22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 21 OCAK 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] Walden Bello, Filipinler Üniversitesi’nde sosyo- loji profesörü. Aynı zamanda da Transnational Ins- titute ve Third World Network (Üçüncü Dünya Ağı) gibi kuruluşlarda yayımlanan çalışmalarıyla tanınan bir araştırmacı. Profesör Bello’nun “Wall Street’te Çö- zülmeye Giriş” başlıklı çalışması geçenlerde elime geçti. Soru-yanıt şeklinde kurgulanan bu çalışmayı bu hafta sizlerle paylaşmak arzusundayım.(*) En kötü günler geride mi kaldı? Hayır, ne yazık ki daha bunu söyleyemiyoruz. Ka- pitalizmin merkez ekonomilerinden gelen haberler kü- resel ekonomide daralmanın şiddetlenerek sürdüğünü belirtiyor. OECD, Aralık 2008 ile 2010 sonuna değin dünyada 25 milyon yeni işsiz yaratılacağını tahmin ediyor. Amerikan ekonomisinin 2008’in son üç ayında yüzde 6 daralacağından endişe duyuluyor. IMF ise krizle baş etmek için 150 milyar dolara daha ih- tiyacı olduğunu açıklıyor... Kapitalizmin merkezinde patlak veren bu krizin ar- dında ne vardı? “Wall Street’in sorumsuz ihtirası” di- yebilir miyiz? Kuşkusuz, “ihtiras” ve “açgözlülük” bugünlere gel- memizde rol oynadı. Finans spekülatörleri giderek daha karmaşık finansal ürünler yaratmak suretiyle spekülatif balonun şişkinleşmesine hizmet ettiler. Ama gözlerden kaçırılan ipuçları da vardı. Örneğin şimdi Amerikan Merkez Bankası (Fed) Başkanı olan Ben Bernanke, 2005’te verdiği bir demeçte, Amerikan konut piyasasında fiyat artışının spekülatif değil, eko- nomik temellerin (“fundamentals”) güçlü olmasından kaynaklandığını vurguluyordu. (Bu “fundamentalle- rin güçlü olması” kavramı Türk okuyucusuna hiç de yabancı değil. Her IMF ziyareti öncesinde kurgula- nan kalıplaşmış bir cümle...) Peki krizin ardında başka neler vardı? Sistemik un- surlar mesela? Kapitalizmin 1970’li yıllardan başlayarak içine sürüklendiği “aşırı üretim” olgusu ve buna bağlı ola- rak kârların gerilemesi ve sermaye birikimini sekte- ye uğratması bugünkü krizin ardında yatan ana sü- reçlerdi. Örneğin, Fortune dergisinde taranan en bü- yük 500 şirketin kâr oranları 1960-69’da yüzde 7.15’ten, 1980-90’da 5.30’a; 2000-2002’de de yüz- de 1.32’ye gerilemiş idi. Uluslararası spekülatör Ge- orge Soros daha 2008 başında yayımlanan bir de- mecinde, mevcut krizi aslında İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaratılan ABD hükümranlığının iktisadi ko- şullarının artık çökmekte oluşuna bağlıyordu. Kapitalizm 1970’lerde oluşan bu krizi nasıl bu ka- dar erteleyebildi? Bunda üç süreç etkili oldu: Neoliberal yeniden ya- pılanma; neoliberal küreselleşme; ve finansallaşma. Neoliberal yeniden yapılanma, “tarihin sonu” felse- fesiyle birlikte, Reagan, Thatcher, Kohl (Türkiye’de Özal) hükümetlerinin emeğin kazanımlarına karşı aç- mış olduğu açık saldırılarla gerçekleştirildi. Özelleş- tirmeler, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, sen- dikasızlaştırma ve emeğin örgütlenmesine karşı getirilen kısıtlamalar, bir yandan da “serbest piyasa her sorunu çözer” dogmalarıyla süslendi ve örgüt- süz kılınan geniş halk yığınlarına kabul ettirildi. Kü- reselleşme dalgasıyla da, sermayenin küresel çap- ta hareket serbestisi genişletildi. Sovyet sisteminin çökmesi ve Çin ve Hindistan’ın küresel meta üreti- mine ticari koşullarda katılımı sonucunda dünya iş- gücü piyasalarına 1.5 milyar yeni ücretli-emek arzı katıldı. Tüm dünyada ücret gelirleri geriletildi ve eme- ğin toplam üretimden almakta olduğu pay düşürül- dü. Böylece sermayedara aktarılacak artığın çoğal- tılması sağlandı. Finansallaşma da bu artığın şiş- kinleştirilmesine olanak sağladı. Finansallaşma olgusunun sorunları nelerdi? Finansallaşma ya da finansal sektörlerde yatırım- ların yoğunlaşması özü itibarıyla daha önceden ya- ratılmış olan değerin, yeniden değerlendirilmesi sü- recini ifade eder. Yani finansal sektörler yeni değer yaratmamakta; tarım, sanayi ve hizmetler kesimin- de yaratılmış olan değeri yeniden değerlendirmek- tedir. Bu süreçte finansal kâr elbette yaratılmakta- dır. Ancak yaratılan yeni kârlar, yeni yaratılmış her- hangi bir değere tekabül etmemektedir. Finansal şiş- kinlik kavramından kastedilen budur. Peki buradan nereye gidiyoruz? Finansallaşma ve küreselleşme dünya ölçeğinde yaşanması olası olan durgunluğun ertelenmesine yol açmıştı. Ancak düzenlenmemiş (unregulated) fi- nansallaşma sürecinin ne denli tehlikeli olduğunu hep birlikte yaşadık. Amerikan ekonomisini bu krizden çı- kartacak yeni şişkinliğin içeriği ne olacaktır? Bunu be- raber göreceğiz, ancak ilk ipuçları bunun askeri- endüstriyel kompleks biçiminde olacağını gösteriyor. Kanada’lı sosyolog Naomi Klein buna “kapitalizmin afet kompleksi” adını veriyor. Ancak bu başka bir tar- tışma konusu... (*) Walden Bello, “A Primer on the Wall Street Melt- down” - Transnational Institute. www.tni.org/detail_page.phtml?act_id=18716. EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Sorular, Sorular... [email protected] Küresel ekonomik kriz Türkiye’de de etki- sini göstermeye başladığı andan itibaren bu soru ekonomi çevrelerinde tartışılıyor. Ban- kaların kredi verirken aşırı derecede nazlan- dığı, hatta kimi durumlarda verilen kredileri ge- ri çağırdığı bilinen gerçekler. Ancak şurası da bir gerçek ki, bu durumun so- rumlusu Türk bankaları değil. Çünkü uluslararası kriz zaten likidite krizi olarak adlandırılıyor. Yurt- dışındaki kredi darlığı nedeniyle, Türk bankaları dışarıdan kaynak sağlayamıyor. Dolayısıyla reel sektöre kullandırılan krediler de azalıyor. Aslında her zaman finans sektörüyle reel sek- törün ilişkisi yumurta-tavuk ilişkisine benzer. Bankalar ayakta kalamaz, bankacılık faaliyetle- rini sürdüremezse reel sektör çöker. Reel sektör faaliyetini sürdüremezse de finans sektörünün ayakta kalması mümkün olamaz... Doğal olarak konu önceki akşam Türkiye Bankalar Birliği’nin Yönetim Kurulu üyesi ban- kaların bazı genel müdürlerinin de katıldığı yıllık değerlendirme toplantısında ekonomi basınının “Bankalar reel sektörün gerçekten arkasında mı” sorusunu ortaya atmasıyla yeniden alevlendi. TBB Başkanı Ersin Özince’ye göre reel sek- törle bankalar arasında kronik bir problem yok. “Reel sektörün borç çevirme sorunu yaşamaya- cağını düşünüyorum. Türk bankaları sağlam ma- li yapıları ve doğru yönetim politikalarıyla Türki- ye’nin küresel krizden fazla etkilenmemesi için çok önemli bir rol üstlendi. Bankalar gerçek an- lamda bu sürece, Tür- kiye’nin krizden çıkışına önderlik etmişlerdir” di- yen Özince, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eko- nominin lokomotif sek- törü olan ve bugün yurtdışına en çok borç- lu olan inşaat ve gayri- menkul sektörü başta olmak üzere sektörlere kredi vermeye devam ediyoruz. Konut kredi- sinde faizler düşmeye devam ediyor. Reel sektörün arkasında durmak için daha ne yapalım?” Gerek TBB Başkanı ve İş Bankası Genel Mü- dürü Özince, gerek Garanti Bankası Genel Mü- dürü Ergun Özen, gerekse Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in söyledikleri, finans sek- törünün reel sektörün ar- kasında durduğu ve dur- maya devam edeceği şeklinde. Ancak temkinli oldukları da bir gerçek. Banka yö- neticilerinin, karşı karşıya bulunduğu sorunlardan birinin de “zimmet” mad- desi olduğunu vurgula- maları da bu yüzden. Özince bunu şu sözler- le dile getirdi: “Bankalar Kanunu’nun 160. madde- sinde şöyle bir husus var; banka yöneticilerinin kre- di hataları nedeniyle bir kredi sorunlu hale dönüşürse, o krediyi kullana- nın lehine kaynak aktarmış, o kaynağı onun zim- metine geçirmiş gibi bir garip değerlendirme var. Her ne kadar şimdilik ‘Bu madde hiç kimseye uy- gulanmadı’ gibi yorumlar olsa da geçmişte İs- tanbul Yaklaşımı’nda da gördük. Bankacılar bun- dan ürküyor.” Tamam, belli ki şu yaşadığımız krizde banka- ların eli daha güçlü ve sağlam yapılarını bozmak istemiyorlar... Bu yüzden de riskli kredi suların- da yüzmekten haklı olarak kaçınıyorlar... Üstelik şurası da bir gerçek ki zaten krize borçlu ya- kalanan özel sektör şimdi de küresel durgunluk nedeniyle müthiş bir talep düşüşüyle karşı kar- şıya, ürettiği malı bile satamıyor. Sonuçta bu banka-reel sektör ikilisinin çok ötesinde bir sorun. Ancak hükümetin her iki ta- rafın da elini kolaylaştırıcı önlemler alması ile çözülebilecek bir mesele. Ve ne yazık ki hü- kümette bu konuda kararlı bir çözüm paketi he- nüz daha ufukta yok. Reel sektörü kurtaracağım derken bankaları batma noktasına getirirsek bu Türkiye açısından ikinci bir facia olur ki, kimse bu yükü kolay ko- lay sırtından atamaz... Bankalar Reel Sektörün Arkasında mı? B‹LG‹ TOPLUMUNA DO/RU / ÖZLEM YÜZAK Nükleerde son teklife iade “Türkiye’yi krizden çõkaracak önderliği yaptõk” diyen Bankalar Birliği Başkanõ Özince, Merkez Bankasõ’nõ eleştirdi Likidite sorununu biz çözdük İnterbank piyasasõ ile ilgili alõnan önlemlerin etkili olmadõğõ kanaatini taşõyan Özince, “Likidite ile ilgili taleplerimiz zamanõnda karşõlansa çok daha iyi durumda olurduk” dedi. Ekonomi Servisi - Şu sõralarda Türki- ye’deki bankacõlõk sisteminde likidite so- rununun bulunmadõğõnõ belirten Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanõ Ersin Özince, “Likidite ile ilgi- li taleplerimizin zamanında karşılan- ması belki biraz daha iyi etkiler yarata- bilirdi. Bunun önlemlerini daha ziyade kendi kendimize hallettik” dedi. Özince, TBB Yönetim Kurulu üyelerinin katõlõmõyla Türkiye ekonomisi ve bankacõlõk sektöründe yaşanan güncel gelişmeler ile 2009’a yönelik beklentilere ilişkin düzen- lediği basõn toplantõsõnda gazetecilerin so- rularõnõ yanõtlarken, kõsmi ve gecikmeli da- hi olsa likiditeyle ilgili taleplerinin bir miktar yerine geldiğini söyledi. Özince, Merkez Bankasõ’ndan likiditeyi arttõrõcõ bir dizi talepte bulunduklarõnõ, Merkez Bankasõ’nõn İnterbank piyasasõ ile ilgili aldõğõ önlemlerin etkili olmadõğõ ka- naatini taşõdõğõnõ belirterek şunlarõ söyledi: “Tabii ki bu kararlar daha hızlı alın- sa daha iyi olurdu. Çünkü likidite tam za- manında gereken bir şey. Bankalar kü- resel krizin yurtdışı piyasalarda yarat- tığı büyük güçlüklere rağmen canlarını dişlerini takarak ve tüm iyi ilişkilerini kullanarak ve de yüksek maliyetlere katlanarak kendi güçleriyle fon yarat- mayı başarmışlardır. Halbuki o dö- nemde yeterli likidite olsaydı bankalar yurtdışı piyasalarda daha güçlü pazar- lık yaparak daha uygun maliyetlerle fon yaratabilirlerdi. Arkasından mun- zam karşılık ile ilgili önlem geldi. En et- kili belki de bu oldu. Bütün bunlar, ye- ni sistem, bankacılık sektörü kendi ça- relerini oluşturduktan sonra geldi. Bu- gün TL’de hiçbir likidite sorunu yoktur. Dövizde de likidite sorunu aşılmıştır.” TBB Genel Sekreteri Ekrem Keskin, 26 Ara- lõk 2008 itibarõyla ban- kacõlõk sektörünün liki- dite rakamlarõnõ açõkladõ. Buna göre bankalarõn yerli para cinsinden top- lam likiditesi 36.8 milyar TL, yabancõ para cin- sinden de 24.9 milyar dolar düzeyinde. TL yü- kümlülükleri 414 mil- yar TL, döviz yükümlü- lükleri 152 milyar dolar. Döviz likidite oranõ da yüzde 16.4 düzeyinde. Keskin’in açõkladõğõ diyagrama göre de ban- ka sistemi uzun aradan sonra ilk kez 2008’de Merkez Bankasõ’na borçlu hale geldi. (Yan- daki grafik) “REEL SEKTÖRÜN ARKASINDAYIZ AMA ZİMMET MADDESİ ENGEL” TBB Başkanõ Özince ve toplan- tõya katõlan TBB Yönetim Kurulu üyeleri, reel sektörle ilişkilerini değerlendirirken, bankalarõn reel sektöre kredi açmama ya da kre- dileri geri çağõrma gibi bir sorun yaşamadõğõnõ savunarak şu nokta- larõ vurguladõlar:  Bugün bankalarõmõz kredi vermeye niyetli ve kararlõ olduğu için reel sektör büyüyor. Dünyada bankacõlõk, devlet desteği ve ga- rantileri ile ayakta dururken, Tür- kiye’de bankalar garantiye dahi ih- tiyaç duymadan ve devletimize, mevduat sahibine, sokaktaki va- tandaşa en ufak bir yük getirmeden mali yapõlarõnõ güçlü tutmayõ ba- şardõlar. Ekonominin lokomotif sektörü olan ve bugün yurtdõşõna en çok borçlu olan inşaat ve gayri- menkul sektörü başta olmak üze- re sektörlere kredi vermeye devam ediyoruz. Konut kredisinde faizler düşmeye devam ediyor. Reel sek- törün arkasõnda durmak için daha ne yapalõm?  Reel sektörle bankalar ara- sõnda kronik bir problem ve TL kre- dilerinde bir sorun yok. Taze kre- di vermeyi sürdürüyoruz. Otomo- bil kredilerini kestiğimizde dikkat edin şirketlerin kendi finans ku- rumlarõ da kredi vermiyordu. Şim- di sorun aşõldõ. Kaldõ ki 24 ay va- deli TL cinsinden bir oto kredisi so- run yaratmaz. Bankalar kredi ver- mek için prestiji yüksek şirketlerin ardõndan koşar. Mevcut mevzuat reel sektöre döviz kredisi açmamõzõ engelliyor. Öncelikle bu sorunun aşõlmasõ lazõm. Alacaklı mağdur oluyor İcra İflas Yasasõ’ndaki yeni dü- zenlemeler, özellikle Amerikan hukukundan esinlenerek yasal ya- põmõza eklemlenen “iflasın erte- lenmesi konusu” borçluyu koru- yalõm derken alacaklõyõ mağdur eder hale geldi. Borçlu batmasõn di- ye alacaklõlarõn battõğõ durumlar bi- le söz konusu. İyi niyetli, borcunu ödeme niyetinde, kapasitesinde olan borçlularla ilgili hiçbir te- reddütümüz yok. Fakat alacaklõla- rõn özellikle mali durumlarõ da borçlular kadar gözetilmeli. O ne- denle icra iflasla ilgili hukuk, ticari hayatõn gereklerine uygun süreçle desteklenmedikçe fayda değil za- rar getiriyor. 160. madde sorunu Banka yöneticileri kredi verirken “zimmet” maddesinden ürküyor- lar. Bankalar Kanunu’nun 160. maddesine göre banka yöneticile- rinin kredi hatalarõ nedeniyle bir kredi sorunlu hale dönüşürse, o kre- diyi kullanana kaynak aktarmõş sayõlõyor, bu para onun zimmetine geçirilmiş sayõlõyor. Bankacõlar da bundan ürküyor. TOBB ile ortak bir paket hazõrladõk ama bu zimmet maddesi engel. TÜGİAD ANKETİ ‘Krizin etkileri uzun sürecek’ Ekonomi Servisi - Türkiye Genç İşadamlarõ Derneği’nin (TÜGİ- AD) gerçekleştirdiği “2009 Yılı Ekonomik ve Politik Beklentiler” anketi sonuçlarõna göre, global ekonomik kriz uzun sürecek. Eko- nomik iyileşme 2010-2011 yõlla- rõnda gerçekleşecek. Beklenti anketine göre yakõn döneme ilişkin öngörüler şöyle:  Global ekonomik kriz uzun sü- recek, iyileşme 2010-2011 yõlla- rõnda gerçekleşecek.  Türkiye ekonomisi 2009 yõ- lõnda küçülecek ya da büyümeye- cek.  Firmalarõn 2009 yõlõ cirolarõ 2008 yõlõna göre azalacak veya aynõ kalacak.  Bankalar reel sektöre güven- medikleri için kredileri geri çağõr- ma eğilimindeler. Merkez bankasõ 2009’da da fa- izleri indirmeye devam edecek.  Yõl sonu TÜFE hedefi tutma- yacak, enflasyon şu ankinden daha yüksek çõkacak.  Hükümetin 2009 yõlõ önceli- ği büyüme olmalõ.  Türkiye AB ilişkileri 2009 yõ- lõnda da düşük yoğunlukta sürecek. “Koton”a yõlõn girişimcisi ödülü Ekonomi Servisi - Koton Yönetim Kurulu Başkanõ Yılmaz Yılmaz ve Yönetim Kurulu Başkan Yardõmcõsõ Gülden Yılmaz yõlõn giri- şimcisi ödülüne değer bulundu. Ernst&Young ve Milliyet tarafõndan, CNN Türk ve Schwab Vakfõ işbirliğiyle bu yõl altõncõsõ düzenlenen, “Dünya Yılın Girişimcisi Yarışması”nõn Tür- kiye finalisti seçilen Yılmaz Yılmaz ve Gülden Yılmaz, Dünya Yõlõn Girişimcisi Ödülü için ma- yõs ayõnda Monte Carlo’da yarõşacak. Bu yõl üçüncü defa verilen “Yılın Sosyal Girişimci- si” kategorisinde ise ödülü TEMA Onursal Ku- rucu Başkanõ Ali Nihat Gökyiğit aldõ. Küresel krize bir de seçim rehaveti eklendi, 2008’de faiz dõşõ fazla hedefin 4.4 milyar TL altõnda kaldõ ANKARA İSTANBUL (Cum- huriyet) - Merkezi Yönetim Bütçesi 2008 yõlõnõ 17 milyar TL açõkla ka- pattõ. Hükümetin “mali disipline uyuyoruz” söylemine karşõn bütçe- deki faiz dõşõ fazla da bütçe hedefinin 4.4 milyar TL altõnda kalarak 33.6 mil- yar lira oldu. Aralõk ayõnda da bütçe 8.8 milyar TL’lik açõk verdi. Maliye Bakanlõğõ, 2008 yõlõ bütçe gerçekleş- melerini açõkladõ. Buna göre, aralõk ayõnda bütçeden 23.9 milyar TL har- cama yapõlõrken gelirler 15.1 milyar TL’de kaldõ. Faiz dõşõnda da 6.9 mil- yar TL açõk meydana geldi. Aralõk ayõndaki dengesizlik, yüzde 1.9 geri- leyen vergi gelirlerinden çok, harca- malardaki artõştan kaynaklandõ. 50.6 milyar TL faiz ödemesinin ya- põldõğõ 2008’de, bütçe giderlerinde yüzde 10.7, faiz hariç giderlerde ise yüzde 12.9 artõş meydana geldi. Ge- çen yõl bütçeye vergilerden 168 mil- yar TL, vergi dõşõ gelirlerden 34.7 mil- yar TL geldi. Küresel krizin bütçe dengelerini bozduğunu söyleyen uzmanlar, be- lirtilerin 2009’da daha da ağõr geçe- ceğini ortaya koyduğuna dikkat çek- tiler. Reuters’in haberine göre uz- manlarõn görüşleri şöyle: Oyak Yatõrõm Ekonomisti Elif Gü- lay Girgin: “Önümüzdeki dönemde de gelirlerde ciddi düşüş olacak. Harcama kısıcı adımlar atılmazsa 2008’i aratacak yıl görebiliriz.” Ekspres Yatõrõm Başekonomisti Güldem Atabay: “Tasarruf eğilimi kenara kondu. 2009 için gerçeküs- tü bütçe hedefleriyle yola çıkan hükümet, ayaklarını yere basmak zorunda.” Törene Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Faik Açıkalın, Doğan Gazetecilik YK Üyesi ve Jüri Baş- kanı Hanzade Doğan Boyner, Koton Mağazacılık YK Başkanı Yılmaz Yılmaz, Koton Mağazacılık YK Baş- kan Yardımcısı Gülden Yılmaz, Ernst&Young Genel Müdürü Osman Dinçbaş (soldan sağa) katıldı. Bütçenin disiplini bozuldu IMF ile ilişkilerin belirsizliğiyle geçen 2008’de, bütçede hedefler aşõldõ, faize 50 milyarõ lirayõ aşkõn para gitti. Uzmanlar 2009 bütçesinin 2008’i aratabileceği görüşünde. Mersin Akkuyu’da kurulacak nükleer santral için fiyat yüksek bulunduğu için verilen revize teklif ia- de edildi. Mevzuatta olmadõğõ halde revize teklif alõnarak resmi kayda sokulmasõ, ihalenin iptal edil- mesi olasõlõğõnõ doğururken Elektrik Mühendisleri Odasõ Genel Başkanõ Musa Çeçen, “Nükleer sant- ral yarõşmasõ, yarõşma olmaktan çok kepazeliğe dönüştü” diye tepki gösterdi. TUROB: Rezervasyonlar azaldı Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (TU- ROB) Başkanõ Timur Bayõndõr ocak-şubat aylarõn- da rezervasyonlarõn beklenen düzeyde gerçekleş- mediğini belirtti. Buna karşõn İstanbul’un turist sa- yõsõ açõsõndan geçen yõlõn rakamlarõnõ koruyacağõ- nõ belirten Bayõndõr düzenlediği basõn toplantõsõnda sorularõ yanõtlarken Türkiye Otelciler Federasyonu’nu demokratik bir oluşum olmamakla suçladõ. TAV: Havaş’ta karar yok TAV Havalimanlarõ Holding, şirket CEO’su Sa- ni Şener’in Financial Times gazetesi ile söyleşi- sinde, iştirakleri Havaş’tan yüzde 30 hisse satõ- lacağõna dair bir beyanda bulunmadõğõnõ açõkladõ. Şener’in Havaş’õn 275 milyon ile 350 milyon Av- ro arasõnda bir değeri bulunduğuna dair değer- lendirme yapmadõğõ belirtildi. Çok Yaşa Bebek Projesi Özince toplantıda Türkiye Bankalar Birliği’nin, Türkiye’nin dört bir yanındaki bebeklere tam ve yeterli tıbbi müdahale sunulmasına katkı sağ- lamak amacıyla 2003 yılından beri sürdürdü- ğü “Çok Yaşa Bebek” projesi hakkında da bil- gi verdi. “Ne yazık ki kriz dönemlerinde en çok bebekler ölüyor. Çünkü bu dönemlerde en çok sağlıktan tasarruf edilir” diyen Özince, geçen 6 yılda 56 ilde ihtiyaç tespiti yapılan 134 has- taneye, kuvözden yaşam destek ünitesine kadar toplam 690 tıbbi cihaz hibe edildiğini, bu sayede bu cihazlardan yararlanan yaklaşık 15 bin bebeğin yaşama tutunduğunu söyledi. Devletten 1 lira bile istemedik Amerika’ya, Av- rupa’ya, Belçi- ka’ya, İtalya’ya ba- kınız. Hepsinde dev- let bütçesinden mil- yarlarca dolar destek verilerek banka siste- mi ayakta tutulmaya çalışılıyor. Biz devleti- mizden 1 tek lira iste- meden krizden çıkışta önderlik yapıyoruz. Bankacılığımız şu anda dünyada pek örneği olmayan bir başarı ö r n e ğ i gösteri- yor. PEK SORUN YOK Türkiye Bankalar Birliği’nin toplantısında sunumu yapılan raporda krize giriş sürecinde Türkiye’deki tasarruf açığının önemi vurgulanarak bunda özel sektörün büyük payı olduğunun altı çizildi. (Yukarıda)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle