18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B AYNA ADNAN BİNYAZAR Öğrenme Tutkusunun Silahşorları... Gaziantep’e bulanık hava yakışmıyor... Uçak bulutların arasından sıyrılıp alana inince yüzüme yağmur damlaları düştü. Ben, Güneydoğu aydınlığına alışkınım. Bunu bilmişçesine, bir iki dakika sonra gülegen bir güneş, bulutların arasından çıkıp ovalara yayıldı. Tam bu sırada, gün ışıklı üç “yüz”; Sümer Çakırgöz, Ahmet Bayaz, Mehmet Uçar havaalanının çıkış kapısında göründü. Gaziantep adı geçmesin; Nâzım Hikmet’in “Karayılan” şiiri dudaklarımda türküye dönüşür: “Antepliler silahşor olur/uçan turnayı gözünden/kaçan tavşanı ard ayağından vururlar/ve arap kısrağının üstünde/taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.” Kadını erkeği, yaşlısı genciyle, caddelerde rastladığım her Antepli, sanki arap kısrağının üstünde “taze yeşil selvi gibi ince uzun” birer silahşordular! Çağdaşlığın, uygarlığın, öğrenme tutkusunun, ekonomik kalkınmanın silahşorları... Kente, öğretmen ve öğrencileriyle söyleşip kitaplarımı imzalamak üzere, “Gaziantep Koleji Vakfı”nın çağrılısı olarak gittim. Umutlanmak mı istiyorsunuz; Gaziantep Kolej Vakfı’nı tanıtan şu bilgilere göz atın: “Vakfın amacı; 21. yüzyıla adını veren bilgi ve teknoloji çağına, Atatürk ilke ve devrimlerine, demokrasi kurallarına inançlı ve bağlı, haklarını savunabilen, görev bilinciyle sorumluluklar yüklenebilen, çevresine uyum sağlayarak ekip çalışmalarında iyi ilişkiler yürütebilen, vatanına ülkesine, gelenek-göreneklerine bağlı, manevi değerlerine saygılı, özgüveni olan çok yönlü aydın gençler yetiştirmektir.” Kolej Vakfı, kâr amacı gütmeden Gazianteplilere adanmış bir hizmet kuruluşu. Koleje ilişkin şu bilgiler de atlanmamalı: “Okullarımız, 21. yüzyıl bilim ve teknoloji çağının gereksinimleri doğrultusunda yeniden yapılanma sürecine girmeyi zorunlu görmüştür. Bu nedenle, 21. yüzyıl insanının; bilgiye ihtiyaç duyan ve aradığı bilgiye ulaşabilen, ulaştığı bilgiyi kullanabilen ve paylaşabilen, problem çözebilen ve teknolojiyi etkili olarak kullanabilen, eleştirel düşünebilen, iletişim kurabilen, en az bir yabancı dili çok iyi konuşabilen genç bireyler yetiştirilmesini yerine getirmiş bulunmaktadır.” Atatürk Türkiye’sinde aydınlanmanın başka tanımı olabilir mi? Bu Atatürkçü kurumun başında kim mi var? Yüzü, gülüşü, Türkçesi, şefkati Atatürk ışığıyla parlayan bir kadın, Robert Kolej mezunu Nüket Ersoy! Onu görünce, Atatürk’ün, Anıtkabir’den çıkıp eğitim ordusunun başına geçtiğini düşledim. Ersoy; çağdaş, Atatürkçü duruşuyla tanınıyor. Eşi Celal Ersoy’un da desteğiyle, yaşamını Gaziantep’in eğitim yönünden kalkınmasına, yönettiği okullarda okuyan öğrencileri yarınlara iyi bir birey olarak yetiştirmeye adamış. Birçok kentte konuşmalar yaptım. Küçüğünden büyüğüne, konuşmacıyı böylesine ilgiyle dinleyen öğrenciye çok az rastladım. Öğrencilerin soru sorarkenki zarafetlerini hiç unutmayacağım... Ankara duysun! Anadolu, Gaziantep’te eğitimin halısını dokuyor. Akşam inince gökte bulut kalmadı. Biberi nasıl tatlı acı ise Gaziantep’in havası da ılık serin. Gaziantepliler, eskinin hanlarını yenileyerek lokantalara, dinlenme yerlerine dönüştürmüşler. “Sahan Şirehan’da bir kahve içimi oturan, bilmem bu kentten ayrılmayı aklından geçirir mi” diye sordum içimden.. uçak, burnunu İstanbul’a doğrulttuğunda. [email protected] D ib Sahne, Ankara’nõn yeni tiyatro uzamlarõndan biri. Devlet Tiyatrolarõ sa- natçõlarõndan Elvin ve Erdal Beşikçi- oğlu tarafõndan kurulmuş. Ortada büyükçe bir ba- rõn yer aldõğõ, iki köşesine iki platformun, araya da 30 dolayõnda ‘döner’ taburenin yerleştiril- mesiyle çeşitli türde gösterilere ev sahipliği edebilecek, akustiği düzgün, ferah bir ortam ya- ratõlmõş. Amaç, bu tür genç uzamlara, nitelikli, sõra dõşõ sanat ürünlerinin enerjisini ve keyfini ta- şõmak... Dib Sahne’nin sunduğu ilk oyun Cambridge diplomalõ Jez Butterworth’ün ‘Mojo’ başlõklõ yapõtõ. 1990’larda, ‘tiyatroda edep’ (terbiye) an- layõşõna karşõ çõkarak, dilde ve görüntüde müs- tehcenlik, şiddet kullanõmõ, ‘görmezden gelinen’i seyircinin ‘gözüne sokma’, kõsacasõ, gerçeği ‘su- ratımıza vurma’ eylemiyle ‘ezber bozma’ya yö- nelen ‘in-yer-face tiyatrosu’ akõmõnõn önde gelen oyunlarõndan biri. Aynõ kuşaktan yazarla- rõn ürettiği bu tür metinlerden çeşitli örnekleri - söz gelimi, Martin McDonagh, Philip Ridley’in Anthony Neilson’õn ve başka yazarlarõn oyun- larõ aracõlõğõyla- 2000’lerin başõndan bu yana ül- kemizde de izlenmekte. Sözünü ettiğimiz tür oyunlarõn en ünlü yerli örneği de Özen Yula’nõn ‘Gözü Kara Alaturka’sõ. Butterworth’ün 25 yaşõndayken yazdõğõ ‘Mo- jo’, herhangi bir sahnede değil de ünlü Royal Co- urt Tiyatrosu’nun ana sahnesinde sunulmuş. Bu nedenle, 1995 yõlõ ‘in-yer-face tiyatrosu’ adõna bir ‘milat’ özelliği taşõr olmuş. Ne hoş raslantõ, benzer bir ‘milat’, 25 yaşõndaki John Osbor- ne’un, yine Royal Court’ta, ünlü ‘Öfke’ oyunuyla ‘Öfkeli Genç Adamlar Akımı’na imza atarak İngiliz tiyatrosunu ‘yeni gerçekçilik’ çizgisinde parlattõğõ 1956 yõlõnda da yaşanmõş. Osborne’un bu oyunda yarattõğõ sivri dilli Jimmy Porter ka- rakterinde tanõk olduğumuz dilsel ve bedensel şid- detin dozu, ‘Mojo’nunki yanõnda çok düşük kal- sa da, ‘erkeklik değerleri’nin yok oluşunun ‘can acıtıcı’ etkisi ve yarattõğõ ‘saldırganlık’ tepkisi her iki oyunda da aynõdõr. Jimmy, 20. yüzyõlõn başõnda -atom bombasõ ön- cesinde- ‘kahraman’ olma şansõna sahip olan er- kek kuşaklarõna özlemle bakarken, ‘Mojo’nun -insan ilişkileri, aile, toplum, ekonomik denge- ler, yasalar bağlamõndaki postmodern çözül- müşlüğün getirdiği ‘değersizlik’ uçurumunda de- belenen- oyun kişileri için ‘doğru’ sayõlabilecek bir ‘erkek modeli’ bile kalmamõştõr. ‘Mojo’da ‘baba’ imgesi bir ‘anahtar kavram’ gibi do- landõrõlõr sahnede. ‘Oğlan çocuk’luktan ‘er- kek’ olmaya geçişi sağlayacak bir ‘baba figü- rü’ne duyulan özlem ironiyi derinleştirir. Sah- nedekiler, tacizci babalarõ ya da ‘amca’ dedik- leri babalõklarõnõ bilirler yalnõzca... Bu nedenle, ‘Mojo’, ‘maçoluk gösterileri’nin gizlemeyi başaramadõğõ bir çeşit ‘sahipsiz ve umarsız oğ- lan çocuklar öyküsü’nün burukluğunu taşõr. Ta- rantino sinemasõnõn ‘kara alay’ kõvamõna ve ‘gangster gülünçleştirmeleri’ne baştan sona ya- kõn dursa da... Devlet Tiyatrolarõ sanatçõsõ, yönetmen İlham Yazar, bir gece kulübünün tek bir odasõnda ya- şanan öyküyü, seyircinin döner koltuklarda ha- reket ederek izleyeceği dört ayrõ noktaya yaymõş ve ‘oyun alanı’nõ Dib Sahne uzamõnõn neredeyse tamamõnõ kapsayacak biçimde genişleterek çok düzlemli kõlmõş. Rock’n Roll çõlgõnlõğõnõn yaşandõğõ 1950’li yõl- larda Londra’nõn Soho bölgesinde geçen oyun, orkestra platformunda oluşturulmuş bir büyük kent görüntüsü önünde ve çõlgõn bir rock şarkõ- sõ eşliğinde bize doğru yaklaşan iki motosiklet- linin yarattõğõ ‘güçlülük imgesi’yle başlõyor. Yö- netmen İlham Yazar’õn düş gücünün ürünü olan bu sahne aracõlõğõyla, rock yõldõzlarõnõ kapmak için kirli işlerin çevrildiği bir şov dünyasõna giriyo- ruz. Geriye, maçolukta yaya kalmõşlõklarõnõn sõ- kõntõsõnõ, kullandõklarõ ‘kenar mahalle’ dilinin müstehcenliği ve hafif uyuşturucularla bastõrmaya çalõşan iki kafadar Otçu ve Şekerci (Ferhat Do- ruk Nalbantoğlu, Ali Yoğurtçuoğlu), kulübün sahibi Ezra’nõn -adam yerine konmayan- oğlu Be- bek (İnanç Konukçu), Bebek’in hayranõ olan, gece kulübünün kõdemli elemanõ Mickey’nin de (Nusret Şenay) kendine yakõn tuttuğu Sõska (Ber- kan Şal) ve şarkõcõ Parlak Johnny (sessiz rol, En- gin Öztürk) odağõnda gelişen bir kalleşlik ve şid- det öyküsü kalõyor. En başta yaratõlan ‘güçlülük imgesi’nin sahteliğinin oyun sürdükçe -oyun ki- şilerinin ‘itilip kakılmışlar’ arasõndan seçildiği anlaşõldõkça- ortaya çõkacağõ bir öykü aynõ za- manda... İlham Yazar, gerek sahne devinimini gerek oyuncu yorumlarõnõ oluşturmada hõzlõ bir tempo öngörmüş ve çoğu DTCF ve Bilkent Tiyatro bö- lümlerini yeni bitirmiş genç sanatçõlardan bu yön- de tam verim almõş. Oyun, Devlet Tiyatrolarõ’nõn deneyimli oyuncusu Nusret Şenay’õn ve oyun- culuğa yeniden başlayan Berkan Şal’õn da kat- kõsõyla su gibi akõyor. Yine de yer yer durağan- laşan bir sahne metni söz konusu. Biraz daha kõ- saltõlabilse belki daha etkili olabilecek. ‘Mojo’ yapõmõyla gelen izleyicilik deneyimiyle tanõşmalõsõnõz... CEREN ÇIPLAK “Hüzün bile eğlence sektörünün bir parça- sı. Alt sınıfların acılarını üst sınıflara ya da üst sınıfların acılarını alt sınıflara anlatıp, insan- ları eğlendiriyorsunuz. Böylelikle sanat yapmış oluyorsunuz. Bunu zaten yapıyorlar. Ben böy- le bir şey yapmak istemiyorum.” Bu sözler İs- tanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen Behiç Ak’õn yazdõğõ ve Serpil Tamur’un yönettiği “İki Çarpı İki” oyunundan. Seray Gözler Yeni- ay’õn canlandõrdõğõ Elvan, yukarõdaki sözleri söylerken, günümüzün eğlence anlayõşõna tepki- sini dile getiriyor. “İki Çarpı İki”, iki kişilik bir oyun. Ancak il- ginç olan yanõ her iki oyuncunun da ikişer kişiyi canlandõrmasõ. Oyuncular, yönetmen Tamur’un de- yişiyle “pingpong topu gibi”ler. Canlandõrdõk- larõ kişilikler arasõnda gidip geliyorlar. Bu gidiş ge- lişler izleyicide şaşkõnlõk yaratõyor. Kadõn-erkek ilişkisini farklõ boyutlarda ele alan “İki Çarpı İki”nin dekor ve giysi tasarõmõ Şirin Dağtekin Yenen’e, õşõk tasarõmõ ise Önder Arık’a ait. Oyunda õşõk da özel bir anlam taşõyor; çünkü õşõğõn rengi “duygulara göre” değişiyor. Behiç Ak, oyunu yazarken bugün hepimizin yaşadõğõ çelişkilerin bireysel kökenlerine iki insanõn ilişkisi üzerinden yolculuk yapmak istediğini söylüyor: “Bu bera- berlikte özlemler, gerçekleştirilmemiş projeler, tatminsizlikler, umutlar ve umutsuzluklar buldum. Politik jargonlara hiç yansımayan umulmadık beraberlikler ve karşıtlıklar bul- dum. Bu bölünmenin sadece politik klişelerle açıklanamayacak kadar derin benzerliklere ve karşıtlıklara dayandığını göstermek istedim.” Ona göre “İki Çarpı İki”, özgürlüğün endüstri- leşmesinin, “saplantı”ya dönüşmesinin, sanat ve eleştiriyi neredeyse olanaksõzlaştõrdõğõ günü- müzle ilgili bir eleştirel sa- nat çabasõ. Adnan Biricik, oyun- da Ahmet ve Mahmut ka- rakterlerini canlandõrõyor. Ah- met, içe dönük, tembel ve sosyal demokrat. Mah- mut ise enerjik, pervasõz, dõşa dönük, kaba, risk alabilen bir liberal. Seray Gözler Yeniay ise Se- ma ve Elvan karakterlerini canlandõrõyor. Sema enerjik, gergin, dõşa dönük, bakõmlõ, reklamcõlõk sektöründe çalõşan bir metin yazarõ. Elvan da içe kapalõ, hassas ve duygusal bir karakter. Ahmet Se- ma’yla, Mahmut da Elvan’la evli. Ahmet’le Mahmut eski arkadaşlar. Sonra birbirlerinin eş- leriyle de tanõşõyorlar. Ve diyaloglar birbiri ardõ- na akõyor. Oyunda sadece “diyaloglar” değil izleyici şa- şõrtan, oyuncularõn bir kişilikten “aniden” diğer kişiliğe geçişi, sahnenin õşõğa yansõyan duygusu- nun yanõ sõra her şey “anlık”. Ve tõpkõ başladõğõ gibi ansõzõn bitiveriyor. Sema viski içermiş gibi yaparken olmayan kadehini dudaklarõna götürü- yor, ama bardağõ masaya koyma gereği duymu- yor. Birden elinde hiç bardak yokmuş gibi ya- nõndakine dokunuyor. Bütün bu anlõk değişimler dikkatle örülmüş. Yaşanan onca şeye karşõn so- nuçta değişen bir şey olmuyor. Tamur’un dediği gibi: “Hayat her şeye rağmen devam ediyor ve ‘eskisi gibi’ devam ediyor.” (“İki Çarpõ İki” adlõ oyun Beykoz Ahmet Mit- hat Efendi Sahnesi’nde cuma günü saat 20.00’de, cumartesi saat 15.00 ve 20.00’de izlenebilir.) Behiç Ak’õn ‘İki Çarpõ İki’si İstanbul Devlet Tiyatrosu Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’nde Oyunda Seray Gözler Yeniay ve Adnan Biricik rol alıyor.  DANS Garajistanbul’da 20.30’da Mathilde Monnier & La Ribot’un “Gustavia” gösterisi  DEVLET TİYATROLARI ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ “Kuzguncuk Türküsü” 20.00’de.  CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU İnci Çayõrlõ 20.00’de “Anõlar ve Şarkõlar” adlõ Türk müziği konseri. Ankara Dib Sahne’nin tiyatro etkinlikleri ‘MOJO’ ile başladõ İngiltere’de 1990’larda çõkõş yapan In-Yer-Face tiyatrosunun önde gelen yazarlarõndan Jez Butterworth’ün ünlü yapõtõ gerçek bir gece kulübü ortamõnda sunuluyor. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - İzmir’i “kültür, sanat ve tasarım kenti” yapmak hedefiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “İzmir Kültür Çalıştayı” sona erdi. Çalõştayda, kentin kültür seferberliği için öncelikleri ve uzun vadeli projeler konusunda kapsamlõ çalõşmalar yapõldõ. Bunlardan biri de Fransa’daki Louvre Müzesi’nde “İzmir’den Smyrna’ya” sergisinde yer alan eserlerin İzmir’e iadesi konusunda tüm çalõştay katõlõmcõlarõnõn imzalayacağõ bir mektup kaleme alõnmasõ kararlaştõrõldõ. İzmir’in kültür sanat alanõnda dünyanõn sayõlõ kentlerinden biri olmasõ için de 10 ana başlõk üzerinde yoğunlaşõldõ. Odaklanõlan konular ve getirilen öneriler arasõnda kültür-sanat etkinliklerine katõlõmõn arttõrõlmasõ, kentin Akdeniz kültür havzasõnõn önemli bir merkezi haline getirilmesi, müzelerin kentin geçmişiyle diyalog kurma açõsõndan sunduğu olanaklarõn geliştirilmesi, etkinliklerin sokağa taşmasõ, Kadifekale-Agora projesi benzeri, kentin geçmiş tarihini kentlinin hayatõna yeniden dahil edecek yeni projelerin geliştirilerek arkeolojik alanlarõn değerlendirilmesi yer alõyor. Kültür Servisi - Dot, yeni se- zonu İngiliz yazar Mark Raven- hill’in çağdaş tiyatro için bir dö- nüm noktasõ olarak kabul edilen ve ilk kez 1996’da Royal Court’ta sahnelenen ‘Alışveriş & S***ş’ oyunu ile açõyor. 4 Kasõm’da sa- at 21.00’de galasõ yapõlacak oyu- nu Murat Daltaban yönetiyor. Ece Dizdar, Tuğrul Tülek, Ser- kan Altunorak, İbrahim Selim, Cem Özeren’in rol aldõğõ yapõm, yirmili yaşlar hakkõnda karanlõk ve komik bir oyun. Ravenhill, hõzlõ ve şaşõrtõcõ sah- neler, öfkeli ve hõnzõrca komik di- yaloglarla örülü oyunda komedi ve çirkinliği savaştõrõrken uyuşturu- cu, seks, bağõmlõlõk, aidiyet, alõş- veriş, televizyon, aşk, aile gibi ko- nulara değiniyor. Ravenhill’in tüm bu konularõn içine yerleştir- diği temel ve basit göndermesi ise çok açõk: “Artık insanlık, satı- lık!” (0 212 251 45 45) Satılık insanlık BUGÜN İzmir Kültür Çalõştayõ’nda öncelikler belirlendi: Eserler Louvre’dan istenecek SAYFA CUMHURİYET 27 EKİM 2009 SALI 16 KÜLTÜR [email protected] Maçolukkrizdemi? ‘1. Karadeniz Tiyatro Çalıştayı’ Kültür Servisi - Ankara’da yapõlacak olan “Türkiye Tiyatrolar Kurultayõ” öncesinde Karadeniz’deki tiyatrolarõn katõlõmõyla Sinop’ta 14 - 15 Kasõm tarihlerinde “Karadeniz Tiyatrolarõ Çalõştayõ” toplanacak. Çalõştayda; Karadeniz’de tiyatroyla uğraşan insanlarõn birbirleriyle diyaloğunu sağlamak ve Ankara’da yapõlacak olan kurultayda kendi düşüncelerini yansõtacak bir bildirinin oluşturulmasõ amaçlanõyor. (0 454 318 13 71) ‘Cahillikler 3’ çıktı Kültür Servisi - “Bilmediklerimiz ve Yanlõş Bildiklerimiz” ile “Hayvanlar Âlemi”nin ardõndan ‘Cahillikler Kitabõ’nõn üçüncüsü “Sağlõk” çõktõ. Werner Bartens’õn yazdõğõ, Itõr Arda’nõn Türkçeye çevirdiği kitap, sağlõkla ilgili bilinmeyenleri ve yanlõş bilinenleri konu alõyor. NTV Yayõnlarõ’ndan çõkan ve 256 sayfadan oluşan kitapta “Kalp krizi aniden mi olur?”, “Pizza ve hamburger gerçekten sağlõksõz mõdõr?”, “Saç boyalarõ kansere sebep olur mu?” gibi akla takõlan sorularõn cevaplarõ ya da yanlõş bilgilerin doğrularõ aranõyor. İkiyebölünmüşzorluilişkiler...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle