25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 21 OCAK 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Yargıya Güvenmeyenler... Bir toplum için çok üzücü olmalı, HABERTÜRK’ün önceki gece yayımladığı “Soru-Yorum” programın- da, izleyicilerden SMS yolu ile yanıt vermeleri iste- nilen “Yargıya Güveniyor musunuz” sorusuna yüz- de 27 “evet” derken, “hayır” diyenlerin oranı yüzde 73 oluyor. Özay Şendir ve Balçiçek Pamir’in hazırladığı programa konuk olan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Ergenekon soruşturması ile ilgili soruları ya- nıtlıyor ve o arada yargının bağımsız olduğunu da sa- vunuyor. Canlı yayımlanan programın içindeki VTR, önce- den yapılmış ankete ayrılmış. Sunucular, sokaktaki adamdan özellikle Ergenekon soruşturması ile ilgili düşüncelerini öğrenmek için mikrofon uzatıyorlar. 10 kişiden 7’sinin soruşturma için olumsuz görüş bil- dirmesi, sorunu AKP iktidarının hazırladığı bir se- naryo imiş gibi algılamaları haklı olarak Bakan’ın yü- zünün asılmasına yol açıyor. Şahin savunmaya geç- mek gereği duyduğu için bu sonucu, gizli olması ge- reken soruşturma hakkında, medyada çeşitli ha- berlerin yayımlanmasına bağlıyor. Cumhuriyet Sav- cılarında gizliliği ihlal nedeni ile 500’e yakın kişi için hazırlık soruşturması yapıldığını söylüyor. Ama, o soruşturmalardan kaçının ve ne şekilde sonuçlandı- ğına hiç değinmiyor. Dahası, yayımlanan bilgilerin kaynağının emniyet ya da soruşturma savcıları olduğunu da özellikle göz ardı ediyor. Ergenekon soruşturmasındaki gizlilik kuralına uyulmamasından şikâyetçi olanlar sadece Adalet Bakanı değil ki. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve bir dizi deneyimli hukuk otoritesi o gizliliğe meydan okuyanlardan söz edi- yorlar. Kim o gizlilik tanımazlar? Ancak özellikle siyasal iktidarla göbek ya da duy- gu bağı olan şikâyetçilerin göz ardı ettikleri husus, gizlilik tanımazların yandaş medya mensupları ol- maları. Şahin, aksi yargı kararına bağlanmadan herkesin masum olması gerektiğini söyleyedursun, tetikçi yandaşların başka havalardan çalıp oynadığı televizyon yayınları ve gazetelerde yazılanlar ile bel- gelenerek arşivlerde yerlerini alıyor. Bir gün 2000’li yıllarda medyamızın ne durumda olduğunu öğrenmek amacı ile araştırma yapanlara kaynak olması için. Cumhurbaşkanı da, Adalet Bakanı da, şayet o giz- lilik tanımayanların adreslerini merak ediyorlarsa, kendilerine Başbakanımızın damadının üst yöneti- minde bulunduğu gazetenin 16 Ocak günlü sayı- sında üstelik sosyoloji öğrenimi yapmış köşe yaza- rının “Yaşar Büyükanıt kusura bakmasın” başlık- lı yazısını okumalarını salık vereyim. Eski Genelkurmay Başkanı, o yazının yayımlan- masından bir gün önce katıldığı bir sempozyum son- rasında Ergenekon operasyonu ile ilgili olarak soru- lan bir soruya, “Yürümekte olan yasal bir süreç var. Maalesef görüyorum ki Türkiye’de bu yasal sürece hiç dikkat edilmeden gazetelerde çarşaf çarşaf bil- giler yer alıyor. Bunlar soruşturmanın gizliliğini ihlal- dir” yanıtını vermişti. Sosyoloji uzmanı köşe yazarı, emekli orgeneralin ilkesel açıdan haklı olabileceğini, lütfen kabul ediyor; ama bu “itiraza kulak asmanın mümkün olmadığını” da açık yürekle söylüyor. Dahası sözün bir gün uça- bileceğini bildiği için de köşesine yazarak çocukla- rına da öğüt olarak bırakmakta sakınca görmüyor. Ne mi diyor? Şöyle yazıyor: “Çünkü Gladio’yu mahkûm ettirmeyi başaran ün- lü İtalyan savcı Felice Casson, Genç Siviller’in da- vetlisi olarak Türkiye’ye geldiğinde, ‘Bu tip örgütleri alaşağı edebilmek için kamuoyu şarttır’ demişti. Hele hele, ilgili kamuoyunu, Türkler gibi soyut dü- şünme gücü zayıf olup ille de somut kanıtlar görmek isteyen bir halk oluşturuyorsa! Daha düne kadar Ergenekon operasyonuna dudak büken çok sayıda insan, toprak altından çıkan silah- ları, bombaları görünce fikir değiştirdi. Artık sadece 1) Darbe yanlısı fanatik Kemalistler, 2) Operasyonun ucu kendilerine dokunacak diye te- dirgin olanlar, 3) AKP düşmanlığı gözlerini karartmış olanlar haricinde herkes Ergenekon’un ortaya çıka- rılmasını istiyor. Yaşar Büyükanıt ise kol kırılır yen içinde kalır geleneğinden geliyor. Askeriye kirli ça- maşırlarının ortaya çıkartılmasını istemez... ..Büyükanıt kusura bakmasın, bu işin alay-ı vâlâ ile yapılması şart...” Öyle anlaşılıyor ki, Ergenekon soruşturmasının ilk hazırlık aşamasında, Gladio örneğinden yararlan- mak amacı ile deneyiminden yararlanılmak istenilen İtalyan savcının koşul olarak gösterdiği kamuoyu desteğini sağlamak önerisi ilgili çevrelerde pek mak- bule geçmiş. Soruşturmanın başsavcısı konumunu iştiha ile üstlenen Sayın Başbakan da, önceki gün Brük- sel’de yaptığı bir konuşmada, Ergenekon adının yıpranmış olduğunu düşünerek olmalı, İtalya’da- ki Temiz Eller operasyonunun ismine, partisindeki kirli elleri unutmuş görünerek bir can simidi gibi sarılmak istiyordu. Hayatı boyunca darbelere ve her türlü diktaya kar- şı demokrasi siperlerinde savaşım vermiş bir vatan- daş olarak ben de çetelerin her türlüsünün meyda- na çıkartılmasından yana olduğumu bir kez daha tekrarlayayım. Korku imparatorluğu oluşturmanın da, diktanın bir başka çeşidi olduğunu asla unutmadan ve suçu ka- nıtlanana kadar herkesin masum olduğu ilkesine sımsıkı sarılıp adaletin vereceği hükmü bekleyerek... Ve elbette o sırada teneke çalıp “alay-ı vâlâ” ile çevreyi kirletenlerin şamatalarına aldırış etmeden.... ‘Sarı nokta’da umut artıyor İstanbul Haber Servisi - 50 yaş üzerin- deki kişilerde körlüğe neden olan sarõ nok- ta hastalõğõ (yaşa bağlõ makula dejenere- sansõ) ile şeker hastalõğõna bağlõ ortaya çõ- kan diyabetik retinopati hastalõklarõnõn te- davilerindeki gelişmeler umut veriyor. Her iki hastalõkta da erken teşhis ve tedavi ile hastalõğõn önlenebileceği belirtilirken yeni tedavi teknikleri ile hastalõkta önemli adõmlarõn atõldõğõ ifade ediliyor. Göz doktoru Prof. Dr. Murat Öncel, sa- rõ nokta hastalõğõnõn başlangõçta belirtileri- nin olmadõğõnõ belirterek “Hastalık yal- nızca göz muayenesinde tespit edilebilir. Başlangıçta hastalar santral görmede bozukluk, çizgilerde kırıklıktan şikâyet ederler” dedi. 50 yaşõnda yüzde 2, 65-75 arasõnda yüzde 25 ve 75 yaş üzerinde yüz- de 35 oranõnda görülebilen hastalõğõn ge- nellikle kuru ve yaş olmak üzere iki çeşidi- nin olduğunu anõmsatan Öncel, olgularõn yüzde 90’õnda kuru tip, yüzde 10’unda ise yaş tipe rastlandõğõnõ anlattõ. Sarõ nokta hastalõğõnõn ileri aşamada tedavisinin tam olarak mümkün olmadõğõnõ dile getiren Prof. Dr. Öncel, erken evrede hastalõğõ dur- durmanõn yeni birtakõm teknolojilerle mümkün olduğunu kaydetti. Öncel, son yõllarda göz içerisine verilen birtakõm ilaç- larla (anti-VEGF ajanlar) hastalõğõn ilerle- mesinin durdurulabildiği, tedavi edilen hastalarõn da yüzde 30’unda görme artõşõ- nõn sağlandõğõnõ dile getirerek “Son yıllar- daki gelişmeler sayesinde yeni keşfedilen anti-VEGF ilaçlar yardımıyla bu tür hastaların artık görmeleri de arttırıla- bilmektedir” dedi. Şeker hastalarõnõn da en sõk şikâyetleri arasõnda olan diyabetik retinopatinin körlüğe neden olabileceğini anõmsatan Öncel, “Dört yıl veya daha az süredir şeker hastalığı olanlarda gözün etkileme oranı yüzde 15 iken, 15 yıldan fazla olanlarda gözün etkilenme oranı yüzde 90’dır” diye konuştu. Öncel erken tanõ ile görme kaybõnõn yüzde 60 oranõnda azaltõlabileceğini, argon laser fotokaogu- lasyon tedavisiyle hastalõğõn ilerlemesinin durdurulduğunu belirtti. İstanbul Haber Servisi - “Kö- tücül ur”u duyduğunda kimsenin aklõna kanser, “yarım başağrı- sı” dendiğinde migren, “çök- künlük giderici” dendiğinde ise antidepresif gelmez... Tõp dilindeki yabancõ kelime- lerin, hekimlerin hastalarõyla iliş- kisini zorlaştõrmasõndan yola çõ- kan Düzce Üniversitesi Tõp Fa- kültesi Nöroşirürji Anabilim Da- lõ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mu- rat Döşoğlu, Türkçe terimlerin yer aldõğõ bir tõp dili oluşturmak için çaba gösteriyor. Türk Nöro- şirürji Derneği Nöroşirürji Söz- cükleri Çalõşma Grubu’na baş- kanlõk eden Döşoğlu, “Tıp eği- timi Latince, son yıllarda ise İn- gilizce ve Fransızcanın baskısı altında. Dolayısıyla tıp dilinin sadeleştirilmesi, akademik ze- minde öğrenme ve öğretmeyi kolaylaştırıp üretkenliği de ar- tırır. Türkçe konuşan hekimin söylediklerinin kolaylıkla an- laşılabilir olmasıyla, hasta ezil- mez, tersine kendi gibi konu- şulan bir ortamda kendini da- ha rahat hisseder, daha rahat davranır, derdini kolayca an- latabilir, hekim hasta ilişkileri kolaylaşır. Yayınlarda, tezler- de Türkçe tıp dilinin kullanıl- masını zorlamak için ölçüt ge- tirilmeli, akademik yükselt- melerde Türkçe yayınların öne- mi artırılmalı, tıp eğitimi Türk- çe yapılmalı” dedi. Döşoğlu başkanlõğõnda yürütülen çalõş- maya göre Türkçeleştirilmiş tõp dilinden bazõ örnekler ise şöyle: “Endokrinoloji: İçsalgıbi- lim / Gastroenteroloji: Sindi- rimbilim / Nefroloji: Böbrek- bilim / Oditoryum: Dinleme salonu / Reanimasyon: Yeni- den canlandırma. SİBEL BAHÇETEPE AKP’nin, sevk sistemini kaldõr- masõyla birlikte hasta yoğunluğu he- kimleri bunaltõyor. Özellikle göğüs hastalõklarõ uzmanlarõ, eğitim ve devlet hastanelerinde artan iş yükü karşõsõnda hastaya yeterli zaman ayõ- ramadõklarõnõ, verdikleri hizmetin yetersiz olduğunu, bilimsel çalõşma için de vakitlerinin kalmadõğõnõ be- lirttiler. Türk Toraks Derneği Baş- kan Yardõmcõsõ Prof. Dr. Feyza Erkan, hasta yükünün uluslararasõ standartlarõn çok üstünde olduğunu vurgularken, Prof. Dr. Zeki Kılı- çaslan ise sevk zincirinin yeniden uygulanmasõ gerektiğini söyledi. Göğüs hastalõklarõ uzmanõ Prof. Dr. Erkan, “Dünya Sağlık Örgü- tü (WHO) verilerine göre bir doktor gün içinde maksimum 25 hasta görmesi gerekirken bu ra- kam bizde bunun çok çok üstün- de. Bu da hekimin hastaya ayır- dığı sürenin kısıtlanmasına, 5 da- kikalara kadar inmesine neden oluyor” dedi. Geçmiş yõllarda da söz konusu iş yükünün olduğunu an- cak sevk zincirinin ortadan kalk- masõyla birlikte bunda hõzlõ bir ar- tõş yaşandõğõna dikkat çeken Prof. Dr. Erkan, “Sevk zincirinin halen uygulanamaması nedeniyle has- taların çoğunluğu doğrudan eği- tim hastanesine veya üniversite hastanesine başvuruyorlar. Ör- neğin boğazı ağrıyan, aile heki- mince veya pratisyen hekimlerce rahatlıkla halledilecek bir hasta gelip daha ağır olan bir hastanın yetersiz sürede bakılmasına sebep olabiliyor” diye konuştu. ‘Performans eksik ölçülüyor’ Sağlõk Bakanlõğõ’nõn kurduğu ve bütün hastanõn verileri ile tedavi ka- yõtlarõnõn girildiği otomasyon prog- ramõnõn da hekimin iş yükünün artmasõna neden olduğunu anõmsa- tan Prof. Dr. Erkan, bu işin eğitim- li tõbbi sekreterlerce yapõlmasõ ge- rektiğini dile getirdi. Sağlõkta Dö- nüşüm Programõ kapsamõnda he- kimlere getirilen performans siste- mini de eleştiren Erkan, şunlarõ şöyledi: “Performans ölçülürken eksik ölçülmektedir. Doğru tedavi ya- pılıyor mu, doğru tetkikler iste- niyor mu ona bakılmamaktadır. Performans değerlendirmesi bu ikisiyle yapılmalıdır. Biz istiyoruz ki performans koruyucu hizmet- leri de verilsin.” İstanbul Üniversitesi İstanbul Tõp Fakültesi Göğüs Hastalõklarõ Ana- bilim Dalõ Öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan ise hastanelerin yükünün artmasõnõn bir diğer ne- deninin ise son yõllarda sigara kul- lanõmõna bağlõ ortaya çõkan hasta- larõnda artmasõ olarak değerlendir- di. Kõlõçaslan, “Sevk sisteminin kalkması ve son yıllarda özellik- le sigaraya bağlı hastalıklarda KOAH (Kronik Obstrüktif Ak- ciğer Hastalığı) solunum yolları hastalıkları ve akciğer kanserle- ri sayısındaki artışlar nedeniyle bu polikliniklerin yoğunluğu art- tı” yorumunda bulundu. Türk Toraks Derneği Başkan Yardõmcõsõ Prof. Dr. Feyza Erkan, hasta yükünün uluslararasõ standartlarõn çok üstünde olduğunu vurgularken İstanbul Üniversitesi İstanbul Tõp Fakültesi Göğüs Hastalõklarõ Anabilim Dalõ Öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Kõlõçaslan ise sevk zincirinin yeniden uygulanmasõ gerektiğini söyledi. Öncehaber,sonrahabercioldu Organ nakli sayesinde yaşama ikinci kez ‘merhaba’ dedi Uzun yıllar böbrek hastalığı ile mücadele eden gazeteci Didem Seymen’in (24) yaşamı 3 yıl önce olduğu böbrek nakli ile değişti. Hastalığı boyunca verdiği yaşam mücadelesi ulusal bir gazeteye haber olan Seymen, kısa süre sonra hayallerinin mesleği olan gazeteciliğe başladı. Hastalık ile ilk olarak 2.5 ya- şında tanışan ve 18 yıl boyunca mücadele eden Seymen, “Sevgi- lim” dediği diyaliz makinesine bağlı olarak girdiği ÖSS sınavın- da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni ka- zandı. Organ nakli için umudu- nu hiç kaybetmeyen Seymen’in hayatı 3 yıl önce Antalya Akde- niz Üniversitesi’nden gelen bir telefonla değişti. Motor kazasında yaşamını yiti- ren 19 yaşındaki Alper Köse’nin böbreklerinden biri Seymen’e uygundu. 2006 yılının mart ayın- da Prof. Dr. Alper Demirbaş ve ekibi tarafından ameliyat ile ikin- ci kez hayata “merhaba” diyen Seymen o yıllarda yaşadıklarını özetle şöyle anlattı: “Organ beklemek kolay bir olay değil. Bekleme sürecinde her gün diyaliz makinesinden çıktık- tan sonra, kemikleriniz biraz da- ha kamburlaşır. ‘Bugün de bitti’ diye sevinirsiniz. Eve gittiğinizde ailenizdekiler doya doya su içer- ken sizin içemeyeceğiniz, istediği- niz kadar meyve yiyemeyeceğiniz aklınıza gelir. Tüm bunlar benim böbrek nakli olmamla sona erdi, şimdi sağlığım çok iyi. Bir gün si- zin veya bir yakınınızın da orga- na ihtiyacı olabilir. O zaman siz de organ bağışının önemini anla- yacaksınız.” Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Sağlık ortamı büyük bir belirsizlik içine düşürüldü. 2003’te başlayan “Sağlıkta Dö- nüşüm”, bazı yenilikler getirdi. Görünüşte yok- sul kesim için bazı avantajlar sağlandı. Ama temel amaç sağlık hizmetini özelleştirmek, küreselleş- meye ayak uydurmaktı. Söz konusu dönüşüm as- la halk yararına olmamıştır. Gelişmeler bu gerçe- ği açıkça ortaya koyuyor. Birkaç hafta önce 32 bin eczacının katıldığı bir miting yapıldı. Bu, benzer- siz bir olaydı. Eczacılardan dinliyorum, hastalar muayene olduktan sonra reçeteleri ile eczanele- re geliyor ve ilaçlarını almak için orada hastane- deki muayene ücretini ödemeleri isteniyordu. Son günlerde bu konularda hükümetle eczacı birlikleri arasında görüşmeler yapıldı ve bir an- laşmaya varıldığı bildirildi ancak imzalanan protokol yine tatmin edici olmaktan uzak ve eczacılar aleyhinde maddeler içeriyor. Yeni bir yasa hazırlığından haberdar olmuştuk. OTC bu yasa ile şirketlere ilaç satma yetkisi ge- tiriyordu. Bu yasa geçerse büyük sermaye 10 mil- yarlık bir pazarı da ele geçirecek ve süpermar- ketlerde raf üstü ilaç satışı yapılacak. Şimdilik bu- nun da durduruldugu bildiriliyor. Büyük bir kargaşa. Öyle anlaşılıyor ki eczacılar onların örgütleri ve ta- bip odaları mücadelelerini sürdürecekler. Bugünlerde Türkiye’nin hekimleri de artan bir hu- zursuzluk içinde bulunuyorlar. İş güvencesi gittikçe azalıyor. Sağlık alanında çeşitli yolsuzluklar da bir- birini izliyor. Sağlık bütçesinde yüzde 16’lık bir azalma oldu. Çünkü kayıtsız şartsız bağlı olduğumuz IMF, sos- yal güvenlik harcamalarının azaltılmasını istiyor; bu- na karşı duracak bir irade yoktur yurdumuzda! Böy- lece sağlık hizmeti bir devlet hizmeti olmaktan çı- karılıyor. Kamu Hastaneleri Birlikleri Yasa Tasarı- sı gündeme geliyor. Bu yasaya göre, devlet hastaneleri birer işlet- me haline getirilecek. Merkezi otoriteye bağlı bir mütevelli heyeti oluşturulacak. Ama orada tabip odaları olmayacak. Ticaret odası ve benzerleri bu- lunacak. İşletme haline getirilen hastaneler ken- di bütçelerini yaratacaklar. Yani doğaldır ki bu özel- leştirme anlamına geliyor. Hükümet üstü tekelci bir sermayenin sağlık alanına egemen olması da bu gelişmelerin doğal bir sonucu olacaktır. İşte, size büyük umutlar yaratılarak ortaya atı- lan sağlıkta dönüşümün yarattığı tablo. Yukarıda özetlediğim bu olumsuz koşullarda TTB ve Tabip Odaları bir kampanyaya öncülük ediyor. Tüm hekimler tarafından desteklenmesi ve imza- lanması beklenen ve başbakana sunulacak olan dilekçe, başlıca 4 isteği içeriyor. 1) Temel ücretlerde emekliliğe yansıyan iyileş- tirme yapılmalı. 2) İşten çıkarmalar engellenerek çalışanların güvenceli bir ortamda istihdamı sağ- lanmalı. 3) Sağlık hizmetlerini ticarileştiren ve güvenceden yoksun çalışmayı öngören aile he- kimliği ve Kamu Hastaneleri Birlikleri Yasa Tasarısı durdurulmalı. 4) Güvenli çalışma ortamlarının oluşturulması için işyeri sağlık birimleri oluşturul- malı. 2009’a başlarken umutlarımızı korumalı ama ik- tidarın özelleştirmeci, neoliberal, güvenliği yok edi- ci politikalarına karşı çıkmaya hazır olmalıyız. coskunoz@superonline.com Sağlıkta Kısa Dönem Bilançosu ‘Sistemsizlik’ bunaltõyor ‘Tıp dili’ni Türkçeleştirmek için çalışıyorlar Tõp dilindeki yabancõ kelimelerin, hekimlerin hastalarõyla ilişkisini zorlaştõrmasõndan yola çõkan Prof. Dr. Murat Döşoğlu, Türkçe terimlerin yer aldõğõ bir tõp dili oluşturmak için çaba gösteriyor Prof. Dr. Murat Döşoğlu. MİLUPA’DAN ÖNERİLER Bebeklerisağlõklõ tutmanõnyollarõ İstanbul Haber Servisi - Uzmanlar, 3 yaşõna kadar bebeklerin bağõşõklõk sistemi- nin desteklenmesi gerektiğine dikkat çeke- rek anne sütünün ve devam mamalarõnõn önemine işaret ettiler. Milupa’dan yapõlan açõklamada, bebeklerin bağõşõklõk sistemini güç- lendirmek için şu öneri- ler sõralandõ: “Bebeğini- zin anne sütünü yete- rince aldığına emin olun. Sütünüz az ise anne sütü esas alınarak üretilen, etkinliği kanıtlanmış özel prebiyotik ka- rışımı Immunofortis içeren devam ve büyüme sütü kullanın. Bebeğinizi aşırı hijyenik ortamda büyütmekten kaçının. Doktor denetimi olmaksızın ilaç (özellik- le antibiyotik) kullanmayın. Her enfeksi- yon ve sonrasında, bebeğinizin bağışık- lık sistemi yorgun düşer. Bu dönemlerde onun korunmasına daha fazla özen gös- terin. Sıcak- soğuk farkının arttığı dö- nemlerde önlemlerinizi arttırın.” Ağız kokusu toplumsal sorun İstanbul Haber Servisi - Uzmanlar ağõz kokusunun diş ve diş eti sorununun habercisi olabileceği gibi sin- dirim ya da solunum yollarõ hastalõklarõnõn da belirtile- ri olabileceği konusunda uyarõyor. Diş hastanesi Den- tistanbul, toplumumuzda büyük bir sorun olan ağõz ko- kusu ile mücadele için geçen haftalarda Dentistanbul Ha- litosis Ağõz Kokusu Tedavi Merkezi’ni hizmete açtõ. Diş Hastanesi Dentistanbul’un bünyesinde hizmet ve- ren hastane ağõz kokusunun kapsamlõ incelenip tedavi edilmesine olanak sağlõyor. Hastanenin Periodontoloji Bölüm Başkanõ Prof. Dr. Korkut Demirel, ağõz koku- sunu bastõrmak için tercih edilen ürünlerin büyük har- camalara yol açtõğõnõ ve geçici tedavi olduğunu ifade ede- rek “Ağız kokusunun tedavi edilebilmesi için önce ko- kunun kaynağının doğru belirlenmesi ve bu nedenin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tedavi planları kişiye özel hazırlanmalı ve bireyin gereksinimlerine göre şekillendirilmelidir” dedi. Prof. Dr. Öncel, göz içerisine verilen birtakõm ilaçlarla hastalõğõn ilerlemesinin durdurulabildiğini söyledi Prof. Dr. Feyza Erkan, Türkiye’de hasta yükünün uluslararasõ standartlarõn çok üzerinde olduğunu belirtti Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net BAĞIŞLANAN HER ORGAN KURTARILAN BİR HAYATTIR 0 212 557 70 70 / PBX Prof. Dr. Öncel, teknolojik gelişmelerle hastalõğõn ilerlemesinin durdurulabildiğini, hastalarõn yüzde 30’unda da görme artõşõnõn sağlandõğõnõ belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle