22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İngilizce KONYA’NIN Balcılar beldesinde çöken Kuran kursundaki küçük öğrenciler sorumluları korumak amacıyla kendilerine öğretilmiş ezberi şaşırınca “Biz orada İngilizce Kuran kursu görüyorduk” di- ye ifade vermişler. Farkında olmadan başka öğrenci velilerine çok “yararlı” bir fikir vererek. İngilizce Kuran kursu! Müthiş bir buluş değil mi? Bir taşla iki kuş vuracaksınız; çocuğunuz hem Ku- ran öğrenecek, hem İngilizce. Üstün başarılı lise mezunlarına da “İngilizce öğretim” yapan yüksek puanlı üniversite fakül- telerini seçmeleri tavsiye edilmiyor mu? Ne gü- zel, ek süreli hazırlık sınıfları da okunacak olsa, sonuçta hem mühendis, doktor falan olunacak, hem altın bilezik olarak bir de İngilizce edinilecek. Oysa, birkaç istisna dışında, İngilizce ders ve- ren bazı Türk öğreticilerin öğrettikleri bilimde ne hayır vardır, ne de doğru dürüst anlamadan ve so- ru sormadan üniversite dersi izlemiş öğrenciler- den hayır gelir. O İngilizce ise, belirli terminoloji kazancı bir yana, biraz gelişmiş bir tarzancadan öteye geçmez. Üstelik, o bilim dalında Türkçenin geliştirilerek gerçek bir bilim dalına dönüştürülmesi yarım bı- rakılmış bir dava olarak kalır. Üniversitelerin başlıca davalarından biri olması gerekirken. İstanbul Teknik Üniversitesi Dil ve Devrim Ta- rihi Bölümü emekli öğretim görevlisi Nadiye Sarıtosun’un Denizli’deki bir konuşmasında söylediği gibi, “Bir toplumda devlet dili ayrı, bi- lim dili ayrı, eğitim dili ayrı olamaz; bunları ulusal dil bütünlüğü içinde oluşturma gereğini duyma- yan ve yeni sözcükler üretme yeteneğini kaza- namayan diller çarşı pazar dili olarak kalmaya ve zamanla yok olmaya mahkûmdur.” Ama, yabancı dil öğreniminin değil de “yabancı dilde öğretim”in gerisindeki asıl tehlike, da- ha ulusal dilin yok olma aşamasına gelmeden de “ulusal düşünce bağımsızlığının” yok olmasıdır. Şu aşamada bile, bu tehlikenin belirtileri gö- rülmekte. Bir yabancı dilde üniversite öğretimin- den geçmiş insanların o dilin özündeki yaşam fel- sefesinden, düşünce tarzından, olaylara ba- kışından etkilenmeden kalmaları mümkün mü? Aslında, başlı başına bir tehlike unsuru olma- yabilir ve hatta kazanılmış bir kültür zenginliği de olabilir bu. Belirli bir ulusal bilince sahip öğreti- ciler elinde yoğurulmuş ve yabancı dildeki öğre- tim kitaplarının yansıttığı ulusal kültür etkisini aşa- bilecek duruma getirilmiş olmak koşuluyla. Üstelik, söz konusu yabancı dilin etkisi de dil- den dile farklıdır. Örneğin, Fransızca siyasal olaylara Kemalist yaklaşımla bakmayı kolaylaş- tırırken, İngilizce’nin etkisi genç zihinleri bambaşka yönlere daha kolayca çekebilir. Kim bilir, İngilizce’nin özellikle Türkiye’de mo- dalaştırılma nedenlerinden biri budur belki de! mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Karar Çıkmaz Ayın Son Çarşambasında mı?.. Gazetede Deniz Feneri konuşuluyor, içimizden biri diyor ki: - Karar çarşamba günü verilecekmiş... - Yok canım, olamaz... - Gazeteler yazıyor... - İnanmam... Ergenekon davasında yalnız soruşturma bir yıl sürdü... Dava ise bir ömür boyu sürecek; belki de ‘ömür boyu’ aşılacak, ölen ölecek, kalan kalacak; yar- gıçlar, savcıların da bu zaman diliminde -Allah uzun ömürler versin- ne olacakları belli değil... Yalnız iddianame 2450 sayfa... Eklerle birlikte düşündüğümüz zaman ortaya bir gerçek çıkıyor; hiçbir savcı bu iddianameyi doğ- ru dürüst okuyamaz ve salim kafayla yazamaz... Ama, dava ilk iddianame ile de sınırlanmıyor ki... Bir de ek iddianame hazırlanıyormuş... Demek ki bir yıllık soruşturma yetmemiş... Soruşturma sürüyor... 2450 sayfalık iddianame, gazete tefrikalarında olduğu gibi, iki sözcükle bitiyor: “- Devamı yarın...” ‘Yarın’dan amaç ne?.. Bir hafta mı, bir ay mı, bir yıl mı, beş yıl mı?.. Bir dava bir yıl süren soruşturmadan sonra da yasal, kesin ve tutarlı iddianamesini yazamaz da ‘ek iddianame’ lafıyla soru işaretine dönüşürse, hukuk guguk olmaz mı?.. İddianame yasalara göre yazılır... Yasa masa nerede?.. Adalet nerede?.. Frankfurt Ceza Mahkemesi’ndeki Deniz Feneri davasında karar çarşamba günü verilecekmiş... Ergenekon davasında da karar çarşamba gü- nü verilecek... Ama, çıkmaz ayın son çarşambasında... Ergenekon davasında tutuklu iki E. Orgeneral hak- larında açılacak ek iddianameyi bekliyorlar... Birisi E. Jandarma Genel Komutanı.. Öteki E. Ordu Komutanı... Devletin ağır sorumluluk isteyen noktalarında bulunmuş bu iki komutan daha ne kadar bekle- yecekler?.. Tahliye edilirlerse kaçacaklar mı?.. Delilleri mi değiştirecekler?.. Darbe mi yapacaklar?.. Olay ilk iddianame ile bir komedyaya dönüştü... Ek iddianame ne zaman yazılacak?.. Ek iddianame de ilk iddianameye benzerse ne olacak? Frankfurt Ceza Mahkemesi’nde karar çar- şamba günü verilecekmiş... Ergenekon davasında ne zaman verilecek?.. Soruyu yineleyelim: Çıkmaz ayın son çarşambasında mı?... Çıkmaz ayın son çarşambasında verilen kara- rın ne adaletle ilişkisi olur, ne hukukla, ne de ya- salarla... Yargı gücü demokrasinin üç kuvvetinden biridir... Ünlü deyiştir, Büyük Frederik Almanya’da de- mokrasi oluşurken ne demişti: “- Berlin’de yargıçlar var...” Türkiye’de de yargıçlar var... Ve bu yargıçlar şimdi Türkiye’de anayasa ve ya- salara göre demokrasiyi savunmak, daha da öte- si koruyup kollamakla görevli ve sorumludurlar... R esmi Gazete’nin 25 Tem- muz 2008 tarihli ve 26947 sayõlõ nüshasõnda, Türkiye Adalet Akademisi’nin, avu- katlõk mesleğini ve avukat- larõ ilgilendiren bir yönetmeliği yayõm- landõ: “Avukatlık Mesleğinden Adli Yargı Hâkim Ve Savcı Adaylığı İle İdari Yar- gı Hâkim Adaylığına Atananların Mes- lek Öncesi Eğitimlerinin Yaptırılmasına Dair Yönetmelik.” Türkiye Adalet Akademisi’nin yapõsõnõ bilmeyenler için belirtmek gerekir ki, bu akademi, kuruluşu itibarõyla tamamen Adalet Bakanlõğõ’nõn denetimi ve etkisi al- tõnda olup, yürütme organõna bağlõdõr. İşte, bu Adalet Bakanlõğõ’na bağ(õm)lõ Tür- kiye Adalet Akademisi’nin yayõmladõğõ yö- netmelikte “Avukata” ve “Avukatlık Mesleğine” yönelik dolaylõ saptamalar dehşet vericidir. Yönetmeliğin 2. maddesinde, bu yö- netmelik ile; avukatlõk mesleğinden hâ- kimlik ve savcõlõk adaylõğõna atanmõş olanlarõn meslek öncesi eğitimlerinde öğ- retilecek konularõn, eğitim sürelerinin, eğitimin yapõlacağõ yerin ve eğitimin esas ve usullerinin belirlendiği yazõlmõş. Avukatlara öğretilecek konular Peki neymiş avukatlõktan hâkim ve sav- cõ adaylõğõna geçenlere öğretilecek olan ko- nular? Bu sorunun yanõtõ da yönetmeliğin 5. maddesinde yer alõyor. Maddede, meslek öncesi eğitime ilişkin ilkeler arasõnda şunlar da sayõlõyor: 1. “Adayları (dikkat buyurunuz, en az beş yıllık fiili avukatlık deneyimine sahip olan avukatlardan söz ediyoruz) mesle- ğin (hâkimlik ve savcılık mesleğinin) gerektirdiği tarafsızlık, onur ve adalet anlayışına sahip kişiler olarak yetişti- rerek mesleğe hazırlamak.” Demek ki, en az beş yõllõk mesleki de- neyimi olan avukatlarõn, hâkim ve savcõ ol- madan önce tarafsõzlõk, onur ve adalet an- layõşõna sahip kişiler haline getirilmesi ge- rekiyormuş... Duydunuz mu ey avukatlar? Ne diyorsunuz sessiz ve suskun barolar?.. 2. “Adaylara hukukun temel kavram ve ilkelerini vermek.” Türkiyeli avukatlarõn, hukukun temel kavram ve ilkelerini bilmeden onca yõl avu- katlõk yapõp, vatandaşõn hakkõnõ ve huku- kunu korur gibi göründüğünü de böylece öğrenmiş olduk. Avukatlarõ, bu derecede aşağõlayan, bil- gisiz ve görgüsüz olarak değerlendiren, hu- kukun temel kavram ve ilkelerini bile bil- mekten aciz olarak gören bir zihniyet karşõsõnda söylenecek söz bulmakta zor- luk çekiyoruz. Türkiye avukatlarõnõn mes- lek örgütleri olan barolarõn ve Türkiye Ba- rolar Birliği’nin, yönetmelik karşõsõndaki sessizliklerini ise daha da büyük bir şaş- kõnlõkla izliyoruz. 3. “Adayların mesleki konular dı- şındaki bilgi ve görgülerinin artırıl- masını sağlamak.” Bu kadarõna pes doğrusu dedirtecek cinsten bir saptama ile daha karşõ karşõ- yayõz. Ya da sözün bittiği yer mi demeli- yiz?.. Adalet Bakanlõğõ ve Türkiye Ada- let Akademisi, 10 yõldõr avukatlõk yap- makta olan ve vatandaşõn hakkõnõ ve hu- kukunu mahkemeler önünde savunmakta olan avukatlara, ne zaman ki hâkimlik ve savcõlõk yapmaya karar verirler, işte o za- man bilgi ve görgülerini artõracak şekilde bir eğitim verecekmiş. Bilgi ve görgüsü ye- terli olmayanlar, lütfen avukatlõk yap- maya devam etsinler. 4. Avukatlõktan hâkimlik ve savcõlõk mesleğine geçecek olan adaylara meslek öncesi eğitimde verilecek ilkeler yukarõ- dakilerle sõnõrlõ değil. Bu ilkeler arasõnda; “insan haklarına saygılı, hak ve adalet duygusuna sahip kişiler olarak yetiş- melerini sağlamak” (avukatõn bu nite- liklere sahip olmasõ gerekmiyormuş demek ki!), “adaylara yükseköğrenimde edin- dikleri bilgileri uygulamaya aktarıp mukayeseli hukuktan ve AİHM ka- rarlarından da yararlanarak, hukuki uyuşmazlıkları yorumlayıp çözüm üret- melerinin esas ve yöntemlerini göster- mek”, “adayları toplumun güven ve say- gısını kazanacak kişiler olarak yetiş- tirmek”,… vb. de var. Ne anlama geliyor? Eğer yönetmelikte dolaylõ olarak yapõ- lan bu saptamalar doğruysa, hak aramada vatandaşõ temsil eden bir mesleğin men- suplarõnõn hukuki bilgi ve görgüsünün dü- zeyi, avukatlõk mesleğinin içinde bulun- duğu nitelik ve kalite sorunu adil yargõla- ma hakkõnõ tehdit eden boyuttadõr. Diğer bir deyişle, avukatlõk mesleğinin mevcut standardõ, düzeyi, avukatlarõn bilgi ve görgüsü, vatandaşlarõn hak arama özgür- lüğünü kâğõt üstünde bõrakmakta, pratik- te adil yargõlanma hakkõ salt avukatlarõn yetersizliği nedeniyle ihlal edilmiş ol- maktadõr. Yok eğer bu saptamalar yanlõşsa, bu du- rumda Adalet Bakanlõğõ ve ona bağ(õm)lõ Türkiye Adalet Akademisi açõkça ve bir yasal metin yoluyla Türkiye avukatlarõna ve avukatlõk mesleğine ağõr, kabul edile- mez, görmezden gelinemez bir saldõrõda bulunmaktadõr. Avukatlarõn ve avukatlõk mesleğinin kişisel, manevi değerlerine, kişilik hakla- rõna yönelik ağõr bir tecavüz devam et- mektedir. Baroların görevi Avukatlõk Kanunu’nun 76. maddesinde barolarõn, başka unsurlarõn yanõ sõra mes- lek düzenini, ahlakõnõ ve saygõnlõğõnõ sa- vunmak ve korumak amacõyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek kurum- larõ olduğu yazõlõdõr. Avukatlõk mesleği- nin saygõnlõğõnõ korumak en başta barolara düşen bir görevdir. Aynõ kanunun 95. mad- desinde, baro yönetim kurullarõnõn gö- revleri sayõlõrken, birinci olarak, avukat- lõk onurunun korunmasõ belirtilmiştir. Yönetmelik ile avukatlara ve avukatlõk mesleğine yapõlan bu ağõr saldõrõya cevap vermeyecek misiniz? Bu tanõmlama ve saptamalarõ kabul ediyor musunuz? Gö- rünen o ki, avukatlarõn vatandaşlardan ön- ce kendi hak ve hukukunu korumasõ ge- rekiyor… Kendi hak ve hukukunu korumanõn yo- lu ise bu değerlere sahip çõkacak, ağõr ve haksõz suçlama ve saldõrõlara gereken dü- zeyde ve üslupta cevap verecek bir tem- siliyeti yaratmaktan geçiyor. Adalet Akademisinin Gözüyle Avukat Akın ATALAY Avukat, İstanbul Barosu Avukatlõk Kanunu’nun 76. maddesinde barolarõn, başka unsurlarõn yanõ sõra meslek düzenini, ahlakõnõ ve saygõnlõğõnõ savunmak ve korumak amacõyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek kurumlarõ olduğu yazõlõdõr. Avukatlõk mesleğinin saygõnlõğõnõ korumak en başta barolara düşen bir görevdir. Kesin Yargõ Prof. Dr. Nail YILMAZ Cerrahpaşa Tõp Fakültesi Öğretim Üyesi B ugünün iktidar sorumlularõnõn davranõş ve uyguladõklarõ yöntemler aldõklarõ eğitim gereği kesin yargõya dayanõyor. Din eğitimi erken yõllarda alõnõr ve tabu gibi içinize yerleşirse bu davranõş ve uygulamalarõnõzda daha baskõcõ da oluyor. Hepimizin bildiği gibi dinde kararlar kesindir. Öyle diyorsa öyledir. Kurallar vahiy yoluyla geldiğinden bilime göre kanõtõ da olmayõnca kesinliği insanlara zorla veya telkinle hazmettirilir. Oysa kutsal kitabõmõzõn daha ilk ayetinde vahiy, okuyun emrine tercüme edilmesine rağmen menfaatlere göre şekillenir. Anlaşõlõr şekilde okuyarak yayõlmasõ engellenmek istenir. Sadece Arapça okunmak istenmesi gibi. Dinin bu etkisinin sonuçlarõnõ ilerleyen yõllarda olumlu veya olumsuz yaşarõz. Ancak bu yaşlarda da devreye siyasi, ekonomik, prestij sağlayan çõkarlar vs. girince dini baskõnõn devamõnõ artarak hissedersiniz. Bugünün siyasi iktidarõ da bu dini rant ve getirilerinden, işler yolunda gittiğinde oldukça memnundu. Ancak parsa öyle tek kişiye verilmeyip paylaşõlmak, menfaat sağlamak vs. diyebileceğimiz her türlü yola çõktõğõnda işler karõştõ. Sayõn Başbakan bir de bunu savunmaya kalktõ. Bu kez gemi daha da su almaya başladõ. Son günlerin popüler konusu Deniz Feneri’nden bahsetmek istiyorum. Allah korkusu, günah, haram ve cehennem gibi kelimeler ve verdikleri mesajlar düzeni sağlamaya yetmiyor. Bu kelimelere itibar edip yaşanan yolsuzluklarõn üzerine gitmemek din adõna daha fazla tahribata neden oluyor. Halk daha fazla bileniyor. Örneğin yolsuzlukla savaşmak için iktidara gelme sözü veren Başbakan’õn suçüstü yakalananlarõ bile savunmasõ inanõlõr gibi değil.. Olaylarõ kapatmak için medya patronlarõ ile savaşmasõ komik. Kendi medyasõnõn kendisine yeteceğini zannediyor. Rehberimiz dedikleri ancak kesinlikle rehber almadõklarõ Kuran’õ Kerim’i iyi okusalar her satõrõnda sosyal adalet, eşitlik, kul hakkõ yememe olduğunu görecekler. Ya okumuyoruz. Ya da okuduğumuzu anlamõyoruz. Ben zaten Türkiye’deki okuma yazma oranõnõn % 80’leri geçtiğine inanmõyorum. Okuduğunu anlayanlarõn henüz daha % 20’lerde olduğuna inanõyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle