25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak’a gazeteciler sordu: “TRT’nin Kürtçe yayın yapmasını Türkiye’nin üniter yapısı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?” Gürak, sözcüğü sözcüğüne şu yanıtı verdi: “Şunu söyleyebilirim size, üniter devlet ve ulus devlet yapısına zarar vermeyecek tedbirleri de göz önüne almak kaydıyla devlet kültürel alanda bazı açılımlarda bulunabilir.” Genelkurmay Başkanlığı’nın, 2 Kasım 2004’te yaptığı basını bilgilendirme toplantısında gazetecilere dağıtılan metni okuduk. Metinde, Genelkurmay’ın “üniter devlet”ten ne anladığı şöyle dile getirilmişti: “Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Üniter devlet, ülke, millet ve egemenlik unsurları ve keza yasama, yürütme ve yargı organları bakımından teklik özelliği gösteren devlet olarak tanımlanır. Buna göre, üniter devlette tek bir ülke, tek bir egemenlik ve tek bir millet vardır. Bu kapsamda, anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek olan 3. maddesinde yer alan, Türkiye’nin üniter devlet yapısını tartışmaya açmak TSK tarafından tasvip edilemez. Üniter devlet tanımında yerini bulan ‘millet’ kavramı ise dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir siyasi ve sosyal olgudur... Ancak bugün millet kavramı ve tanımı üzerinde kamuoyunda yapılan bazı tartışmalar ile, millet kavramının teklik niteliği bozulmaya çalışılmaktadır. Oysa millet kavramı ayrıştıran değil, bütünleştiren bir olgudur. Millet bir bütündür parçalardan ibaret görülemez. Böyle görülürse bu parçaların her biri vatanın da parçalarına sahip çıkma temayülü gösterir. Bu ise devletin parçalanmasına giden yolu açar.” Dil birliği ve kültür birliği üniter devletin başat ilkeleri olduğuna göre, üniter devletin televizyonundan ayrı ayrı dillerde yayın yapılması kültürel açılımı, “üniter devlet yapısı” ile nasıl uyuşuyor? Açıkçası kafam karıştı... Üniter devlet derken CMYB C M Y B 7 MART 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 21 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 7 Mart SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU 8 Mart Sineması “CHP- kadın- eylem” sözcüklerini “Google”a yaz- dığınızda çıkan ilk haber ne? “CHP otobüsünde ka- ra çarşaflı eylem”... “Eylem” yerine “açılım” deyince ne çıkıyor? “Çar- şaflıya dayak açılımı”... Tersten gidip “çarşaf” yazalım, bu kez neyle kar- şılaşıyoruz? “Zeynep Tokuş’un çarşaf şovu”… Türkiye’nin en güncel kelimesi kısacası bu: “Çar- şaf!” 8 Mart çarşaflandı, başka deyişle… Sonunda bu da oldu. 8 Mart “çarşafa” girdi! 8 Mart’ı da çarşafa soktular Türkiye’de! Otuz yıla yakın gazetecilik yaşamımda, “8 Mart’lar- da” her türlü kadın yazısı yazdım: siyaset ve kadın, medya ve kadın, istihdam ve kadın, tesettür-türban- İslam ve kadın vs… Ama bu kadarı fazla. Bir “Çarşaf ve 8 Mart” yazısı yazmayacağım. Bünyem bunu reddediyor. Bırakın yaz- mayı; bu konuda düşünmek dahi istemiyorum. Bu cin fikir maskaralıkları çünkü yüreğim almıyor. Ha Zeynep Tokuş’un çarşaf şovu, ha Kıymet Ab- la’nın eylemi, ha CHP’nin çarşaf açılımı… Al birini, vur ötekine. Benim için hepsi bir... Sahici bir kadın filmi: Limon Ağacı Bu ucuz, bayağı ve alçak, cılkı çıkan siyaset sine- masına; “8 Mart” adına izlenecek sahici bir sinema- nın yeğleneceği fikrinden hareketle sizlere bugün be- ğendiğim ve çok sevdiğim bir film önermeye karar ver- dim: “Limon Ağacı” Beyoğlu’nda sadece tek bir sinemada gösterilen bu etkileyici filmin son yıllarda gördüğüm en güzel film- lerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim... Küçük imkânlarla çekilmiş, küçük bir film bu. Ama “iki kadın oyuncunun” sürüklediği performans müthiş. Kadınlardan biri İsrailli Yahudi: Rona Lipaz-Mic- hael… Diğeri Arap: Hiam Abbass… İsrail-Filistin sorununu simgeleştiren bu iki kadın, “ce- saret” adına “umudu” temsil ediyor. İkisi de Orta- doğu’nun “maço” dünyalarından geliyor. Ve “Batılı ya- şam tarzıyla” pek övünen İsrail de “kadın” konusun- da sonuçta Filistin’e aman aman öyle fark atamıyor… “Kadın” iki yanda da, “erkeğin kariyerine” bir çırpı- da feda ediliyor. “Erkek egemen medya”, iki yanda da sade “erkeği” kolluyor. Filistin tarafında bu baskıla- ra ayrıca bir de “geleneğin”, “İslami geleneğin” bas- kısı ekleniyor. İsrail ablukası yetmezmiş gibi; bu “bunaltıcı gele- nek” de Filistinlilerin yaşamını iyiden iyiye kıskaca alıp, nefes alınmaz hale getiriyor. Oyunculuk ve diyaloglar olağanüstü İsrailli yönetmen Eran Riklis, bu farkların üzerine çıkarak tercihini kayıtsız şartsız iki tarafın kadınların- dan yana kullanıyor. Erkek karekterler filmde “çapsız” ve “vicdansız”. Erkeklerin nasiplenmediği bu “vicdan” ve “adalet duygusu”; kadın karekterlerde oysa ki -ister İsrailli, is- ter Filistinli olsun- aksine çok gelişmiş! İzleyici bu yüzden “iki tarafın kadınlarıyla” hiç zor- lanmadan empati kurabiliyor. “Din”, “ırk”, “milliyet” farklarıyla belirlenen kalıplaşmış bir “biz/ onlar dayatmacılığı” yerine, “kadın dayanış- ması” üzerinden kurulan bu “empati köprüsü” filmde son derecede güçlü ve çarpıcı. “Limon Ağacı”nın en etkileyici yanı bu. Diğeri de, “oyunculuk”… İsrailli kadın başrol oyuncusu Rona Lipaz Michael -Mira- da baş döndürücü gerçi ama babasından mi- ras kalan “limon bahçesinden” başka hiçbir şeyi ol- mayan Filistinli dul Selma Zidane’i canlandıran Hi- am Abbass başka türlü… Hiam Abbass’ı size ancak Helen Mirren’in Arap ver- siyonu filan diye tarif edebilirim. Aynı vakur ve sakin duruş. Aynı türden bir aura ve de karakter derinliği…. Abbass’ın var olduğu sahnelerde gözünüzü ondan alamıyor, başka hiçbir şeye bakamıyorsunuz. Hikâyeyi baştan sona Mira ile Selma götürüyor. Şart- ların karşı karşıya getirdiği bu iki kadın karakter; bam- başka, apayrı yaşamlardan gelmelerine rağmen ba- kışlarıyla konuşuyor, rollerini konuşturuyor ve birbir- lerine ayna tutuyorlar. “Limon bahçesini” İsrail işgalinden kurtarmaya çalışan Selma’nın engel tanımayan cesaretiyle yüz yü- ze gelen Mira da; kendi kişisel serüveninin sonunda yıllardır göğüs gerdiği anlamsız evliliği noktalamak cü- retini kendinde buluyor. Müzik keyifli, diyaloglar hoş, görüntü güzel... Ku- sursuz bir film bu. Kaçırmayın. İşsizlik ve Can Güvencesi İşsizliği yaşamayan, işsizin midesinde, sinir uçlarında, ruhunun derinliklerinde yarattığı sancıyı yeterince duyumsayamaz. İşsizlik, işsizlik korkusu; insanın yaşama ve ailesini yaşatma içgüdüsü ile birleşir, karayel olur, için için eser, keser, kavurur. Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, tıp dizininde küçük bir tarama yapmış. Sonuç; İşsizlik, erken ölüm demekmiş: Kanser, yürek bunalımı, inme... Sağlığın alabildiğine piyasalaştırıldığı Türkiye’de olayın bir yanı daha var. İşsizlik, prim ödeyememek aynı zamanda. Prim ödeyememek de sağlık hizmetine erişememek ile eşdeğer. Prof. Feride Aksu Tanık’ın dediği gibi: “Sosyal güvenceleri yok, örgütleri yok, sendikaları yok. Sessiz, sitemsiz ölecek insanlarımız.” İşsizler, güvencesizler, hastalandıklarında acil servislere başvuracaklar çaresiz. Kalabalık ve karmaşa arasında gerçek acil hastaların hizmet alması engellenecek. Acil servislerde sağlık çalışanları ile halk boğaz boğaza gelecek... İşsizler böyle de, işi olanlar için durum farklı mı? Dünya Bankası rapor hazırladı. Maliyetini sıraladılar yüzlerce hastalığın. “Sisteme kaça mal oluyor hastalık ve bu, o insanı tedavi etmeye değer mi?” sorusunu soracaklar. Maliyet, 100 dolar ve altındaysa iyi. Üstündeyse, iş değişiyor. Prof. Feride Aksu Tanık’ın örneği ile anlatırsak: “Depresyon, kişinin intiharı ile sonuçlanabilir. Hekim antidepresif tedaviye başladıktan sonra da aynı durumla sonuçlanabilir. Bu yüzden hekim uygun görürse depresyonun ilk 3-4 haftasında, hastayı, kendisine zarar vermesini önlemek amacıyla hastaneye yatırabilir. Depresyon tedavisinin ayakta tedavisi 100 doların altında, yatarak tedavisi 100 doların üstündedir diyerek, intihar eğilimli bir hastaya, ‘İstersen cepten ödeme yaparak hastanede yatabilirsin’ gibi bir öneri sunmak, onu ölüme itmek anlamına gelebilir.” Türk Tabipleri Birliği’nin 14 Mart Sağlık Haftası kapsamında düzenlediği ve düzenleyeceği etkinlik ve eylemler de, bir bütünü sorgulamak için olacak. İş güvencesi için olacak; can güvencesi, gelir güvencesi, mesleki bağımsızlık güvencesi ve herkese eşit- ücretsiz sağlık güvencesi için olacak! Kalabalık Nedir? “Mustafa Balbay’a yapılan nedir?” diye soruluyor. Açık ya da örtülü, döngü bellidir. 12 Mart, 12 Eylül neyse, bugün yaşanan da odur. Recep Tayyip Erdoğan, 2 Mart günü Etimesgut’ta ağaçlandırma etkinliğine katıldı. Tarım Orkam-Sen Başkanı Yücel Gül, o günü şöyle anlattı: “Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü’nün çalışanları, yarım gün boyunca Başbakan’ın hitap ettiği kitleye ‘kalabalık etmek’ için kullanıldılar. Çünkü Ankara’da, tüm personelin ağaçlandırma etkinliğine katılması zorunlu kılındı. İşyerlerine ‘Müsteşar’ imzasıyla asılan duyurularda ‘Tüm personel katılacaktır’ ibaresi konuldu. İlgili yazı, tüm çalışanlara imza karşılığı ‘tebliğ’ edildi ve birim amirlerince etkinliğe katılımın zorunlu olduğu bildirildi. Kullanılmakta olan tüm servis araçları seferber edilerek, çalışanlar etkinlik alanına, daha doğrusu miting alanına taşındı. Doğal olarak yarım gün boyunca Çevre Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü fiilen kapandı.” Toplum Önderlerinden Prof. Dr. Türkan Saylan İ. GÜRŞEN KAFKAS 2009 Vehbi Koç Ödülü’nü alan Prof. Dr. Türkan Saylan çalışma ve başarılarıyla çağ- daş ve örnek bir Türk kadını- dır. Eğitime katkıları, yazdık- ları, ürettikleri ve sivil toplum kuruluşlarındaki başarılarıy- la toplumun önderi olmayı hak eden bir bilim kadınıdır. Anadolumuzun her yerin- deki eğitimden uzak çocuk- ların umudu. Okuma özlemi- ni yüreklerinde taşıyan Doğu ve Güneydoğulu kızlara uza- nan sıcak bir eldir Türkan Saylan. Yatılı bölge ilköğretim okullarındaki başarılı, okuma isteği içinde olan kızların İs- tanbul okullarında eğitimleri- ni yatılı olarak sürdürmelerini sağlama çabası da unutul- mazlardandır. Türkan Saylan, ülkemizin çağdaşlaşması, Atatürk ilke ve devrimlerini gençlere ve topluma ulaştırması, aydın- lanmayı yaşama geçirme ça- balarıyla ünlenen örnek bir Cumhuriyet kadınıdır. Tıp ala- nındaki başarılı kariyerinin yanında, kadın sorunları ve birçok mesleki ve sosyal der- nek çalışmalarında bulun- maktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün Lepra konusunun da danış- manlığı, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana- bilim Dalı Başkanlığı, Lepra Araştırma ve Uygulama Mer- kezi Müdürlüğü, Dermatoloji kliniğinin üyeliği gibi görev- lerde bulunmuştur. Atatürkçü, aydın bir grup arkadaşıyla laik düzeni koru- ma ve devrim yasalarını ge- liştirmek amacıyla 1989’da Çağdaş Yaşamı Destekle- me Derneği’ni (CYDD) ku- rarak genel başkanı oldu. Türkiyemizin her yerindeki okuma yoksunu gençlere ışık olan bu dernek, eğitimsel ve kültürel çalışmalarıyla binler- ce gence destek olmaktadır. Mezun olduğu Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vak- fı’nın da başkanlığını yap- maktadır. Kandilli Kız Lise- si’nin gelişmesi, sorunları, öğrencilere daha iyi bir eğitim verilebilmesi amacıyla yoğun çaba gösterdiği de bilinmek- tedir. 1990’da oluşan Öğretim Üyeleri Derneği’nin de kuru- cusu olup başkan yardımcı- lığını yapmıştır. Siyasi çıkmazların ülkemizi gerdiği, ılımlı İslam söylemle- rinin yaygınlaştığı, rüşvet, yol- suzluk gibi istenmezlerin yo- ğunlaşmasıyla toplumun tep- kisi olarak “Cumhuriyet Mi- tinglerini” düzenleyenlerden oldu. 14 Nisan 2007’de Ankara- Tandoğan’da, 29 Nisan 2007’de İstanbul-Çağla- yan’da düzenlenen Cumhu- riyet mitinglerinde konuştu, mitingi organize etti. Türkan Saylan, birçok sivil toplum ör- gütüne de çalışmalarıyla des- tek vermektedir. Türkçağ ve Kankev Vakfı başkanlığı ile Cüzamla Savaş Derneği ve Vakfı başkanlığını da sür- dürmektedir. Prof. Dr. Türkan Saylan, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000’de “Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu” üyeliğine; 2 Şubat 2001’de, 10. Cum- hurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da YÖK üyeliğine seçildi. Bu görevi 2007’de sona erdi. 2003-2004 döneminde Başbakanlık “İnsan Hakları Danışma Kurulu” üyeliği ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyeliklerinde bulundu. Lions 118 Y Yönetim Çev- resi Göztepe Lions Derne- ği’nce; Cumhuriyetin 85. yıl kutlama etkinlikleri çerçeve- sinde düzenlenen “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu pa- nelde konuşmacı olan Prof. Dr. Türkan Saylan’ı yakından tanıdım. Panel yöneticisiy- dim. Caddebostan Kültür Merkezi’nde izleyicilerce ko- nuşması sık sık kesilen Sayın Saylan, duygu dolu konuş- malar yaptı. “Atatürk’ü ve Cumhuriyeti anlayamadık ve anlatamadık” deyişi yüreğim- de yer etti. Atatürk devrimle- rini örnekleyerek, duygu ve heyecan katarak sıraladı. Ata- türk devrimlerinin yıpratılma- sının kabul edilemez oldu- ğuyla ilgili dirençli savı, ona sevgi ve saygımı arttırdı. Prof. Dr. Saylan’ın “Çağ- daşlaşma Yolunda”, “Güneş Umuttan Şimdi Doğar”, “Cumhuriyetin Bireyi Olmak”, “At Kız”, “Bir Yaşamdan Ke- sitler” adlı eserleriyle düşün- celerini okuyucuyla paylaştı- ğı biliniyor. Aldığı onlarca ödül onu, ülkemizin yüreğine taşıdı. Eğitimimizin önemli sorunlarını kendine dert edi- nen Saylan, makalelerindeki anlam derinliğiyle topluma ışık saçıyor. Çağdaş bir ülke olmanın özlemini, akılcı bir bi- çimde aydınlığa ulaştırma ça- bası Sayın Saylan’ı “toplum önderi” yaptı. Sonuç: Onun dünya görü- şü; ülkemizde çağdaş, laik bir yönetimin ve bilime dayalı bir eğitim anlayışının uygu- lanmasıdır. Türkan Saylan, bilim, kültür ve soysallaşma ile bütünleşen kuşatıcı kimliği ile Atatürk Türkiye’sinin örnek bir Türk kadınıdır. Yaşamı sürecinde toplumun geliş- mesi, kadın sorunları, çağ- daşlaşma, okumaz/yazmaz kızlarımızın okuma sorunu gi- bi çok önemli ulusal sorunla- ra çözüm arar oldu. Eğitimimizin yozlaştığı, her şeyin kirlendiği, ulusal bü- tünlüğün tartışıldığı bu or- tamda Prof. Dr. Türkan Say- lan’ların sayıları giderek ço- ğalmalıdır. Onlar ülkemizin önemli değerleridir. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Çorum yöresine özgü, baklavaya benzer bir hamur tatlõsõ. 2/ Meslek... Dingil. 3/ Bir soru sözü... Az pişmiş et. 4/ Bilgilerin sak- lanmasõ ve iletil- mesini konu alan akademik ve mes- leki disiplin. 5/ Suç ve hatasõnõ açõkla- ma... Lityum ele- mentinin simgesi. 6/ Afri- ka’da bir ülke... Rize-Er- zurum karayolunda bir dağ ve geçit. 7/ Mantõk... “Ayrõlõk ateşten bir — / Nazlõ yârdan hiç haber yok” (Türkü). 8/ Bir renk... Argoda karnõ aç ya da pa- rasõz kimseye verilen ad. 9/ Kasõmpatõ çiçeğine ve- rilen bir başka ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dövülmüş buğday ve etle yapõlan bir yemek. 2/ Me- melilerde protein metabolizmasõnõn son ürünü olan ve id- rarla dõşarõ atõlan azotlu bileşik... Plan. 3/ Litvanya’nõn pla- ka imi... Karadeniz yöresine özgü, aynõ adlõ taş üzerinde pişirilen bir tür mõsõr ekmeği. 4/ “Çok hoş” anlamõnda ar- go sözcük. 5/ Bilgiçlik taslayan kimse... “En sinsi bir — gibidir geçmeyen zaman” (Y. K. Beyatlõ). 6/ Ateşli ve teh- likeli bir bağõrsak hastalõğõ... Küçük mağara. 7/ Aylõk... Elektromotor gücün ya da gerilimin birimi. 8/ Resim ya- põmõnda kullanõlan sentetik bir boya. 9/ İnce bulgur... İlaç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A Y N A Z T İ K Y A L İ P A Ş A N A K A R A T R A L A Y R U M İ Z İ R M A E N P A R A K E T E T A T U E F E İ Ş M E T E O R K A R İ N E R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle