14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Toplum üzerinde etkisi olanlara da zaman zaman eleştiri ötesi saldırılarda bulunuyor. Üstelik kimi gerçekleri saptırarak. Son günlerdeki hedefleri arasında eski Başbakan, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel bir yeri var. Son bir konuşmasında “Türkiye’yi bu hale getirenler utansın. Türkiye bir korku bulutunun altında” diyen Demirel’in, açılımın açmazlarını eleştirmesini sindiremiyor. Darbelerin ülke gündeminde baş sırada olduğu, darbe planlarının uçuştuğu son günlerde sık sık geçmişe dönüyor RTE ve “Baskı (asker dayatması) olursa sonuna kadar direnirim. Şapkasını alıp gidenlerden değilim” diye, ad vermeden Demirel’in, örneğin 12 Mart darbesine direnemediğini ve başbakanlığı bırakıp kaçtığını söylüyor. O günkü koşulları anımsamadan, dikkate almadan; kendisi 12 Mart gibi devlet içinde bir başbakanın karşılaştığı olumsuz durumlara muhatap olursa direnebilirmiş gibi, Demirel’i küçültmeye, kendini yüceltmeye çalışıyor. Vur abalıya ahlakının geliştiği ve yerleştiği bugünlerde yararı olur mu bilmem; ama bire bir yaşadığımız o günleri anımsatalım. Mart 1971 günü “En Tehlikeli Yol” başlıklı yazımın çıktığı gün telefon çaldı; “Eğer vaktiniz varsa…” dedi Başbakan Süleyman Demirel, “…bana kadar gelir misiniz?” Yazıda komutanların “gidişe dur demek için ya mektup ya da muhtıra yoluyla hükümetin çekilmesini isteyeceklerini” işliyor; komuta heyetindeki yüksek rütbeli subayların aralarında yaptıkları toplantılarda bu sonuca vardıklarını açıkça belirtiyordum. Güniz Sokak’taki çalışma odasında yalnızdı. Öze girmezden önce kısaca kimi konulara değindi ve sonra yavaş sesle, “Bugünkü yazınızı okudum” dedi ve ekledi, “…devletin istihbarat örgütleri yazdıklarınızı doğrular yönde bilgi vermiyorlar. Onlara göre orduda herhangi bir durum yok!” Demirel’e “İstihbarat örgütlerinden aldığınız bilgileri bilemem. Bildiğim bir şey varsa bir müdahale, ya mektup yoluyla ya da muhtıra biçiminde bugün yarın geliyor” dedim. Zamanın başbakanına ordu içinde olan biteni bildirecek istihbarat kurumu MİT’ti. Başbakanlık’a bağlı MİT’ten böyle bir bilgi almadığını söylüyordu. Uzun süre MİT’in 12 Mart darbesini Başbakan Demirel’e bildirip bildirmediği tartışıldı. Yıllar sonra 12 Mart’ta MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu gerçeği açıkladı: Evet, MİT 12 Mart darbesini veya ordudaki gelişmeleri daha önceki günler Başbakan Demirel’e bildirmemişti! Bir başbakan emrinde olan, güvendiği tek istihbarat örgütünden olabilecekleri içeren bilgi alamazsa… 12 Mart günü saat 11.00. Telefon çaldı; Demirel açtı, karşısında MİT Müsteşarı Fuat Doğu vardı. Doğu, “…Sayın Cumhurbaşkanı’nın (Cevdet Sunay) bir dileğini size iletmekle görevliyim. Biraz önce yanlarında idim. Süleyman Bey istifasını versin diye buyurdular” dedi. Demirel’in beklemediği bir haberdi bu: “...Fakat Fuat Paşa siz daha iki gün önce Cumhurbaşkanı’ndan bir başka mesaj getirdiniz. Sayın Sunay, ‘Söyle Süleyman Bey’e, ben 22 Şubat’lar, 21 Mayıs’lar (Talat isyanları) gördüm, kaygı duymasın’ diyordu, peki şimdi neden?” MİT Müsteşarı ordunun müdahale kararı aldığını kısaca anlattı. 12 Mart muhtırasının radyolarda okunmasına iki saat vardı. Demirel hemen Başbakanlık’a gitti. Cumhurbaşkanı ile aralarındaki zor zamanlarda kullanılan telefondan Çankaya Köşkü’nü aradı ama Sunay nedense bir türlü telefona çıkmıyordu. Sonunda telefona geldi; sağlık nedeniyle istifa etmesini yineledi. Demirel böyle saçma bir gerekçeyi reddetti, “...Yapabileceğim şudur: Derhal parlamentoya gider, güvenoyu isterim. Güvensizlik oyu ile düşerim. Muhtıranın radyoda okunmasını bir süre durdurun, engelleyin” dedi Sunay’a. Sunay’dan şu yanıtı aldı: “Beni devreden çıkardılar Süleyman Bey!” Cumhurbaşkanı da önceki söz ve yeminlerine sadık kalmazsa… Sonuç: O günkü MİT ne bugünkü MİT, ne de o günkü asker kökenli cumhurbaşkanı Çankaya’daki bugünkü gibi partili. 12 Mart. Muhtıra radyoda okundu. Çağırdı. Başbakanlık’ta çalışma odasına aldılar. “Herkese sordum” dedi: “…Ne yapılabilir bu durumda?” “Siz bana bakmayın” dedim: “…Ben gazeteciyim, doğam da başka istekler uyandırır bende. Ama sordunuz, ne gibi dediniz söyleyeyim: Ben olsam muhtırayı dikkate almam, istifa etmem, parlamentoya giderim.” “İyi ama” dedi: “Bilgi aldık, muhtıra da açık. Eğer istifa etmezsem parlamentoyu kapatacaklar… parlamentonun kapatılmasından yana olamam.” Parlamento kapanmadı ve: Adalet Partisi Genel Başkanı Demirel, -ayrıntılarını 1985’te yazdık- askerlerin dayatmasına, olmadık baskı uygulamalarına karşı… o parlamentoda Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçilmesini engelledi. Yazmadan geçmeyelim: Bugünkülerin rahle-i tedrisinden geçtikleri… gerici akımların siyasallaşma ve legal duruma gelmesinin önder… (daha sonra Milli Selamet, Refah, Saadet adlarını alan) Milli Nizam Partisi’nin lideri ünlüüüü Necmettin Erbakan, müdahaleye karşı çıktı mı, direndi mi? Dinciler ortalıktan kayboldu ve Necmettin Erbakan tası tarağı topladığı gibi İsviçre’ye kaçtı. 12 Mart’ta şapkasını aldı kaçtı, diyenlere anımsatılır. SAYFA 17 KASIM 2009 SALICUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Kasım Oslo K 5 Helsinki K 6 Stockholm K 8 Londra Y 13 AmsterdamY 14 Brüksel Y 11 Paris Y 10 Bonn Y 11 Münih Y 12 Berlin Y 12 Budapeşte B 15 Madrid PB 12 Viyana PB 15 Belgrad PB 19 Sofya B 16 Roma PB 19 Atina A 21 Zürih Y 20 Moskova K 2 Aşkabat B 19 Taşkent B 12 Bakû B 14 Bişkek B 7 Tiflis PB 10 Kahire B 22 Şam Y 18 İstanbul Y 15 Edirne B 14 Kocaeli Y 15 Çanakkale B 16 İzmir PB 18 Manisa PB 18 Denizli PB 16 Zonguldak Y 13 Sinop Y 13 Samsun Y 15 Trabzon Y 13 Giresun Y 12 Ankara B 10 Eskişehir B 11 Konya B 10 Sıvas K 6 Antalya PB 22 Adana B 20 Mersin B 21 Diyarbakır Y 13 Şanlıurfa B 16 Mardin Y 14 Siirt Y 14 Hakkâri K 8 Van K 10 Kars K 5 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, Marma- ra’nın kuzeydoğusu, İç Anadolu’nun güney ve doğusu, Karadeniz, Do- ğu Anadolu ve Güney- doğu Anadolu’nun do- ğusu yağışlı geçecek. Yağışlar; Doğu Karade- niz kıyılarında genellikle yağmur ve sağanak, Or- ta ve Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinin yüksek- leri, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusunun yüksekleri ile Sivas’ın yüksek kesimlerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Eskiden sadece “yoğurdu” ile tanınırdı. 50’li yılların ikinci yarısında, İstanbulluların yazlık dinlence kasabası olarak bilinmeye başladı. Bir yılı aşkın bir süreden beri kamuoyumuz başbakanından, muhalefet partilerinin liderlerine kadar “Silivri”ye gündemlerinde özel bir yer vermeyi ihmal etmiyorlar. Trakya’nın kapısı da sayabileceğimiz kentin adını ABD ve Avrupa medyasının en bilinen yorumcularının yazılarına taşıyan gerçek neden, henüz kuşkulularının tamamının adlarını, belki ilgili savcılarının bile bilemedikleri, mahut “hükümeti cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etmekle” suçlanan, sayılarını hesaplayamadığım kişiler. Yani emekli generaller, rektörler, bilim adamları, parti genel başkanı ve yöneticileri, avukatlar, yazarlar, emekli ya da muvazzaf subaylar, polisler, adları tahsilatçı mafyaya bulaşmış olanlar.. Demir parmaklıklar arkasında tutulmanın koşullarına direnemeyerek yaşamlarını yitirenler. Önemli bir bölümü Silivri’deki cezaevinde tutuklu. Tümü, o cezaevinin yerleşkesinde kurulmuş özel suçlara bakmakla görevli ağır ceza mahkemesinde ya yargılanıyorlar ya da aylardan beri bir an önce yargıç önüne çıkmak için bekliyorlar. Bu satırları yazmamı gerektirecek birden çok neden var. Ama hukukun üstünlüğüne gerçekten inanmış bir yurttaş olarak süren bir dava için söz söylemenin -yasal uyarıları bir yana bırakınız- şık olmadığını düşünenlerden olduğum için, onları Silivri davasının bittiğini görmeme Tanrı izin verirse, daha sonralara bırakarak 11 Kasım gecesi ikinci kez tutuklanarak 13 Kasım akşamı salıverilen Dr. Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek’in gerekçeli kararını başa aldım. Bana göre kilit adam Kurmay Albay Çiçek, bu binlerce sayfadan oluşan bilmem kaç dosyalı davada, sadece iddia makamının değil, Başbakan’ın dolayısıyla Erdoğan medyasının da en çok ilgi duyduğu kişi. Ya da kişilerin başında olmalı. O ilgi, kendisi tarafından hazırlandığı ve altında ıslak imzası bulunduğu söylenilen albayın konumu ile, büyük çoğunluğu birbirini tanımayan sanıklar arasında kurulması düşlenen bağdan doğduğu gizlenemeyecek kadar açığa çıkmıştı. Nasıl mı çıkmıştı? TSK karargâhında oluşturulduğu ileri sürülen İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın hazırlanmasının beyin ismi olarak gösterilen Kurmay Albay hakkındaki iddialar gerçekleşirse, o takdirde o planın sahibi de ordu olacaktı . Suçlamaları başından beri kabul etmeyen Albay, o belge hakkında geniş bilgilere sahip ve istenilirse kamu tanıklığı yapmaya hazır bir kişinin ortaya attığı e posta ile anlattıklarının yanı sıra Adli Tıp Kurumu’na yakın zamanda atandıkları daha sonra öğrenilen iki hekimin de bilirkişiliğine dayanılarak savcılar tarafından yeniden sorguya alınınca, bizzat Başbakan Erdoğan askeri savcılığa seslenmemiş miydi? Askeri savcılığın, belgenin aslını bir de Jandarma Kriminoloji Dairesi ile TÜBİTAK’ta da incelenmesi, dahası gerekiyorsa yabancı ülkelerdeki kurumlara da gönderilmesi isteğine Erdoğan’ın gösterdiği tepki, “herkesin Adli Tıp Kurumu’nun o kararını yeterli görmesi” şeklinde değil miydi? Eldivenli ifade Albay Çiçek, Başbakan’ın bu açık telkininden sonra çağrıldığı Beşiktaş’taki cumhuriyet savcılarına “imzanın kendisinin olmadığını” bir kez daha söyledikten sonra belgeyi eldivenli ellerli ile tutmuş, bunun nedenini de, sorgucularına güven duymadığını, aslı olduğu söylenen belgeye parmak izlerinin bulaşmaması için eldiven kullandığı biçiminde açıklamıştı (13 Kasım Hürriyet). 15 Kasım tarihli Milliyet’te, Albay’ın ifade sırasında, “Hazırlamadığım ve imza atmadığım bu belgeyi askeri savcılığa ve referans laboratuvarına göndermediniz. Çünkü o takdirde sahteliği ortaya çıkacaktı” dediği de yer alıyor. Bu sorgulama sonunda tutuklanan, ancak avukatının itirazı üzerine salıverilen Kurmay Albay hakkındaki karar, sadece o gün medyaya yanstıldığı gibi klasik bir tahliye kararı da değil. Yani sadece “toplanmış delillerin karartılmasından, şüphelinin kaçmasına mahal olmadığından” söz edilmiyor. Tam aksine İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi üstelik oybirliği ile “şüphelinin üstüne atılı suçların kanuni tanımında yer alan yer alan unsurlarının bulunamadığını” da söylüyor. Adli Tıp Kurumu’nun raporunun yeterli görülmediği ortaya çıkıyor. Hukukçu olmayan Başbakan’ı, o kadar kesin savlarla kimler konuşturdu? Hangi kılavuzlar, Erdoğan’ı arkasında olduğu böylesine önemli bir davanın en kilit isimlerinden birisi karşısında “mahcup duruma” düşürdü? Bana bu yazıyı yazdırtan neden, o kılavuzlardan Başbakan’ın kurtulmasını sağlamak. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Bir Salıverme Kararının Düşündürdükleri İşkenceyle öldürülen Engin Çeber’in davasõnda 8 infaz koruma memurunun meslekten ihracõ istendi Tanõklar işkenceyi anlattõ Baştarafı Arka Sayfada Ne olacak sonuçta, açõk hava sa- hasõnõ õsõtabilen kazanacak, ötekiler kapanmaya mecbur ya da şimdilerde olduğu gibi müşterilerine “sigara içebilirsiniz” diyecekler. Kapõda da birisi olacak, her an gelecek bir ya- sakçõnõn mekâna girmeden uzak- laştõrõlmasõ için. İşin ekonomik yanõ hiç kimseyi ilgilendirmiyor görünüyor ama si- gara içenlere sürekli tacizde bulu- nan sigara içmeyenlere hatõrlatmak istiyorum. Türkiye bütçesinin 6.7’lik bölümü sigara üstünden alõnan doğrudan vergilerle kapatõ- lõyor. Bu da az bir şey değil, de- taylar için 2009 yõlõ bütçesi ince- lenebilir. Ekonomiye daha da fazla girelim; bildiğiniz gibi, üç dört kişinin ser- vetlerini yitirip intihar etmesi bahane edilerek, Türkiye’deki kumarhane- ler kapatõlmõştõ. O günlerde 18 bin çalõşan işsiz kaldõ. Sonra ne oldu? Kumar oynayanlar, Kõbrõs’a, Bul- garistan’a akmaya başladõlar, üstü- ne üstlük Türkiye sõrf kumar oyna- mak için ülkemize gelen İsrailli turistlerden de oldu. Sigara yasağõyla ilgili kapanan iş- yerlerinin sayõsõ henüz elimizde yok ama oldukça fazla olduğu tah- min ediliyor, peki işyerleri kapa- nanlar, oralarda çalõşan işçiler ne ya- pacaklar? Sanki ülkede inanõlmaz bir yatõ- rõm hõzõ varmõş gibi sürekli işsiz ya- ratan bir ortam bizi nereye kadar gö- türecek? Bir orta yol bulunamaz mõ? Za- ten kimse hastanelerde, kamuya ait yerlerde, otobüslerde, uçaklarda si- gara içmekten söz etmiyor. O zaman şu bütçenin 6.7’sini karşõlayan sigara içenlerin özel bölmelerde sigara içmelerine izin verin, kafeslerine ka- patõlmõş maymunlar gibi teşhir edin ama dostlarõyla içki içmelerine, kahve içmelerine mani olmayõn. O zaman bu yasağõn içeriği hakkõnda söylenen “Ardından içki yasağı ge- lecek” sözlerine inanasõm geliyor. isilozgenturk gmail.com IŞIL ÖZGENTÜRK Sigaramın Dumanı İstanbul Haber Servisi - En- gin Çeber’in Metris Cezaevi’nde işkenceyle öldürülmesiyle ilgili 60 kamu görevlisinin yargõlandõğõ davada tanõklar işkenceyi anlattõ. Çeber ile aynõ koğuşta kalan ta- nõk Murat Gevrek, Cezaevi İkin- ci Müdürü Galip Yalçın’õn ken- dilerine, “Yardımcı olun, bu olayı polisin üzerine yıkalım” dediğini söyledi. Adalet Bakan- lõğõ’nõn Çeber’in cezaevinde ölü- müne ilişkin yürüttüğü idari so- ruşturma da tamamlandõ. Bakan- lõk müfettişleri, Çeber’in ölü- münde 8 infaz koruma memuru- na ihraç isteminde bulundu. Engin Çeber’in işkenceyle ölü- müyle ilgili davaya devam edil- di. Bakõrköy 14. Ağõr Ceza Mah- kemesi’ndeki duruşmada tutuklu sanõklardan, olay tarihinde Met- ris Cezaevi ikinci müdürü olan Fuat Karaosmanoğlu, infaz ko- ruma memurlarõ Sebahattin Apaydın, Murat Çise, Sami Er- gazi, Nihat Kızılkaya, Yavuz Uzun ve tutuksuz sanõklar hazõr bulundu. Duruşmada, daha önceki celsede ses kayõtlarõ silindiği için ifadeleri kaybolan 11 tanõk tek tek ifade verdi. Söz konusu tanõklar, mahkeme huzurunda Çeber’in ölümünden sorumlu tutulan infaz koruma memurlarõ Selahattin Apaydõn ve Fuat Karaosmanoğ- lu’nu teşhis etti. Tanõk Murat Gevrek, olaydan 2 gün sonra koğuşlarõna gelen ve olayõ polislerin üzerine atma tek- lifinde bulunan kişiyi “kısa boy- lu ve kel” diye tarif etti. Çeber’in avukatlarõndan Taylan Tanay, ta- nõk beyanlarõna göre söz konusu kişinin Metris Cezaevi İkinci Müdürü Galip Yalçın olduğunun ortaya çõktõğõnõ söyleyerek Yal- çõn’õn da dava kapsamõnda yar- gõlanmasõnõ istedi. Gevrek, uğra- dõğõ saldõrõ sonrasõnda Çeber’in fe- nalaştõğõnõ, önce sara hastasõ san- dõklarõnõ ve soğan koklattõklarõnõ, ancak durumunun ciddi olduğu- nu gördükten sonra onu revire kal- dõrdõklarõnõ anlattõ. Daha sonra re- vire gelen doktorun Çeber’in be- yin travmasõ geçirdiğini söyledi- ğini belirten Gevrek, sedye ol- madõğõ için de Çeber’i kendileri- nin taşõyarak cezaevi kapõsõna kadar getirdiklerini söyledi. Tanõk Gıyasettin Şakiroğlu da, infaz koruma memurlarõndan Selahattin Apaydõn ve bir grup başka infaz koruma memurunun Çeber’in ensesine, kafasõna vur- duklarõnõ ve bunun üzerine Çe- ber’in baygõnlõk geçirdiğini an- lattõ. Tanõk Cem Çelebi ise Çe- ber’in karantinada da infaz ko- ruma memurlarõnõn saldõrõsõna uğradõğõnõ ve memurlarõn kapõ aç- ma demiriyle ayaklarõna vur- duklarõnõ söyledi. İstanbul Haber Servisi - Ergenekon soruş- turmasõnõ yürüten savcõ Zekeriya Öz’e yeni bir ihbar mektubu daha gönderildi. 3. mektu- bun daha önceki iki ihbar mektubunu yazan kişi olup olmadõğõ henüz bilinmiyor. Mektup- la birlikte gönderildiği öne sürülen 8 klasör ve 46 dosyadan oluşan “imhadan, kurtarıl- mış” yaklaşõk 3 bin sayfalõk belge içinde mil- letvekillerinden, sivil toplum örgütlerine ka- dar fişleme bilgileri yer aldõğõ iddia ediliyor. 3. mektubun, kendisini “Bilgi Destek bilgi- sayarlarını inceleyen ekipte görev alan bi- risi” olarak tanõtan kişi tarafõndan gönderil- mesi diğer ihbar mektuplarõnõn sahibi ile aynõ kişi olup olmadõğõ konusunda soru işaretleri yarattõ. Savcõ Öz’e hitaben yazõlan mektup, Cumhurbaşkanlõğõ, Adalet Bakanlõğõ, Başba- kanlõk ve muhalefet liderlerine de gönderildi. İhbarcõ; mektubu, Albay Dursun Çiçek ile il- gili Askeri Savcõlõk’ta yürütülen soruşturma kapsamõndaki incelemenin nasõl gerçekleşti- rildiğini, gerçeklerin nasõl üzerinin örtülmeye çalõşõldõğõnõ paylaşmak için yazdõğõnõ kaydet- ti. Mektupta şu iddialar yer aldõ: “Bilgi Destek Şube’deki bilgisayarlar- dan 14 adet harddisk sökülerek incelendi. Acele bir inceleme yaptırılarak bir gün sonra iade edilmesi istendi. Sadece hard- disklerdeki dosyalarda kelime taraması yapılarak arama gerçekleştirildi. Şifreli dosyalar aranmadı ve şifre çözme işlemle- ri yapılamadı. Albay Dursun Çiçek’e ait dizüstü bilgisayar olaydan ancak 4-5 gün sonra incelenebilmiştir. 5 gün içinde kay- da değer bir şey kaldıysa tabii ki. Bu ince- leme işlemleri sırasında bazı dosyalar çok dikkatimi çekti. Bu yüzden kendi olanak- larımla bazı harddisklerden silinmiş dos- yaları geri getirmeye çalıştım. Benden sa- dece Dursun Albay ile ilgili belgeyi ara- mam istendiği için korkudan bulduğum diğer belgeler hakkında amirlerime her- hangi bir şey bahsetmedim.” Belgelerde gazeteci-yazar Levon Panos Dağbağyan, Türk Ortodoks Patriği Ümit Erenerol, Türk Ortodoks Patrikhanesi Basõn Sözcüsü Sevgi Erenerol’un da aralarõnda bu- lunduğu bazõ isimlerin Genelkurmay persone- li olarak gösterildiği öne sürülüyor. Başka bir belgede ADD’nin TSK paralelin- de hareket eden bir sivil toplum örgütü oldu- ğu savunuluyor. Ahmet Davutoğlu, Ali Ba- bacan’õn da aralarõnda bulunduğu bakanlar, Başbakan’õn eski ve yeni danõşmanlarõ Nabi Avcı, Ömer Dinçer, Cüneyt Zapsu gibi bir- çok ismin fişlendiği öne sürülüyor. İhbar mektuplarına yenisi eklendi İstanbul Haber Servisi - İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ tarafõndan Ergenekon soruşturmasõ kapsamõnda İstek Vakfõ’na ait Poyrazköy’deki arazide yapõlan kazõlarda ele geçirilen çok sayõda mühimmat ve “Ermeni ce- maatine yönelik suikast iddiaları” ile ilgili yürürtülen soruşturma kapsa- mõnda dün adliyeye getirilen 5 aske- ri personel sorgusunun ardõndan ser- best bõrakõldõ. Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne, İstanbul Merkez Komu- talõğõ’na bağlõ sivil plakalõ bir araçla dün saat 10.00 sõralarõnda getirilen as- keri personel, adliye binasõna, hâkim ve savcõlar tarafõndan kullanõlan ka- põdan alõndõ. 4 subay ve 1 astsubaydan oluşan askeri personelden 4’ü savcõ- lõk sorgusunun ardõndan serbest bõra- kõldõ. 1 askeri pesonel de “adli kont- rol” talebiyle mahkemeye sevk edil- mesinin ardõndan serbest bõrakõldõ. Söz konusu kişiler adliyeye getiril- dikleri sivil araca bindirilerek adliye- den ayrõldõ. Askeri personelin avuka- tõ Nuri Tezel, Poyrazköy’deki kazõ- larda ele geçirilen mühimmata ilişkin genişletilen soruşturma kapsamõnda bir plan bulunduğunu ve o planda bir isim listesi yer aldõğõnõ söyledi. FİŞLEME İDDİASI Halk Cephesi üyeleri adliye önünde bir araya gelerek işkenceci sanıkların cezalandırılmasını istedi. BEŞ ASKER SERBEST Poyrazköy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle