19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ SADIK ÇELİK Sudan Sorunlar, Sudan Meseleler… “Sudan sudan meselelerle kavga edenler, sudan sudan sebeplerle kavgadan ayrılırlar” sözü dünün dünyasına aitti. Bugünkü dünyadaki ‘su’dan sebepler geleceğin dünyasının kavga nedenlerinden, kriz başlıklarından biri olmaya aday…. 5. Dünya Su Forumu 16–22 Mart tarihlerinde İs- tanbul’da toplanıyor. Amacı suyun “insan hakkı” özel- liğinden koparılıp “temel ihtiyaç” maddesine dönüştürülmesi, değerinin de arz talebe göre belir- lenmesi, yani piyasalaştırılması olan küresel bir ha- zırlık çalışması. Su artık satışa çıkıyor. Sorabilirsiniz suya para ödemiyor muyuz zaten, ne var bunda? Doğru, suya para ödüyoruz; ancak suya para öde- memizle suyun piyasalaştırılması arasındaki farkı an- layabilmek için yerel yönetimlerin, tarım sulama kooperatiflerinin uygulamalarına bakmak yeterli ola- caktır. (Halkın, çiftçinin ihtiyacı ne kadarsa kamu yö- netimi tarafından o kadar su temin edilip, ihtiyaç sa- hiplerine kâr gözetilmeden verilmesidir.) Suyun metalaştırılmasınınsa kriterleri vardır; bun- lardan ilki toplumsal ihtiyaçları karşılamak için değil de miktarsal olarak daha fazla, yani üretim için üre- tim yapılması. İkinci koşul da üretilen ürünün değe- rinin piyasa koşullarında belirlenmesidir. Devlet ya da kamu otoritesi su sağlama görevinde suyun bede- lini maliyetinin bir bölümü olarak vatandaştan alır. Bu uygulamada ve anlayışta piyasa değeri söz konusu değildir. Amaç kamu yararıdır, toplumsal çıkar ve menfaatlerdir. 16-22 Mart tarihlerinde OECD, Bir- leşmiş Milletler, Dünya Su Forumu’nun ortak hare- ket ederek düzenlenecek çalışma toplantısının ana başlığı suyun yönetiminin mevcut anlayış ve politi- kalarla dağıtımının gerçek karşılığını bulmadığını, sür- dürülebilir olamayacağını iddia ediyor olmalarıdır. Bu anlayış, kendi mantıklarına göre doğru. Çünkü ka- pitalizm temelinde bir malın değeri, ancak piyasa ko- şulları içerisinde arz talebe göre belirlenmeli ve su pi- yasa kurallarına terk edilmeli, ihtiyaçtan ve gerekli- likten bağımsız, arzla değerlendirilmeli deniliyor. Eğer siz suyu meta olarak görürseniz böyle algıla- manız da doğru olur. Ancak kendi kendini yenileyen bir kaynak olan su, insan hakkı, canlı hakkı olduğu; tüketime yönelik anlayışla yönetilmemesi gereken top- rak gibi, hava gibi temel insan ihtiyacı olarak görül- meli, hak olarak kabul edilmelidir. Suyun kullanımı ve yönetiminde, en çok tartışılan konuların başında ise suyun metalaştırılması, ticari- leştirilmesi geliyor. Su kaynakları geçen yüzyılın sonlarından günümüze kadar parsellenerek ticari ha- le getirildi, nerede içilebilir ve temiz bir su kaynağı var- sa oraya bir ticari işletme konduruldu. Günümüzde gelinen noktadaysa bırakın biz insanları, neredeyse hayvanlar bile pet şişeden su içmek zorunda kala- caklar, çünkü temiz ve içilebilir suların hepsi tama- men ticari kaygıların yönlendirmesiyle paketlenerek, ambalajlanarak, borulanarak önümüze taşınıyor. Oysaki, tüm canlıların en temel hakkı su. Bu tartışıl- maz gerçek bile, neoliberal düzenin sadece kâr amaç- lı dönen çarkları arasında akıp gidiyor. Küresel finansal krizin her geçen gün reel ekono- miyi derinden sarstığı, ekonomik bunalımı derinleş- tirdiği, milyonlarca insanın işini, aşını kaybettiği bu- günlerde Türkiye’nin 5. Dünya Su Forumu toplantı- ları için 17.5 milyon Avro bütçe ayırması kabul edi- lebilir gibi değil. Dünya Su Forumu gibi sadece ulus- lararası sermaye ve yerli işbirlikçilerinin yararına olan faaliyetlerin faturasının halka çıkarılmasını uygun bul- muyoruz. Suyun ticarileştirilmesine hizmet eden ve “kullanan-kirleten öder” ilkesine dayanan politikala- rın doğayı koruması mümkün değildir. Evlere takıl- ması süren kontörlü su sayaçları ve suyun maliyeti- ni aşan aşırı fiyatlarla topluma verilmesi kabul edi- lemez, çünkü yaşam için gereken su ticari bir mal de- ğil, bir haktır. Yerel yönetimler su üzerinden bütçe açıklarını kapatamazlar. Gerekçeleri kuraklık da ol- sa, suların kirlenmesi de olsa kusura bakmasınlar, bunlara kendileri sebep oldular. Bu bahanelerle ölümü gösterip sıtmaya razı edemezler. Dünya su pi- yasasına hâkim olan “Ondeo”, “Veolia” , “Saur” “RWE”,“Anglian” gibi su tekelleri bu foruma spon- sor oluyorlar veya destekliyorlar. Asıl amaçlarıysa ka- mu hizmetlerinin tüm alanlarına hâkim olmak. Göl- ge etmesinler başka ihsan istemeyiz. Sularımızın yağ- malanmaması için, özelleştirilmemesi için, talan edilmemesi için, uluslararası tekellerin planlarının meş- rulaştırılmaması için sivil toplum kuruluşlarının ve ay- dınların daha fazla halkı bilinçlendirmeleri, toplum- sal muhalefetin yayılmasına önderlik etmeleri ge- rekmektedir. MERİÇ VELİDEDEOĞLU 1950’li yılların özellikle son- larına doğru, yani “Bayar- Menderes” iktidarının ülkeyi tam bir felakete sürükledikle- ri sıralarda Çetin Altan, gençliğin en çok okuduğu ya- zarların başında gelirdi. Milliyet’teki “TAŞ” başlıklı köşesinde yazdıkları gençliği oldukça etkilerdi. Hele “28 Nisan 1960” olaylarının ertesi günkü tutumu, anılarda silin- meyecek bir “iz” bırakacaktı. Gençler, 28 Nisan günü İs- tanbul Üniversitesi’nin bah- çesinde, “Demokrat Parti”nin CHP’yi “yok” etmeye yönelik, Meclis içinde oluşturduğu ün- lü “Tahkikat Komisyonu”nu protesto etmek için yoğun olarak toplanmışlardı. “Hukuk”un bu denli çiğnen- mesine olağanüstü bir tep- kiyle başkaldırıyorlardı. Arkadaşlarının “vurulduğu” haberleri geldikçe ortalık iyice alevleniyordu. Öğleden sonra üniversitenin etrafı sarıldı. Gi- riş çıkış yasaklandı. Bunun ne zamana dek sü- receği belli değildi. Şimdiki gibi cep telefonu yoktu ki ai- lelerimize haber verelim. Sa- nırım bunu düşünen de pek yoktu. Karanlık ve serinlik iyice çö- künce yer yer, “Acaba Çetin Altan yarın ne yazacak?” gibi konuşmalar da duyuluyordu. Ne var ki, ertesi günkü ga- zetede çok şaşırtıcı bir görü- nümle karşı karşıya kalacaktık. Çetin Altan’ın köşesi bembe- yazdı. Öyle ki, “Bugün Canım Yazı Yazmak İstemiyor...” baş- lığı bile bu beyazlık içinde eri- mişti. Sanırım yazsaydı bu denli etkilenmezdik. Yıllar geçti; Çetin Altan hep yazıyordu. Yetmişli yılların bi- timine doğru yönü değişmiş gibiydi. Yanılmıyorsam 1980’in başlarında, bir gün telefonla Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu aradı. Aralarında uzun bir konuşma oldu. Telefonu kapattıktan sonra Velidedeoğlu, Çetin Al- tan’ın; “Ne oluyor hocam? Boyalarımız mı dökülüyor?” dediğini söyledi ve elleri diz- lerinde öylece kalakaldı... Velidedeoğlu 1992’ye dek “boyaların nasıl döküldüğü- nü” üzülerek izledi. Bütün bunları şubat ayının başında, “Kültür ve Sanat Bü- yük Ödülü”nün Altan’a veril- mesi törenini TV’den izlerken anımsadım. Ödülü verecek olan Baş- bakan Erdoğan, bir türlü diz- ginleyemediği o ses tonuyla; “Eleştirel akıl olmadan yol ala- mayız!” diyordu, bastıra bas- tıra... Bu konuşmayı dinleyip bu “vurgu”lamaya kendini kaptı- ranlar da, ertesi gün şöyle di- yorlardı: “Bu, onun sözleri ola- rak tarihe geçiyor!..” Üstelik bunu söyleyip ya- zanlar, “eleştirel akıl” olgusu- nun tüm ayrıntılarını, aşama- larını, gelişmelerini bilenlerdi. (*) Bu durumda şaşırmamak elde değil. Bir “dogmatik akıl”ın, “eleştirel akıl”ı bu den- li “yüceltmesinde” bir “hoş”luk (!) görülmüyor mu? Şöyle kısaca anımsayalım. “Eleştirel akıl”ın oluşumunda verilen tarihsel savaşımın en “zor” boyutunun, “dinsel” dog- malarla olduğu bilinir. Kutsal kitaplardaki dogma- lar, “inananlar”ın “dünyasal yaşam”ını düzenleyen yasalar “eleştirel akıl”ca bir bir elden geçiriliyor, yerlerine “insan”ın yaptığı “değiştirilebilen” ya- salar konuyordu. Yaşamı “yaşanır” kılan “laik” düzene doğru gidiliyordu. “Dogmaları” içselleştirmiş “dogmatik akıl”ın olağanüstü direnmesine karşın. Burada kesip, Erdoğan’a ve AKP’ye dönelim. Bu partinin “ideoloji”sinin, “yapı”sının ne olduğunun en temel “refe- rans”ı “kurucu”su ve “lider”i olan Erdoğan’dır, kuşkusuz. Onun; “Hem laik, hem Müs- lüman olunamaz!”, “Demokrasi bizim için bir amaç değil, araç- tır” gibi söylemleri -yalnızca bu ikisi bile- AKP’nin ideolojisin- deki “dogmatik akıl”ın yerinin ne olduğunu algılamaya yeter de artar. Peki, o zaman “eleştirel akıl”ı neden bu denli yüceltiyor Er- doğan derseniz, şimdilik yanıt şu olabilir: Bu kavramdaki “eleştirel” nitemi, CHP’nin İs- tanbul adayı Kılıçdaroğlu’nu “eleştirmek”le eşanlamlı görüp, algıladığı için... Dolayısıyla Erdoğan’ın bu konuşmasına “tarih düşenler” için de ne diyeceğimizi birlik- te düşünelim. (*) H. Şahin, Radikal, 4 Şubat. ‘Eleştirel Akıl’ ve Başbakan [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com13 Şubat OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 13 ŞUBAT 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Demeç: ‘Tunceli Valisi AKP’li gibi çalışıyor! Gibisi fazla gibi! Vasiyet Anıl Öçal: “Kemal Unakıtan’ın kalbi teklemiş: Ekonomiyi emperyalizme beni Amerikan hekimlerine emanet edin!” Sonuç Avni Kurtuldu: “Tunceli’de açılan sandık sayısı 50. Markalara göre oy dağılımı: Arçelik 80, Vestel 78, Bosch 77, Beko 69!” Aleni Vahdi Bingöl: “Şeffaf toplum olduk; artık her türlü hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, kanun suzluk aleni yapılıyor!” YağmurDeniz Zahid Akman Alanya’da ne yapıyor? ALMANYA’DA Deniz Feneri ve yapı kooperatifi vurgunlarıyla meşhur olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Zahid Akman, devletin resmi otomobiliyle gittiği kahvede devletin polisini kapıya dikip “çikolatasına” okey oynuyormuş. Babasının koyduğu Aykut adını atıp yerine şeyh babası Mehmet Zahid Kotku’dan Zahid adını almış bir İslamcı için bundan daha beter bir durum olamaz. Keşke adı yüz tane yolsuzluk skandalına karışsaydı da kumar masasına bulaşmasaydı. İslamcı camia, çocuğa cinsel tacizden yargılanan Hüseyin Üzmez’i bile bağrına basar ama kumarbazı pek affedemez gibi geliyor bana. Zahid’in işi gerçekten zor. Ama bunun da bir kolayı bulunabilir. Deniyor ki, Zahid son aylarda sık sık Alanya’ya gidiyor ve Alanya ilçe merkezinin deniz kıyısındaki son büyük yeşil alanlarından Karayolları arazisinin çevresinde dolaşıyormuş. Karayolları arazisinin rantı, en az iki yeni Deniz Feneri kuracak kadar büyükmüş. Özelleştirme, güzelleştirme adı altında araziyi kapatabilirse, kimse Zahid’in kumar masasında yakalandığını hatırlamaz, “çikolatasına okey”i vallahi de billahi de hemen unutuverirler. Haydi Zahid, Alanya’da bastır Zahid! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAMCI iktidar yanlısı “F tipi” gazetelerden birinde Aykut Işıklar, yılların tiyatro sanatçısı Nedim Saban’ı Musevi kökenli olmasını vurgulayarak aşağılayan bir yazı yazmış. Aklı başında insanlar “Bu çağda ırkçılık, ayıp değil mi” diye soruyor. Ayıp olmak bir yana aynı zamanda suç da, üstelik evrensel bir suç. Ama kim soruşturacak! Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, İstanbul’a gelmiş. Arap dünyasının bile reddettiği İslamcı terör örgütü Hamas’ın sempatizanları Taksim alanında miting düzenliyor; Mübarek’i lanetliyor! İstanbul sanki Tahran olmuş. Öte yandan 1 Mayıslarda Taksim’e sokmamak için işçileri öldüresiye döven İstanbul polisinin karizmatik bıyıklı şefi Celalettin Cerrah, Taksim’de pankart açan, tekbir getiren İslamcı terör örgütü sempatizanlarını seyrediyor! Başbakanlık koltuğunda oturan RTE Hamas’ın avukatlığına soyunmuşken, büyük bir hızla ılımlı İslam Cumhuriyeti’ne doğru sürüklenen Türkiye’de kim kimi soruşturacak? Türkiye’de bir tek soruşturma vardır; o da yurtseverlerin gözaltına alındığı Ergenekon dalgası! Yüksek Seçim Kurulu kararlarını bile iplemeyen bir iktidarın yönetimi altındayız. Alanya’daki yerel gazete Yeni Alanya’daki yazılarında antisemitizm yapan Şükrü Boz adındaki “ulema”yı biliyorsunuz. Adamın “Yahudilerin katli vaciptir” fetvası vermesi yakındır. Antalya’nın eski polis şefi valisi Alaaddin Yüksel, Kültür ve Turizm Bakanı eski solcu yeni İslamcı Ertuğrul Günay’ı arayıp büyük solcu eskisi Çetin Altan’a verilen 2008 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün 2009 yılında “büyük antisemitist” Şükrü Boz’a verilmesini önerirse hiç şaşırmamak gerek. Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne doğru sürüklenen Türkiye’de kimin kimi ödüllendirdiği belli! Deniz yoluyla gelen İsrailli turistlerden önemli bir gelir sağlayan Alanya’da Şükrü Boz rahatça antisemitizm yapabiliyor ve İstanbul’da Aykut Işıklar Musevi olduğu için Nedim Saban’ı aşağılayabiliyorsa, Türkiye’nin aklı başında tüm insanlarına şimdiden geçmiş olsun! Kendine ulusal düzeyde yandaş medya yaratan iktidarın Anadolu’daki yerel medya üzerinde nasıl bir yalakalık düzeni kurduğunu düşünün ve Yeni Alanya gazetesinde olduğu gibi Anadolu’nun her köşesinde nice Şükrü Boz’ların kör bıçaklarıyla Yahudi düşmanlığı yapabileceğini varın siz hesaplayın. Şükrü Boz SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõyamet gü- nünden önce or- taya çõkarak in- sanlarõ dine dön- dürüp mutluluğa kavuşturacağõna inanõlan kişi... Bir şeyin doğru olduğunu belirt- mek için yapõlan işaret. 2/ Es- krimde kullanõ- lan üç silahtan biri... Sekiz notanõn sõ- ralanmasõyla oluşan di- zi. 3/ Yüz, çehre... Ölen bir kişinin ardõndan ya- zõlan şiir. 4/ Hastalõktan kurtulma, iyileşme... Fas’õn plaka imi. 5/ Konya ilinde bir ba- taklõk. 6/ Ünlem... Hi- tit. 7/ Tavlada “üç” sa- yõsõ... Yazõnsal. 8/ Ka- dõn hapishanesi. 9/ “ --- oluyor halimi takrire hicabõm / Üzme yetişir üzme firakõnla harabõm” (Nigâr Hanõm)... Eşya üzerindeki mikrop ya da ufak böcekleri basõnçlõ buharla öldürmeye yarayan büyük kazan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dinsel düşüncede, dünya tarihinin sonunda Tanrõ- sal bir görevi yerine getirerek insanlõğõ kötülük ve gü- nahlardan kurtaracak kişi... Gümüş. 2/ Bir anlatõyõ, bir söylevi bitiren özlü söz. 3/ Kanõn hemoglobinle ren- klenmiş kõrmõzõ yuvarõ... İki tarla arasõndaki sõnõr. 4/ Yüksekokul. 5/ Duman lekesi... Bir işi yapmaya hazõr. 6/ Kuşlarõn “taşlık, konsa” gibi adlar da verilen mi- desi... Havva’nõn Batõ dillerindeki adõ. 7/ “ --- yanõmda yârem var / Sol yana döndür beni” (Türkü)... Yufka ek- meği. 8/ Cazibe... Boru sesi. Şah İsmail’in şiirlerin- de kullandõğõ mahlas... Tuzağa düşürülen şey. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B E R C E S T E O D E O N A S T S E R E T M E T K U Z İ N E A Z A M M A R A N E Y F İ R A K A B A L O N L A U S U L A D İ Ü R A T S K A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 YAŞAMAK GÜZEL YAŞATMAK DAHA DA GÜZEL 0 212 557 70 70 / PBX
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle