Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2009 PAZAR
14 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
CSIS analisti Dr. Bülent Alirõza Washington’õn Türkiye’yle birlikte Ortadoğu’ya yeni bir düzen getirmeyi düşünmediğini söyledi
‘Washington’da gündem farklõ’
Türkiye’de her alanda “açılım” politikalarõ
tartõşmasõnõn yaşandõğõ şu günlerde
Washington’õn etkili düşünce kuruluşlarõndan
Uluslararasõ Stratejik Araştõrmalar
Merkezi’nin (CSIS) önde gelen
analistlerinden Dr. Bülent Alirıza
İstanbul’daydõ. Onunla bütün bu açõlõm
politikalarõnõ konuşuyoruz. Dr. Alirõza,
Türkiye’nin komşu ülkelerle sõfõr sorun
politikasõ uygulanõrken dengelerin çok iyi
gözetilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
İsrail’e tavõr koyarken anti-semitizme
kayõlmasõnõn çok tehlikeli olacağõna işaret
ediyor. Türkiye’yle Ermenistan açõlõmõnõn da
ABD’nin bir iç politika malzemesi olduğunun
altõnõ çiziyor.
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
komşu ülkelerle ‘sõfõr sorun’ ve ‘kazan-
kazan’ politikası hızla yürürlüğe girdi.
Ancak bu yapılırken Ermeni açılımında
Azerbaycan, Ortadoğu açılımında da İsrail
fena halde küstürüldü. O zaman bu nasıl
bir ‘sõfõr sorun’ ve ‘kazan-kazan’ politikası
oluyor?
B.A. - Bütün komşularla “sıfır sorun”
politikasõyla yaşamak ideal ve iyi bir hedef.
Her ülke çevresindeki komşularõyla iyi
geçinmek ister. Hele Türkiye gibi
komşularõyla tarihten kalan sorunlarõ yaşayan
bir ülke olarak o sorunlarõ gidermek için
harekete geçerse bu doğru bir yaklaşõmdõr.
Ama insanõn her zaman komşularõyla iyi
geçinmesi mümkün olmadõğõ için pratikte bu
ülkeler için de zordur.
Ayrõca, birisiyle ilişkileri düzeltirken
öbürüyle ilişkilerin bozulma ihtimali var.
Çünkü onlarõn da kendi aralarõnda sorunlarõ
bulunuyor. Burada en iyi örnek tabii ki
Azerbaycan’la Ermenistan arasõndaki sorun.
Türkiye, Ermenistan’la arasõndaki sorunlarõ
gidermeye çalõşõyor fakat Azerbaycan’la
Ermenistan arasõndaki sorun da doğal olarak
Türkiye’yle Ermenistan arasõndaki
yakõnlaşmayõ etkiliyor. Ortadoğu’ya
dönersek.. Türkiye’nin Arap ülkeleri,
özellikle de komşusu iki Arap ülkesi olan
Suriye ve Irak’la iyi ilişki sürdürmesi yine
desteklenebilir bir yaklaşõmdõr. İsrail’e de
tavõr koymasõ, İsrail’in yaptõğõ hatalarõ dile
getirmesi doğaldõr. Ama birini tutup öbürüne
karşõ olduğu intibaõnõ vermek yanlõştõr.
Sanõrõm orada hedef o değildir; olmamalõdõr
da... Ayrõca Araplarla İsrail arasõndaki
sorunlarõn da Türkiye’nin dõşõnda olduğunu
düşünürsek o da Türkiye’nin herkesle iyi
geçinmek, bölgede nüfuzunu kullanarak
sorunlarõ çözme amacõnõ zorlaştõrõr.
- Bütün bunların ışığında Türkiye’de
gittikçe yükselmeye başlayan İsrail
aleyhtarlığının anti-semitizm boyutlarına
varmasını nasıl karşılıyorsunuz?
- Bu sadece Türkiye’de yaşanmõyor.
Avrupa’da hatta ABD’de, özellikle İkinci
Dünya Savaşõ’nda Yahudilere yapõlanlardan
sonra duyulan sempatinin büyük ölçüde eridi
ve onlarõn Filistinlilere yaptõklarõndan dolayõ
İsrail’e karşõ olumsuz bir hava oluştu. Ama
bu tepkiler oralarda daha düşük düzeydeydi.
Türkiye, İsrail’i ilk tanõyan nüfusunun
çoğunluğu Müslüman olan devletti. İsrail’le
uzun süre yakõn ilişkiler sürdürdü. Ama
geçmişte de Türkiye’den İsrail’e sert tepkiler
gösterilmişti. Fakat Türkiye değişik
nedenlerden Arap dünyasõna da yaklaştõğõnõ
söylüyor.
Bu ikisinin aynõ zamana rastlamasõnõn
getirdiği bir soru işareti var. Bu soru işareti
özellikle Türkiye dõşõndan dile getiriliyor.
“Acaba Türkiye Arap dünyasına İsrail’den
uzaklaşmak için mi yaklaşıyor? Bu daha
da ileri bir noktaya gidip İsrail ve Yahudi
düşmanlığına dönebilir mi? Türkiye
İsrail’i, stratejik ittifaklarından
uzaklaşırken uzak dostun da ötesinde dost
olmayan bir ülke olarak mı görmeye
başladı” sorusu soruluyor. Buna paralel
olarak, “Yahudilere nasıl bakıyor” sorusu
ortaya çõkõyor. Ben hâlâ anti-semitizmin
Türkiye’de bir tehlike olduğuna
inanmõyorum. Burada İsrail’in de
sorumluluğu var. Özellikle İsrail bu yeni
hükümetin katõ tavrõ dolayõsõyla eskiye
kõyasla çok daha izole bir konuma gelmiştir.
Bölgede taşlar yerinden oynuyor
- Türkiye’de anti-semitizm yükselirse
bölgede tehlikeli bir durum ortaya çıkmaz
mı?
- Tekrar ediyorum. Anti-semitizmin
Türkiye’de yükseleceğini sanmõyorum. Arap
dünyasõnda bazõ ülkeler zaten İsrail’le
anlaşma yoluna girdiler. Örneğin Mõsõr ve
Ürdün. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)
Filistin’in yönetimi. Bu yönetim İsrail’le iyi
bir diyalog sürdürmeye çalõşõyor. Başkanõ
Mahmut Abbas iyi niyetli. Tüm sorunlara
rağmen anti-semitizmin Arap dünyasõnda
tehlikeli boyutlara ulaşmadõğõnõ görüyoruz.
Ama İsrail’e tavõr koyarken de kesinlikle
anti-semitizme kayõlmasõ engellenmeli.
- Türkiye merkezli olmak üzere bölgede
taşlar yerinden oynuyor. Bu gelişme
sonucunda neler olur?
- Belli değil. Soğuk Savaş döneminin
kendine has bir düzeni vardõ. O düzende
ABD İsrail’in yanõndaydõ. Arap ülkelerinin
bazõlarõ Sovyetler Birliği’ne çok yakõndõ.
Bazõlarõ da hem ABD hem de Sovyetler
Birliği’ni dengelemeye çalõşõyordu. Sovyetler
Birliği ortadan kalktõ. Rusya bölgede
Sovyetler Birliği kadar etkili değil. ABD önce
Birinci Körfez Savaşõ’yla sonra da Irak
Savaşõ’yla direkt müdahaleye gitti. Özellikle
Bush Yönetimi’ndeki neo-con’lar bu
yapõlanlarõn uzun vadede İsrail’in güvenliğini
sağlamak amacõnõ taşõdõğõnõ da söylediler.
Ama bugün Bush dönemi bitti. Obama
yeni bir dönem açmak istiyor. İsrail’le Filistin
arasõnda bir uzlaşma sağlanmasõ için Bush
yönetiminin hiçbir ciddi adõm atmamasõna
karşõlõk Obama daha değişik bir yaklaşõma
girmeyi hedefliyor. Ama bunun kolay
olmayacağõnõ söyleyebiliriz. Fakat bu yeni
düzen içinde Türkiye kendisine hem Batõ
dünyasõyla ittifak içinde olan özellikle
Washington’la stratejik ittifak olarak
tanõmlanan ama İkinci Dünya Savaşõ’ndan
sonra kurulan ilişkiden farklõ ama yine de
özel ilişkisini kullanmak istiyor. Öbür
taraftan da birtakõm tarihi bağlarõnõn olduğu
Ortadoğu ve Arap ülkelerine tekrar yanaşmak
istediğini belirtiyor. Bu yeni düzende taşlar
yerinden oynuyor. Bugün işin içinde İran
faktörü de var. Bunun sonunda ne olacağõnõ
söylemek mümkün değil.
BOP’un ismi var cismi yok
- Kimileri de Ortadoğu’da kurulmakta
olan bu yeni düzenin Büyük Ortadoğu
Projesi’nin (BOP) hayata geçirilmesi
olduğunu söylüyor. Oysa siz aylar önce
bana BOP’un bittiğini söylemiştiniz. Biten
BOP yeniden mi canlandırılıyor yoksa?
- BOP’un bittiğini sadece ben değil ABD
de bittiğini söylüyor. Yani BOP diye bir şey
yok. Ama demek ki yeniden BOP’un ne
olduğuna bakmamõzda fayda var. BOP,
ABD’nin Bush yönetiminde Irak’a ne olursa
olsun savaş ilan etme kararõnõ alõp Irak’a
saldõrmasõ projesiydi. Saldõrõ yapõldõktan
sonra “Biz oraya kitlesel imha silahları için
değil, bölgeye demokrasi getirmek için
gittik. Bu onun ilk etabıdır” denmiş,
Türkiye de buna destek vermişti. Bu BOP’a
dünyada son ve hâlâ inanan ülke Türkiye’dir.
Bush yönetiminin kendisi de sonunda
BOP’tan vazgeçmişti. Çünkü terörle savaşta
Bush yönetiminin, Ortadoğu’daki otokratik,
diktatörlük ve krallõk olarak yönetilen
ülkelerin hükümetleriyle ilişkileri sürdürmesi
gerektiği için BOP’tan geri adõm attõ. Çünkü
bu ülkelerin BOP’tan rahatsõzlõk
duyduklarõnõn farkõndaydõ. BOP’un ismi kaldõ
fakat cismi yok.
- Öyle görünüyor ki Türkiye
Ortadoğu’nun önderliğine sıvanıyor. Bizim
hükümetin bunu çok istediğini biliyoruz da
acaba Ortadoğu’nun öbür ülkeleri, Arap
dünyası bunu kabul eder mi?
- Arap dünyasõna gelmeden önce ABD’nin
Türkiye’yle birlikte Ortadoğu’ya yeni bir
düzen için girişim yaptõğõna ben
Washington’da çalõşan bir analist olarak
inanmõyorum. Bir kere ABD’nin Ortadoğu’da
Filistin-İsrail sorunu var. İkinci ciddi sorunu
İran. Irak’ta hâlâ bitmemiş sorunlar başõnõ
ağrõtõyor. Öbür ülkelerle de şu ya da bu
sorunlarõ sürüyor. Bu sorunlarla boğuşan bir
süper devlet ABD. Ortadoğu’da geçmişte
yapõlanõn aksine bir plan getirip bunu empoze
etmeye çalõşmayacağõnõ açõkça söylüyor.
Türkiye komşularõyla ve komşularõnõn
oluşturduğu bölgelerle daha iyi ilişkiye
girmek, burada daha önemli söz sahibi olmak
istiyor. Fakat “master plan” diye
tanõmlayabileceğimiz bir planõ en önemli
müttefiki olan ABD’yle hazõrlayõp
uygulamaya koyduğunu söylemek için zaman
çok ama çok erken.
- İsrail Başbakanı Netanyahu’nun,
“Suriye’yle aramõzda Türkiye’nin arabulucu
olmasõnõ istemeyiz. Çünkü Türkiye
güvenilmez bir ülke olduğunu ispatladõ”
sözlerini nasıl karşıladınız?
- Belli ki Netanyahu kendi nedenleri
dolayõsõyla Türkiye’nin verdiği
güvencelerden tatmin olmamõş. En azõndan
bu aşamada Suriye’yle olan sorunlarõnõ
Türkiye’yle birlikte çözmeye gitmeyeceğini
söylüyor.
Obama Irak’õn işgalinin kendisine fatura edilmesini istemiyor
- Aklıma şöyle bir soru
geliyor. Acaba ABD Irak’tan
çekilirken özellikle enerji trafiği
güvenliğini sağlamak için
Türkiye’ye bölgede jandarmalık
görevi mi veriyor?
- Her konuyu birbirine
bağlamak bence pek sağlõklõ
olmaz. Çünkü enerji güvenliği
deyince ABD için Ortadoğu’da
enerji açõsõndan en önemli ülke
Suudi Arabistan. Suudi
Arabistan’da herhangi bir tehlike
oluşmasõ ABD için bir hayal değil
bir tehdittir. Onun yanõ başõndaki
Kuveyt de çok önemli bir petrol
üreticisi ülkedir. Hatõrlayõn.
Saddam Hüseyin 1990’da
Kuveyt’i işgal ettikten hemen
sonra ABD 500 bin asker
gönderdi. Irak’õ Kuveyt’ten kovdu.
Ondan sonra da tekrar bölgeden
çekildi. Irak’taki petrolün büyük
bölümü güneyden, Basra Körfezi
bölgesinden taşõnõyor. Basra
Körfezi, hem Suudi Arabistan,
hem Kuveyt, hem Irak, hem de
diğer Körfez ülkeleri için petrolün
sevkõyatõ bakõmõndan çok önemli.
Kuzey Irak’ta üretilen petrol ve
gazõn Türkiye üzerinden
gönderilmesi önemlidir fakat
hayati değildir. Burada önemli
olan Irak’õn şu ya da bu şekilde
istikrar içinde kalmasõdõr. Aksi
takdirde ABD içinde, “Biz oraya
boşuna mı gidip o kadar kayıp
verdik?” tartõşmalarõ başlayacak.
Bu savaşõ her ne kadar kendisi
başlatmadõysa da Obama bunun
faturasõnõ ödemek zorunda kalmak
istemiyor. Bu çerçevede Kuzey
Irak’ta üretilen enerji konusunda
Kuzey Irak Yönetimi ve merkezi
hükümet arasõnda, seçimlerin
ertelenmesi tehlikesine bile yol
açabilecek bir anlaşmazlõk var.
- Peki, Kafkas petrollerinin
Rusya’nın kontrolünde olması o
bölgede meydana gelen
gelişmelerde önemli bir faktör
değil mi?
- Yine küresel açõdan
baktõğõmõzda değil. Suudi
Arabistan’dan çõkarõlan petrol çok
daha ucuza mal oluyor. Hacim
açõsõndan Hazar petrolleri
önemlidir. Ama öbür Arap
ülkelerindekiler kadar değildir.
Yine de Bakû-Tiflis-Ceyhan’dan
petrol sevk ediliyor. Bu da
Rusya’nõn kontrolünde değil.
Bakû-Tiflis-Ceyhan Doğu-Batõ
enerji koridoru diye tanõmlanan,
Rusya’nõn tekelini kõrmayõ
amaçlayan ve İran’õ dõşarda
bõrakmayõ hedefleyen bir boru
hattõ. Rusya, Gürcistan’daki
savaşta bile ona müdahale etmedi.
Çünkü müdahale etseydi sadece
Batõ ülkelerini değil aynõ zamanda
Türkiye’yi de çok rahatsõz
edecekti. Türk-Rus ilişkilerinde o
hattõn devam etmesi belli ki Rusya
için önemlidir.
PKK hâlâ tasfiye
noktasõnda değil
- Türkiye’de bir yandan Kürt açılımı sürerken
ABD’nin, PKK’nin elebaşları olan Murat Karayõlan,
Zübeyir Aydar ve Ali Rõza Altun’un mal varlıklarına
el koyup parasal hesaplarını dondurmasına ne
diyorsunuz?
- ABD baştan PKK’nin terör örgütü olduğunu ilan
etmiştir. Ama ABD bunun gerektirdiği adõmlarõ
atmadõ. Hatta Kasõm 2007’deki o görüşmeye kadar
gerekli istihbarat bilgilerini vermeyerek Türkiye’yi
ciddi olarak rahatsõz etmiştir. Bu çoktan atõlmasõ
gereken bir adõmdõ. Belli ki ABD, Kuzey Irak’taki
Kürt Yönetimi’yle Türkiye arasõnda daha yakõn bir
ilişki kurmak istiyor. Oradaki en büyük sorun da PKK
kamplarõnõn Kuzey Irak’taki varlõğõ ve PKK’lilerin
orada rahat bir şekilde hareket edebilmeleri. İdeal
çözüm o kamplarõn kapatõlmasõ ve oradakilerin tasfiye
edilmesiydi. Bir kõsõm PKK’li Türkiye’ye geldi. Ama
hâlâ tasfiye noktasõna gelmediğimiz gibi bundan çok
uzağõz. ABD’nin bunu yapacak ne gücü ne de askeri
azaldõkça niyeti var. Zaten yapacak gücü olsaydõ daha
önceden de yapabilirdi. Kürt Yönetiminin de merkezi
Irak Hükümeti’nin de bunu yapacak gücü yok. Bence
bu sorun bir süre daha devam edecek.
- Peki, buna paralel olarak Türkiye içindeki Kürt
açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu açõlõmla Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler ve
Türkiye arasõnda iyi ilişkiler kurulmasõnõ ABD’nin
istediği, Irak’tan çekilirken de hem Türkiye içindeki
hem de Kuzey Irak’taki Kürtlerle Türkiye’nin daha iyi
ilişkiler kurmasõnõ hedeflediği, bununla da istikrarõ
sağlamak istediği söyleniyor. ABD’de bu bir temenni
olabilir. Ama ABD’nin öbür büyük sorunlarõyla
boğuşurken buna öncelik vermediğini biliyorum.
Örnek vereyim. ABD Genelkurmay Başkanõ Mullen
geçenlerde bir televizyon programõnda kendisine
Irak’taki sorunlar hatõrlatõldõğõnda, “Bunların içinde
Kerkük belki en önemli sorun. Fakat biz ne olursa
olsun Irak’tan çekileceğiz. Bizden sonra ne
olacağını bilemem” dedi. Yani ABD bu sorunlarõ
halletmeden de oradan çekilecek.
P
O
R
T
R
E
Dr. BÜLENT ALİRIZA
1952, Lefkoşa doğumlu. Kõbrõs’ta 1963’teki kanlõ
olaylarõn ardõndan pek çok Kõbrõslõ Türk gibi Alirõza ailesi
de Londra’ya göç etti. Yükseköğrenimini Londra
Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
tamamladõ. Doktorasõnõ, Türkiye’nin NATO’ya girişi
dönemiyle ilgili olarak Oxford Üniversitesi’nde yaptõ.
1983’ten sonra KKTC’nin Washington temsilciliğini kurdu
ve ilk temsilci olarak görev aldõ. Daha sonra Washington’da
dünyaca tanõnmõş düşünce üretim kuruluşlarõndan (think
tank) Carnegie Endowment’da Türkiye konusunda çalõştõ.
Şimdi, yine Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ
Araştõrmalar Merkezi’nde (CSIS) Türkiye ile ilgili
çalõşmalar yürütüyor.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- O zaman Başkan Obama
Türkiye’nin Ermenistan açılımına
neden bu kadar önem veriyor?
- Ne yazõk ki burada iç politika
faktörleri birinci planda. Obama diğer
başkanlar gibi sözde Ermeni soykõrõmõ
meselesini çok ciddiye almõştõr. Diğer
başkanlardan daha da ileri giderek bunu
tamamõyla kabul ettiğini söylemiştir. Hatta
konuyu martta Türkiye’ye yaptõğõ
ziyarette de dile getirdi.
Çok daha önemli bir şey yaptõ. Diğer
başkanlar vermiş olduklarõ sözden
cayarken Türkiye’nin stratejik önemini
ABD’nin ulusal güvenliği çerçevesinde
değerlendirerek geri adõm attõklarõnõ
söylemişlerdi. Obama bunlardan farklõ
olarak sözde soykõrõma hâlâ inandõğõnõ
belirterek 24 Nisan günü de soykõrõm için
Ermenice kelimeleri kullandõ. Ama geri
adõm atmasõ koşulunu da Türkiye’yle
Ermenistan arasõndaki ilişkilerin
normalleşmesi sürecine bağladõ. Bu çok
tehlikeli. Türkiye’yle Ermenistan bir
noktaya kadar geldiler. Türkiye’yle
Ermenistan beklenen adõmlarõ atarlar,
sõnõrlar açõlõrsa o zaman Obama’nõn da
gelecek 24 Nisan’da o ifadeleri
kullanmamasõ garantiye alõnõr. Fakat
normalleşme süreci gerçekleşmezse o
zaman ABD iç politikasõnda bu tekrar bir
sorun olacak. Normalleşme ne yazõk ki
hâlâ gerçekleşmedi. ABD’deki Ermeni
diyasporasõ buna ciddi biçimde karşõ
çõkõyor. Ermenistan Cumhurbaşkanõ
Sarkisyan’õn diyasporadan hem Los
Angeles hem de New York’ta karşõ
karşõya kaldõğõ sert tepkilerin daha sertinin
önümüzdeki dönemde ortaya çõkmasõ
beklenmelidir, diye düşünüyorum.
İnsanõn her zaman komşularõyla iyi
geçinmesi mümkün olmadõğõ için
pratikte bu ülkeler için de zordur. Ayrõca
birisiyle ilişkileri düzeltirken öbürüyle
ilişkilerin bozulma ihtimali var.
Belli ki Netanyahu kendi nedenleri
dolayõsõyla Türkiye’nin verdiği güvencelerden
tatmin olmamõş. En azõndan bu aşamada
Suriye’yle olan sorunlarõnõ Türkiye’yle
birlikte çözme yoluna gitmeyeceğini söylüyor.
Ermeni diyasporası daha da sertleşecek