21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 28 ARALIK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘Seçmen!’ [email protected] Ülkenin “seçim sistemi” geçtiğimiz hafta sonu “olağan” sonucunu verdi. DTP’nin yerini alan BDP-Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri TBMM’de kaldılar. Meclis’te kalmalarını, birçok kişi ve kuruluş özellikle istedi. Ancak isteyenler arasında olmaması gereken terör suçlusu Abdullah Öcalan da vardı ve bu durum kamuoyunda oldukça yadırgandı. Önce, milletvekilleri doğru olanı yaptılar! Sonra BDP milletvekillerinin davranışında yadırganacak hiçbir şey yoktu! Söze, bir öykücükle girelim. Kaynağı, değerli arkadaşım, geçen dönem Adana CHP Milletvekili Avukat Ziya Yergök’tür. Öykücük şöyle: 1950’li yılların özgürlük savaşımcısı gazeteci Metin Toker, 1970’lerin ikinci yarısında Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından kontenjan senatörü seçilmişti. Toker, arada bir TBMM’deki arkadaşlarına: - Bana izin, “seçmenimi” görmeye gideceğim, der ve Çankaya’nın yolunu tutarmış! Aslında Türkiye’nin bugünkü seçim sisteminin ve siyasetin yapısal çarpıklığı, bu alaycı tümcede çok doğru olarak özetleniyor. Bilinen bir gerçektir ki, şu sırada TBMM’de grubu bulunan partilerde milletvekili adaylarının tamamını genel başkan saptıyor. Bu işleyiş kaçınılmaz sonucunu veriyor: Milletvekillerinin gerçek seçmeni, genel başkan oluyor! Sonuçta milletvekilleri, seçmenlerine, yani genel başkanlarına yakın olabilmek için, ellerinden geleni yapıyor. Çünkü genel başkana uzak olmak, hele onu eleştirmek, siyaseten yok olmaktır. Böyle olunca da milletvekilleri, yasa yapma ve denetim görevlerini etkin bir biçimde yapamıyor; üretken ve verimli olamıyor. Her gün yakınılan siyaset kısırlığının; siyasetin çözüm üretememesinin ve toplumun istekleri karşısında aşırılaşan duyarsızlığının asıl nedeni budur. Yıllardır bu “demokrasi tiyatrosu”, iç ve dış kamuoyu oluşturan çevrelerin gözleri önünde bu ülkede oynanıyor. Genel başkanlar ellerindeki bu olağanüstü gücün bir parça azalmasını bile istemiyor; Siyasi Partiler ve Seçim yasalarının demokratikleşmesi, adayların en azından büyük bir bölümünün ve ilke olarak tamamının önseçimle saptanması için hiçbir girişimde bulunmuyor; tabii seçtikleri milletvekilleri de! Gerçekte BDP milletvekillerinin TBMM’de kalmalarının en ağır suçlamalarla “eleştirilmesi”, Öcalan’ın terör suçlusu olmasından kaynaklanıyor. O kadar! BDP milletvekillerini eleştirenler için, sorun “bağımlılık” değil; sorun, bir terör suçlusuna bağımlılıktır! Oysa asıl “sorun” ve sorgulanması gereken siyasette kişiye bağımlılığın vardığı çok aşırı noktadır; yani, bağımlılığın kendisidir. Kaldı ki, sıkça yaşandığı gibi, TBMM’de grubu bulunan partilerin genel başkanları çoğu zaman birbirlerini “ihanetle” suçluyorlar; rakiplerini Öcalan’a eşitliyorlar. Böylece ortaya tek bilinmeyenli bir denklem çıkıyor. Bilinmeyen ya da Türkiye’de bulunmayan gerçek “temsili” demokrasidir; yasama organını oluşturacak olan milletvekili adaylarının geniş bir katılımla saptanmasıdır; tek başına genel başkanlarca değil. Bununla birlikte, nedeni ya da gerekçesi ne olursa olsun, BDP milletvekillerinin TBMM’de kalmaları; yani, “dağı” ya da “sokağı” değil de yasal alanı seçmeleri olumludur. Sonuçta, çözümü terörde değil barışta aradıklarını kanıtlamaları, ülkenin barışa yönelmesinin yollarını açabilir ve mutlaka açmalıdır. Ülkeyi ayakta tutan, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyete giden süreçtir. Bu sürecin önemli bir tanığı ve Cumhuriyetin değerlerinin sürekli savunucusu Yeni Adana gazetesi 25 Aralık’ta 92. yayın yılına girdi. Pozantı’da bir vagondan gelen bu bağımsızlık ve özgürlük savaşımını www.yeniadana.net ’ten izleyebilirsiniz. Hukuksuzlukları, yolsuzlukları ve diğer olumsuzluklarıyla eski yılın kesinkes eskide kalmasını, yeni yılın çok daha iyi geçmesini diliyorum. Yılın son yazısında, 2009’un 2010’a miras bıraktığı zeitgeist (zamanın ruhu) üzerinde düşünmeye çalışıyorum: 2009 yılında, gelişmelerin yönü, önemli eğilimlerin çoğu belirginlik kazandı. Ne yazık ki bu belirginlik bizi geleceğe ilişkin büyük bir belirsizlik duygusuyla karşı karşıya bırakıyor. Sıfırlı yıllar… Bildiğiniz gibi, hemen her on yıllık döneme özgün bir ad takılır. Bu ad genel bir algıya, zeitgeist’e işaret eder. Ben, bir süredir, geçen on yılın nasıl tanımlanacağını merak ediyordum. Geçen hafta medyadaki değerlendirmeleri izlerken, yorumcuların, anlam yüklü “noughties” kavramında buluşmaya başladıklarını gördüm. “Noughties” sıfırlı yıllar demek. Ancak, “sıfır” içi boş anlamına geldiğinden, on yılı içi boş bir dönem olarak da betimlemiş olmuyor mu? Diğer taraftan “noughties” sözcüğü aynı zamanda “noughty” (yaramaz) sözcüğünü de içerdiğinden, bu boşluk aslında bir nitelemeyle doldurulmuş olmuyor mu? Üstelik, bu kavram yeni değilmiş. İlk kez, BBC, yeni on yıllık dönemi tanımlamak için, 2001 başında kullanmış. Ama ben bu sözcüğe, geçen haftaya kadar hiç rastlamamıştım. Geçen döneme ilişkin bir betimleme arama çabası, 2009 yılında “noughties” sözcüğünün içinde gizli “noughty” (kötü) anlamı üzerinde bir mutabakat oluşturmuşa benziyor. 2009’un mirası zeitgeist’i düşünürken, beni “büyük belirsizlik” kavramına götüren etkenlerden biri de bu “mutabakat” oldu. Siyasi belirsizlik Eğer kapitalizmin paradigması içinde düşünürsek, Kissinger’ın “Hiçbir şey barışı, hegemonya ve güçler dengesi kadar güvence altına alamaz” saptamasına katılmak durumundayız. Hegemonyacı güç hem genelde düzeni sağlar, savaşları engeller, hem de diğer devletlere güvenli bir ortamı sunar. Hegemonyacı güç, uluslararası ilişkilerde devletlerin, kendi topraklarındaki hükümranlık haklarına saygılı olunacağına ilişkin bir ilkenin geçerli olduğuna dair bir görüntüyü de korur; ihlal durumlarını “istisna” olarak tanımlar. 11 Eylül’den sonra ABD yönetiminin bu ilkeyi açıkça ihlal ettiğini, bu ihlalin bundan sonra koşullara bağlı olmakla birlikte, bir kural olacağını açıkladığını gördük. Kissinger’a göre “bu Westphalia devletler düzeninde devrim demektir, eğer başarabilirlerse”... Hep birlikte izlediğimiz gibi başarılı olamadılar; hegemonya düzeni bozulmaya, uluslararası düzenin belirleyici ilkeleri dağılmaya başladı. Obama, ABD başkanı olduğunda, hegemonya düzenine geri dönülebileceğine ilişkin bir umut belirdi. Adama alelacele verilen Nobel barış ödülünün arkasında işte bu hegemonya (barış) düzenine dönüş umudu yatıyordu. Yıl kapanırken, genel olarak uluslararası medyada, özel olarak ABD dış politika seçkinleri arasında (Bkz: The American Interest’in “Flirting with failure” başlıklı aralık sayısı) bu umudun boşa çıkmaya başladığına ilişkin genel bir kanı (Prof. Nye’in aynı sayıdaki, “İyi başlangıç ama yol uzun” başlıklı yorumuna karşın) oluşmaya başladığı görülüyor. “Obama da başaramazsa bundan sonra ne olacak?” sorusunun cevabı yok. ‘Tarihin sert akıntıları’ Bir hegemonya döneminden öbürüne geçişin uzun, sancılı bir dönem olacağı, teorik olarak, kolaylıkla savunulabilir. Tarih (pratik) de bu yönde bir deneyime işaret ediyor. Geçen yüzyılın başındaki “noughties”e (1900-1910) bakınca, bugüne benzer bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Financial Times’ın ekonomi editörü Martin Wolf şöyle özetliyor: “Gerçek anlamda küresel bir güç (İngiltere-E.Y.) göreli olarak hızlı bir gerileme içindeydi. Kısa bir süre önce çok yüksel maliyetli bir sömürge savaşında (Boer Savaşı-E.Y.) bir Pirrus zaferi kazanmıştı. Yeni büyük güçler yükseliyordu, hem silahlanma yarışı hem de piyasalar ve azgelişmiş bölgelerdeki kaynaklar üzerinde rekabet hızlanıyordu. Ancak, insanlar refahı besleyen, barışın zemini oluşturan serbest ticaretin ve sermaye hareketlerinin (küreselleşmenin-E.Y.) sürdürülebileceğine inanmaya devam ediyorlardı”… Sonrasını hepimiz biliyoruz. Bildiğimiz için de, 2010’a bundan sonra ne olacak korkusuyla giriyoruz. Çünkü tarih, bir süredir kendini tekrarladığını düşündüren görüntüler sergiliyor. Bir başka Financial Times yazarının geçen hafta işaret ettiği gibi “Tarihin sert akıntıları küresel yapının düzenini süpürüp atıyor”. Gerçekten de bu yıl bilincimize çıkan gerçeklerden (doğru veya yanlış) biri de, 250 yıllık Batı üstünlüğünün engellenemez bir biçimde Doğu’ya geçmeye başlamış olmasıydı. Wolf da zaten noughties’in “tarihte iki dönemi birbirine bağlayan bir menteşe” olduğunu savunuyor. Ancak, Doğu’daki güçler, bu üstünlüğün beraberinde getireceği sorumlulukları üstlenebilecek, dahası taşıyabilecek güçte görünmüyorlar. Kültürel ortam da değişiyor Tarihin sert akıntıları, Batı’nın üstünlüğünü önüne katıp götürürken, Berkley Üniversitesi’nden Prof. Brad DeLong ve Stephen Cohen’in birlikte yayımladıkları çalışmada (The End of Influence) vurguladıkları gibi, kültürel ortam da değişiyor, insanlık “25 yıllık neoliberalizm rüyasından da uyanıyor…” (DeLong, Cohen Foreign Policy, 23/123). DeLong ve Cohen’e göre bu yeni dönemde “ABD hâlâ kültürel bir güç olmaya devam edecek ama kültürel alanda yeni bir ‘mega söylem’ üreterek yeniden hegemonya kurma olasılığı Obama çiftine rağmen çok zayıf”. Bu kültürel hegemonya üzerinde düşünürken, The Economist’in son sayısındaki “Neden modern ilerleme düşüncesi bu kadar yoksullaştı?” başlıklı, ilginç makale yararlı olabilir. The Economist’in makalesi, “ilerleme” düşüncesine ilişkin ilk kaygıların ortaya çıktığı 1861 yılında (kapitalizm egemen model olarak yerleşirken, ilk düş kırıklıklarının doğduğu dönem) üretilen bir metine gönderme yaparak başlıyor. Bu düşüncelerin 21. yüzyıla doğru yeniden gündeme geldiğini saptıyor: Bu gün, “insanlık, tanrı sevgisi adına hiçbir şeyi, insan sevgisi adına hiç kimseyi sevmeyen bir noktaya gelmiş”. “Biz”, diyor The Economist, “özel sektöre herkesten daha çok iman etmişizdir. Ama bugün, kartel oluşturmayı, kirlenmenin maliyetini topluma kaydırmayı, kendi finansal yaratıcılığının yükü altında ezilmeyi engellemek için kapitalizmin enerjisini genel çıkara yönlendirecek yasalarla denetlenmesi ve sınırlandırılması düşüncesine, kapitalizmin en katı savunucuları bile karşı çıkmayacaktır. Bilimin olduğu gibi iş faaliyetinin de yönetilmesi gerekir.” İnsan yaşamının maddi koşullarındaki tüm iyileşmelere rağmen insanlık mutlu değilmiş, zenginlik duygusal tatmini getirmiyormuş. İnsanlık çocuklarının geleceğinden kaygı duyuyormuş: “Ormanlar yok oluyor, buzlar eriyor, toplumsal bağlar çözülüyor, kişi özeli aşınıyor, yaşam çirkin bir dünyada sefil bir çabaya dönüyormuş…” İlerleme düşüncesinin zayıflaması 25-30 yıllık bir gelişme. Ama, krediyle, finansallaşmayla körüklenen bir tüketim humması, bunun medyadaki sanrıları, ilerleme düşüncesinden vazgeçince ortaya çıkan kültürel boşluğu gizlemeyi başarmıştı. Tüketime dayalı model çökerken bu “boşluk” ortaya çıkıyor, içine bakanlar “ne yani hep kapitalizm mi?” diye sormaya başlıyorlar. 2010’a girerken kapitalizmin bir gelecek üretmediğine, ilişkin kaygıların, belirsizliğin iyice, The Economist’i bile etkileyecek kadar arttığını görüyoruz. Yılın Son Yazısı DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com 2010’a sayõlõ günler kala, yeni yõlda elektrik ve doğalgaza zam geleceği kesinleşti. Ekmek ve motorin de zamlanacak AKP’nin 2010 hediyesi zam Ekonomi Servisi - Kriz nedeniy- le 2009’da binlerce kişi işsiz kalõrken yurttaş daha da yoksullaştõ. Kõt kanaat geçinen yurttaşõ 2010’da yeni zam- lar bekliyor. AKP’nin halka yeni yõl hediyesi olarak değerlendirilen zamlarla, halk kõşõ zor geçirecek. 2010’a sayõlõ günler kala, yeni yõlda elektrik ve doğalgaza zam ge- leceği kesinleşti. Temel ihtiyaç olan ekmeğe de zam yapõlacak. 2010 ile birlikte bütçe açõklarõnõ azaltmak ve Hazine’ye kaynak aktarmak ama- cõyla Maliye Bakanõ Mehmet Şim- şek’in deyişiyle gerektiğinde akta- rõlacak kaynağõn adõ, yükselen ver- giler ve zamlar olacak. 2010’a gir- meden yapõlan bazõ zamlar şöyle: Doğalgaza en az yüzde 15 zam yapõlacak. Konutta kullanõlan elektriğe yüzde 1.32, sanayideki elektriğe de yüzde 1.23 oranõnda zam yapõldõ. 2010 Bütçesi’nde tütün mamul- lerinden 16 milyar 417 milyon 469 bin lira ÖTV geliri hedefleniyor. Tü- tün mamulleri için beklenen zam yüzde 40 civarõnda. 2010’da motorindeki ÖTV’nin yeniden ele alõnmasõ kararlaştõrõldõ. Bu da yeni zam anlamõna geliyor. Köprü geçişlerine de yüzde 53.8 düzeyinde rekor zam yapõlmasõ ön- görülüyor. Fõrõncõlara göre yeni yõlda ekmek zammõ kaçõnõlmaz. 2010’a girmeden trafik cezalarõ da zamlandõ. Bazõ suçlara uygulanan cezalar şöyle: Kõrmõzõ õşõkta geçmek: 130 lira. Emniyet kemeri takma- mak: 62 lira. Araç kullanõrken tele- fonla konuşmak: 62 lira. Dershaneler Birliği Derneği, 2010-2011 eğitim-öğretim yõlõ ka- yõtlarõ için dershane ücretlerine yüz- de 10 ile yüzde 25 arasõ zam yapmayõ planlõyor. Ulaşõma zam haberi de hem Ankara’dan. Ankara’da EGO oto- büsleri, Metro ve Ankaray’da tek bi- nişlik kartlarda tam bilet 1.69 TL’den 1.85 TL’ye, çok binişli kartlarda tek biniş 1.39 TL’den 1.50 TL’ye çõktõ. İstanbul’da da 2 liraya çõka- rõldõ. Kriz nedeniyle kõt kanaat geçinen yurttaş, yeni yõlda ekmekten ulaşõma, sigaradan benzine, dershane fiyatlarõna kadar zamlõ fiyatlarla ayakta kalmaya çalõşacak. Y E N İ Y I L A P A H A L I G İ R E C E Ğ İ Z SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA - Yeni yõla birkaç gün kalmasõna karşõn Ada- na’da yõlbaşõ hareketliliğinin yaşanamadõğõ gözleniyor. Çarşõ ve pazardaki sessizliğin yõlõn son gününde az da olsa canlanmasõnõ beklediklerini belirten esnaf, durumu halkõn alõm gücünün düşmesine bağlarken alõşverişe çõ- kanlarõn ise özellikle gõda fiyatlarõndan yakõndõğõ görüldü. Yõlbaşõ gecesini evde geçiren 4-5 kişilik bir aile, sade- ce o geceye özel etli, tavuklu ya da hindili bir masa ha- zõrlamaya kalksa, çereziyle, meyvesi ve içeceğiyle kişi başõ 40-50 lira harcamasõ gerek. Bunu dõşarda en ucu- zundan ya da orta halli bir eğlence yerinde yapmaya kalk- sa en ucuz fiks mönü kişi başõ 70 liradan başlõyor. BMD: Fiyatlar artık düşmez EÜAŞ’ta 82 ihale iptal PELİN ÜNKER Birleşmiş Markalar Derneği Başkanõ Ekrem Akyiğit, son üç yõldõr müşteri beklentilerinin hesaplõ ürün yönünde değişti- ğini belirterek, üç yõldõr de- vamlõ düşen fiyatlar sonucu artõk orta fiyat grubunun kal- madõğõnõ, bundan sonra eskisi kadar sert düşüşler bekleme- diklerini söyledi. 2009’un son çeyreğinde geçen yõla göre sa- tõşlarda yüzde 10 artõş yaşan- dõğõnõ belirten Akyiğit, bu olumlu verilerin etkisiyle mar- kalarõn 2010’a daha pozitif baktõğõnõ ifade etti. Akyiğit, 2010’da yukarõ doğ- ru bir ivme beklendiğini, bü- yümesini belli oranda tamam- layan markalarõn yüzde 10- 20, büyüme atağõna geçenlerin yüzde 20-40 büyüme hedefle- diğini söyledi. Çocuk giyim geliyor Aynõ zamanda Collezio- ne’nun Yönetim Kurulu Başkanõ da olan Akyiğit, Collezione’un çocuk markasõ “Kids ooll”un 1 Nisan’da devreye gireceğini söyledi. Akyiğit, “30 mağaza- da Kids ooll satılacak. 20 ta- nesi mevcut mağazaların için- de olurken, 10 mağaza da kendi adıyla açılacak” dedi. Bu yõl yüzde 38 büyümeyle hedefleri tutturduklarõnõ belirten Akyiğit, “2010’da yüzde 65 büyüme öngördük, Kids ooll dışında 44 tane de Collezione mağazası açacağız” diye ko- nuştu. Son dört yõlda Elektrik Üretim AŞ’deki ihaleler mevzuata aykõrõlõk ve dokümanlarda yapõlan hatalar nedeniyle iptal edildi. Türk-İş, dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 795 TL’ye, yoksulluk sınırının ise 2 bin 588 TL’ye yükseldiğini açıkladı. Türk-İş Aralık Ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması sonuçlarını açıkladı. Açıklamada, “2010’da geçerli olacak asgari ücretin bu hafta açıklanması beklenmektedir. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi işveren-hükümet kesiminin yönlendirmesiyle belirlenecek asgari ücret, ‘açlık ücreti’ bile olmayacaktır” denildi. Çalışanın yıl başına göre yapması gereken ek harcama tutarının sadece gıda için 55 lira olarak belirlendiği ifade edilen açıklamada, gıdanın yanı sıra giyim, konut, ulaşım, diğer zorunlu harcamalar da dikkate alındığında son bir yıl itibarıyla yapılması gereken ek harcama tutarının 179 liraya ulaştığı kaydedildi. Tüketici 2010’a 123 milyar lira borçlu giriyor Ekonomi Servisi - Tüketiciler Birliği Genel Başkanõ Nazõm Kaya, 2010’a toplam 123 milyar liralõk kredi kartõ ve kredi borcuyla girildiğini söyledi. Bayram, tatil, yõlbaşõ gibi dönemlerde kredi kartõ harcamalarõnõn adeta tavan yaptõğõna işaret eden Kaya, tüketiciyi yõlbaşõnda alõşveriş çõlgõnlõğõna kapõlmamasõ konusunda uyardõ. Kaya, bankalarõn yõlõn son ayõnda yõlbaşõ kredisi yarõşõna girdiğini vurgulayarak “Geçen yõlbaşõnõ kredi kartõna borçlanarak ya da tüketici kredisi kullanarak kutlayanlar 2009’u ödemeyle geçirdiler. Bir günlük eğlence için tüm yõlõ ipotek altõna almanõn anlamõ yok” dedi. 6 yılda 231 kişi piyangodan milyoner oldu Ekonomi Servisi - Milli Piyango İdaresinin şans oyunlarõ, 2004-2009 döneminde 231 kişiyi milyoner yaptõ. 6 yõllõk dönemde 45 kişi Milli Piyango Bileti ile, 156 kişi Sayõsal Loto ile, 2 kişi Süper Loto ile, 8 kişi de Şans Topu ile milyoner olma şansõnõ yakaladõ. Milyonerlerin 38’i de Piyango’nun yõlbaşõ çekilişlerinden çõktõ. Milli Piyango Bileti, Sayõsal Loto, Süper Loto, Şans Topu ve On Numara, 2004’ten bu yana 1684 kişiye 100 bin liranõn üzerinde para dağõttõ. Bu yõlbaşõ özel çekilişinde de en az 3, en fazla 13 kişi daha milyoner olma şansõna erişecek. MURAT KIŞLALI ANKARA - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan- lõğõ’na bağlõ Elektrik Üretim AŞ’de (EÜAŞ) 10’u Kamu İhale Kurulu (KİK) tarafõndan olmak üzere dört yõlda 82 ihale iptal edildi. Çok sayõda alõmõn da eksik ve hatalõ işlemlere rağ- men karara bağlandõğõnõ tespit eden Başbakanlõk Yüksek Denetleme Kurulu (YDK), durumun “mev- zuata, eşit muamele ve güvenilirliğe, şeffaflığa, rekabete, kaynakların etkin ve verimli kulla- nılmasına” aykõrõ olduğunu bildirerek incelenme- sini istedi. YDK’nin konuya ilişkin raporunda şu ifa- delere yer verildi: Hataya rağmen ihaleye devam: 4734 sayõlõ KİK ve bu kanun uyarõnca hazõrlanan ikincil mevzuat 2003 başõndan beri yürürlükte olmasõna rağmen, ge- rek ihale dokümanõnõn hazõrlanmasõ aşamasõnda, ge- rekse tekliflerin değerlendirilmesi aşamasõnda ya- põlan eksik ve hatalõ işlemlerin devam etmekte ol- duğu görülmüş buna rağmen ihaleye devam edil- miş. Neden mevzuata aykırılık ve hatalar: 82 iha- lenin 10’unun ihale dokümanõnda yapõlan düzen- lemelerde veya tekliflerin değerlendirilmesi iş- lemlerinde tespit edilen mevzuata aykõrõlõklarõn dü- zeltici işlemle giderilemeyecek nitelikte olduğu ge- rekçesiyle KİK’ce, diğerlerinin ise ihale doküma- nõnda yapõlan hatalar nedenlerle ihale yetkilisince iptal edilmiştir. Haksız rekabet oluyor: Teşekkülde süreci baş- layan bir ihalenin idareden kaynaklanan hatalar ne- deniyle birkaç kez iptal edilerek aynõ iş için yeni- den ihaleye çõkõlmasõ; iptale gerekçe olan mevzuata aykõrõlõklar yanõnda; eşit muamele ve güvenilirlik, şeffaflõk, rekabetin tesisi ve kaynaklarõn etkin ve ve- rimli kullanõlmasõ gibi kamu satõn alõmlarõna iliş- kin temel ilkelere de aykõrõlõk arz etmekte. Yoksulluk sınırı 2 bin 500 TL’ye çıktı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle