26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Terzi ile Müşteri ERKEK terziliği, sönmekte olan meslekler için- de belki en başta gelendir. Hazır giyim sanayii ne- redeyse o terzilerin geçimine göz koymuş gibi. Büyük mağazalardan birine gidip ölçülerinize uy- gun elbise bulmanız sorun sayılmaz artık; hazır el- biselerden biri tam uymasa da gereken düzelt- melerin yapılması, belin biraz daraltılması, pan- tolon paçalarının ya da kolların biraz kısaltılıp uza- tılması işten değildir. Dolayısıyla, elbise ısmarlamak için terziye git- mek, ancak çok varlıklı ya da ince beğeni sahibi olanlara kalmış bir lüks olmaya doğru gitmekte. Eski terziniz bile, eğer yaşıyorsa, sizi yoldan çe- virip dükkânına sokamaz. Ne var ki, dünya politikasında hâlâ bazı ülke- lere yeni elbise biçip zorla giydirerek istedikleri yollarda yürütmek isteyen büyük devletler var. En başta, Amerika Birleşik Devletleri ya da ora- daki bazı “aklıevvel” çevreler. Dün bu sütundaki yazıdan da anlamış olabileceğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin, en büyük tutkusu sayılan Avru- pa Birliği’ne tam üyelikten bile vazgeçerek İslam dünyasına rehberlik etmesini istiyor Washing- ton’daki bazı kişiler ve kuruluşlar. Bu düşüncenin ya da heves, istek, özlem ve niyetin kesin bir dev- let politikasına dönüşüp dönüşmeyeceği henüz kesin olarak belli değil. Ama, birtakım belirtiler gi- dişin oraya doğru olduğunu düşündürmekte. Dolayısıyla, ciddiye alınması gereken belirtiler olmalıdır bunlar. Özellikle de şu açıdan: “Oraya doğru gidiş” yal- nız AB sevdasından vazgeçmek anlamına gelseydi belki büyük sorun sayılmazdı; zira başka belirti- ler o hevesin zaten yavaş yavaş sönmekte veya söndürülmekte olduğunu gösteriyor. Asıl önem- li olan, Türkiye’nin Kemalist mirastan uzaklaştı- rılmak istenmesidir. “İçtekiler o uzaklaştırmayı çoktan becerdiler” di- yebilirsiniz ama, unutmayın ki, içten becermek başka, dıştakilerin bunu kafaya koymuş olmala- rı daha bir başkadır. Onlarla uğraşmak, çok da- ha fazla bilgi, beceri ve özveri ister. Hem içimiz- dekileri bileceksiniz, hem de dışımızdakileri. Çün- kü, yeni elbisenin dikilmesi terzilerle müşteriler bir- likte isteyip anlaşırlarsa mümkündür. Yine de hepsinden daha önemli olan, bizlerin, yani Kemalist Cumhuriyeti yaşatıp daha güç- lü, yeni koşullarla daha kolay baş edebilir duru- ma getirmek için yeni olanaklarla ve yeni bakış açı- larıyla donatmak isteyen cumhuriyetçilerin, bez- memek ve yola devamdan vazgeçmemek az- minde olup olmadığımızdır. Böyle bir kararlılık varsa, karşıdakiler mutlaka yenileceklerdir... [email protected] PENCERE İddianame Yok.. Tutuklama Var.. Balbay tutuklandı.. Cumhuriyet’in köşe yazarı.. Ne zaman aklanır?.. Önce Ali Sirmen aklıma geldi.. Sonra Erdal Atabek’i düşündüm.. Cumhuriyet’in iki köşe yazarı.. Vaktiyle (12 Eylül’de) tutuklanmışlar, 3.5 yıl içer- de yattıktan sonra aklanmışlardı.. Şimdi nöbeti Balbay’a mı devretmişlerdi?.. Ne var ki Balbay’ı yatıran darbe askeri değil.. Sivil.. Başbakan RTE ne demişti: “- Ben Ergenekon davasının savcısıyım...” Peki, ama bu Ergenekon davası başı sonu be- lirsiz, hukuktan, anayasadan, yasadan, ceza usulünden nasipsiz bir tefrikaya dönüşmedi mi?.. Terör örgütüyse teröristleri nerde?.. Darbe örgütüyse darbecileri nerde?.. Yoksa terörün de darbenin de suçlusu, Cum- huriyet’in köşe yazarı, Ankara Temsilcisi, gaze- teci Mustafa Balbay mı?.. Ergenekon tertibi öylesine sarpa sardı ki bu işi tezgâhlayan medya odaklarında bile kaygılar ya- şanıyor... İşte size dünkü Sabah gazetesinden bir örnek... Gazete Amerika’da yaşayan Fethullah’a baş- vuruyor ve soruyor... “Fethullah Gülen nereye uzanacağı merak edi- len Ergenekon terör örgütü iddiasıyla açılan da- va ve süren operasyonları nasıl görüyor?..” İşte Gülen’in cevabı: “Bu işlerin sulandırıldığı gibi bir kaygı var... Bu işin içinde bir GATA’kulli var.. Hükümete karşı da bazı hesaplar seziliyor.” (Sabah, 6 Mart, 2009, say- fa 16) Şimdi Balbay tutuklanınca Fethullah Ameri- ka’daki yuvasında rahat bir soluk almıştır. Ergenekon soruşturması açılalı 1.5 yıl oldu, içer- de neden yattığını bilmeyen zanlılar var... 2450 sayfalık 1’inci iddianame hukuk ve yasa açısından iddianame değil... 1 Temmuz’dan bu yana, 8 aydan beri 2’nci id- dianame bekleniyor... Balbay da iddianameyi bekliyordu... Ama, ortada iddianame yok... Balbay’ı tutuklama kararı var... Y eni tapõnaklar ve tapõnma bi- çimleri, takvim üzerinde ko- yu biçimde belirlenmiş her hücreyi kendine bir fõrsat ola- rak değerlendirir. Olanaklõ olsa, herkesin doğum gününü belirleyip, ta- põnmak üzere tapõnaklara davetiye çõkara- caktõr. Aslõnda olanaksõz da değil, çünkü her şeyin kayõt altõna alõndõğõ bir düzenekten söz ediyoruz. Doğum günleriniz GSM opera- törlerinin bilgisi dahilinde değil mi?.. Do- ğum günlerinde cep telefonlarõna gelen mesajlar nereden? Kuşatõlmõş bir dünyadan, daha doğrusu bütünüyle insanlõğõ sarmala- yan bir ağdan ve onun kollarõndan söz et- mek olasõdõr. Takvimin ilk etkinliği, “Sev- gililer Günü”, ardõndan “Dünya Kadın- lar Günü”, derken “Anneler Günü” ve “Babalar Günü”… Bayramlar, yeni yõl… Tümüyle tüketim odaklõ yaklaşõmõyla anõ- lan günler. Anlamõndan, özünden soyutla- narak ifade edilmeye çalõşõlan ve gerçekli- ğinden koparõlan günler… Eşitlik için mücadele Bunlardan biri de hiç kuşkusuz 8 Mart’tõr. 8 Mart’õn 1857’de ABD’de yaşanan bir di- renişte 100’ün üzerinde kadõnõn ölümüyle sonuçlanan bir olay üzerine gündeme gel- diğini hangi televizyon kanalõnda izlediniz? Hangi gazete, 8 Mart’õn ABD’de 1857’de kadõn işçilerin ölümü üzerine Clara Zet- kin’in teklifiyle II. Enternasyonel’de “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edildiğini yazmõştõr? Clara Zetkin’in kim olduğunu, biyografisini, “eşitlik” için mücadele eden bir simge olduğunu hangi radyoda, köşe yazõsõnda okudunuz?.. Hak- sõzlõk etmemek gerekir, elbette, bunlarõ anlatan, aktaran televizyon ve radyo ka- nallarõ, gazeteler, dergiler olmuştur. Ancak, bunun yaygõn bir biçimde gerçekleştiğini söylemek olasõ mõdõr? Sõkça başvurulduğu gibi mikrofonu alõp sokak söyleşileri yap- salar, bugünün anlam ve önemi için ne di- yecekler? Kaç kişiden gerçekten bu olayõn nedeni hakkõnda, geçmişi hakkõnda bir şeyler duyabileceklerdir? Böyle olmasõ çok doğaldõr. Medya üze- rinde yapõlan araştõrmalar göstermektedir ki, medyada kadõnlarõn ciddi bir temsil soru- nu vardõr. TÜİK verileri gazetelerde/der- gilerde çalõşan kadõnlarõn ancak yüzde 27.1 gibi bir oransal yoğunlukta olduğunu göstermektedir. TÜİK yazõlõ medya ista- tistikleri gösteriyor ki, medyada kadõnlar üç- te bir oranõnda var olabiliyorlar. Medyada kadının temsili Kuşkusuz bunlar resmi veriler, ancak bu gerçeklik, medya için ileri sürülen tezleri de güçlü kõlmakta ve anlam kazandõrmaktadõr. Medyada erkek egemen bir söylemin var- lõğõnõ ileri sürenler ne kadar haksõzdõr? Med- yada kadõnõn yer almadõğõ bir ortamda, böy- le bir söylemin engellenmesi mümkün mü- dür? 2009 yõlõ 8 Mart’õnda dün olduğu gi- bi bugün de medyada kadõnõn bir temsil so- runu yaşadõğõ bir gerçektir. Öte taraftan temsil sorunu, aynõ zaman- da kadõnõn medyada karar noktasõndaki et- kinliğinin de düşük düzeyde olduğunu göstermektedir. Kadõn dergileri, magazin, mutfak, dekorasyon gibi alanlarõ saymaz- sak, medya kuruluşlarõnõn önemli bir bö- lümünde istihdamda düşük yoğunluğa sa- hip kadõnlarõn aynõ zamanda üst düzey görevlendirme anlamõnda da sõkõntõlõ bir tab- loyla temsil edildiği görülmektedir. Siya- sette kota uygulamalarõyla ya da “pozitif ay- rımcılık” olarak adlandõrõlan arayõşlarla çö- züme ulaşmaya çalõşanlarõn, medya için na- sõl bir öneriyle ortaya çõkacaklarõ da ayrõ bir merak konusudur. Medyamõzõn önemli sõkõntõlarõndan biri de hiç kuşkusuz özel hayatõn gizliliğinin, ki- şi hak ve özgürlüklerinin ihlalidir. Top- lumsal yarar, çõkar, düzen de göz ardõ edi- len kavramlar arasõndadõr. Ne yazõk ki, bu konularda da ihlalin çok somut örnekleri- ne rastlanmaktadõr. Bu konuda yoğunluk- la tartõşõlan iki önemli örnek var. Biri 11 Ey- lül’de ABD’deki saldõrõlar sonrasõ görün- tülerin medyaya yansõtõlma biçimidir. Di- ğeri örnek de Hollanda’da gerçekleşen uçak kazasõ sonrasõ Hollanda makamlarõn- ca yaşamlarõnõ yitirenlerin isimlerinin ai- lelerin rõzasõ olmadan açõklanmamasõdõr. Cinsel suç mağduru olan birisinin resminin basõlmasõ ve isminin açõklanmasõ açõsõndan yasal kimi yaptõrõmlara, düzenlemelere karşõn ihlallerin gerçekleştiği bilinmektedir. Bu anlamda özellikle “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Söz- leşmesi” (CEDAW) ve “Avrupa Sınır Ötesi Yayın Sözleşmesi” gibi uluslarara- sõ kayõtlar, kimi sõnõrlamalar, görevlendir- meler ve sorumluluklar yüklemektedir. Ancak bu sorumluluklarõn, görevlendir- melerin yeterince içselleştirildiğini söyle- mek olasõ değildir. Birleşmiş Milletler, II. Enternasyonal sü- recinden yõllar sonra 8 Mart’a resmi bir ni- telik kazandõrma yoluna gitmiştir. Ancak bu gecikmeyle birlikte bu konuda uluslarara- sõ girişimlerin desteklendiği ve uygulama- ya konulduğu da bilinmektedir. Küresel Medya İzleme Projesi (Global Media Mo- nitoring Project-GMMP) kapsamõnda 2005 yõlõnda 76 ülkede 13 bin haber üzerinden yü- rütülen araştõrmada, kadõnõn bu haberlerde konu olma oranõnõn yüzde 20’ler düzeyin- de gerçekleştiğini belirtmektedir. Üstelik bu belirleme içerik boyutuyla irdelendiğinde ağõrlõklõ olarak “eğlence” ve “cinsiyet” odaklõ bir yoğunluk tespit edilmiştir. Egemen düşüncenin hedefi Araştõrma sonuçlarõnõn ötesinde denile- bilir ki, kadõn genel olarak ekranlara, yazõlõ basõna; tacize, tecavüze uğrayan, çaresiz, güçsüz, otorite sahibi olmayan, ağlayan, ça- resiz bir kimlikle yansõtõlmaktadõr. Bunun ötesinde denilebilir ki, medyanõn aynõ za- manda kadõna rol, görev tanõmlamasõ yap- maktadõr. Nitekim RTÜK kaynaklõ bir araştõrma göstermektedir ki, TV program- larõnda kadõnlar yüzde 40 oranõnda “anne”, yüzde 19.9 oranõnda “cinsel nesne olarak”, yüzde 10 oranõnda “eş” olarak sunulmuş- tur. Kadõnõn “başarılı kadın” olarak su- numunun ise yüzde 8.9 olarak gerçekleşti- rildiği tespit edilmiştir. Somut araştõrma ve- rileri de göstermektedir ki, kadõn medyada gerek istihdam, gerek konu olma açõsõndan yerleşik egemen düşüncenin ayrõmcõ yak- laşõmlarõna hedef olmaktadõr. Seçme ve se- çilme hakkõna 1934 yõlõnda erişen Türk ka- dõnõ ne yazõk ki, bu ayrõcalõğõnõ 2009 yõlõnda medya boyutuyla yaşama şansõnõ yakala- yamamõştõr. 1857’den beri tam 152 yõl geçmiştir. 152 yõllõk sürecin getirdiklerinin sağlayacağõ kazanõmlarla, yakõn bir gele- cekte, evrensel boyutlarda bir değişime uğ- rayacağõ umuduyla, 2009 yõlõnõn 8 Mart’õ tüm kadõnlarõmõza kutlu olsun. 8 Mart Dünya Kadõnlar Günü ve Medya Prof. Dr. Suat GEZGİN İ.Ü. İletişim Fakültesi Dekanõ Somut araştõrma verileri de göstermektedir ki, kadõn medyada gerek istihdam, gerek konu olma açõsõndan yerleşik egemen düşüncenin ayrõmcõ yaklaşõmlarõna hedef olmaktadõr. Seçme ve seçilme hakkõna 1934 yõlõnda erişen Türk kadõnõ ne yazõk ki, bu ayrõcalõğõnõ 2009 yõlõnda medya boyutuyla yaşama şansõnõ yakalayamamõştõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle