18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
D emokrasimizin şu an içinde bulunduğu kusurlar ve ek- sikler, esas olarak Siyasi Partiler ve Seçim yasalarõndan kay- naklanõyor. Siyasi Partiler Yasa- sõ’nõn parti başkanlarõna sağladõğõ olanakla bağõmsõzlar dõşõndaki TBMM üyelerinin hemen hepsi, adeta parti başkanlarõnca atanmõş konumdalar. Bu otoriter düzenin et- kisizleştirilmesi ve demokratikleş- menin gerçekleştirilmesi ise ancak yeni bir yasayla, parti başkanlarõ- nõn en azõndan tek başõna tüm mil- letvekili adaylarõnõ belirleme yet- kisinin elinden alõnmasõyla müm- kün. Diğer yandan “Seçim Yasa- sı”, seçmen iradesinin nicel (sayõ- sal) olarak TBMM’ye yansõtõlabil- mesinin önünü de tõkõyor. Temsil- de adalet ilkesi göz ardõ ediliyor. Bu nedenle yüzde 10 barajõnõn; nüfu- su az olan illerde ortaya çõkan oransal ve adil olmayan avantajla- rõn; dar bölge çift derece ve benzeri seçim sistemlerinin tartõşõlmasõ; Türkiye için en uygun seçeneğin bulunmasõ öncelik kazanõyor. Türkiye’de eğer yolsuzluk yay- gõnlaşmõş ve tepeden inme bir sis- tematiğe bağlanmõş ise sorumluluk yasama ve yürütmeyi elinde bu- lunduran siyasal temsilcilerin, ya- ni milletvekillerinindir. Ama “Ana- yasa” onlara dokunulmazlõk sağ- lamaktadõr. Milletvekilleri tarafõn- dan işlenmiş ve işlenmekte olan cü- rüm niteliğinde yolsuzluklar, ya- sadõşõ edinimler, takibe bile alõna- mamaktadõr. Buna karşõlõk yargõ ise bağõmsõz ve dokunulmaz olmaktan uzaktõr. Savcõ ve yargõçlarõn terfi, tayin, ceza, ödül, diğer tüm özlük işlerini düzenleyen, bir anlamda yargõyõ siyasetin etkisi dõşõnda tu- tabilmenin güvencesi olan “Hâ- kimler ve Savcılar Yüksek Ku- rulu” (HSYK), anayasa hükmüne göre siyasetin tam güdümündedir. Bu kurulun başkanõ Adalet Baka- nõ, sekretaryasõ ise tabii üye olan Adalet Bakanlõğõ Müsteşarõ’dõr. Bakanlõk bünyesinde faaliyet sür- düren bu kurum güdümlü olmakta ve siyasetten bağõmsõz kararlar alamamaktadõr. Bugün ülkemizde laiklik, az sa- yõda cesur ve vatansever yüksek yargõçlar tarafõndan güvence altõn- da tutulmaya çalõşõlõyor. Ne var ki halkõn iradesinin parlamentoya yansõmasõnõ engelleyen Siyasi Par- tiler ve Seçim yasalarõnõn, yargõyõ siyasete endeksleyen HSYK Ya- sasõ’nõn, milletvekili yasama do- kunulmazlõğõ yasasõnõn değiştiril- mesine kimi parti başkanlarõ karşõ çõkõyorlar. Sonuçta 70 milyon Türk vatandaşõ, eli kolu bağlõ, baskõ al- tõnda tutulan demokrasinin nasõl iğ- fal edildiğini, yargõ mensuplarõ- nõn nasõl siyasetin etkisi altõna alõn- dõğõnõ acõ ve çaresizlik içinde sey- retmeye mecbur bõrakõlõyor. İktidar; geçen altõ yõl boyunca ka- muya ait mülkleri satmak, yurtdõ- şõna borçlanmak, TL faizini çok yüksek tutup döviz sahiplerine anormal kazançlar sağlamak, dini siyasete alet ederek laikliği dolan- maya çalõşmaktan başka bir şey yapmõyor. Çağdaş hukuka ve de- mokrasiye geçmeyi engelleyen set- leri yok etmek için hiçbir girişim- de bulunmadõğõ gibi bulunacağõna dair de bir işaret vermiyor. Açõkça, “Yapmadıklarımız yapmaya- caklarımızın teminatıdır” diyor. Bunun karşõsõnda muhalefet yete- rince kararlõ, ikna edici ve õsrarlõ olamadõğõ için, kamuoyunu arka- sõndan sürükleyecek bir tutum gös- teremiyor. Bütün umudumuz dör- düncü büyük demokratik güç olan medyaya bağlõ kalõyor. Cumhuriyet gazetesinin o unutulmaz muhteşem “Tehlikenin Farkında mısınız?” kampanyasõ, Cumhuriyet Bilim Teknoloji’de devam etmekte olan Yüce Atatürk’ün “Manevi mira- sım bilim ve akıldır” hatõrlatma- sõ milyonlarõn yüreğine su serpiyor. CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yalçın Küçük İçin... “Mücadele etmeyen, aydın olmaz. Bu yüzden za- man zaman önce aydının kafası koparılır.” Prof. Dr. Yalçın Küçük, iki koca ciltlik “Aydın Üze- rine Tezler”in önsözünde böyle yazmış... Gerçek bir araştırmacıdır. “Beynin boşaltılması- dır” der bu denli geniş kapsamlı çalışmalara... 1830’dan 1980’e bir süreyi kapsayan Aydın Üze- rine Tezler’i... Tanzimat’tan 12 Eylül olayına!.. Ben, Yalçın Küçük’ü Cumhuriyet’te çıkan ekonomi alanındaki yazılarıyla tanıdım. Daha önceki gençlik serüvenleriyle de... Üniversite gençliğinin federas- yon örgütlenmesinde bir öncüydü. Yazıları, kitap- ları, atılgan ‘tez’leriyle benzersiz bir kişi... Yıllarca çile çekti. Çektirildi! Kendisi mi istedi, ken- disi mi yazıları, sözleri, konuşmalarıyla üstüne çek- ti saldırıları, birtakım düşmanlıkları, duyarlıkları? Ger- çek şu ki, hapisler şunlar bunlar onu yıldırmadı. Ger- çek bir aydın olmanın niteliklerini kendi benliğinde, varlığında yaşattı, toplum aydınlanmasının tek yo- lunun dürüst çalışmalarda olduğunu söylemekten şaşmadı... ‘Aydın Üzerine Tezler’ bir bilgi hazinesi. Yüz elli yıllık bir tarihi didik didik etmiş, insanları, liderleri, atı- lımları, yenilgileri ile yüzlerce sayfa içinde bize, si- ze, hepimize sunmuş... Aydın olmak nedir? Hep sorulan bir soru bu. Tür- lü yorumları var, en doğrusu galiba Küçük’ünkü: “Türk aydını, başıyla yürür, ayağıyla düşünür”.. Gerçekten düşünmez, işine geldiğince yazar, çizer konuşur. Yalnız günümüzde değil, tam yüz elli yıl- dır böyle!.. Toplumu değiştirmek ister aydın!.. Değişme, bir yıkma yeniden yapma olayıdır. Bu yüzden toplumun egemenlerince hoş karşılanmaz. Aydın sayılanlar türlü yoldan yozlaştırılmak, kazanılmak istenir, pa- rayla, pulla, mevkiyle... TV’lerde görüyoruz, başında kalpak, boynunda kır- mızı atkılı şimdi de ileri sürdüğü tezlerinin hesabı- nı vermeye çağrılmış!.. Yaşlanmış, ama gençliğini yitirmemiş, yitirmek istememiş, yine yazmak, ara- mak, bulmak peşinde!.. Boşuna mı yazmış, önsö- zünde: “Türk aydını yüz elli yıldır vatanı, toplumu ve halkı için başkaldırmaktadır. Ama Türk aydını hep kı- rılmıştır, çok düş kırıklığına uğramıştır. Türk aydını- nın en büyük düşmanı ‘Düveli Muazzama’ ol- muştur. Günümüzde de yine aynı muazzam em- peryalist güçler, ABD’ler, AB’ler, çıkarlarına ters düşen aydınları karşılarında bulmuşlardır 1930’dan bugüne...” Yalçın Küçük bu yeni Ergenekon suçlamasını da atlatacaktır. 1980’den bugüne uzanan Türk aydınını anlatan yeni bir çalışma yapacaktır. Devrimleri, dev- rimcileri, kendilerini öyle sanarak toplumu aldatanları, aydınım diye geçinen, ama karanlığın buyruğundan kopmayanları bir bir gösterecektir... Ben ‘Aydın Üzerine Tezler’in iki cildini el altında PENCERE ‘Ergenekon’da ABD/NATO Parmağı...’ “10’uncu dalga” ya da “şok dalga” diye nite- lenen son Ergenekoncu operasyondan sonra ço- ğu kişinin kafası karıştı... Oysa her şey çok açık-seçik biçimde ortaya dö- küldü... Ergenekon tertibinde Savcı Zekeriya Öz’ün kü- çücük bir ‘figür’ olduğu tümüyle ortaya çıktı... Çoktan beri bu köşede yazdıklarımızı doğru- lamak için, bu kez zıt fikirde olup Amerika’ya de- halet etmiş kesimden tanıkları da bu köşede ağır- layalım... Bunlardan biri Amerika’ya postu sermiş, fikri ve zikri artık hiç tartışmaya yer vermeyecek kadar meydanda olan, meşhur Fethullah Gülen’in gazetesi Zaman... Öteki, yayın hayatına yeni katılan Taraf gaze- tesi... Zaman’ı vurgulamak için Fethullah adı yeter- li... Taraf’ı tanıtmak için dört ismin altını çizmek ge- rekiyor... Gazetenin başını çeken bu isimlerden ikisinin kocaları CIA ile özdeş, ikisi de polisle... Dört köşe yazarı ki maşallah kimlikleri belli... Bu dört köşe yazarından Yasemin Çongar’ın dünkü yazısı, bizim bu köşede nicedir yazdıkla- rımızın ne kadar gerçekçi olduğunu belgeliyor... Ergenekon konusunda kafası az buz karışık olanlar bu yazıdan ötürü Çongar’a teşekkür borçludurlar... “Proje” apacık sergileniyor... Yazıyı olduğu gibi Cumhuriyet okurlarına sun- mak isterdim; ama, bu köşeye sığmayacak ka- dar uzun olduğundan okurken altını çizdiğim sa- tırları aktarmakla yetiniyorum... Çongar diyor ki: “... Ergenekon’un TSK içinden sökülüp atılması gerektiğine inanmış ordu mensupları var. İhsan Dağı dünkü Zaman’da (Fethullah’ın ga- zetesi) ‘Rus Yanlısı Darbeye Ergenekon’ başlık- lı bir makale yazdı. ... bazı satırları birlikte okuyalım: Amacı dışına çıkan ve ‘Rusçu’ bir kliğin kont- rolüne giren Türk Gladio’su artık korunup kol- lanmıyor... Elli yıldır Batı güvenlik sistematiğinde bulunan bir ordunun Rusya yanlısı, NATO, ABD ve AB ile işbirliğine karşı ‘Rusçu’ bir kliğin eline geçmesine seyirci kalınır mı?” Demek ki Ergenekon neymiş?.. Fethullahçı yazar İhsan Dağı Fethullah’ın ga- zetesi Zaman’da yazısını şöyle sürdürüyor: “Bunlardan Ergenekon soruşturmasında ABD/NATO parmağı olduğu sonucu çıkmaz.” Sahi mi, sevgili okurlar, Ergenekon’da gerçekten ABD/NATO parmağı yoksa bu açıklama ne- den?.. Yasemin Çongar yazısını şöyle sürdürüyor: “Türk ordusunun Washington’da, ‘git gide Ba- tı’dan kopan, bazı unsurlarıyla Rusya’nın etki ala- nına giren, AB sürecini baltalamaya çalışan, Kıbrıs’ta çözümü engelleyen, demokratikleş- meyi içine sindiremeyen, 1920’lerin zihniyetine tut- sak, (...) giderek Türkiye toplumundan da kopuk’ bir kurum olarak algılanmaya başladığını gözle- dim. Yukarıda aktardığım gözlemin yol açabileceği kestirmeci yorumların farkındayım. Ama bu gözlemden, Ergenekon soruşturma- sında ABD parmağı olduğu sonucu çıkmaz.” Vaktiyle Cumhuriyet’te çalışmış olan Yasemin Çongar’ı kutlarım... Ergenekon’un Amerikan tezgâhı olduğunu on- dan başka hiçbir kişi bu yetkinlikle anlatamazdı. Ama, yazıda asıl CIA kokusu bir başka yerden çıkıyor... Çongar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde iki eğilim ol- duğunu da Fethullahçı İhsan Dağı ile birlikte us- taca dile getiriyor... Neymiş ordudaki iki eğilim?.. Ergenekoncular... Ve karşıtları... Ne dersiniz?.. CIA Türk ordusunu ikiye bölmeye mi hazırla- nıyor?.. ABD Ergenekon’u bu amaçla mı tezgâhladı?.. Ergenekon’un anlamı ve çapı şimdi üç boyu- tuyla ortaya çıkmaya başladı... T ürk medyasõnda yoğun bir tartõş- maya yol açmõş bulunan, Prof. Dr. Binnaz Toprak ve İ. Bozan, T. Morgül, N. Şener’in gerçekleş- tirdikleri “Türkiye’de Farklı ol- mak - Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler” konulu araştõrma, Türki- ye’de “kamuoyunun” ne ölçüde serbestçe oluşabilme imkânõna sahip olduğunu sap- tamaya çalõşmõştõr. Araştõrmada çoğunluk görüşlerinin ne ölçüde baskõcõ, hatta korku- tucu olduğu, hâkim fikir iklimine uyulmadõ- ğõ takdirde bireyin nasõl ve ne derece dõşla- nacağõ gösterilmeye çalõşõlmõştõr. Araştõrmanõn verileri arasõnda sõk sõk “ma- halle baskısı”nõn etkinlik derecesi dile ge- tirilmiştir. Bu deyim Türk kamuoyuna ilk de- fa Prof. Dr. Şerif Mardin tarafõndan tanõtõl- mõştõr. Sosyal bilimlerinde “toplumsal de- netim” (social control) olarak adõ geçen bu sosyo-psikolojik süreç, gözlemlenen toplu- luğun büyüklüğü ve yapõsõna göre fazlasõ ile değişmektedir. Alman sosyolog F. Tönnies’in ünlü cemaat/cemiyet kuramõna göre insanlar arasõndaki ilişkiler ve kanaatleri bu iki fark- lõ toplumsal yapõ tipine göre değişmektedir. İnsanlar arasõndaki ilişkilerin yüz yüze temasa indirgenebilen, herkesin herkesi bir biçimde tanõdõğõ cemaat yaşamõnda -örneğin köyde, kü- çük kasabada, tarikatõn yerel bir kolunda, sõ- nõrlarõ belli kentsel etnik bir yerleşim nokta- sõnda- sosyal denetim çok güçlüdür. Çoğun- luğun benimsemiş olduğu değerler bütününe aykõrõ hareket edenler dõşlanmakta, tek başõna bõrakõlmakta, hatta fiziksel şiddet yolu ile ce- zalandõrõlmaktadõr. Buna karşõn insan ilişkilerinin anonimleş- tiği, temaslarõn daha çok yazõlõ kurallara gö- re gerçekleştiği cemiyet yaşamõnda durum de- ğişebilmekte, farklõ olana karşõ daha geniş bir hoşgörü gösterilmektedir. Toprak’õn Anadolu’nun on iki ilinde ger- çekleştirilen araştõrmasõnda bu sosyal dene- timin çapõ çok çarpõcõ örneklerle gösteril- mektedir. Çoğunluğu Sünni muhafazakâr yurttaşlardan oluşan bu illerde gençlerin bir kõsmõ, laikler, Aleviler, Kürtler, çağdaş kõz ve kadõnlar, Anadolu Hõristiyanlarõ, Romanlar (Çingene) hareket ve davranõşlarõ nedeni ile he- men “ötekileştirilmektedir”. Üniversiteli gençlere ev kiralamak, geldiği yöreye göre ret sebebi olabilmektedir. Örneğin Sõvaslõ bir gence hemen Alevilik ve solculuk damgasõ vu- rularak olumsuz cevap verilmektedir. Genç- lerin uzun saçlõ olmalarõ, küpe takmalarõ, genç kõzlarõn kõsa etekle dolaşmalarõ, kõz/er- kek arkadaşlõğõnõ pastanede oturmak suretiy- le sürdürmek isteyenler göze batmakta, dam- galanmaktadõr. Bu dõşlanma, İslam dininin buy- ruklarõ ile bağdaşmaz görüşüne dayatõldõğõ ka- dar ülkücülerin aşõrõ milliyetçi görüşlerinden de beslenmektedir. Örneğin ülkücüler belli müzik türlerine ta- hammül etmemekte, Cumhuriyet gazetesini ye- rine göre yõrtmaktadõrlar. Hâkim Türk/İslam ideolojisinin etkisi altõnda bulunan birçok devlet memuru ramazanda mutlak surette oruç tutmakta ya da öyle görünme zorunluluğunu duymakta, cumayõ kaçõrmamaya gayret et- mektedirler. Buna bir de araştõrmanõn ortaya koyduğu Fethullah Gülen’in kurduğu “ışık evleri”nin sunduğu rahat barõnma olanaklarõ, oradaki “abla” ve “abi”lerin telkini ve buna bağlõ olarak namaz kõlma zorunluluğu eklen- diği takdirde, Anadolu’yu saran koyu muha- fazakârlõk görüşlerinin nasõl dinselleştirilmiş bir iktidar ideolojisi haline geldiği ortaya çõkmaktadõr. Bu hâkim değer ve fikirlerin siyasal haya- tõmõz bakõmõndan önemi derhal anlaşõlmak- tadõr. Demokratikleşme sürecinin genişle- yebilmesi için yeni fikirlerin geniş bir tartõş- ma ortamõnda olgunlaşmasõ ve “kamuo- yu”nun bu tartõşmanõn sonucu olarak ortaya çõkmasõ gerekir. Türkiye’de kadõnlarõn kamu yaşamõnda daha fazla görünür olmasõ, Alevi- lerin serbestçe cemevlerinde ibadet etmeleri, istenirse vicdan özgürlüğü, fikir özgürlüğü- nün parametrelerinin alabildiğince geniş tu- tulmasõ, Youtube’un yasaklanmamasõ, tele- fonlarõn dinlenmemesinin yasal teminata ka- vuşmasõ, kadõn/erkek eşitliğinin gerçekleşti- rilmesi için bir devlet politikasõnõn olmasõ ge- rekir. Oysa Toprak’õn ortaya koyduğu verilere gö- re AKP rasyonel düşünceyi, demokrasiyi, hu- kukun üstünlüğünü, laikliği ve sosyal devle- ti temel değer olarak kabul eden bir kamu dü- zeni yerine tarikatlarõn çõkar ve dogmalarõnõ merkeze taşõyarak ekonomide neoliberal, ka- musal alanda ise Sünni İslamõ egemen kõlmaya çalõşmakta, kamu yönetiminin tüm kademe- lerine kendi kadrolarõnõ yerleştirmektedir. Bu gelişmelere karşõn Türk toplumunda ol- dukça yaygõn bir tepkisizlik göze çarpmak- tadõr. Azõnlõkta kalan fikirleri temsil eden grup- lar sorunlarõnõ kamuya açõk alanlarda dile ge- tirebiliyorlarsa da kamuoyunu farklõ bir yö- ne doğru kaydõramõyorlar. Acaba neden? İş- te bu noktada ilk defaAlman toplumbilimci Elisabeth Noelle Neumann’õn ortaya attõğõ “suskunluk sarmalı” kuramõna başvurmamõz gerekiyor. Neumann’a göre insanoğlu genelde kana- atleri nedeni ile dõşlanmaktan kaçõnmakta, bu- lunduğu ortamõn çoğunluk görüşlerine uyum göstermeyi tercih etmektedir. Egemen gö- rüşlerle aynõ doğrultuda olduğunu saptayan ki- şinin özgüveni artmakta, korkmadan benim- sediği fikirleri ileri sürmekte, gazetesini ve- ya rozetini herkesin görebileceği şekilde ser- gilemekte sakõnca görmemektedir. Buna kar- şõn psikolojik sezgisi ile görüşlerinin azõnlõkta olduğunu fark eden kişi “ötekileştirilmiş” ko- nularõ, örneğin kadõn-erkek eşitliği, Alevilik, laiklik, içki içme, oruç tutmama gibi tartõş- maya açõk konularda görüşlerini açõklamak- tan kaçõnmaktadõr; özellikle bu görüşlerin açõk- lanmasõ dayak yemek, tecavüze uğramak, öl- dürülmek gibi ağõr tehditlere yol açacaksa. İş- te bu noktada “suskunluk sarmalı” oluş- maktadõr. Başka bir deyimle korkuya kapõlan, dõşlanmak istemeyen, gruptan kopmayõ göze almayan birey, çareyi sessizliğe gömülmek- te bulmaktadõr. Dolayõsõyla “mahalle baskısı”nõn artõşõ ile “suskunluk sarmalı”nõn büyümesi iç içe geç- miş bir toplumsal sürece yol açmaktadõr. Bugün Türkiye’nin birçok yerinde -sadece Anadolu’da değil, İstanbul gibi milyonluk bir megakentin belli bir beldesinde bile- çoğun- luğa aykõrõ düşen görüşlerini savunmaya kal- kan kişi, küçümsenmeyecek bir tehlike ile kar- şõ karşõyadõr. Türkiye’nin gerçek anlamda her türlü mi- litarizm izlerinden arõnmõş, laik, sosyal ve de- mokratik bir devlet haline gelebilmesi için gü- nümüzde karanlõk bir bulut gibi semalarõmõ- zõ karanlõklaştõran “suskunluk sarmalı”nõn kõrõlmasõ gerekiyor. Toprak’õn belirttiği gibi modernleşme tarihi, bireyin mutlak idarele- rin, dini kurumlarõn, cemaatin, mahallenin ve ailenin baskõsõndan kurtulma tarihidir! Mahalle Baskõsõndan Suskunluk Sarmalõna Prof. Dr. Nermin ABADAN UNAT Boğaziçi Üni. Siyaset Bilimi Bölümü Türkiye’nin gerçek anlamda her türlü militarizm izlerinden arõnmõş, laik, sosyal ve demokratik bir devlet haline gelebilmesi için günümüzde karanlõk bir bulut gi- bi semalarõmõzõ karanlõklaştõran “suskunluk sarmalõ”nõn kõrõlmasõ gerekiyor. Top- rak’õn belirttiği gibi modernleşme tarihi, bireyin mutlak idarelerin, dini kurumla- rõn, cemaatin, mahallenin ve ailenin baskõsõndan kurtulma tarihidir! SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye’de Demokrasi Gürkan ÖK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle