23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2008 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER ARADA BİR ALİ BULUNMAZ SOPU... Özgür basından bağımlı medyaya geçişte sı- nır kalmadı. Tek-elleşme, öteki deyişle birör- nekleşme, daha başka söyleyişle bağdaşıklık da sorunları çoğaltıyor. En küçük bir olayda bi- le bu medyanın hangi sularda yüzdüğü göz- lenebiliyor. Yanlışlar ve doğrular birbirine karışırken, is- minin önünde "gazeteci" sıfatı bulunan bağımlı ve bağdaşık medya üyeleri, yapmaları gereken en hayati şeyi unutuveriyor: Soru sormak... Kuşkulanmak... Bildiğinin ve- ya bildiğini sandığının üzerinden birkaç kez da- ha geçmek... Sormadan; eldeki bilgi ve belgenin doğru- luğuna bakmaksızın "buldum" nidalarıyla so- kaklara saçılrnanın anlamı nedir? Bunu, ga- zeteciliğin özsuyuna ulaşamama; bilgilenme ve bilgilendirme sorumluluğunu yok sayma şek- linde açıklayabiliriz belki. • • • Bağdaşıklar tarafından belden aşağı vu- ruşlarla hiçbir kural ya da güne uygun deyiş- le, raconun tanınmadığı bir kavga başlatıldı- ğında gazetecilik de doğal olarak yönlendirrne, baskı yaratımına katkıda bulunma, kanı ve ka- naatler ile önyargıları "bilgi" diye sunmaya dö- nüşüyor ki orada zemin kayıyor, zaman duru- yor. Kabulleniş, duymazdan ve görmezden ge- liş en üst düzeye çıkıyor. Kelamşorlar salvo- ları sıralıyor. Beri taraftan soru yok oluyor. Soru sormamak insan doğasına aykırı bir şey. Fakat çoğu zaman "rahatlatıcı" bir eylemsiz- lik hali... Ama gazetecinin soru sormaması, mesleki refleksini yitirdiğinin, aydınlanma ve ay- dınlatma, bilgiyi en kısa zamanda ama en doğ- ru şekilde kamuoyu ile paylaşma sorumlulu- ğundan uzaklaştığının göstergesi değil midir? Eleştirme ve araştırmayı geri alana itmek; sa- nal "gerçekliğin" peşine düşmek bir tercihtir el- bet, ona da saygı duyulmalıdır. Ancak böyle bir tavırla sürdürülen gazeteciliğin kendisi sor- gulanası ve şüpheli hale gelecektir. Hatta gelmiştir de... Toplumsal Proje... Türkiye'nin lslamlaşması Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçasıdır. Türkiye'de solcuların tasfiye edilmesi, emekçilerin dışlandığı, semıayenin güçlendiği yeni bir demokrasinin (Yeni Dünya Düzeni) yapılanmasıdır. Bu gelişmelerin işpirlikçileri olarak lslamcı liberallerin güçlenme süreci AB'nin işine gelmektedir. DOÇ. D r . B u r a k G Ü R B Ü Z Gaiatasamy Üniversitesi Öğretim Üyesi D emokratlık, özgürlük, banş... mesini, mecliste bile temsil edilmesine hak- Tüm bu kelimelerin tek başı- lı olarak karşı çıkıyorlar. Onun için dc anti- na bir anlamı yok. Arkasında dcmokratik seçim sistemini ve faşist siyase- bir toplumsal proje oldıığu tin scsini boğan siyasi birleşmelere, kendi yan- vakit önemi var. Öyle ya.. daşlan dışında, Fransa'da kimse ses çıkar- Tüm bu kelimelerin tek başı- I na bir anlamı yok. Arkasında bir toplumsal proje olduğu vakit önemi var. Öyle ya.. çünkü herkesin kendine has demokrasi, öz- gürlük, banş tanımları var. Durumun bu ha- li, bu kelimelerin arkasındaki toplumsal pro- je ile ilintili olmasından kaynaklanıyor. Do- layısıyla 'tarafgir' solcuların kendileri için sıkça söz ettikleri "en demokrat" taıumlaması da arkasındaki toplumsal projcye göre bir aıı- lam kazanıyor. Balısettikleri proje aslında Tür- kiye'nin de dahil olmasını arzu ettikleri Av- rupa projesi. 0 zaman yukanda bahsedilen sözcüklerin bir tanımının olabilmesi için Türkiye'nin AB'ye girebilmesi gerekiyor. O zaman demokıasi tanımlan da Türkiye'nin AB'ye girmesini veri olarak alan bu süreci sor- gulamayan, komisyonun çizgisinde olan, kü- reselleşmeyi ve sennayeyi sorgulamayan si- yasi parti ve baskı gruplanndan oluşan bir ya- pı oluyor. Özgürlük tanımı da AB projesi için- de yerini alıyor. Yani rekabetçi bireysel faa- liyetlcre önem veren bir yapıyı belirliyor. Öz- gürlükçülük tanımlannda, aynı zamanda sor- gulayıcılık da yer alıyor. Ama neyi sorgulu- yor? Mutabık kalınan toplumsal projeye uy- mayan fıkiıieri sorguluyor. Barış da aynı şe- kildc AB sürecini göz önünde bulundurmak şartıyla ancak mümkün olabiliyor. Aşağıda- ki üç tane örnckle biraz açalım söyledikleri- mizi: Fransa'da aşırı sağcı Le Pen ve parti- si, Irlanda'nın Lizbon Anlaşması'nı referan- dıımla reddetmesi ve Yugoslavya'nın parça- lanması. Türkiye'nin Çevre Dergisi iyeşil Abone olmak için www.yesiliz.net T MA *.gMfMttNMIMMNtor ™ Tarikatçılar başköşedc Aşın sağcı ve ırkçı Lc Pen ve partisi FN her seçimde Fransız seçmeninin 7'de 1 'inden oy alıyor. Aşağı yukan bu durum yüzde 14-15 oy demek oluyor. Fakat Fransa'daki seçim sis- temi yüzünden mecliste bir tane bile millet- vekili ile temsil edilemiyorlar. Bu adil mi? De- mokratik mi? Değil. Ama kimin umurunda? Kimsenin. Ncden? Çünkü AB'nin toplum mo- delinde o kadar olnıasa da Fransız toplum mo- delinde ırkçılann yeri yok da ondaıı. Avrupa'yı kana bulayan fıkirlerin bırakın iktidara gel- mıyor. Fransa'daki siyasetçilenn, aydınların çoğulculuk ve cşitlik prensiplerine ters düşen antidemokratik seçim sistemine göz yum- maları veya ses çıkarmadan kabullenmeleri onların demokratlığına gölge düşürüyor mu? Hayır. Ncden? Herkes gibi tahayyül ettikle- ri demokratik özgür dünyada eski Nazi ka- hntılanna yer yok da onun için. Demek ki de- mokıasi tanımı da "en demokratlarına" göre bile göreceli bir hal alabiliyor. Türkiye'de ise şeriat kalıntılarma ve din sömürücülerine bırakın söz söylemeyi, yan gözle bile baka- mıyorsunuz. Solcuların çıkıp AKP dinci, ta- rikatçı sermaye yanlısı bir partidir dedikleri vakit oıılan antidemokratik olmakJa, faşistlikle suçlamak 'tarafgir' solcularca mubah görü- lüyor. Neden? Çünkü kendi demokratik re- feranslarında AKP ve tarikatçılar başköşede de onun için. lleridc bu konuyu daha da aça- cağız. Demokrasinin nasıl göreceli bir kavram ol- duğunu açıklamaya çalışan ikinci bir ömek Ir- landa'nın Lizbon Anlaşması'na referandum- da hayır diyerek AB sürccine takoz koyma- sıdır. Referandum önccsi lrlanda'yı referan- dııma evct demesi için baskı altına alan AB, sonrasmda ise Fransa ile beraber "Hayır ol- ıııaz.. tekrar oyla" deme cüretini gösterebi- liyor. lrlanda'ya karşı Fransa ve Komis- yon'un takındığı tutımı demokratik bir tutıun mııdur? Kuşkusuz hayır. Fakat böyle olmasına rağmen kamuoyundan ciddi bir tepki almıyor. Neden? Çünkü demokrasinin lrlanda için şimdilik askıya alınması Avrupa projesinin de- vamını sağlıyor da onun için. O zaman Ko- misyon'un ve Fransa'nın özgürlükler ve de- mokrasi anlayışı doğal olarak AB projesinin sınırında bitiyor. Üçüncü önıck de Yugoslavya'nın parça- lanması ve bölgedc yaşanan insanlık suçlan. Savaş Avrupa'nın göbeğinde patlıyor, AB sa- vaşm bir tarafi oluyor ve Yugoslavya'nın par- çalanmasına destek vcriyor; Hırvat, Sırp mil- liyetçilerinin Boşnak katliamlanna sessiz ka- lıyor. Bugün de hepimizin bildiği üzerc Ko- misyon lıem Hırvatistan'ı hem Sırbistan'ı AB'ye katmanın yollannı arıyor. Şimdi bu manzaraya banş, özgüıiiik yanlısı AB'ciler ni- ye seslcrini çıkarmıyorlar? Çünkü savaşta ta- raf olup, insanlık suçlanna sessiz kalmanın AB projesine katkısı var da onun için. Savaşa nıü- dalıil olmak, bölgedc parçalanmaya karşı durmak, AB projesine bir yarar sağlamıyor. Tam tersi.. bölünmüş, bölgesel, siyasal gücünü kaybetmiş bir Yugoslavya AB'nin işine ge- liyor. Tüm bu insanlık dışı gelişmeleri ka- yıtsızlıkla izlemenin bir sebebi oluyor. Ge- lecekteki Avrupa projesi, liberal dcmokratlı- ğın, bireysel özgürlüğün, AB banşının da- yandığı sınır oluyor. Yani kısacası demokra- si, özgürlük ve banş kelimelerinin bir anlam taşıyabilmesi için arkasında bir toplumsal pro- je barındırması gerekir. Toplumsal model Türkiye'de Cumhunyet bir toplumsal mo- deldir. lster bcğcnclim ister beğenmeyelim, bir toplumsal modeldir. Bu toplumsal modelin, içine emekçileri dahil etmeyen sermaye yan- lısı hükümetlcr tarafından çok kötü uygulan- dığı aşikârdır. Ama Cumhuriyette bugün bi- le hâlâ ilerici bazı taraflar bulabiliriz. Bun- laıdan bazılan günümüzde uygulanmayan dev- rimciliktir, diğeri dcvletçiliktir. Tarafgir sol- culannın modcli ncdir? Daha önce söylediğimiz gibi Türkiye'nin AB'ye üye olacağından yola çıktıklan için AB modelidir. Oysa AB projesi hem içeridc so- nınlan dağ gibi büyütmektedir, hem dc Tür- kiye'nin AB ile başladığı UCU AÇ1K (büyük harfle yazalım ki anlaşılsın) üyelik görüşmeleri Fransa, Almanya, Avusturya, Danımarka ve diğer ülkelcrin olumsuz tavırlanyla bitmıştir. Bu ülkcler Türkiye'yi AB'ye, yine büyük harf- le yazalım, İS-TE-ME-MEK-TE-DİR. Zaten bu durumun da normal karşılanması gerekir. Türkiye'nin önündeki tek seçenek bugünkü Gümrük Birliği'nin sadık üyeliğidir. Başka bir seçeneği yoktur. O zaman 'tarafgir' solcu- lannın clinde proje olarak kala kala AKP'nin Türkiye'yi Islamlaştırma projesi kalmaktadır. Avrupa projesi zatcn içinde sorunlu proje- dir. lçindeki 27 üyesiyle hantal, bürokratik bir yapı göstermektedir. Avnıpa projesinin nihai amacı federal Avrupa'yı kurmaktır. Oysa şimdiki gidiş tam tersi.. ulus devletlerin ko- misyona göre daha fazla ağırlıklarının arttı- ğı bir süreci temsil etmektedir. H Arkası 8. Sayfada PENCERE Tiirkiye Kuşatıldı... Güngören katliamını bizim gazete şöyle vur- guladı: "Çifte bombalı saldırıda biri henüz doğmamış bebek olarak 18 kişi yaşamını yitirdi. 7 yaralının du- rumu ağır. 115yaralının çoğu taburcu edildi. 50'ye yakın kişinin tedavileh sürüyor." Çoluk çocuk, kadın, erkek, genç yaşlı... Hepsi de canavarlığın kurbanı oldular... • Peki, bu akıl almaz cinayetin, havsalaya sığmaz katliamın sorumlusu kirn?.. Kimisi El Kaide diyor.. Kimisi PKK.. Soru kesinlikle aydınlatılmalıdır... Gerçi bu kadar iğrenç, bu kadar alçakça bir ey- lemi hiçbir örgüt üstlenemez... Hangi örgüt -terörist de olsa- kalkıp "ben be- bek katiliyim" diyebilir?.. Böyle bir şeyi söyleyebilen örgüt, kendi kendisini insanlığın ve dünya kamuoyunun gözünde mah- kûm etmiş demektir... • Türkiye'de öteden beri particilik, siyaset, ku- lisçilik, üçkâğıtçılık iktidarın Emniyet güçlerine yak- laşımını belirlemiştir... Yeni bir parti iktidara geldi mi, gözü polistedir... Hemen eski kadrolar temizlenir... Kilit noktalarına iktidarın adamları yerleştirilir... Siyasetle uğraşmaktan güvenliğe zaman ayır- maya vakit kalmaz... AKP iktidarı bu yolda şampiyon... Fethullah Gülen de cabası... Oysa polis, hele bu süreçte, devlet güvenliği- nin can damarı... • Güngören katliamına bir göz atmak, Türkiye Cumhuriyeti'nin hangi tehdit ve tehlikelerle ku- şatıldığını anlamak için yeterli... Ama, Türkiye'de rejim çağdaş demokrasiden ve ülkenin varoluş kaygılarından çok uzaklara düştü... Acaba Güngören katliamı gözümüzü açar mı?.. Sanmıyorum... Devletin varoluşunu değil, kendi iktidarının önyargılarını önde tutan kafalar bugün Türkiye'nin başında... Sorunlar da bu noktada çözümsüzlüğe kilitle- niyor... • En yakın olasılık ne?.. Uzmanlar diyorlar ki: Katliamın arkasında ya El Kaide var... Ya da PKK... Biri dinci... Öteki bölücü... Türkiye kuşatılmıştır... DiKkatl b\\eceg\
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle