25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 MART 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Gözden Kaçanlar... Hafta sonunda, sadece gazeteniz Cumhuriyet’te ama o da iç sayfalarda kısa bir Ankara haberi, CHP’nin Eskişehir ve Ordu’da miting yapmaktan vazgeçtiğini duyuruyordu. Öylelikle gecikerek de olsa, ana muhalefet parti- sinin bu iki kentte, DSP’nin çok sevilen başkan aday- larına karşı yarışa asılmayacağının şifreleri verilmiş olu- yor. Keşke, daha kampanya başlarken o hep söy- lediğimiz gibi bu iki sosyal demokrat ya da demokratik sol parti birbirlerinin çok güçlü olduğu kent ve bel- delerin başkanlarına gerekli anlayışı göstererek sa- dece meclislerde ortak hareket edebilselerdi. Cumhuriyet Halk Partisi’nden gelen bu gecikme- li iyi niyet gösterisine, DSP yönetimi, somut yanıt ve- rerek İzmir ve İstanbul’da Büyükşehir Başkan adaylarını kendileri için şans vaat etmeyen bu yarıştan çekme erdemini gösterebilecek midir? Öyle bir ka- rarın uygulamaya konulmasının, sadece bu iki ken- timizde değil, ülkenin her kesimindeki Cumhuriyete inançla bağlı seçmenlere olduğu kadar DSP’ye de güç kazandıracağı bilinmelidir. Kılıçdaroğlu ve Kocaoğlu’nun, 29 Mart gecesi açı- lan sandıklardan istenilen başarı ile çıkmalarını şa- yet DSP’nin büyükşehir başkan adaylarının alabi- leceği oylar zedelemiş olursa, DSP yönetimi bunun vebalini taşıyamayacaktır. Bir başka görüntü Yine hafta sonundaki bir başka seçim haberi, ba- na göre medyamızda hak ettiği yeri almadı. Argo de- yimi ile ıska geçilmiş oldu. Erdoğan’ın hep yaptığı gibi, partisinin genel baş- kanı olarak düzenlenen mitinglere, illaki başbakan- lık şapkası ile katılarak kamu olanaklarını kullanma- nın yanı sıra, iktidar olma gücünden de yararlanmak istediği biliniyor. Eskişehir’e hızlandırılmış trenin ilk seferine başla- ması için düzenlenen töreni de fırsat sayarak giden Başbakan, acaba kent garında kendisini karşılayan protokole dahil kişiler arasında Büyükşehir Beledi- ye Başkanı Büyükerşen’in de yerini almış olacağı- nı biliyor muydu? Gezinin asıl amacı 29 Mart yerel seçimleri. Eski- şehir’deki toplantı ve mitinglerin asıl hedefi de, iki dö- nemdir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı üstün başarı ile yapan Yılmaz Büyükerşen’in sırtını yere ge- tirerek AKP’nin makûs talihini değiştirmek. Son ye- rel seçimlerde büyükşehrin iki ilçe belediyesini de el- de ederek belediye meclisinde ezici çoğunluk sağ- lamış olan AKP’nin karşısındaki bu güçlü rakibin, be- lediye başkanlığının gereğini yerine getirmek için ora- da verdiği mesajı acaba Erdoğan yeteri kadar algı- layabildi mi? Sadece AKP Genel Başkanı için değil, miting kür- sülerini politik karşıtlarına karşı en ağır söylemler için kullanmaktan hoşlanan öteki liderler içinde geçerli olan bu tavır, Büyükerşen’in sadece kendi yandaşları de- ğil; kentin öteki seçmen kitleleri tarafından da niçin böylesine sevildiğini gösteriyor. Ve 29 Mart’ta belediye meclisinde beklediği gibi büyük çoğunluğu da arkasına alacak bir sonuca ula- şırsa Büyükerşen, soldaki seçmenleri tek çatı altın- da toplayabilecek liderliğin de önünü açmış olacaktır. Yeri gelmişken, Başbakan’ın ilerisini düşünmeden, gözünü karartmaktan hoşlanan bir karaktere sahip olduğunun en son örneği olan hızlı tren vatmanlığı- na da değinelim. İlk kez böyle bir sorumluluğu, hem kendisini, eşi ile kızını; hem de onca politikacı, ga- zeteci ve bürokratın yaşamını tehlikeye attığını dü- şünmeden üstlenen bir başka Başbakan hatırlıyor mu- sunuz? Ve Sayın Başbakan, Allah korusun, vatmanlığı sı- rasında olabilecek bir kaza sonucu hayatını kaybe- decek, yaralanacak, sakat kalabilecekler için nasıl bir vebal, dahası sorumluluk altında kalacağını he- sap ederek mi, treni kullanmaya kalktı? Maazallah, Erdoğan’ın vatmanlık oyunu sırasında kötü şeyler olsaydı, ilgililer kendilerini emir demiri ke- ser mantığı ile mi savunacaklardı? Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] AKP’lineoliberalbelediyecilik,kentipazarlanacakmetaolarakgörürken,kentteyaşayanlarõsömürmeyeyöneldi Kentliyimüşterigibigördüler D ünyanõn son 30 yõlõna damgasõnõ vuran küreselleşme, piyasalaş- ma, özelleşme, merkezden yere- le doğru da kaydõ ve belediyeciliğe de neoliberalizm damgasõnõ vurdu. Seçme- ni giderek bir tür “müşteri” olarak gö- ren neoliberal belediyecilik, kenti, ken- tin arsasõnõ da yerli ve yabancõ sermaye- darlara pazarlanõr bir meta haline dö- nüştürdü. Bu anlamda yerel yönetimlere hükmetmek için yarõş, kentler üstünden ve kentliler üstünden yeni yeni kazanç kapõlarõna ulaşmaya dönüştü. Bugün de Türkiye’de 30 yõldan bu yana kõsa bir ara dõşõnda hüküm süren neoliberal be- lediyeciliğin yeniden icrasõ için AKP iktidarõ, merkezin bütün imkânlarõnõ se- ferber etmiş bulunuyor. 29 Mart seçimleri öncesi sürdürülen politik mücadele, AKP eliyle icra edilen neoliberal belediyeciliğin kentlilerden neler götürdüğünün ve devamõnõn neler götüreceğinin seçmene anlatõlacağõ ve neoliberal belediyeciliğe alternatifin ne olmasõ gerektiğinin de ifade edildiği bir fõrsat olmalõdõr. 30 yıllık geçmiş Yerel yönetimlerin, daha dar anlamda belediyelerini tarihsel süreç içindeki iş- levi, kapitalizmin, sermaye birikim sü- reçlerinin, modellerinin, dolayõsõyla kentlerin gelişimiyle yakõndan ilgilidir. Sanayi kapitalizminin başat olduğu dö- nemlerde kentli nüfusun ağõrlõğõnõ oluş- turan ücretlilerin yaşadõğõ kentlerde be- lediyeden beklenen, ağõrlõkla ücretli sõ- nõfõn ve ailelerinin konut, õsõnma, ula- şõm, kreş, dinlenme vb. ihtiyaçlarõnõn asgari maliyetlerle karşõlanmasõna yara- yacak hizmetleri yerine getirmesi, böy- lece sanayiciye işgücünün maliyetini en aza indirecek dõşsal ekonomiyi sağla- maktõ. Artõk değerin daha çok sanayi- den sağlandõğõ bu sermaye birikimi sü- reci, merkez kapitalist ülkelerde 17- 18’inci yüzyõllardan 20’nci yüzyõla, Türkiye gibi çevre-bağõmlõ ülkelerin birçok kentinde ise 19’ncu ve 20’nci yüzyõllarda geçerli oldu. Azami kârõn, ağõrlõkla sanayiden değil de başta finans olmak üzere sanayi dõşõ alanlardan elde edilmeye başlandõğõ, dolayõsõyla, kent- lerin sanayi ücretlileri yerine, daha çok hizmet sektörü çalõşanlarõnõn, mavi ve beyaz yakalõlarõn ikamet ettiği mekânlar haline geldiği 1980 sonrasõ dönemde kentler, dolayõsõyla belediyeciliğin işle- vi de değişti. ‘Her şey metalaşmalı’ Değişen şuydu: Uluslararasõ kapita- lizm, 1980’lerden başlayarak, mal ve sermaye ihracõnõ dünyanõn tüm coğraf- yalarõna ihraç etmeye başladõ. Adõna küreselleşme denilen bu süreç, çok hõzlõ bir mal ve sermaye ihracõ ile gerçekleş- ti. Bunun için de IMF-Dünya Bankasõ, Dünya Ticaret Örgütü gibi başlõca kuru- luşlar tüm dünyada, “piyasa”nõn “dev- let komuta”sõnõn kesinlikle yerini al- masõ gerektiğine hükmettiler. Piyasaya her şeyin terk edilmesini, piyasanõn her şeye kadir olduğunu, bu yapõlõrsa ve- rimliliğin en yüksek düzeye çõkacağõnõ, kamu müdahalesinin ise kaynak israfõna yol açtõğõnõ iddia ettiler; bunu bir amen- tü gibi tüm dünyaya kabul ettirdiler. İs- tenen, hemen her alanõn piyasaya terk edilmesi, kamu kontrolünden çõkarõlma- sõ, mal serbestisi için gümrüklerin indi- rilmesi, sermaye serbestisi için tüm kambiyo kontrollerinin kaldõrõlmasõ, sermaye giriş-çõkõşlarõnõn serbest bõra- kõlmasõ, yabancõ sermaye giriş-çõkõşõ önündeki tüm engellerin kaldõrõlmasõy- dõ. Her şey metalaşmalõ, fiyatlanmalõ, her şey ticarileştirilmeliydi. Yerele de neoliberalizm Bu piyasalaşma, metalaşma, ticarileş- me, özelleştirme furyasõ, kamuda mer- kezi yönetimi olduğu gibi yerel kamusal alanlarõ da kapsamalõydõ. Böylece, bu küreselleşme döneminde belediyeler de bu neoliberal furyanõn etkisi altõna alõn- dõ; Keynesçi dönemin belediyeciliğinin yerini, artõk neoliberal belediyecilik al- maya başladõ. D oğal olarak, öncelikle merkez-emperyalist ülke- lerin metropollerine, kent- lerine hâkim olan neoliberal bele- diyecilik, kõsa sürede, aralarõnda Türkiye’nin de olduğu çeper; Av- rupa’nõn, Asya’nõn, Latin Ameri- ka’nõn, Afrika’nõn, kõsaca Güney dünyasõnõn metropol ve kentleri- ne de hâkim kõlõndõ. Artõk -değe- rin esas olarak sanayi kapitaliz- minden elde edildiği ve büyük kentlerin azman sanayi kentleri olduğu döneme ait belediyecilik de değişti; küreselleşme döne- miyle birlikte artõk- değerin sana- yi dõşõndan da elde edildiği, sana- yi dõşõndaki hizmetlerin da- ha çok metalaşmasõ, ticarileşmesi ile kabuk değiştiren kentlerde neoliberal belediyecilik hâkim kõ- lõndõ. Neoliberal belediyecilikle, her şeyden önce, kent toprağõ, kent arsasõ daha bir önem kazanõ- yor, dolayõsõyla kent arsasõ rantõ üretimi, spekülasyonu ve paylaşõ- mõ, belediyeciliğin odağõna yerle- şiyordu. Kentlerin, sanayi azmanõ olduklarõ dönemde, sanayi işçile- rinin konutlarõnõn kurulduğu alanlar dahil olmak üzere, şimdi merkezi kent arsalarõ ticarileşe- cek “steril” alanlar yapõlmak üzere “kentsel dönüşüme” uğra- tõlacak alanlar ol- malõ, ücretli ko- nutlarõ kent çeper- lerine taşõnmalõ, yeni göçenler, iş- sizler, va- sõfsõzlar “varoş”larda, uydu kentlerdeki bloklarda istif edilmeliydi. Neoliberal belediyecilik için başköşeye oturan kent arsasõ ran- tõnõn üretimi ve spekülasyonuna eşlik edecek ikinci öğe, belediye- den beklenen mal ve hizmet üre- timinin daha çok metalaşmasõ, ti- carileşmesi, daha çok özelleştiril- mesi oldu. Kentlinin tükettiği do- ğalgaz, su, elektrik, ulaşõm, kreş, otopark vb. mal ve hizmetler, ar- tõk daha çok “meta” haline geti- rilip satõlmalõ, özellikle de beledi- ye üretimi değil, taşeronlar ya da özelleştirmelerle sermayenin ala- nõna sokulmalõydõ. Ve yapõldõ da. Daha iddialı roller Küreselleşme döneminde, bazõ büyük kentler, metropoller, dola- yõsõyla metropol belediyeleri, da- ha iddialõ rollere talip oldular; küresel kent olmak!.. Aralarõnda İstanbul’un da olduğu bazõ büyük kentler, küreselleşen dünyanõn kontrol kuleleri olmaya soyundu- lar. Daha da ötesi, küresel işbölü- münü tayin eden Merkezler tara- fõndan bu role özendirildiler ve adeta, bulunduklarõ ülkeden ba- ğõmsõz bir coğrafya gibi, metro- polü küresel bir kent olarak dona- tõp bezeyerek küresel sermayenin hizmetine sunmaya özendirilip yarõşa sokuldular. Küreselleşme süreciyle ortaya çõkan neoliberal belediyecilik, ül- ke(ler) bütününe hâkim kõlõnan piyasalaşma, özelleşme, ticarileş- me sürecinin akõşõna sokulup neoliberalleşmeyi yerel yönetime de taşõdõ. Kent arsasõ rantõ ön pla- na çõkarõlõp buradan devşirilecek rantlarõn üretimi ve dağõtõmõ bele- diyeciliğin odağõna otururken be- lediyeden üretimi beklenen mal ve hizmetlerin ticarileşip meta- laştõrõlmasõ ve özelleştirilmesi buna eşlik etti. Belediyenin ver- diği hizmeti üreten çalõşanlarõ, hizmeti özelleştirip taşerona akta- rarak belediye çalõşanõnõn sayõsõ- nõ en aza indirip, onlara en az üc- reti ödeyip ve azami “verimi” el- de etmekle bir başka hedef haline getirildi. Arsa,rant,spekülasyonvepaylaşõm N eoliberal politikalar, tarõma verilen devlet desteklerinin azaltõl- masõnõ telkin etti. Bunun yanõnda, tarõmõn kullandõğõ traktör, gübre, ilaç vb. gir- dilerdeki müthiş fiyat artõş- larõ ile baş edemeyen kõr nü- fusu, tarõmõ terk edip kentle- re göçtü. Sonuçta, istihdamõn tarõm-tarõm dõşõ bileşimi de kõ- sa sürede muazzam bir değişim geçirdi. 1990’a kadar başa baş görünen istihdamda tarõm ve ta- rõm dõşõ, bu tarihten sonra hõz- la açõldõ ve tarõm dõşõ, dolayõsõyla kent istihdamõ hõzla arttõ. Bu ölçüde kapitalistleşme, kent- leşme, haliyle belediyelerde ni- celik ve nitelik değişimini de ge- tirdi. Kent boyutuna ulaşan yerle- şim yeri sayõsõ arttõkça, belediye sa- yõsõ da arttõ. 1950’de nüfusun yüz- de 28’i belediye hizmeti alõrken 1980’de bu yüzde 58’e çõktõ ve 2007’ye gelindiğinde yüzde 83’e kadar çõktõ. Nüfus kentlerde yõğõldõkça, “ma- halli idare” birimlerinin (ağõrlõkla belediye olmak üzere özel idare, muh- tarlõklar vb.) yaptõklarõ harcamalar da arttõ. Nitekim, bunu mahalli idare har- camalarõnõn milli gelirdeki payõnda gö- rebilmekteyiz. 1975’te GSMH içinde yüzde 1.3 paya sa- hip olan mahalli idare bütçelerinin 1990’a gelindiğinde payõnõn yüzde 2.75’e çõktõğõ, 2000’de yüzde 4.73’ü bulduğu ve izleyen yõl- larda da yüzde 4’e yaklaştõğõ görüldü (Ye- rele kaynak aktarõmõnõn arttõrõlmasõnõn ne- denlerini, neoliberalizmin Dünya Bankasõ ve AB’ce de desteklenen devleti küçültme pro- jesinin bir parçasõ olan Yerel Kalkõnma Stra- tejisi üstünden, ayrõca tartõşmak gerekir). 2007 verilerine göre, belediye hizmeti alan nüfus, toplamõn yüzde 83’üne yaklaşõyor. 16 Büyükşehirin belediye nüfusu da 32.2 mil- yon ile toplam belediye nüfusunun yüzde 54’üne ulaşõyor. T ürkiye’de neoliberal belediyecilik, 1980 sonrasõ başladõ. 24 Ocak 1980 Kararlarõ ve onu tamamlayan 12 Eylül askeri diktatör- lüğünün eşliğinde inşa edilen dõşa açõlmacõ, neoliberal birikim modeline paralel olarak be- lediyecilik de kabuk değiştirdi ve neoliberal belediyeciliğin icrasõna 1984 seçimleri ile başlandõ. ANAP’õn hükümet ettiği 1989’a ka- dar geçerli kõlõnan bu model, bir dönemlik SHP belediyeciliği kesintisinin ardõndan, Re- fah Partisi’nin liberal kanadõ ve yine merkez sağ DYP-ANAP ile ANAP taklitçisi AKP eliyle bugüne kadar icra edildi. Birinci tespit şu: 1980 sonrasõnõn dõşa açõl- macõ politikalarõ ile Türkiye, hõzla dünya ekonomisi ile bütünleşti. Bu, daha yüksek mal ve sermaye bütünleşmesi ile olurken iç dinamikler de çok hõzlõ bir değişime uğradõ. Bu değişimlerden en önemlisi, kõr-kent nüfus bileşiminin iç göçlerle hõzla değişimi, sonuç- ta kentleşme oranõnõn yükselmesiyle oldu. Öyle ki, daha 1970’te kent nüfusu, ülke nüfusunun yüz- de 29’u, 1980’de ise yüzde 36’sõ iken bu oran 1990’da yüzde 51’i aştõ. Takip eden 10 yõl sonra, yani 2000’de kentli nüfus yüzde 57’ye, 2007 nüfus sayõmõn- da da yüzde 70’e, 2008’de ise (TÜ- İK’nin ilginç bulgularõy- la!..) yüzde 75’e çõkmõş görünüyor. Kaynak:DPTverilerive2009 KalkõnmaProgramõ SÜRECEK Tarõma devlet desteği azaldõ Türkiye’de neoliberal belediyecilik AKP, yerel seçimde tüm olanaklarõ seferber ettiği kentlerde beklediği kalabalõklarõ toplayamõyor Mitingler hayal kırıklığı yarattıANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Seçim sürecinde “kaleleri düşür- me” hedefiyle yola çõkan AKP, tüm olanaklarõ seferber etmesine karşõn CHP ve DTP’nin elinde olan kent- lerde beklediği ilgiyi görmüyor. Ankara-Eskişehir hõzlõ treninin açõ- lõşõnõ Eskişehir’de yaptõğõ mitingle ay- nõ güne denk getiren Erdoğan, mi- tingde beklediği kalabalõğa ulaşa- madõ. Eskişehir garõnda yapõlan açõ- lõş törenine az sayõda vatandaş katõ- lõrken; Erdoğan’õn, kurdela kesimi sõ- rasõnda “Mutlu olmadınız mı, hani alkış?” demek zorunda kalmasõ dik- kat çekti. Ulaştõrma Bakanlõğõ ve il- gili kuruluşlarõnda görev yapan me- murlar da trenle Eskişehir’e taşõn- dõ. TCDD Ticaret Dairesi Başkanõ Abdülkadir Gül’ün 11 Mart 2009 ta- rihinde daire başkanlõklarõ ve 2. Böl- ge Müdürlüğü’ne gönderdiği yazõda, “13 Mart 2009 tarihinde Yüksek Hızlı Trenin sefere başlaması ne- deniyle Eskişehir’de yapılacak tö- rene saat 07.55’te kalkarak kon- vansiyonel trenle gitmek isteyen daireniz/bölgenizden her unvan- daki personelin isim listesinin 12.03.2009 tarihi Perşembe günü saat 13.00’e kadar Ticaret Daire Başkanlığımıza faksla bildirilmesi hususunda gereğini arz ederiz” denildi. TCDD 2. Bölge Müdür Yar- dõmcõsõ Halil Korkmaz tarafõndan 1. Bölge Müdürlüğü’nün bilgisine su- nulan 11 Mart 2009 tarihli yazõda ise, “Ankara’dan Eskişehir’de 10.30’da yapılacak törenlere katılacak ku- rum çalışanlarının gidiş ve dönüş- lerinin sağlanması için; Anka- ra’dan serbest tarifeli 15101 K. 07.25, dönüşü Eskişehir’den serbest tarifeli 15102 K. 15.00 olup teşki- latı 6 TVS pulman 1 WR yemekli vagondan oluşacak 11029/11030 nolu Cumhuriyet Ekspresi’nin aza- mi hız ve seyir sürelerini kullana- caktır” denildi. Ankara’dan gelerek açõlõşa katõlanlarõn mitingi izleye- bilmeleri için trenin dönüş saatlerin- de ayarlama yapõldõ. Tüm bu uğraşlara rağmen miting alanõnda yine de beklenen kalabalõ- ğa ulaşõlamadõ. İki lojmanõ birleştirdi FIRAT KOZOK ANKARA - Kadrolaşma iddialarõyla gündeme gelen TRT’de 8 odalõ lojman tartõşmasõ başladõ. Kurumun eski Genel Müdürü Şenol Demiröz, Gaziosmanpaşa’daki TRT lojmanlarõnda kendisi ve basõn danõşmanõ için eşine az rastlanan bir ta- dilat yapmõştõ. Lojmanlarda iki daire birleştirilmiş ve jakuziler yerleştirilmişti. Benzer uygulamanõn Aralõk 2008’de görevi biten TRT Yönetim Kuru- lu Üyesi Ali Alp için de yapõldõğõ ortaya çõktõ. TRT Yönetim Kurulu 2 Aralõk 2005 tarihinde Kamu Konutlarõ Yönetmeliği’ne aykõrõ olarak kendilerine lojman tahsis edilmesi için bir karar aldõ. 19 Aralõk 2005’te Alp’e lojman tahsis edildi. Ancak 4 odalõ lojman Alp’e “yetmeyince” yanõn- daki bir daire daha bu lojmana eklendi ve ortaya 8 odalõ bir daire çõktõ. Bu tablo Başbakanlõk Yüksek Denetleme Kurulu’nun (YDK) da dikkatini çekti. Kurulun denetleme raporunda kurum personeli olmayan yönetim kurulu üyelerine lojman tahsis edilmesinin mevzuata aykõrõ olduğu belirtilerek kuruma yeni bir konut yönetmeliği çõkarmasõ önerildi. YDK’nin raporu, TBMM KİT Alt Ko- misyon üyeleri tarafõndan ocak ayõnda TRT’de yapõlan denetimlerde gündeme getirildi. TRT yö- netimi ise konuyla ilgili olarak oluşturulan komis- yonun çalõşmalarõnõ sürdürdüğünü açõkladõ. Haber-Sen ilgili yasa ve yönetmeliklere aykõrõ olan lojman tahsisi kararõnõn iptal edilmesini ve Alp’in lojmandan çõkarõlmasõnõ istedi. TRT’nin başvuruya olumsuz yanõt vermesi üzerine yargõ- ya başvuran sendika, Ankara 15. İdare Mahke- mesi tarafõndan haklõ bulundu. Alp’in görev sü- resinin bitmesi nedeniyle lojmanõ boşalttõğõnõ anõmsatan Haber-Sen, lojmanda yapõlan tadilat nedeniyle kurumun zarara uğradõğõ gerekçesiyle Alp’e lojman tahsisi kararõ veren TRT yöneticile- ri hakkõnda alacak davasõ açmaya hazõrlanõyor. TRT YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle