18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2009 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B CSIS analisti Dr. Bülent Alirõza Washington’õn Türkiye’yle birlikte Ortadoğu’ya yeni bir düzen getirmeyi düşünmediğini söyledi ‘Washington’da gündem farklõ’ Türkiye’de her alanda “açılım” politikalarõ tartõşmasõnõn yaşandõğõ şu günlerde Washington’õn etkili düşünce kuruluşlarõndan Uluslararasõ Stratejik Araştõrmalar Merkezi’nin (CSIS) önde gelen analistlerinden Dr. Bülent Alirıza İstanbul’daydõ. Onunla bütün bu açõlõm politikalarõnõ konuşuyoruz. Dr. Alirõza, Türkiye’nin komşu ülkelerle sõfõr sorun politikasõ uygulanõrken dengelerin çok iyi gözetilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. İsrail’e tavõr koyarken anti-semitizme kayõlmasõnõn çok tehlikeli olacağõna işaret ediyor. Türkiye’yle Ermenistan açõlõmõnõn da ABD’nin bir iç politika malzemesi olduğunun altõnõ çiziyor. - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun komşu ülkelerle ‘sõfõr sorun’ ve ‘kazan- kazan’ politikası hızla yürürlüğe girdi. Ancak bu yapılırken Ermeni açılımında Azerbaycan, Ortadoğu açılımında da İsrail fena halde küstürüldü. O zaman bu nasıl bir ‘sõfõr sorun’ ve ‘kazan-kazan’ politikası oluyor? B.A. - Bütün komşularla “sıfır sorun” politikasõyla yaşamak ideal ve iyi bir hedef. Her ülke çevresindeki komşularõyla iyi geçinmek ister. Hele Türkiye gibi komşularõyla tarihten kalan sorunlarõ yaşayan bir ülke olarak o sorunlarõ gidermek için harekete geçerse bu doğru bir yaklaşõmdõr. Ama insanõn her zaman komşularõyla iyi geçinmesi mümkün olmadõğõ için pratikte bu ülkeler için de zordur. Ayrõca, birisiyle ilişkileri düzeltirken öbürüyle ilişkilerin bozulma ihtimali var. Çünkü onlarõn da kendi aralarõnda sorunlarõ bulunuyor. Burada en iyi örnek tabii ki Azerbaycan’la Ermenistan arasõndaki sorun. Türkiye, Ermenistan’la arasõndaki sorunlarõ gidermeye çalõşõyor fakat Azerbaycan’la Ermenistan arasõndaki sorun da doğal olarak Türkiye’yle Ermenistan arasõndaki yakõnlaşmayõ etkiliyor. Ortadoğu’ya dönersek.. Türkiye’nin Arap ülkeleri, özellikle de komşusu iki Arap ülkesi olan Suriye ve Irak’la iyi ilişki sürdürmesi yine desteklenebilir bir yaklaşõmdõr. İsrail’e de tavõr koymasõ, İsrail’in yaptõğõ hatalarõ dile getirmesi doğaldõr. Ama birini tutup öbürüne karşõ olduğu intibaõnõ vermek yanlõştõr. Sanõrõm orada hedef o değildir; olmamalõdõr da... Ayrõca Araplarla İsrail arasõndaki sorunlarõn da Türkiye’nin dõşõnda olduğunu düşünürsek o da Türkiye’nin herkesle iyi geçinmek, bölgede nüfuzunu kullanarak sorunlarõ çözme amacõnõ zorlaştõrõr. - Bütün bunların ışığında Türkiye’de gittikçe yükselmeye başlayan İsrail aleyhtarlığının anti-semitizm boyutlarına varmasını nasıl karşılıyorsunuz? - Bu sadece Türkiye’de yaşanmõyor. Avrupa’da hatta ABD’de, özellikle İkinci Dünya Savaşõ’nda Yahudilere yapõlanlardan sonra duyulan sempatinin büyük ölçüde eridi ve onlarõn Filistinlilere yaptõklarõndan dolayõ İsrail’e karşõ olumsuz bir hava oluştu. Ama bu tepkiler oralarda daha düşük düzeydeydi. Türkiye, İsrail’i ilk tanõyan nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan devletti. İsrail’le uzun süre yakõn ilişkiler sürdürdü. Ama geçmişte de Türkiye’den İsrail’e sert tepkiler gösterilmişti. Fakat Türkiye değişik nedenlerden Arap dünyasõna da yaklaştõğõnõ söylüyor. Bu ikisinin aynõ zamana rastlamasõnõn getirdiği bir soru işareti var. Bu soru işareti özellikle Türkiye dõşõndan dile getiriliyor. “Acaba Türkiye Arap dünyasına İsrail’den uzaklaşmak için mi yaklaşıyor? Bu daha da ileri bir noktaya gidip İsrail ve Yahudi düşmanlığına dönebilir mi? Türkiye İsrail’i, stratejik ittifaklarından uzaklaşırken uzak dostun da ötesinde dost olmayan bir ülke olarak mı görmeye başladı” sorusu soruluyor. Buna paralel olarak, “Yahudilere nasıl bakıyor” sorusu ortaya çõkõyor. Ben hâlâ anti-semitizmin Türkiye’de bir tehlike olduğuna inanmõyorum. Burada İsrail’in de sorumluluğu var. Özellikle İsrail bu yeni hükümetin katõ tavrõ dolayõsõyla eskiye kõyasla çok daha izole bir konuma gelmiştir. Bölgede taşlar yerinden oynuyor - Türkiye’de anti-semitizm yükselirse bölgede tehlikeli bir durum ortaya çıkmaz mı? - Tekrar ediyorum. Anti-semitizmin Türkiye’de yükseleceğini sanmõyorum. Arap dünyasõnda bazõ ülkeler zaten İsrail’le anlaşma yoluna girdiler. Örneğin Mõsõr ve Ürdün. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Filistin’in yönetimi. Bu yönetim İsrail’le iyi bir diyalog sürdürmeye çalõşõyor. Başkanõ Mahmut Abbas iyi niyetli. Tüm sorunlara rağmen anti-semitizmin Arap dünyasõnda tehlikeli boyutlara ulaşmadõğõnõ görüyoruz. Ama İsrail’e tavõr koyarken de kesinlikle anti-semitizme kayõlmasõ engellenmeli. - Türkiye merkezli olmak üzere bölgede taşlar yerinden oynuyor. Bu gelişme sonucunda neler olur? - Belli değil. Soğuk Savaş döneminin kendine has bir düzeni vardõ. O düzende ABD İsrail’in yanõndaydõ. Arap ülkelerinin bazõlarõ Sovyetler Birliği’ne çok yakõndõ. Bazõlarõ da hem ABD hem de Sovyetler Birliği’ni dengelemeye çalõşõyordu. Sovyetler Birliği ortadan kalktõ. Rusya bölgede Sovyetler Birliği kadar etkili değil. ABD önce Birinci Körfez Savaşõ’yla sonra da Irak Savaşõ’yla direkt müdahaleye gitti. Özellikle Bush Yönetimi’ndeki neo-con’lar bu yapõlanlarõn uzun vadede İsrail’in güvenliğini sağlamak amacõnõ taşõdõğõnõ da söylediler. Ama bugün Bush dönemi bitti. Obama yeni bir dönem açmak istiyor. İsrail’le Filistin arasõnda bir uzlaşma sağlanmasõ için Bush yönetiminin hiçbir ciddi adõm atmamasõna karşõlõk Obama daha değişik bir yaklaşõma girmeyi hedefliyor. Ama bunun kolay olmayacağõnõ söyleyebiliriz. Fakat bu yeni düzen içinde Türkiye kendisine hem Batõ dünyasõyla ittifak içinde olan özellikle Washington’la stratejik ittifak olarak tanõmlanan ama İkinci Dünya Savaşõ’ndan sonra kurulan ilişkiden farklõ ama yine de özel ilişkisini kullanmak istiyor. Öbür taraftan da birtakõm tarihi bağlarõnõn olduğu Ortadoğu ve Arap ülkelerine tekrar yanaşmak istediğini belirtiyor. Bu yeni düzende taşlar yerinden oynuyor. Bugün işin içinde İran faktörü de var. Bunun sonunda ne olacağõnõ söylemek mümkün değil. BOP’un ismi var cismi yok - Kimileri de Ortadoğu’da kurulmakta olan bu yeni düzenin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) hayata geçirilmesi olduğunu söylüyor. Oysa siz aylar önce bana BOP’un bittiğini söylemiştiniz. Biten BOP yeniden mi canlandırılıyor yoksa? - BOP’un bittiğini sadece ben değil ABD de bittiğini söylüyor. Yani BOP diye bir şey yok. Ama demek ki yeniden BOP’un ne olduğuna bakmamõzda fayda var. BOP, ABD’nin Bush yönetiminde Irak’a ne olursa olsun savaş ilan etme kararõnõ alõp Irak’a saldõrmasõ projesiydi. Saldõrõ yapõldõktan sonra “Biz oraya kitlesel imha silahları için değil, bölgeye demokrasi getirmek için gittik. Bu onun ilk etabıdır” denmiş, Türkiye de buna destek vermişti. Bu BOP’a dünyada son ve hâlâ inanan ülke Türkiye’dir. Bush yönetiminin kendisi de sonunda BOP’tan vazgeçmişti. Çünkü terörle savaşta Bush yönetiminin, Ortadoğu’daki otokratik, diktatörlük ve krallõk olarak yönetilen ülkelerin hükümetleriyle ilişkileri sürdürmesi gerektiği için BOP’tan geri adõm attõ. Çünkü bu ülkelerin BOP’tan rahatsõzlõk duyduklarõnõn farkõndaydõ. BOP’un ismi kaldõ fakat cismi yok. - Öyle görünüyor ki Türkiye Ortadoğu’nun önderliğine sıvanıyor. Bizim hükümetin bunu çok istediğini biliyoruz da acaba Ortadoğu’nun öbür ülkeleri, Arap dünyası bunu kabul eder mi? - Arap dünyasõna gelmeden önce ABD’nin Türkiye’yle birlikte Ortadoğu’ya yeni bir düzen için girişim yaptõğõna ben Washington’da çalõşan bir analist olarak inanmõyorum. Bir kere ABD’nin Ortadoğu’da Filistin-İsrail sorunu var. İkinci ciddi sorunu İran. Irak’ta hâlâ bitmemiş sorunlar başõnõ ağrõtõyor. Öbür ülkelerle de şu ya da bu sorunlarõ sürüyor. Bu sorunlarla boğuşan bir süper devlet ABD. Ortadoğu’da geçmişte yapõlanõn aksine bir plan getirip bunu empoze etmeye çalõşmayacağõnõ açõkça söylüyor. Türkiye komşularõyla ve komşularõnõn oluşturduğu bölgelerle daha iyi ilişkiye girmek, burada daha önemli söz sahibi olmak istiyor. Fakat “master plan” diye tanõmlayabileceğimiz bir planõ en önemli müttefiki olan ABD’yle hazõrlayõp uygulamaya koyduğunu söylemek için zaman çok ama çok erken. - İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, “Suriye’yle aramõzda Türkiye’nin arabulucu olmasõnõ istemeyiz. Çünkü Türkiye güvenilmez bir ülke olduğunu ispatladõ” sözlerini nasıl karşıladınız? - Belli ki Netanyahu kendi nedenleri dolayõsõyla Türkiye’nin verdiği güvencelerden tatmin olmamõş. En azõndan bu aşamada Suriye’yle olan sorunlarõnõ Türkiye’yle birlikte çözmeye gitmeyeceğini söylüyor. Obama Irak’õn işgalinin kendisine fatura edilmesini istemiyor - Aklıma şöyle bir soru geliyor. Acaba ABD Irak’tan çekilirken özellikle enerji trafiği güvenliğini sağlamak için Türkiye’ye bölgede jandarmalık görevi mi veriyor? - Her konuyu birbirine bağlamak bence pek sağlõklõ olmaz. Çünkü enerji güvenliği deyince ABD için Ortadoğu’da enerji açõsõndan en önemli ülke Suudi Arabistan. Suudi Arabistan’da herhangi bir tehlike oluşmasõ ABD için bir hayal değil bir tehdittir. Onun yanõ başõndaki Kuveyt de çok önemli bir petrol üreticisi ülkedir. Hatõrlayõn. Saddam Hüseyin 1990’da Kuveyt’i işgal ettikten hemen sonra ABD 500 bin asker gönderdi. Irak’õ Kuveyt’ten kovdu. Ondan sonra da tekrar bölgeden çekildi. Irak’taki petrolün büyük bölümü güneyden, Basra Körfezi bölgesinden taşõnõyor. Basra Körfezi, hem Suudi Arabistan, hem Kuveyt, hem Irak, hem de diğer Körfez ülkeleri için petrolün sevkõyatõ bakõmõndan çok önemli. Kuzey Irak’ta üretilen petrol ve gazõn Türkiye üzerinden gönderilmesi önemlidir fakat hayati değildir. Burada önemli olan Irak’õn şu ya da bu şekilde istikrar içinde kalmasõdõr. Aksi takdirde ABD içinde, “Biz oraya boşuna mı gidip o kadar kayıp verdik?” tartõşmalarõ başlayacak. Bu savaşõ her ne kadar kendisi başlatmadõysa da Obama bunun faturasõnõ ödemek zorunda kalmak istemiyor. Bu çerçevede Kuzey Irak’ta üretilen enerji konusunda Kuzey Irak Yönetimi ve merkezi hükümet arasõnda, seçimlerin ertelenmesi tehlikesine bile yol açabilecek bir anlaşmazlõk var. - Peki, Kafkas petrollerinin Rusya’nın kontrolünde olması o bölgede meydana gelen gelişmelerde önemli bir faktör değil mi? - Yine küresel açõdan baktõğõmõzda değil. Suudi Arabistan’dan çõkarõlan petrol çok daha ucuza mal oluyor. Hacim açõsõndan Hazar petrolleri önemlidir. Ama öbür Arap ülkelerindekiler kadar değildir. Yine de Bakû-Tiflis-Ceyhan’dan petrol sevk ediliyor. Bu da Rusya’nõn kontrolünde değil. Bakû-Tiflis-Ceyhan Doğu-Batõ enerji koridoru diye tanõmlanan, Rusya’nõn tekelini kõrmayõ amaçlayan ve İran’õ dõşarda bõrakmayõ hedefleyen bir boru hattõ. Rusya, Gürcistan’daki savaşta bile ona müdahale etmedi. Çünkü müdahale etseydi sadece Batõ ülkelerini değil aynõ zamanda Türkiye’yi de çok rahatsõz edecekti. Türk-Rus ilişkilerinde o hattõn devam etmesi belli ki Rusya için önemlidir. PKK hâlâ tasfiye noktasõnda değil - Türkiye’de bir yandan Kürt açılımı sürerken ABD’nin, PKK’nin elebaşları olan Murat Karayõlan, Zübeyir Aydar ve Ali Rõza Altun’un mal varlıklarına el koyup parasal hesaplarını dondurmasına ne diyorsunuz? - ABD baştan PKK’nin terör örgütü olduğunu ilan etmiştir. Ama ABD bunun gerektirdiği adõmlarõ atmadõ. Hatta Kasõm 2007’deki o görüşmeye kadar gerekli istihbarat bilgilerini vermeyerek Türkiye’yi ciddi olarak rahatsõz etmiştir. Bu çoktan atõlmasõ gereken bir adõmdõ. Belli ki ABD, Kuzey Irak’taki Kürt Yönetimi’yle Türkiye arasõnda daha yakõn bir ilişki kurmak istiyor. Oradaki en büyük sorun da PKK kamplarõnõn Kuzey Irak’taki varlõğõ ve PKK’lilerin orada rahat bir şekilde hareket edebilmeleri. İdeal çözüm o kamplarõn kapatõlmasõ ve oradakilerin tasfiye edilmesiydi. Bir kõsõm PKK’li Türkiye’ye geldi. Ama hâlâ tasfiye noktasõna gelmediğimiz gibi bundan çok uzağõz. ABD’nin bunu yapacak ne gücü ne de askeri azaldõkça niyeti var. Zaten yapacak gücü olsaydõ daha önceden de yapabilirdi. Kürt Yönetiminin de merkezi Irak Hükümeti’nin de bunu yapacak gücü yok. Bence bu sorun bir süre daha devam edecek. - Peki, buna paralel olarak Türkiye içindeki Kürt açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Bu açõlõmla Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler ve Türkiye arasõnda iyi ilişkiler kurulmasõnõ ABD’nin istediği, Irak’tan çekilirken de hem Türkiye içindeki hem de Kuzey Irak’taki Kürtlerle Türkiye’nin daha iyi ilişkiler kurmasõnõ hedeflediği, bununla da istikrarõ sağlamak istediği söyleniyor. ABD’de bu bir temenni olabilir. Ama ABD’nin öbür büyük sorunlarõyla boğuşurken buna öncelik vermediğini biliyorum. Örnek vereyim. ABD Genelkurmay Başkanõ Mullen geçenlerde bir televizyon programõnda kendisine Irak’taki sorunlar hatõrlatõldõğõnda, “Bunların içinde Kerkük belki en önemli sorun. Fakat biz ne olursa olsun Irak’tan çekileceğiz. Bizden sonra ne olacağını bilemem” dedi. Yani ABD bu sorunlarõ halletmeden de oradan çekilecek. P O R T R E Dr. BÜLENT ALİRIZA 1952, Lefkoşa doğumlu. Kõbrõs’ta 1963’teki kanlõ olaylarõn ardõndan pek çok Kõbrõslõ Türk gibi Alirõza ailesi de Londra’ya göç etti. Yükseköğrenimini Londra Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladõ. Doktorasõnõ, Türkiye’nin NATO’ya girişi dönemiyle ilgili olarak Oxford Üniversitesi’nde yaptõ. 1983’ten sonra KKTC’nin Washington temsilciliğini kurdu ve ilk temsilci olarak görev aldõ. Daha sonra Washington’da dünyaca tanõnmõş düşünce üretim kuruluşlarõndan (think tank) Carnegie Endowment’da Türkiye konusunda çalõştõ. Şimdi, yine Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ Araştõrmalar Merkezi’nde (CSIS) Türkiye ile ilgili çalõşmalar yürütüyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - O zaman Başkan Obama Türkiye’nin Ermenistan açılımına neden bu kadar önem veriyor? - Ne yazõk ki burada iç politika faktörleri birinci planda. Obama diğer başkanlar gibi sözde Ermeni soykõrõmõ meselesini çok ciddiye almõştõr. Diğer başkanlardan daha da ileri giderek bunu tamamõyla kabul ettiğini söylemiştir. Hatta konuyu martta Türkiye’ye yaptõğõ ziyarette de dile getirdi. Çok daha önemli bir şey yaptõ. Diğer başkanlar vermiş olduklarõ sözden cayarken Türkiye’nin stratejik önemini ABD’nin ulusal güvenliği çerçevesinde değerlendirerek geri adõm attõklarõnõ söylemişlerdi. Obama bunlardan farklõ olarak sözde soykõrõma hâlâ inandõğõnõ belirterek 24 Nisan günü de soykõrõm için Ermenice kelimeleri kullandõ. Ama geri adõm atmasõ koşulunu da Türkiye’yle Ermenistan arasõndaki ilişkilerin normalleşmesi sürecine bağladõ. Bu çok tehlikeli. Türkiye’yle Ermenistan bir noktaya kadar geldiler. Türkiye’yle Ermenistan beklenen adõmlarõ atarlar, sõnõrlar açõlõrsa o zaman Obama’nõn da gelecek 24 Nisan’da o ifadeleri kullanmamasõ garantiye alõnõr. Fakat normalleşme süreci gerçekleşmezse o zaman ABD iç politikasõnda bu tekrar bir sorun olacak. Normalleşme ne yazõk ki hâlâ gerçekleşmedi. ABD’deki Ermeni diyasporasõ buna ciddi biçimde karşõ çõkõyor. Ermenistan Cumhurbaşkanõ Sarkisyan’õn diyasporadan hem Los Angeles hem de New York’ta karşõ karşõya kaldõğõ sert tepkilerin daha sertinin önümüzdeki dönemde ortaya çõkmasõ beklenmelidir, diye düşünüyorum. İnsanõn her zaman komşularõyla iyi geçinmesi mümkün olmadõğõ için pratikte bu ülkeler için de zordur. Ayrõca birisiyle ilişkileri düzeltirken öbürüyle ilişkilerin bozulma ihtimali var. Belli ki Netanyahu kendi nedenleri dolayõsõyla Türkiye’nin verdiği güvencelerden tatmin olmamõş. En azõndan bu aşamada Suriye’yle olan sorunlarõnõ Türkiye’yle birlikte çözme yoluna gitmeyeceğini söylüyor. Ermeni diyasporası daha da sertleşecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle