uçmanı isterdim. Ama ola-
mazdın. Hakkâri’de gökyüzü çok alçak, kuş olup
uçamazdın. Hakkâri’de deniz yok ki, martı olasın.
Can Yücel nerdesin! Gel anlat şimdi “Martılar ki,
sokak çocuklarıdır denizin” dizesini! Ya da haykır ye-
niden “Dönülmez faşizmin ufkundayız / Vakit çok
geç...” diye
Dağlarca’dan sevgiyle...
Tamam çocuk ölmedi. Polis açığa alındı, hakkın-
da soruşturma açıldı, komutanlar, generaller has-
tanede ziyaret etti, vali üzüntülerini belirtti vb. Ama
benim utancım, devletten duyduğum utanç azalmadı.
Belki de bugüne dek hiçbir işkencecinin ceza-
landırılmadığını bildiğimden... Belki de devletin zul-
medenlere kol kanat gerdiğini fazlasıyla sık gördü-
ğümden... Belki de artık adalete inanç duygumun ör-
selendiğinden... Belki de Ahmet Türk’ün “Hakkâri’de
kafası dipçikle parçalanmak istenen 14 yaşındaki bir
çocuk değil, Kürt halkının kafası ve beynidir” sözle-
rini gerçekçi bulduğumdan... Belki hukuk devleti ol-
maktan adım adım uzaklaştığımızı gördüğümden...
Utancım devam ediyor hâlâ...
Yaşar Kemal’le başladım, bir Dağlarca anısıyla
bitireyim.
İçinde hep bir çocuk barındıran Fazıl Hüsnü Dağ-
larca bana şöyle anlatmıştı: “Yanımdan bir çocuk ge-
çer, iki saniyede bir bakışta ilişki kurulur aramızda.
Anası kolundan çeker. Çocuğun omzundaki ağrıyı
içimde duyarım.”
23 Nisan’dan beri her yanım ağrıyor.
e-posta: zeynep@zeyneporal.com
Faks: 0212.257 16 50
Fazıl Say ve arkadaşları tüm müzikseverlere, ola-
ğanüstü bir gün yaşattı. Program başlığı: Fazıl Say
ve Arkadaşları adıyla canlandı. Fazıl Say’ın arka-
daşları, Güvenç Dağlarca, Güvenç Dağüstün, Çağ
Erçağ, Ayla Erduran, Tolga Salman, Cihat Aşkın
idiler.
Fazıl Say: Ayla Erduran, C. Franck Keman ve Pi-
yano için Allegretto, Allegro, Recictative, Keman Ay-
la Erduran. Piyano: Fazıl Say.
Ayla Erduran (keman) İstanbul’da doğmuş. İlk ça-
lışmasını Ferdi Ştatzer eşliğinde yapmış.
Fazıl Say / Güvenç Dağüstün, Üç Selvi / Şiir: Nâ-
zım Hikmet. Fazıl Say Bugün Pazar / Şiir: Nâzım Hik-
met. Fazıl Say: İstanbul’u dinliyorum / Şiir: Orhan
Veli. Solist - Efkârlanırım / Şiir: Orhan Veli. Solist: Gü-
venç Dağüstün / Piyano Fazıl Say ve Tolga Salman
/ A. Piazzolla, Olivion / Düzenleme: Tolga Salman,
A. Piazzolla - Libertango / Düzenleme - Tolga Sal-
man. Bandoneon: Tolga Salman, Piyano: Fazıl
Say.
Fazıl Say ve Tolga Salman ve Cihat Aşkın ve Çağ
Erçağ.
A. Piazzolla - Adios Nonino / Düzenleme: Tolga
Salman.
A. Piazzolla - L. İnvierno Porteno / Düzenleme: Tol-
ga Salman.
Keman: Cihat Aşkın / Viyolonsel. Çağ Erçağ / Ban-
doneon: Tolga Salman.
Piyano: Fazıl Say.
Fazıl Say ve Ayla Erduran.
Fazıl Say Bugün Pazar / Ayla Erduran A. Piazzolla.
İnverno.
D. Şostakoviç, Piyanolu Üçlü No. 2 Mi Minör. Op.
67.
Andante Allegro non troppo. Largo Allegretto Ben
Moderato.
Allegro. Recitativo, Fantasia, Allegretto poco
mosso.
Keman: Ayla Erduran / Piyano Fazıl Say.
Fazıl Say, Cihat Aşkın ve Çağ Erçağ. D. Şostakoviç
/ Piyanoda Üçlü No. 2 Andante Allegro non troppo.
Largo, Allegretto Keman Cihat Aşkın. Viyolonsel Çağ
Erçağ, Piyano Fazıl Say... Ayla Erduran. C. Franck
/ Keman ve Piyano İçin Sonat.. Allegretto Ben Mo-
derato, Allegro. Recitativo - Fantasia, Allegretto po-
co mosso. Keman Ayla Erduran / Piyano Fazıl Say.
1970 yılında Ankara’da doğan Fazıl Say, 4 yaşında
piyano eğitimine başlamış, Ankara Devlet Konser-
vatuvarı’nda “Üstün Yetenekli Çocuklar” için Özel
Statü’de öğrenim görerek, 1987 yılında Konserva-
tuvar’ın piyano ve kompozisyon bölümlerini bitirmiştir.
Çalışmalarını Alman bursu ile Düsseldorf Müzik Yük-
sek Okulu’nda sürdüren sanatçı 1991’de konçerto
solisti diplomasını almış. 1992 yılında Berlin Tasa-
rım Sanatları ve Müzik Akademisi’nde piyano ve oda
müziği öğretmenliğine atanmıştır. 1994 yılında
Genç Konser Solistleri Avrupa Yarışması’nda birincilik
kazanmış. Fazıl Say 1995 yılından sonra Oda Mü-
ziği kariyerine ısınmış, 1995 yılında New York’ta ya-
pılan kıtalararası yarışmanın da birincisi olarak par-
lak kariyeriyle birlikte, besteci olarak da çalışmala-
rını sürdürmüştür...
Fazıl Say’ın yaratıcı hayatında “realizm ile sür-
realizm” birleşmiştir.
Müzenin bugünlere gelmesinde en büyük pay hiç şüphesiz ki ziyaretçilerin
OyuncakMüzesi4yaşõnda
Nürnberg ünlü ressam Dürer’in
kentidir. Nazi mahkemeleriyle de
ünlü bu kentte lokomotif ve iş-
kencemüzesinindeolduğundanha-
berim vardõ. Alman kralõnõn kale-
si ve kentteki kitapçõlarõ da ekler-
sek, kendime ayõrdõğõm bir günün
dolu dolu geçeceğinden emindim.
Bir etkinlik için davetli olduğum
Nürnberg’in bana çok şey kataca-
ğõndan emindim ama, kaldõğõm
otelin lobisinden aldõğõm oyun-
cak müzesi broşürünün ülkeme
kazandõracaklarõnõ bilemiyordum,
bilemezdim!.. İlk ziyaret edeceğim
yer oyuncak müzesi olmalõydõ;
çünkü daha önce hiç oyuncak mü-
zesi görmemiştim. Daha önce zi-
yaret ettiğim bazõ müzelerde oyun-
caklarõn sergilendiği bölümler
görmüştüm,amabaşlõbaşõnaoyun-
caklarõn yer aldõğõ bir müzeyi ilk
kez görecektim. Bu yüzden, Nürn-
berg Oyuncak Müzesi’nin kapõ-
sõnda açõlõşõnõ bekleyen ve müze-
ye bilet alõp giren ilk ziyaretçi de
ben oldum!
Daha giriş katõndaki oyuncakla-
rõ gördüğümde, ayõrdõğõm bir saa-
tin yetmeyeceğini anlamõştõm. Bir
üst kata attõğõm ilk adõmda ise iki
saati gözden çõkarmõştõm… İki
saatin sonuna geldiğimde ise bir o
kadar kalsam da bana yetmeyece-
ğini anlamõştõm… Anladõğõm sa-
deceoyuncakmüzesininbüyüleyici
etkisi değildi; Pablo Neruda ve
Nâzım Hikmet gibi büyük şairle-
rin, yazarlarõn neden oyuncak sev-
dalõsõ olduğunu da her adõmda öğ-
reniyordum. Oyuncaklar düşlerin,
en güzel hayallerin simgeleriydi.
Dünyada hiçbir müze bilimin, in-
sanlõğõn, uygarlõğõn tarihini bir
oyuncak müzesi kadar zengin an-
latamaz.Sankisergilenenheroyun-
cak birer sözcüktü ve ben büyük bir
kitabõn sayfalarõ arasõnda dolaşõ-
yordum. Nürnberg Oyuncak Mü-
zesi’ninkafesindebirşeyleryerken,
sabah yaptõğõm programdan her şe-
yi çõkarmõş, sadece Dürer’in evini
ziyaret etmeye karar vermiştim.
Oyuncak Müzesi’nde üçüncü turun
ortalarõnda bir Alman görevli ya-
nõma geldi ve şunu söyledi: “Bey-
efendi on dakika sonra kapatı-
yoruz!..”
Kentin içinden geçen nehrin kõ-
yõsõndaki bir kafeteryaya oturdu-
ğumda müzeden aldõğõm oyuncak
kartpostallarõna uzun uzun bakarak
açlõğõmõ gidermeye çalõşõyordum.
Sanki, müze kapanana kadar içer-
de kalan ben, bal kabağõna dönen
at arabasõnõn yanõnda Sinderel-
la’nõn ayakkabõsõnõ bulmuştum.
Hayatõmõn geri kalanõ ise o ayak-
kabõnõn sahibini aramakla geçe-
cekti…
Artõk dünyanõn neresinde bir
oyuncak müzesi varsa ben ora-
daydõm: Barselona, Paris, Stock-
holm, Zürih, Lizbon, Prag, Münih,
Rottenburg, Londra… Bir yandan
da kitapçõlardan, sahaflardan oyun-
cak tarihiyle ilgili kitaplar topluyor
ve Lehmann’dan Mattel’e kadar
pek çok oyuncak üreticisi hakkõn-
da bilgi sahibi oluyordum. Önce-
likle “Sunay Bey Tarihi”nin
oyuncaklarõ içeren bir kitabõnõ yaz-
maya karar vermiştim. Bu amaçla
kütüphanemdeki yüzlerce kitabõ
yeniden elime aldõm ve bir edebi-
yat arkeoloğu gibi okumaya baş-
ladõm. Müzeleri ziyaretler ve oku-
malar sürerken, ülkemde bir oyun-
cak müzesinin eksikliği de beni ya-
ralamaya başlamõştõ… Sonra bir
gün, Berlin’de bir antikacõda satõ-
lan oyuncak atõ gördüm!.. Belki
inanmayacaksõnõz ama beyaz ren-
kli o oyuncak at benimle konuştu!..
“Benim süvarim ol, seni İstanbul
Oyuncak Müzesi’ne götüreyim”
dedi… O atõ satõn alõrken, ülkem-
de bir ilki gerçekleştirip, gerçek an-
lamõyla bir oyuncak müzesinin
açõlõşõna doğru yola çõktõğõmõ çok
iyi biliyordum. Yani, o beyaz atõ
koleksiyon amaçlõ almamõştõm. İs-
tanbul Oyuncak Müzesi’ne doğru
giden hayalde o Rosinant’tõ, ben
de Don Kişot…
İlk önce “Kırdığımız Oyun-
caklar” adlõ kitabõm yayõmlandõ.
Arkasõndan da “İstanbul Oyun-
cak Müzesi” açõldõ… Dünya ede-
biyatõnda bunun bir benzeri ya-
şandõ mõ, benden önce bir kitap ve
müze çalõşmasõnõn bir arada yü-
rütülmüşlüğü var mõdõr, bilmiyo-
rum. Bildiğim, İstanbul Oyuncak
Müzesi’nin 23 Nisan 2005 tari-
hinde açõldõğõ ve 4. yaşõna girdi-
ğidir. Geride kalan dönem içeri-
sinde müzemiz, dünyadaki yak-
laşõk 150 oyuncak müzesi arasõn-
da ilk sõralara yükselmiştir. Mü-
zemizin ziyaretçi defterinde, yer-
li ve yabancõ olsun, dünyadaki
oyuncak müzelerini gören ziya-
retçilerimizin el yazõlarõyla kana-
atlerini bu yönde belirttiği onlar-
ca yazõ vardõr.
‘Çok teşekkür ediyoruz’
İstanbul Oyuncak Müzesi, gös-
teri salonunda ziyaretçilerine sun-
duğu oyuncak konulu belgeseller,
kukla gösterileri, tahta oyuncak
boyama atölyesi, fosil keşif atöl-
yesi, fotoğraf ve yaratõcõlõk semi-
nerleriyle “müze” sözcüğünün so-
rumluluğunu çağdaş anlamõyla ye-
rine getirmektedir. Oyuncak Mü-
zesi, hep yanõnda olan, varlõğõna
güç katan Kültür Bakanlõğõ Mü-
zeler Genel Müdürlüğü’ne, İstan-
bul Arkeoloji Müzesi’ne, İstan-
bul Kültür Müdürlüğü’ne, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Turizm
Atölyesi’ne ve Kadõköy Belediye-
si’ne çok teşekkür ediyor... Oyun
arkadaşlarõmõz Faber Casttle, Isu-
zu, Şölen Çikolata, Aviva Sigorta,
Siemens, Ritmix, Jotun ve Anel
Grup’un her projemize destek ol-
masõndan dolayõ çok mutluyuz…
Ama, İstanbul Oyuncak Müze-
si’nin 4. yaşõna ulaşmasõnda en bü-
yük pay hiç şüphesiz ki ziyaretçi-
lerinindir. Bu müze Sunay Akın’õn
çabalarõyla açõldõ sanõyorlar… Oy-
sa İstanbul Oyuncak Müzesi’ni
okuruyla, seyircisiyle, ziyaretçi-
siyle biz kurduk!..
Bu yõl ikincisi düzenlenen ‘Yunus Nadi Kültür ve Sanat Günleri’ yarõn başlõyor
FethiyeYunusNadi’yianõyorANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ga-
zetemizin kurucusu Yunus Nadi Abalıoğlu,
doğup büyüdüğü yer olan Fethiye’de bu yõl
ikincisi düzenlenen “Yunus Nadi Kültür ve
Sanat Günleri” etkinliği kapsamõnda anõla-
cak. Söyleşilerin, müzik dinletilerinin, heykel
çalõşmalarõnõn yapõlacağõ etkinlikte, Yunus Na-
di’nin Fethiye’ye heykelinin dikilmesi konu-
su da görüşülecek. Belediyenin işbirliğiyle Fet-
hiye Rotary Kulübü ve Fethiye Çevre Eğitim
Tanõtõm Vakfõ (FETAV) tarafõndan düzenle-
nen etkinliğin resmi açõlõşõ, bugün başlayacak.
Sanat yönetmenliğini Nazan İpşiroğlu ile
Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu’nun yaptõğõ et-
kinliğin, “Yunus Nadi’nin kişiliğine ve ba-
şarılarına uygun olarak kültür ve sanat üze-
rine yapıldığı” belirtiliyor.
Rotary Kulübü Başkanõ Mehmet Yılmaz,
Fethiye Kaymakamõ Ali Karatekeli, Fethiye
Belediye Başkanõ Behçet Saatçi ve Muğla Ga-
zeteciler Cemiyeti Başkanõ Ünal Türkeş’in
yapacağõ açõlõş konuşmalarõyla başlayacak et-
kinliklere gazetemiz yazarlarõ Hikmet Çe-
tinkaya, Ümit Zileli ve Zeynep Oral ile ka-
rikatürist, çocuk kitaplarõ ve oyun yazarõ, bel-
gesel film yapõmcõsõ Behiç Ak, yazarlar İn-
ci Aral, Nazlı Eray, Nazan İpşiroğlu, Yusuf
Çotuksöken, Sevim Ak, mimar Ragıp Bu-
luç da katõlacak. Etkinliklerde duvar boyama,
heykel, resim okuma ve drama çalõşmalarõ ya-
põlacak, yazarlar kitaplarõnõ imzalayacak ve
edebiyat, mimarlõk söyleşileri gerçekleştiri-
lecek. Ayrõca “yaratıcılığı teşvik etmek”
amacõyla lise öğrencileri arasõnda röportaj ya-
rõşmasõ da düzenlenecek. “Yunus Nadi ve
Kuvayı Milliye”, “Yunus Nadi Abalıoğlu”,
“Yunus Nadi Hakkında”, “İçimizden Biri,
Atatürk” konulu söyleşilerle de Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimler ve
Yunus Nadi’nin Cumhuriyet devrimlerine
bağlõlõğõ konuşulacak. Sabah saat 10.00’dan,
akşam saat 21.30’a dek sürecek etkinliklerin
ilk gününde, Fethiye Halk Kütüpha-
nesi’nde, “Cumhuriyet Ga-
zetesi Sergisi” açõlacak. Zey-
nep Oral, etkinlikler kapsa-
mõnda 1 Mayõs Cuma günü,
10.00-12.00 saatleri arasõnda,
Fethiye Lisesi’nde gerçek-
leştirilecek “Edebiyat Söyle-
şileri”ne katõlacak. Behiç Ak
da gençlerle “Mizah Söyleşi-
leri” gerçekleştirecek. Tüm
Fethiyelilerin davetli olduğu
etkinlikler 1 Mayõs’ta son
bulacak.
Etkinlik, yarõn Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde yapõlacak
EgemenBerköz’ünşiirde50.yılıkutlanıyorKültür Servisi - Şair, yazar
Egemen Berköz’ün şiirde 50.
yõlõ kutlanõyor. Eskişehir Os-
mangazi Üniversitesi Fen Ede-
biyat Fakültesi Karşõlaştõrmalõ
Edebiyat Bölümü’nce düzen-
lenen etkinlik yarõn saat 14.00’te
Fen Edebiyat Fakültesi Dekanõ
Prof. Halil Buttanrı ve Karşõ-
laştõrmalõ Edebiyat Bölüm Baş-
kanõ Prof. Ali Gültekin’in açõş
konuşmalarõyla başlayacak. Ar-
dõndan şair, yazar Gülsüm Cen-
giz’in yöneteceği panelde Müs-
lim Çelik, Haydar Ergülen,
Yücel Kayıran ve Mustafa
Öneş, Egemen Berköz’ün şii-
ri üzerine konuşacaklar. Genç
Karşõlaştõrmalõ Edebiyatçõlar
Kulübü öğrencilerinin Egemen
Berköz’ün şiirlerini seslendir-
mesiyle sürecek olan etkinlik,
Egemen Berköz’ün konuşma-
sõyla sona erecek.
Aynõ gün saat 18.00’de Eski-
şehir İl Halk Kütüphanesi’nde
ise üniversitedeki etkinliğe ka-
tõlmak için Eskişehir’e gelen
şairler Egemen Berköz, Müslim
Çelik, Haydar Ergülen, Yücel
Kayõran ve Gülsüm Cengiz, Es-
kişehirli okurlarõyla şiir serü-
venleri konusunda konuşacak ve
şiirlerini okuyacaklar.
Şiir şairinin ‘yan yatmõş çiçeği’ sessizliğidir
MÜSLİM ÇELİK
Egemen Berköz’ü, lisede okuduğum
60’lõ yõllarõn sonlarõnda Dönem, Papi-
rüs, Soyut gibi dergilerden biliyor-
dum. Çin Askeri Ah Devran şiir be-
tiğini okuduğumda gördüm ki Ber-
köz, şiirinin altörgesinde divan ve halk
yazõnõnõn geleneklerini görmek pek de
olanaklõ olmasa da, Anadolu insanõnõn,
sonradan da kentin yaşantõsõnõn aynõlõ-
ğõnõ kendinde doyurarak duyuran ince,
naif, kural ve kuralsõzlõğõ içinde olan bir
şair. İlkin, özgün olduğunu seziyor, fa-
kat tam da anlamlandõramõyordum.
Halk dili ve şiirinin varlõğõnõn tadõ, gö-
reli ve çok derinden, genişleten bir ör-
gelikteydi. Şiirinde, kendi günlük ya-
şantõsõna, çevrenin derin izlerini kata-
bilmenin başarõsõ, iddiasõz, tafrasõz,
safrasõzdõ. Otuz yõl kadar sonra tanõştõ-
ğõmda görüyorum ki “üslubu beyan
aynıyla insandır” ona uyuyor. Doğal,
az konuşan, mahcup, özentisiz. Bir
yerlerde okuyorum ki, onun bu özerk-
liği, dediğine uyumlu tam da. “Belli bir
amaçla, belli bir doğrultuda kendini
zorlayan şiir yazmayı hep reddettim”
diyor.
Elazõğ’da taş avlu /
Üç ev, iki çeşme bir av-
lu / Sevdiğim kõş mevsi-
mi/Kapõsõndafaytonlar
dururdu (Berivan’la şii-
rinden)
Düşünsel ve dilsel es-
tetik ilgisi, baştan sona
yazõldõğõ dil Türkçeye,
yaratõlan dizelerle algõ-
lanõr. Özel imgeden yo-
la çõkmayan bir şair gibi gözükür. Bu
durum onun şiirinin altyapõsõnda olsun,
arka planõnda olsun, imgeyi söze ye-
dirmiş olmasõndan kaynaklanõyor. Ve-
rili kalõtõn ayõrdõnda, fakat ondan kop-
mak istiyordu.
Gökte ay yerde umut / dizelerde be-
yaz kâğõt / dizelerde bir susuzluk / ben
âşõk olalõ beri
BİR HARİTA İKİ KİŞİLİK
Ey aşk korkusu ve denizin
yokluğu. Şerafettin Geçidi.
Gel ayõn bazõ gece çõkmayõp
resim yapõp çay içtiği
önce seni bilirim sonra seni.
* Siyasal ve politik çerçeve çizmiyor
şiirine, onun ayla-
sõnda geziniyor.
*Duyarlõbirtop-
lumsal-sosyal bağ-
lama adanmõşlõkla
dolu.
* Estetiği zebil
etmiyor. İçinizi tit-
reten söylemi var,
usul, ince.
* İpek kozasõ,
yalnõzlõk, yalansõz-
lõk, örüyor. Bireyin ve toplumsalõn ki-
mi eskimeyen değerlerine evrilirken,
tüm bunlarõ gerilim çatõşmalarõna sok-
madan kotarõyor. Böylesi şairleri, ge-
nelgeçer çizgiler ve görüşlerden, moda
akõmlardan çõkartarak özerklik ve öz-
gürlük eksenine oturtmalõdõr.
“Yalnızlıklar Yalnızlıklar”, “Bu
Kitapta Sen Nerdesin” adlõ betikleri-
ne de baktõğõmõzda, şiirinin atalarõ kim-
ler olabilir acaba, diye düşündüğü-
müzde, aynada üç yüz belirir. Biri, Yu-
nus Emre (feodal ve uhrevi yönleri ha-
riç); biri, O. Veli’nin yüzü. Göğü boyar
hersabah,denizyõrtõlõr,diker.Biri,Beh-
çet Necatigil’in yüzüdür. Silinmez,
öylecene kalõr.
BASİT BİR YALNIZLIK DA YETERDİ
Basit bir kareli defter de yeterdi
Samatya istasyonunu anlatmak için
Akşamõ beklerken
beklerken parçalanmõş umutlarõ
biraz önce yağmur yağmõş o istasyon
hüzün dağõtõrken
uzaktan bakanlara bile
Kõyõ yolundan geçenlere
ve yolculara ki hüznün kendisidir
biraz şairdir akşama doğru
anlayõşla bakar istasyon şefi
hafif gülümseyerek
ve aldõrmaz bile
ve birden gün geçer
aldõrmaz
trenlerle yolcularla yüklerle
biletlerle pasolarla geçer gün
ve Egemen Berköz evine döner
(…)
Yazõn ve şiirle gelişen toplumsal
ilişkilerarasõndakibağõntõnõnfarkõnava-
rõlmõştõr. Bu olgu, toplumsal yarar ba-
kõmõndan dikkat çekmiştir. Ancak va-
rolan üretim ilişkileri içinde ne tasar-
lanõrsa, sõnõfsala da kapõ aralõyordu bir
bakõma.
UÇSG’de sanat dolu günler
ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - 3.
Uluslararasõ Çukurova Sanat Günleri (UÇSG)
sürüyor. Yarõn sona erecek olan UÇSG
kapsamõnda Adana’da Nursel Duruel, Mario
Levi, Hale Seval, Cuma Duymaz, Nilay Özer,
Ersun Çõplak, Kaplan Kozanoğlu, Aydan
Yalçõn, Gülümser Çankaya ve Nazmi Bayrõ
söyleşi düzenledi. Söyleşilerin ardõndan
Mersin Polifonik Korolar Derneği, “Kanto-
Tango-Nostalji” adlõ bir gösteri sundu.
Mersin’de de Nilay Özer, Hakan Sürsal, İrfan
Yalçõn, Sultan Su Eren, Salih Bolat, Sezai
Sarõoğlu, Cevat Çapan, Selim Esen ve Ahmet
Say panel ve söyleşilere katõldõ. Yenice’de
Grup Antik Yol, Uğur Mumcu Parkõ’nda
konser verdi. UÇSG kapsamõnda Silifke,
Antakya ve İskenderun’da da sergiler açõldõ,
yerli ve yabancõ çok sayõda yazar, şair
sanatseverlerle buluştu. (0 322 352 47 13)
‘Küçük Hanımlar! Küçük Beyler!’
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Devlet
Tiyatrolarõ (DT) tarafõndan bu yõl 5’incisi
düzenlenen “Küçük Hanõmlar! Küçük Beyler!
Uluslararasõ Çocuk Tiyatrolarõ Festivali” başladõ.
Festival için başkente konuk olan çocuklar,
Anõtkabir’i ziyaret etti. Tören için Anõtkabir’e
gelen DT Genel Müdürü Lemi Bilgin
başkanlõğõndaki heyet, Ata’nõn manevi
huzurunda saygõ duruşunda bulunarak
mozolesine çelenk bõraktõ. Yanõndaki iki küçük
çocuğun ellerinden tutarak mozoleye gelen
Bilgin, daha sonra Misak-õ Milli Kulesi’ne
geçerek Anõtkabir Özel Defteri’ni imzaladõ. Daha
sonra, Kuğulu Park’ta şenliğin açõlõşõ
gerçekleştirildi. Şenlikte ilk olarak illüzyonist
tarafõndan gösteri sunuldu. Şenlik kapsamõnda
TRT Çocuk Korosu şarkõlar seslendirdi.
Marx’ı tanımanın ayrıcalığı
SAVAŞ KÜRKLÜ
ADANA - 11. Devlet Tiyatrolarõ Sabancõ
Uluslararasõ Adana Tiyatro Festivali bugün ve
yarõn saat 20.00’de Dostlar Tiyatrosu’nun
‘Marx’õn Dönüşü’ adlõ oyunu sahnelemesiyle
sürüyor. Genco Erkal gibi bir ustanõn, bu kez
Karl Marx olarak karşõmõza çõkacağõnõ belirten
Adana Devlet Tiyatrosu Müdürü Ahenk
Demir, oyunla ilgili şunlarõ söyledi: “Howard
Zinn’in yazdõğõ, Özüm Özgülden’in dilimize
çevirdiği ve Erkal’õn yönetip, Asaf Köksal’õn
da metin dramaturjisini yaptõğõ ‘Marx’õn
Dönüşü’ gerçekten kaçõrõlmamasõ gereken bir
başyapõt.”