14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 15 EKİM 2009 PERŞEMBE 16 KÜLTÜR CMYB C M Y B Türk şiirinin büyük ustasõ Fazõl Hüsnü Dağlarca’yõ geçen yõl 15 Ekim günü yitirmiştik AHMET SOYSAL A nmalardaki o “tiyatro”nun, en iç- tenleri, en yakõnlarõ bile içine kat- tõğõnõ bile bile, bir iki söz söyle- meye çalõşacağõm. Dağlarca bir yõldõr yok. Şimdi bir yõl oldu. Bir tek “şimdi” kaldõ... “Geriye dönüp bakma” zamanõ mõ? Oysa yazõlar duruyor, çeşitli uzaklõklarda, çeşitli gizliliklerde. Ve bende kalan, bende yaşayan. Onu ya- kõndan tanõmõş olmak (26 yõldõr aralõksõz), be- ni ona ne kadar yakõn kõlmõştõ, bilemem. Son’a kadar, birlikte, kitaplarõ üstünde çalõştõk. Şi- ir üstüne konuştuk. Görmesi azaldõğõ za- mandan başlayarak çok şiirini bana yazdõrdõ. Şiirin doğuşuna tanõk ol- ma deneyimi... Başya- põtlarõndan biri, uçsuz bu- caksõz “Uzaklarla Gi- yinmek (Sığmazlık Ger- çeği)”, 1989-1990 yõllarõ arasõ, Harem’deki evinde, “birlikte” yazõldõ. Şiir ile felsefenin buluşmalarõ gerçekleşirdi. “Uzaklarla Gi- yinmek”, Dağlarca’nõn en düşünsel yapõtõdõr. Ne yazõk ki yaklaşõk 500 sayfalõk bu kitabõ, yayõmlandõğõnda Türkiye’de hiç kimse gör- medi. Hep bu çelişkiyi gördüm: Dünyanõn 20. yüz- yõldaki en büyük şairlerinden biri, ülkesinde ünlüydü, ama eksik tanõnarak (yanlõş da ta- nõnarak) ünlüydü. Dağlarca, Bağõmsõzlõk Sa- vaşõ şiirlerinin, çocuk şiirlerinin, bir ölçüde de siyasi içerikli şiir- lerinin ona verdiği toplumsal görünürlükle tanõnõyordu. 50’li yõllara kadar onu izlemiş olanlar, yapõtõnõn öbür yanõnõ, daha derin ya- nõnõ genellikle biliyordu, sayõyordu, ama sonraki kuşaklar çok az biliyordu. Oysa her- kes, o öne çõkmõş toplumsal kimliği değer- lendiriyordu. Sevenler, onun adõna seviyor, yerenler onun adõna yeriyordu. 50’li yõllarõn ortalarõnda belirmeye başla- yan İkinci Yeni, genç kuşaklardan Dağlarca’yõ saklayan başka bir nedendir. Öyle ki Dağ- larca’nõn o yõllardan başlayarak yayõmlanan deneysel nitelikli yapõtlarõ, örneğin “Hoo’lar” (1960), “Aylam” (1963), vs. az fark edilmiştir (ya da hiç). Bu durumu güçlendiren bir neden de Dağlarca’nõn 60’lõ yõllardan 80’li yõllarõn ortasõna kadar büyük çoğunlukla siyasi, “top- lumcu” kitaplarla, çocuk kitaplarõ yayõmla- masõdõr. Oysa, Dağlarca şiirinin son dönemeci 1985’te yayõmlanan “Dişiboy” ile başlar. Bu son dönemin başyapõtlarõ olan “Şeyh Galib’e Çiçekler” (1986), “Uzaklarla Giyinmek (Sığmazlık Gerçeği)” (1990) ve “İmin Yü- rüyüşü (Biçimlerle Soyunmak)” (1999) hâlâ eleştirmenlerini ve araştõrmacõlarõnõ ara- maktadõr. Dağlarca’nõn sözünü ettiğim toplumsal görünürlüğü isteyerek edindiği kuşku götür- mez. Belli bir yanlõş anlamayõ getireceğini bile bile istemiş olduğu da kuşku götürmez. Hastanedeki son günlerine kadar, o duyar- lõğõ gördüm. Her sabah, hastanede yanõndan ayrõlmayan iki kişiden biri olan ressam Ru- şen Eşref (diğeri Ömür Hanım‘dõr), ona Cumhuriyet gazetesinden haberler, yazõlar okuyordu. Dikkatle dinliyordu Dağlarca. Ama sanki daha da tasalanõyordu. Amcam Mümtaz Soysal’õn kişiliğini ve yazõlarõnõ çok beğeniyordu. Dağlarca bir sosyalistti. Yurtseverdi. Tür- kiye’nin bağõmsõzlõğõ ve toplumsal eşitlik, üs- tüne titrediği konulardõ. Büyük bir insanse- verdi, insanlõğa inanõyordu. İnsanlarõn kar- deşliğini, ta en eski dönemlerinden, örneğin “Sivaslı Karınca” (1951) kitabõndan beri di- le getirmişti. Mustafa Kemal’in devriminin ateşli bir savunucusuydu. Allah’a inanõrdõ. Bu inanç son anlarõna kadar sürdü. Çocuk- lar, onu en çok sevindiren varlõklardõ. Dün- yanõn en güzel çocuk şiirlerinden bazõlarõnõ yazmõştõr (bkz. örneğin “Kuş Ayak” 1971). Dağlarca sevinince bir çocuk gibi olurdu. Kõ- zõnca da. Ondaki giz, belki bu sonsuz ço- cukluktu. Belki bu yüzden bu kadar çok şi- ir yazdõ. Dağlarca’yõ anmanõn en iyi yolu, onu şi- irlerinde, şiirlerinin geleceğinde, bir çocuk gibi keşfetmektir. (Allah rahmet eylesin demek ne kolay): “Ölmüştü, artık düşünmüyordu, / Ölece- ğini. / Toprağa bağlamıştı fakir çiftçiler- le beraber / Geleceğini. / (...) / Mest idi, yıl- lardır, alınyazısından, / Meçhul ve büyük ailenin karanlık sofrasında. / Her zaman güzel, sabırlı ve uyanmaz, / Her zaman ye- ni.” (Çakõr’õn Destanõ, 1945) KONUR ERTOP A taç, 1938’de, ilk kitabõ “Havaya Çizilen Dünya” için, 200 yõl sonra- ki okurlarõn, genç Fazıl Hüsnü Dağ- larca’nõn çağdaşlarõnõ, “Nasıl olmuş da bu gü- zellikleri faRkedememişler?” diye kõnaya- cağõnõ anlatmõştõ. Bu upuzun sürenin neredeyse üçte birini yeni yapõtlar vererek, yeni çevren- ler göstererek, yeni okurlar edinerek yaşadõ Dağ- larca. 200 yõl tamamlanõnca onunla ilgili ola- rak neler düşünüleceğini kestirmek, olanaksõz. Peki, bugünkü okurla- rõ onun yapõtõnõ nasõl değerlendiriyor? Kültür Bakanlõğõ için ozanõn ilk ölüm yõldönümüne yetiştir- mek üzere hazõrladõ- ğõmõz kitaba göre; Dağlarca’nõn şiirini mercek altõna alan gü- nümüzün belli başlõ yazarlarõndan büyük bir bölümü, onun baş- yapõtõnõn “Çocuk ve Allah” olduğunu ileri sürmektedir. Dağlar- ca bu kitabõyla ilgili olarak “Sen en çok okunan yapıtımsın. (...) Seni bütün de- rinliğine dek incele- yecek birisi çıkarsa, işi çok güç. Diyebili- rim ki, ben seni açık- lamak için sonraki yazdıklarıma ulaş- tım. Bitiremedim se- ni bugün bile” de- mişti. Dağlarca’nõn çalõş- malarõnõ değerlendiren günümüz yazarlarõnõn büyük bir çoğunluğuna göre ise o, “Karşı Du- var Dergileri”yle en üst noktaya ulaşan top- lumsal şiirlerin ozanõdõr. Yine Dağlarca bu aşa- madaki şiirlerinin amacõnõ, “toplumun günlük olaylar karşısındaki tepkisini gün ışığına çı- karmak” diye belirlemiş, bu şiirler için, “ya- kın yılların tarihi yazılırken bir döneme ta- nık olacaktır” demişti. Çok uzun bir süreyi kapsayan, çok geniş bir alana yayõlan şiirlerinde Dağlarca; Türklüğü ta- rih içindeki konumuyla ele alan, başka top- lumlarla ilişkilerimizi konu edinen, Cumhuri- yet aydõnlanmasõnõ yorumlayan, çağdaş dün- yanõn gelişmelerini, sorunlarõnõ algõlayan kim- liğiyle de karşõmõzdadõr. Ayrõca, çocuğun dünyasõnõ anlamaya, kav- ramaya girişmiştir. Çocuğa seslenen, duyarlõ- ğõnõ onlarla paylaşan şiirlerin sahibidir. Özleşip gelişenTürkçeyi en arõ biçimiyle şii- re uygulamõştõr. Doğanõn gizlerini, yaşamõn anlamõnõ kavra- ma çabasõ “Âsû” kitabõnda yoğunlaşan ozan, olgunluk döneminde bu izleklere örneğin “Uzaklarla Giyinmek/Sığ- mazlık Gerçeği” kitabõnda bu türlü sorularõ derinleşti- rerek yeniden dönecektir. İnsanõn bilinçaltõ dünyasõ, evreni algõlamasõ, doğaöte- siyle ilişkileri gibi konular- da çok şiir yazmõş, “Uzak- larla Giyinmek/Sığmazlık Gerçeği”nde bu konularda gizemli görünen, kavranma- sõ güç yargõlar geliştirmiştir: “Karşı Duvar dergisi” dö- nemi kapandõktan sonra Dağlarca’nõn çalõşmalarõn- da büyük ölçüde çocuklar için kitaplar yer almõştõ. Bu kõrõlma noktasõnda ozan, ede- biyat dünyasõna eni konu uzak duruyordu. Yõllar yõlõ eleştiriye kapalõ yaşadõ, öze- leştiriye hiç girmedi. Dola- yõsõyla bu dönemin ürünleri sõnanmadõ, okurun önünde yargõlanmadõ. Önümüzde uzayõp gidecek dönemde edebiyat dünyasõ- nõn, okur topluluklarõnõn yar- gõlarõ neler olacaktõr? Dağ- larca’nõn hangi yapõtlarõ öte- kilerin önüne geçecektir? Zaman içinde şiir türünün işlevi, işçiliği az ya da çok değişse de Fazõl Hüsnü Dağlarca’nõn yaşadõğõ günler boyunca, çağõndan sorumlu ay- dõn yaklaşõmõnõ dile getiren şiirleri okunmayõ sürdürecektir. Evrenin sonsuzluğu karşõsõnda insanoğlunun bilincinde yer alan sorularõn pek çok yanõtõnõn bu şiirde olduğu daha ya- kõndan sezilecektir. Gelecekteki meslektaşla- rõ şiirin karmaşõk düğümleri karşõsõnda herhalde onun bulup uyguladõğõ çözümlerden pek çok ya- rarlanacaklardõr... 200 yıl sonraki okurların Dağlarca’sı Gazetemiz imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ve gazetemiz yazarları, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı evinde ziyaret etmişti. (24 Nisan 2006) Bağõmsõzlõk ve aydõnlõk ozanõ Dağlarca bir sosyalistti. Yurtseverdi. Türkiye’nin bağımsızlığı ve toplumsal eşitlik üstüne titrediği konulardı. Büyük bir insanseverdi, insanlığa inanıyordu. İnsanların kardeşliğini, ta en eski dönemlerinden, örneğin ‘Sivaslı Karınca’ (1951) kitabından beri dile getirmişti. Dağlarca sevinince bir çocuk gibi olurdu. Kõzõnca da. Ondaki giz, belki bu sonsuz çocukluktu. Belki bu yüzden bu kadar çok şiir yazdõ. Dağlarca’yõ anmanõn en iyi yolu, onu şiirlerinde, şiirlerinin geleceğinde, bir çocuk gibi keşfetmektir”. HAYDAR ERGÜLEN Ş iirimizin ustalarõndan Sevgili Ataol Behramoğlu’nun unu- tulmaz şiirlerinden biri de 1977’de yazdõğõ “Yaşadıklarım- dan Öğrendiğim Bir Şey Var” başlõklõ şiiri. Bu şiirin pek çok di- zesini sõk sõk mõrõldanõrõz, mõrõl- danõrõm. Birkaç yõl önce de bu şi- ir yüzünden yargõlanan bir lise öğ- rencisiyle ilgili bir yazõ yazmõş, şii- ri bir kez daha anmõştõm. Büyük şairimiz Dağlarca’nõn birinci ölüm yõldönümü nedeniyle ne yazacağõ- mõ düşünürken yalnõzca kendi adõ- ma değil, hepimizin, şiir yazanla- rõn ve okuyanlarõn, ondan ne çok şey öğrendiğimizi bir kez daha anladõm, doğal olarak da bu şiir gel- di aklõma. Doğal, kendiliğinden ve galiba tam da olmasõ gerektiği gibi. Dağlarca üstüne gerek sağlõ- ğõnda gerek ardõndan pek çok ya- zõ yazdõm. O nedenle bu kez büyük şairimizi değerli şair ağabeyim Behramoğlu’nun şiiriyle anmak istedim. İzni ve hoşgörüsüyle, şii- rini Dağlarca’ya uyarlamaya ça- lõştõm. Hem zaten, iyi şiir aynõ za- manda biraz da başkalarõnõn sa- hiplendiği şiir değil midir? Behra- moğlu’na teşekkür ediyor, Dağ- larca’yõ saygõyla anõyorum. Dağlarca’dan öğrendiğim bir şey var Yazdõn mõ, yoğunluğuna yazacaksõn bir şeyi Şiirin bitkin kalmalõ yazõlmaktan Sen bitkin düşmelisin yazmaktan bir dizeyi Şair saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, şiirle karõşmaktõr Kopmaz bağlar kurmaktõr evrenle Karõştõn mõ tüm varlõğõnla karõşacaksõn doğaya Şiire tüm kaslarõnla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzattõn mõ bir kez çocukluğu “Kuş Ayak” Bir öğle uykusu gibi, bir yaprak gibi, bir masal gibi dinleneceksin Şair bütün iyi şiirleri okumalõ alabildiğine Hem de tüm benliği dizelerle, imgelerle dolarcasõna Şair kuşlama uçmalõ sonsuzluğuna evrenin Bir şiirden zümrüt bir yaşama dalarcasõna Uzak şiirler çekmeli seni, tanõmadõğõn şairler Bütün şiirleri okumak, bütün şiirleri yazmak arzusuyla yanmalõsõn Değişmemelisin hiçbir şeyle bir dize yazmanõn mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalõsõn Ve kederi de yaşamalõsõn, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acõlar da, sevinçler gibi, olgunlaştõrõr şiiri Şiirin karõşmalõ doğanõn büyük devinimine Yaşamalõ içinde şiirin büyük hayvanõ Dağlarca’dan öğrendiğim bir şey var: Yazdõn mõ sonsuzluğun şiirini yazacaksõn, õrmaklara, göğe, bütün evrene karõşõrcasõna Çünkü sözcük dediğimiz şey, şiire sunulmuş bir armağandõr Ve şiir, sunulmuş bir armağandõr insana Dağlarca’dan öğrendiğim bir şey var Kültür Servisi - Fazõl Hüsnü Dağlarca’nõn ölü- münden önce ‘Dağlarca’dan Gökyüzü’ adõy- la müzeye dönüştürülmesi için vasiyette bu- lunduğu evi, vasiyetname davasõ henüz so- nuçlanmadõğõ için hâlâ mühürlü duruyor. Yõl- larca Kadõköy Mühürdar Caddesi’nde yaşayan Dağlarca, Ocak 2008’de kendisini ziyaret eden Kadõköy Belediye Başkanõ Selami Öz- türk’e evinin müzeye dönüştürülmesi için va- siyette bulunurken şöyle konuşmuştu: “Ben İs- tanbul’un birçok yerinde ikamet ettim. Ama en çok Kadıköy’ü sevdim. Burayı bu kadar güzel yapan bence buradaki yaşamın çeşitliliği, renkliliğidir. Yıllardır içinde ya- şadığım, şiirlerimi yazdığım bu evimin ölü- mümden sonra yaşamaya devam etmesini istiyorum. Buraya gelenler, benim gökyü- züme baksınlar istiyorum.” Buranõn ‘ölü’ değil, ‘yaşayan’ bir müze olmasõ ge- rektiğini söyleyen Dağlarca, mekânõn bir bö- lümünde kitaplarõ ve eşyalarõnõn sergilenmesi- ni, bir kõsmõnõn da kafeterya gibi kullanõlmasõnõ istemişti. Ancak Dağlarca’nõn vasiyetnamesiyle ilgili olarak Kadõköy 2. Sulh Hukuk Mahke- mesi’nde açõlmõş olan iki dava mevcut ve bu iki davanõn ikisinde de henüz verilmiş bir karar bu- lunmuyor. Dağlarca’nõn avukatõ Gülay Aydın, evin müze haline getirilebilmesi için çalõşma- lara ancak bu davalar sonuçlanõnca başlanabi- leceği için, şimdilik evin ne zaman müze hali- ne dönüştürüleceği konusunda net bir şey söy- lemenin mümkün olmadõğõnõ söylüyor, zira mi- rasçõlara ulaşõldõğõ durumda vasiyete itiraz haklarõ var ve bu itiraz hakkõnõ kullandõklarõn- da yargõlama çok daha uzayabilir. Usta şair anılıyor Kültür Servisi - Dağlarca, ölümünün birinci yõl- dönümü olan bugün şairin mezarõna şairler, ya- zarlar, sanatçõlar, Kadõköylüler ve Kadõköy Be- lediye Başkanõ Selami Öztürk’ün de katõlõmõyla toplu bir ziyaret yapõlacak. Kadõköy Beledi- yesi’nin saat 14.00’Te Karacaahmet Mezarlõ- ğõ 12. ada’da düzenleyeceği etkinlik için Ka- dõköy Belediyesi’nden saat 12.00’de araç kal- dõrõlacak. Ayrõca 30 Ekim’de Kadõköy Bele- diyesi Barõş Manço Kültür Merkezi’nde ‘Dağ- larca 95 yaşõnda’ başlõklõ bir etkinlik düzenle- niyor. Adnan Binyazar, Egemen Berköz, Sa- lih Bolat ve Müslim Çelik’in konuşmacõ ola- rak katõlacağõ etkinlik, 19.30’da sinevizyon gös- terisiyle başlayacak ve konuşmalardan sonra Te- kin Gönenç, Cansu Fırıncı ve KASDAV Gençlik Tiyatrosu’nun şiir okumalarõ ve Ruhi Su Dostlar Korosu’nun dinletisiyle devam edecek. (Kadõköy Belediyesi Çağrõ Merkezi: 0 216 444 55 22) Kültür Servisi - Kültür ve Turizm Bakanlõğõ Kü- tüphaneler ve Yayõmlar Genel Müdürlüğü, ölümünün birinci yõlõ dolayõsõyla bir “Fazıl Hüs- nü Dağlarca” kitabõ yayõmladõ. Konur Ertop ve Özgen Kılıçarslan tarafõndan hazõrlanan ki- tap, şu sõralar gerçekleştirilmekte olan Frankfurt Kitap Fuarõ’nda okurlara sunuldu. Bakanlõkça hazõrlanan Anma ve Armağan Kitaplarõ Dizi- si’nden yayõmlanan kitapta, şair Fazõl Hüsnü Dağlarca’nõn yaşamõ, sanatõ ve yapõtlarõ ayrõn- tõlõ biçimde inceleniyor, edebiyatõmõzõn önde ge- len yazar ve şairlerinin Dağlarca üzerine yazõ- larõna yer veriliyor. “Fazõl Hüsnü Dağlarca” ki- tabõ, şair üzerine daha kapsamlõ çalõşmalara kay- nak oluşturacak nitelikte bir yapõt. Bakanlõktan ‘Dağlarca’ kitabõ Erol Güney yaşamını yitirdi Kültür Servisi - Gazeteci ve çevirmen Erol Güney (95) pazartesi günü bir süredir ikamet ettiği Tel Aviv’de yaşamõnõ yitirdi. Orhan Veli’nin ünlü ‘Erol Güney’in Kedisi’ şiirine de konu olan Güney, 1940’lõ yõllarda eski Milli Eğitim Bakanõ Hasan Âli Yücel’in ‘Tercüme Bürosu’ projesinde Melih Cevdet Anday, Nurullah Ataç, Necati Cumalõ, Orhan Veli ve Sabahattin Eyüboğlu gibi birçok ünlü yazarla çeviriler yapmõştõ. Çevirileri arasõnda Anton Çehov’un ‘Vişne Bahçesi’, ‘Haluk Oral ve M. Şeref Özsoy’un birlikte kaleme aldõğõ ‘Erol Güney’in Ke(n)disi’ (2005, Yapõ Kredi) adlõ kitapta bir araya gelmişti. Cenazesi önceki gün Tel Aviv’de kaldõrõlan Güney, Şalom gazetesinin de İsrail temsilcisiydi. Gece olunca herkesten gizli, Bir işimiz vardõ çok garip. Ayakkabõlar dizerdik kardeşimle Hõrsõzlar gibi taşlõğa inip. Babamõnkiler bir yanda benimkiler bir yanda Biz iki erkek. Gecenin ve mesafenin karanlõğõna karşõ Kimbilir neler düşünerek. (Çocuk ve Allah, “Bu Eller miydi”, 1940) Çocuklar, Gece, Ayakkabılar Yayõmlanmamõş Bir Şiiri Ölümsüze Karşı Ölüm Doğa Görüntüsüdür Tanrının Görüntüsüdür Tanrı Ölümün (2007) Sende bir şey var ölüm Karalõğõnca Yeşilince Mavisince gözlerimizin. Sanki düşmandõr Su denize, Dalgalarõn sesleri Yel seslerinden duyulmaz. Sanki ünün artar Yedi yaşam dört bucak Yazõldõkça Adõn, taş taş. Sende bir şey var ölüm Küçük bir şey: Kişi büyüyünce Kõskanõrsõn. (Anõtkabir, 1953) Dağlarca’nõn gökyüzü mühürlü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle