14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 21 KASIM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 D i n l e n i y o r s u n . . . İ z l e n i y o r s u n . . . S u s t u r u l d u n . . . Korku imparatorluğu YARIN: SP GENEL BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ, ESKİ CHP GENEL BAŞKANI ALTAN ÖYMEN, TKP GENEL BAŞKANI ERKAN BAŞ 5 DENİZ TATARER Türkiye Kamu Çalõşanlarõ Sendikalarõ Konfederasyonu (Türkiye Kamu-Sen) Bircan Akyıldız, AKP hükümetince kişi ve kurumlar üzerinde yürütülen siyasi baskõ ve ayrõmcõlõğõn sendikalar açõsõn- dan en çarpõcõ sonucunun hükümet eliyle kurulan yandaş sendikalar olduğunu be- lirterek,“Türkiye’de sendikalı sayısı yüzde 10-15 artarken, hükümetin kontrolündeki sendikaların üye sayısı yüzde 800 arttı” dedi. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanõ Ak- yõldõz, siyaset kurumunun kişi ve kurum- lar üzerinde ciddi bir baskõ unsuru yarat- maya çalõştõğõnõ belirterek, AKP hükü- metinin sendikal hayatta “ayrımcılığı” öne çõkararak kişi ve kurumlar üzerinde baskõ kurduğunu söyledi. Türkiye Kamu- Sen’in yöneticisi ve üyesi olan birçok sendikalõ memurun görevden alõndõğõnõ ya da görev yerlerinin değiştirildiğini de kaydeden Akyõldõz, “Toplu iş sözleşme- si görüşmeleri sırasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na sendikalı oldukları için görevlerinden olan ar- kadaşlarımıza ilişkin 48 tane dosya verdik. Ancak bu dosyalar Türkiye Kamu-Sen’den verildiği için dikkate alınmadı. Bugün gelinen noktada yapı- lan ayrıcılığın en çarpıcı sonucu hükü- metin, kendi kontrolünde kurduğu sendikaların 7 yıl içinde üye kayıt sa- yısının yüzde 800 artmasıdır. Biz bu ayrımcılığı ILO’da dile getirdiğimizde yabancı sendikacılar hayretle karşıla- dılar. Bu süreçlerin ardındaki gerçek, iktidarın siyasi anlamda samimi olma- dığı, kendi kontrolünde sivil toplum kuruluşları, sendikalar oluşturma gay- retleridir. Bu süreçle memurları kendi sendikalarına üye olanlar ve diğerleri diye ikiye böldüler” diye konuştu. ‘25 KASIM’DA KAMU HİZMETİ ÜRETMEYİN’ İktidarõn 2008 yõlõnda TBMM’ye gön- derdiği Çalõşma Yasasõ taslağõnõn da sendikalarõ bölme amacõnõ taşõdõğõnõ kaydeden Akyõldõz, “Amaç bütün sen- dikaları kontrol edilebilir hale getir- mektir” dedi. Sendikalarõn baskõ ve sindirme politikalarõyla susturulamaya- cağõnõ da vurgulayan Akyõldõz, KESK’le birlikte yaptõklarõ “25 Kasım’da kamu- da hizmet üretmeme” çağrõsõnõn bunun en güzel örneği olacağõnõ söyledi. Akyõl- dõz sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamu- Sen, KESK gibi örgütlenmenin güçlü olduğu yapıların söylemlerinde bir ge- rileme ya da duraklama söz konusu olamaz. Bu gerileme ancak hüküme- tin kendi sendikalarında olur. Çünkü o kurumlar konuş denilince konuşan sus denilince susan yerlerdir. 25 Ka- sım’daki iş bırakma eylemi çağrımıza katılım, sendikaların ne denli güçlü olduğunu ortaya koyacaktır.” ŞULE KÖKTÜRK Yazar Muzaffer İzgü, AKP iktidarõyla, Türkiye Cumhu- riyeti’nin en baskõlõ döne- mini yaşadõğõmõzõ belirte- rek, “Cumhuriyet bile di- yemiyorum. Bu baskı to- taliter rejimlerde olur. Korku imparatorluğu de- ğil, falan diyorlar, korku imparatorluğunun daha öte- sinde, bir ‘Frankenştayn imparatorluğu’ ya- ratmaya çalı- şıyorlar” dedi. Son kitabõ, “Anamı da al- dım geldim” de, “Korku İm- paratorluğu” öyküsünü yazan İzgü telefon din- lemelerinin baskõ unsuru olarak kul- lanõldõğõna işaret et- ti. İzgü, herkesin din- lendiğinden kuşku- landõğõnõ ve insanlarõn birbirleri ile ko- nuşmaktan çekindiğini vurguladõ. “Artık adalet mülkün temeli ol- muyor” diyen İzgü, “Onların teme- li oluyor, dinleyenlerin temeli... Na- sıl bir temelse. Kendilerine göre bir hukuk oluşturuyorlar. Ama bu temel hiç sağlam bir temel değil. Çökecek bu temel ve onlar da altında kalacak. Tabii bizi de etkileyecek” şeklinde ko- nuştu. ‘ALAY EDİN, FIKRALAR ÜRETİN’ AKP’nin bugün Türkiye’deki ku- rumlarõ ele geçirdiğine, yalnõzca Türk Silahlõ Kuvvetleri (TSK) ile yargõnõn kaldõğõna vurgu yapan İzgü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Basının büyük bir bölümü bunların elinde. TSK ve yargı kaldı, şimdi bunları ele geçir- meye çalışıyorlar. Yargı boşuna mı yürüdü dün İstanbul’da?.. ‘Darbe- ci baro’ diye afişler asan kimlerdi bunlar? Baskılar yüzünden çok ör- gütlenmeye başladılar. İki gün ön- ceden gidiyor otelden yer tutuyor, ondan sonra da afişi asıyor oraya. Bunlar önemli şeyler. Belki şimdi ikimizi de dinliyorlar.” İzgü, “Herkes istediğini rahatlıkla söyleyebilmeli. Darbe dönemlerinde bile baskı bu denli değildi. Kimden kuşkulanırlarsa onu belki dinliyor- lardı, şimdi herkesi dinlemeye çalı- şıyorlar. Kendilerine göre bir dinle- me müdürlüğü kurmuşlar. Mutlaka bir organize gücün işi bu, bilerek ku- rulmuş. Bir tümceden, suç çıkara- biliyorlar, bir tümceden bu suç işle- miştir diyebiliyorlar” dedi. Yapõlmasõ gereken tek şeyin dimdik ayakta durmak, korkmadan herşeye göğüs germek olduğunu vurgulayan İzgü özetle şöyle konuştu: “Bunlar ge- çicidir, onun için halkımın cesurca konuşması gerekiyor. Sivil örgütle- re çok iş düşüyor. Hükümet baskı- sı çok ciddi boyutta. Kınıyoruz ta- bi bunları. Ama, bu ciddiyeti hafif- letmek bizim elimizde. Alay et- mekle... Gülmece topsuz tüfeksiz si- lahtır, göreceksiniz çok yakında bir bir yığın fıkralar çıkarılacak orta- ya. İstiyorum ki, insanlar bu fıkra- ları üretmeye başlasın.” TARKAN TEMUR Eski DGM savcõlarõndan Mete Gök- türk, yargõ üyelerinin dinlenmesinin Adalet Bakanlõğõ’nõn sorumluluğunda ol- duğunu belirterek, “Bu durumda, anla- şılıyor ki, bazı istihbarat ve bazı bilgi- ler alan Adalet Bakanlığı, müfettişlerini harekete geçirmiş, ‘kuşkulandõğõnõz her- kesin hakkõnda dinleme kararõ alõn, bun- larõn dinlenmesini sağlayõn’ demiştir. Bu olay Ergenekon davasını da, diğer soruşturmaları da etkiler” dedi. Eski DGM savcõlarõndan Mete Göktürk, yargõ mensuplarõnõn telefonlarõnõn din- lenmesinin Türkiye için olağan kabul edi- lebileceğini, ama gerçekten demokratik ku- rumlarõn tam olarak sorumluluklarõnõ yap- tõğõ, insan hak ve özgürlüklerine saygõlõ, de- mokratikleşmiş bir toplumda bu tür uy- gulamalara rastlanamayacağõnõ söyledi. Dinlemelerin Türkiye’de uzun süredir ra- hatsõz eden bir hal aldõğõnõ belirten Gök- türk, “Rastgele insanlar, rastgele dinle- niyorlar. Herkes kuşku ve korku içinde yaşıyor. İnsanların en temel haklarından bir tanesi de özel hayatın gizliliğidir. Bu rastgele umumi bir kararla zedelenemez. Bunun zedelenmesi ve ihlali için yargı or- ganlarının elinde, çok ciddi kanıtlar bulunması gerekir” dedi. ‘ŞÜPHE VE DEDİKODUYLA DİNLEME KARARI VERİLEMEZ’ Yargõ mensuplarõnõn dinlenmesinin özel bir durumu olduğunu belirten eski DGM Savcõsõ Göktürk, dinlenen savcõlarõn çok önemli soruşturmalarõ yürüten hukuk adamlarõ olduğuna dikkat çekti. Bu denli önemli soruşturmalarõ yürütenlerin hakla- rõnda sadece “şüphe” ve “dedikodu” ile dinleme kararõ verilmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Göktürk, “Bu, Abdül- hamit döneminin jurnalciliğini, Nazi Almanyası ve Sovyet dönemindeki uy- gulamaları çağrıştıran, totaliter rejim- lerde rastlanan bir uygulamadır. Her- kes birbirinden korkmuş durumda. Böyle bir toplumda yaşamak çok zor. Bu soruşturmayı yapan cumhuriyet savcı- ları, bu durumda hangi ölçüde rahat ha- reket edebilirler? Hangi ölçüde hukuka bağlı kalabilirler? Bir an evvel bu işten kurtulmak için gayret sarf edecekler ve kendilerine güvenli bir biçimde hareket edemeyeceklerdir” diye konuştu. TÜRKİYE KAMU-SEN BAŞKANI ‘Frankenştaynimparatorluğu’ Yargõ mensuplarõnõn dinlenmesi- nin genel olarak prosedüre uygun olduğunu, Adalet Bakanlõğõ müfettişle- rinin de dinleme talebinde bulunabile- ceğini belirten Göktürk, özetle şöyle konuştu: “Bu dinleme mahkemeden bir karar alınarak yapılmıştır, ama etik değildir; hukuka şekil olarak uy- gunsa da öz olarak uygun değildir. Bu, demokratik bir toplumda asla kabul edilemeyecek bir uygulamadır. Bunun çözümü yine siyasi bir çözüm- dür. Kurumların durumlarının yeni- den gözden geçirilmesi, Adalet Ba- kanlığı’nın yetkilerinin yeniden göz- den geçirilmesi gerekir. Adalet Ba- kanlığı’ndan bağımsız olması için Teftiş Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlanmalı. Res- men siyasi bir partinin üyesi olan Adalet Bakanı’nın emriyle dinleme- ler yapıldığı takdirde, yanlış olur.” İktidarõn TSK ve yargõyõ ele geçirmeye çalõştõğõnõ söyleyen yazar Muzaffer İzgü, AKP’yle Türkiye Cumhuriyeti’nin en baskõlõ dönemini yaşadõklarõnõ belirtti ‘AKP yandaş sendika yaratõyor’ Göktürk, yargõ üyelerinin dinlen- mesinin, yürütmenin yargõ üze- rindeki egemenliğinin de en basit ka- nõtlarõndan biri olduğunu vurguladõ. Göktürk, özetle şöyle konuştu: “Bu- güne kadar bir başsavcının dinlen- diğine ben tanık olmadım. Bu uy- gulama büyük skandaldır, bunun örneğine AB’de ve ABD’de rastlan- maz. Teftiş Kurulu’nun mutlaka si- yasi otoriteden kopartılması, ayrı bir bağımsız kurula bağlanması bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Bu işin sorumlusu doğrudan doğruya Adalet Bakanı’dır. Çünkü Teftiş Kurulu Adalet Bakanı’na bağlıdır, onun emirleriyle hareket ederler. Bu durumda, anlaşılıyor ki, bazı is- tihbarat ve bazı bilgiler alan Adalet Bakanlığı, müfettişlerini harekete geçirmiş, ‘kuşkulandõğõnõz herkes hakkõnda dinleme kararõ alõn, bunla- rõn dinlenmesini sağlayõn’ demiştir. Bu olay Ergenekon davasını da, di- ğer soruşturmaları da etkiler. Din- lendiğini düşünen bir cumhuriyet savcısının ya da yargıcın ne derece- de objektif davranacağı kuşkulu- dur. O, böyle bir baskı altında mut- laka, idareye, bakanlığa yaranmak yolunu seçecektir. Onun uyacağı ilke hukuka bağlılık değil, durumu kurtarmak olacaktır. Adalet Ba- kanlığı’nın hoşuna gidecek bir ta- vır takınmak olacaktır. Bu da yargı bağımsızlığını büyük ölçüde zedele- yen bir gelişmedir.” ‘YARGI BAĞIMSIZLIĞI ZEDELENDİ’ ‘DİNLEMELER HUKUKA ÖZ OLARAK UYGUN DEĞİL’ Konuşmayan Türkiye (...) Başbakan dahil “herkes” dinlen- mekten şikâyetçi. İnsanlar konuşmak- tan, düşüncelerini açıklamaktan korku- yorlar. 1990’larda demokratikleşerek “konuşan Türkiye” olma hayali kuran Türkiye, 2000’lerde “konuşamayan Tür- kiye” haline gelmeyi nasıl başardı? Tota- liter rejimlere özgü “anti-iletişim” evresi- ne nasıl ulaştık? Adalet Bakanlığı yılda 40 bin kişi için dinleme kararı alındığını açıklamış. Galiba, abartmayın, parano- yaya gerek yok, herkesin dinlendiği doğ- ru değil demek istiyor. Öyle ya, 70 mil- yon içinde 40 bin kişi! Bu aslında demokratik ülkelere asla yakışmayacak türden dehşet verici bir rakamdır. Bu ülkenin büyük çoğunlu- ğunu oluşturan çocuklarını, gençlerini, köylülerini, kasa- balılarını, malsızlarını mülk- süzlerini, işsizlerini, güçsüz- lerini, yani ülke yönetimi açısından bir işlevi ya da ağırlığı olmayanları bir kena- ra koyun. Halkın yüzde 98’ini bu öbekte sayabilirsiniz. Geriye kalan yüzde 2 için 40 bin kişi az mı? Ülkenin tüm milletve- killerini, müsteşarlarını, medya yönetici- lerini, üst düzey yöneticilerini, yazarlarını çizerlerini, komutanlarını, cemaat reisle- rini, yüksek yargıçlarını, mafya şeflerini vb. uç uca ekleseniz bile bu rakama ula- şamazsınız. Demek ki bu açıdan baktığı- nızda, bu ülkede “herkes”in dinlendiği iddiası fazla abartılı değildir. Çünkü “biri” olan “herkes” bu rakamın içinde olabilir. Bu demokrasi midir? Haluk ŞAHİN 20 Kasım 2009 / Radikal Gizli dinleme gerçekleri “Telekulak rezaletleriyle ilgili olarak karşılıklı suçlamalardan ortaya çıkan bir açık gerçek var: İktidar ve imkân sahibi olanlar kendilerine göre “karşı taraf” ya da “düşman” tayin ettiklerini, herhangi bir hukuki ya da etik kaygı gözetmeden dinliyor... Gizli dinleme konusunda çar- pışan tarafların aslında birbirlerinden bir farkı olmadığını, bu iktidar imkânını kul- lanma meselesine Ankara’dakilerin hiç- birinin “hukuk”, “demokrasi” ve “insan hakları” açısından bakmadığını yine bir CHP’li milletvekili kanıtlamış oldu. Bu vekil, AKP hükümetinin gizli dinleme uy- gulamalarını eleştirirken “Bugün dinle- yenler yarın dinlenen olacaktır” deyiver- di!.. Neden “bugün dinleyenler yarın dinlenen olsun?” Bu vekil, “Yarın siz de böyle bir haksızlığa uğramayın diye uğ- raşıyor, sizi doğru yola çekmeye çalışı- yoruz” diyemiyor. Onun özlemi de bir gün iktidar koltuğuna oturduğunda, bu haksız muamelenin aynısını, daha önce kendisine yapmış olanlara yapmak. Böyle bir savaş ruhu içinde yaşayan, hukuk ve etik kavramlarını unutmuş ola- rak kendi içinde yaşadığı çarpık bölün- meyi bütün ülkeye yayan Ankara, gittik- çe artan bir hızla gerçek sorunlardan uzaklaşma yolunda. ...Kimse Anka- ra’daki dökülmenin dışında kalamıyor, kimse bu dökülmeye savaşan tarafların dışında bir gözle bakıp yeni bir vizyon getiremiyor. Kocaman bir ülkeyi bu ikti- dar savaşının içine hapsettiler.” Okay GÖNENSİN 20 Kasım 2009 / Vatan Hadi Daha Açık Konuşalım Madem dinliyorlar. O zaman hep be- raber konuşalım telefonda... Hiç çekin- meden... Hiç durmadan... Hiç hicap duymadan... Hiç korkmadan... Telefon muhabbetlerimizde... Hükümete atıp tutalım... Başbakan’la dalga geçelim... Ergenekon’u sulandıra- lım... Dedikodu yapalım... Duyduğumuz her söylentinin üzerine balıklama atlaya- lım... Numara çekelim... Geyik çevire- lim... Ajanmış gibi davranalım... Yalçın Küçük’ü övelim... “Biz kaç kişiyiz” diye- lim... Dalgamızı geçelim... Selam olsun Silivri’dekilere diyelim... Unutmayın: Ya- ramazlık yapanların sayısı artarsa... Organize olup hepsini bir düzene ko- yacak denli yetenekleri olmadığından işin içinden çıkamazlar... Ahmet HAKAN 19 Kasım 2009 / Hürriyet Eski DGM savcõlarõndan Mete Göktürk yargõya yönelik dinlemeleri değerlendirdi: Ergenekondavasõnõetkiler Bircan Akyıldız Mete Göktürk Muzaffer İzgü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle