23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 TEMMUZ 2008 PERŞEMBE HABERLER CHP Genel Başkanı: Türkiye 'nin içinde bulunduğu güç durumdan çıkması için 'taşeron' aranmaması gerek Baykal: Balbay mı çete? Sezer: TSK yıpratılıyor ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, "Ne yazık ki son tartış- malarla Silahlı Kuvvetleri- nıiz, Türk ordusu da yıpratı- lır hale gelmiştir ki bunu içi- ıni/e sindiremiyoruz" dedi. Sezer, DSP Parti Okulu'nda, Türk Parlamenterler Birliği ve Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü'nün diizenlediği "Gençlik Meclisi 2008 Yaz Dönemi Staj Programı"na ka- tılan 120 üniversite öğrencisini kabul etti. Sezer, şöyle konuş- tu: "Demokrasiden vazgeçe- cek değüiz. DSP, her tiirlü darbcye karşıdır ama aynı zamanda çok stratejik ko- numdaki ülkemizin, çok öııemli bir güvencesi Silahlı Kuvvetlerimizin yıpratılma- suıa da bir o kadar karşıdır. Ne yazık ki son tartışmalarla silahlı kuvvetlerimiz, Türk ordusu da yıpratılır hale gel- miştir ki bunu içimize sindi- remiyoruz." Konuşmasının ardından soru- lan da yanıtlayan Sezer, lstan- bul'da ABD Başkonsolosluğu önündeki silahlı saldınyı vc bir süre önce gazetelerde yer alan "7 Temmuz kaos planı" iddi- larınm anımsatılarak düşünce- sinin soruiması üzerine, "Bunu inceleyecek olan devlet, dev- leiiıı kurumları. Bu tür baskı rejimlerinde, darbe ortamla- rında uygulanacak bir yöne- linı anlayışının uygulanıyor olması, Türldye'de bu tür so- ru işaretlerini de kaygıları da arttırıyor. Zaten bugün 7"sini de geçti, 9 Temmuz" dedi. HAKAN DİRİK İZMİR - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiyc'yi içinde bulunduğu güç durumdan çıka- racak bir "kurtarıcı" aranma- ınası gerektiğini belirterck "So- runları bizim adımıza, bi/.inı ta- şeronumuz olarak, mütcahhi- dimiz olarak çözüverecek bir başka kuruluş, kurum, iktidar odağı yoktur. Atatürk'ün dcdiği gibi millctçe el ele vererek çö- zeccğiz. Başka çıkış yolu yok" dedi. Başbakan Recep Tayyip Er- doğan'ın, "Biz çeteye mafyaya savaş açtık" sözlerine dc tcpki gösteren Baykal, "Ne çetesi, ne mafyası? Kim o çete dediğin? Cumhuriyet gazctcsinin Anka- ra Temsilcisi Mustafa mı o çete, mafya? Ttirk ordusuna şereiie yıllarca hizmet ctnüş, ülkenin en kritik topraklarında bir ömür geçirıniş insanlar mı çete" diye sordu. îzmir'i isterler ama alamazlar lzmir'deki ÇHP'li belediyelerin gerçckicştirdiği bir dizi tesisin açılışı için lzmir'e gelen Baykal, Dokuz Eylül Cumhuriyet ve De- mokrasi Platformu'nun toplantı- sında yaptığı konuşmada, Başba- kan Erdoğan'ın "İzmir'i istiyo- rum" sözünü anımsattı. lzmir'le Türkiye'nin kaderinin birlikte örüldüğünü vurgulayan Baykal, "İstanbul işgal edildi- ğinde Türkiye ayağa kalkmadı, ama lzmir işgal edildiğinde Anadolu halkı Türkiye'nin işgal edildiğini anladı. 9 Eylül'de de Anadolu'yu işgal edenler çıka- rıldığı zaman zaferi kazandığı- nı gördü. Türkiye'ye yöneUk he- sapları olanlar İzmir'i isterler. gambere sahip çıkacağız, hem Mustafa Kemal Atatürk'e" di- ye konuştu. Dışişleri Bakanı Ali Babacan'm "Türkiye'de Müs- lünıanlar baskı altında" sözle- rini de anımsatan Baykal, "Bizim üstümüzde baskı yok. Demek ki onun kafasında başka İslamiyet var. O, Başbakan'ın dizinin di- binde oturduğu Hikmetyar'ın tslamiyeti mi var" diye sordu. 'Mustafa mı çete?' Dokuz Eylül Cumhuriyet ve Demokrasi Platfornıu üyeleri, Baykal'a "efe fesi" armağan etti. (Fotoğraf: HİCRAN ÖZDAMAR) Sen İ/mir'i kimin adına, ne adına istiyorsun. İzmir orada la- ik, demokratik Cumhuriyetin kalesi olarak duruyor. İzmir'i Mustafa Kemal 9 Eylül'de almış bir kere. Sen neyi, kimden ala- caksm? Mustafa Kemal'den mi alacaksın?" diye konuştu. Toplantıda MHP, DYP, GP, ÎP, ANAP gibi siyasi partilerde görev almış kişilerin de hulun- masını olumlu karşılayan Baykal, Türkiye'deki duruınun yalnızca siyasi partilere bırakılamayacak durutna ulaştığını vurguladı. "Gün Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkma günüdür" diyerek herkesi el ele vermeye çağırdı. Laik cumhuriyetle demokrasi- nin bir arada bannamayacağı an- layışmın yaratılmak istendiğini di- lc getiren Raykal, "Hem pey- Partisine katılımlar nedeniyle Karşıyaka'da düzenlenen törende dc konuşan Baykal, Ergenekon operasyonu sırasında yaşananla- nn 12 Eylül döneminde bile gö- rülmediğini söyledi. Kuddusi Okkır'm "ölüme tahliye edildi- ğini" belirterek "Bunun hesabı- nı sormayacak mıyız?" diyen Baykal şöyle konuştu: "Türkiye'de Atatürkçüyüm demek suçmuş gibi bir ortam yaratmaya çalışıyorlar. Başba- kan bu konuda en önde. Baş- bakan 'Biz çeteye, mafyaya sa- vaş açtık' diyor. Ne çetesi, ne mafyası. Kim o çete dediğin?.. Cumhuriyet gazetesinin Anka- ra Temsilcisi Mustafa mı, o çe- te, mafya? Türk ordusuna şe- refle yıllarca hizmet etmiş ül- kenin en kritik topraklarında bir ömür geçirıniş insanlar mı çete? Sen çete mafya diyorsan kendi çevrene bak. Temiz Eller kim sen kimsin. Eğer temiz el- ler operasyonu yapılacaksa, ön- ce senin elinin temiz olması la- zım. Arkasında 13 tane yolsuz- luk dosyası olan bir başbakan, temiz eller denıe hakkına sahip midir?" Baykal'ın bu konuşması sıra- smda "Laik Cumhuriyetin avu- katı Baykal" paııkartı salonda do- laştinldı. MEHMET ALİ AYBAR ANILIYOR Sosyalist hareketin öncülerinden Aybar için bugün Aşiyan Mezarlığı'nda tören düzcnlcnecek. tstanbul Haber Servisi - Türkiye sosya- list hareketinin güleryüzlü önderlcrinden Tür- kiye Işçi Partisi (TtP), Sosyalist Devrim Par- tisi (SDP) Genel Başkanı Mehmet Ali Ay- bar, ölümünün 13. yıldönümünde bugün sa- at 11.00'de Aşiyan Mezarlığı'nda ailesi, dost- ları ve mücadele arkadaşlan tarafından tö- renle anılacak. 5 Ekim 1908'de Istanbul'da doğan Aybar, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Aynı zamanda ıiıilli atlet olan Aybar, 1928-35 arası milli ta- kımda yer aldı. Oğrcnimini sürdürmek üze- re gittiği Fransa'dan tkiııci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine Türkiye'ye döncn Aybar, anayasa hukuku asistanı, hukuk doktonı ve devletler hukuku doçenti oldu. Vatan ve Gün gazetelcrindc yazdığı siyasi yazılan nedeniyle 1946'da görevine son vcrildi. 1962'de bir grup sendikacıııın kurduğu TlP'in genel başkanlığmı yaptı. Aybar, 1965 yılmda yapılan genel seçimler sonucu genel başkanlığmı yaptığı TlP'in TBMM'ye giren 15 millctvekilinden biriy- di. Aybar, 30 Mayıs 1975'te Sosyalist Par- ti 'yi kurdu. Parti bir gün sonra Sosyalist Dev- rim Partisi adını almasına karşın Aybar, 1979'da rüzük gereğince genel başkanlıktan çekildi. 12 Eylül 1980 darbesiyle diğer par- tilerle birlikte Sosyalist Devrim Partisi de ka- patıldı. Aybar 1992'de Sosyalist Devrim Par- tisi başkanlığına tekrar getirildi. "Sosyaliz- min uzun koşucusu" Aybar'ı 10 Temmuz 1995'teyitirmiştik. îtalyan usulü ve alaturka Temiz Eller 90'lı yıllar İtalyasının 'Temiz Eller'i, hiçbir zaman iktidarlarca yönetilen bir icraat ya da operasyon olmadı. On üç aydır iddianamesi ortada olmayan Türk usulü Temiz Eller'de yannı kimse kestiremiyor NtLGÜN CERRAHOĞLU Başbakan "ttalya'da 'Temiz El- ler operasyonu' yapıldığında hay- ran hayran bakanlar, bizde bu adımlar atıldığı zaman neden ra- hatsız oluyor?" deyince Baykal ya- nıtı yapıştırdı: "Temiz Eller operasyonunu yapmak için düğmeye basacak olaıun önce kendi eli temiz olnıa- lıdır... Sen milletvekili dokunul- mazhğını kaldırmadan böyle bü- yük söz söyleme hakkına sahip de- ğilsin!" Deniz Baykal, "Temiz Eller"in özünü hedeften vuran iki konuyu gündeme getiriyor. Birincisi: "Temiz Eller için düğ- meye basacak merci 'kim'dir ya da 'kim olabilir'?" Türkiye'deki süreçle ltalya örne- ği arasında bir benzerlik kurulmak isteniyorsa; böyle bir operasyon için "düğmeye basan merci" asla "siyasi iktidar" olamaz... 9O'lı yıllar İtalyasının "Temiz Eller"i, hiçbir zaman iktidarlarca yönetilen bir icraat ya da operasyon olmadı. Tersine, "bağımsız yargının" yoz iktidarlar ve siyasi smıfa karşı hayata geçirdiği bir süreç olarak ya- şandı. ltalya'nm "Temiz Eller" mace- rasını hayranhkla izlemiş olmamı- zın nedeni buydu. Italya'da muhabirlik yaptığım yıllarda konuyu yerinden takip eden bir gazeteci olarak bunu defalarca yazdım: "Temiz Eller operasyonu 'pa- dişah' ya da 'vezirin' emriyle ger- çekleşmez. Padişah, vezir, şehza- dclcrin yarattığı pislikler zaten bu operasyonun hedefi..." (Sabah, 9 Ekim 1994) "Temiz Eller", taın da işte bu ne- deııle efsane yarattı. "Yargı bağımsızlığı" ötesindc, süreci mümkün kılan diğer unsur da Baykal'ın sözünü ettiği "dokunul- mazlıkların kaldırılmasıydı". "Temiz Eller" savcısı Antonio Di Pietro başta olmak üzere ope- rasyona imza atan savcılarla çeşit- li vesilelerle yaptığım tünı röpor- tajlarda bu konu; sürecin "olmazs- sa olmaz" şartı olarak lıep önc çı- kanldı. Di Pietro: Yargı bağımlıysa yarın kestirilemez! "MiUiyef'te çıkan (2/9/1998 ) bir röportajımızda "Temiz Eller, ya- sallığın tescili, hukuk devleti de- mektir" demişti Di Pietro: "Hukuk devleti olmadan demokrasi ol- maz. Hukuk devletinin vazgeçil- mez şartı yargı bağınısızlığıdır. Hukuk devleti; yasama ve yargı erklerinin birbirlerindcn fanıa- men bağımsız olması demek. Yar- gının yürütmeye bağlı olduğu bir ülkede, demokrasinin katresini göremezsiniz. Savcının yasa ye- rine denetleyeceği kişilere ba- ğınılı olması, belirsizlik yaratır. Yarını kestiremezsiniz.." "Dokunulmazlığın kaldırılma- sı şart mı" şeklindcki soruma ün- lü savcı şu yanıtı vermişti: "Bunu Türkiye'ye ayak bastı- ğım ilk gün söyledim. 'Kanunsuz işlere son vermek istiyorsanız, sav- cılann parlamcntcrleri soruşturma- sma olanak vennelisiniz' dedim. Biz bu zırhı kaldırabildiğimiz için 'Temiz Eller'i yapabildik. Savcılar bizde milletvekili tele- fonlarını dinleyebiliyor, ev ve iş- yerlerinde arama, tutuklama ya- pabiliyor. Milletvekili etrafında 360 derecelik soruşturma yapma imkânına sahibiz..." Cumhuriyet'te de daha önce çok geniş biçimde özetlediğim gibi (Bkz. "Temiz Eller": Taklitlerinden Sakınmız, 27 Mart 2008) benzer bir sonıyu "Temiz Eller"in bir diğer ünlü savcısı Gherardo Colom- bo'ya yöneltmiştim. "Dokunulmazlıkların Italya'da 93 yılmda kalktığını" belirten Co- lombo da; "kredibilitesini yitiren parlamentonun, yeniden kredi- bilite kazanmak için dokunul- mazlıkları kaldırmaya mecbur kaldığım" anlatmıştı... "HSYK bağımsız olacak" Di Pietro'nun mesai arkadaşına yönelttiğim sorulardan bir diğeri şöyleydi: "Bizde iktidarlar za- man zaman kendi kendilerine 'Temiz Eller' başlatmaktan söz ediyor. Italya'dan ilham ahndığı söylenerek gündeme getirilen ön- lemler arasında dokunulmazlık- ları kaldırmak -ki bu bir türlü ya- pılanııyor- ve 'güçlendirilmiş yar- gıç' (süper savcı) var. Sizde 'süper savcı' diye bir şey var mı?" "Yok böyle bir şey!" demişti Co- lombo: "Italya'da 'Temiz Eller'in bu noktaya gelebilmesinin nede- ni, yargının bağımsızhğıdır. Yar- gı bağımsızlığı olmadan Temiz El- ler olmaz..." (Milliyet, 19/07/1998) Sürekli vurgulanan bu "yargı bağımsızlığının" pratikteki anlarnı; "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun" Adalet Bakanı'ndan bağımsız olması... "îtalyan etiketi" yapıştırmaya benzemez Çizme'deki durıun bu. "Hâkim- ler ve Savcılar Yüksek Kurulu" ltalya'da özerk biçimde işliyor. Bizde olduğu gibi Adalet Bakanı, HSYK'ye başkanhk etmiyor... Uzun lafın kısası, Îtalyan usulü bir "Temiz Eller operasyonundan" söz edebilmek için; öncelikle "hu- kuk devleti" olmuş olmak gereki- yor. Havalı olsun diyerektcn halis muhlis Türk mallarına "Îtalyan etiketi" yapıştırmaya benzemiyor bu iş. Kurumsal yapıda evvela "hukuk devletini" kuracak, güçler aynlığını hayata geçirmiş olacaksmız ki, "si- yasetin değil, yasanın üstünlü- ğü" sağlanabilsin... Tersten gittiğinizde Di Pietro'nun, yıllar önce bana sözünü ettiği o ür- kütücü tehdit ortaya çıkıyor ki; o da yasanın öngörülebilir kesinliği ye- rine "belirsizlik" getiriyor. Vaktiyle ne demiş Di Pietro? "Yargının yürütmeye bağlı ol- duğu bir ülkede, demokrasinin katresini göremezsiniz. Savcının yasa yerine denetleyeceği kişilere bağımlı olması, belirsizlik yaratır. Yarını kestiremezsiniz..." On üç aydır iddianamesi ortada ol- mayan Türk usulü "Temiz El- ler"de yarını kcstirebilen var mı? Yok. Neden? Türkiye'de güçler ayrılığı bağla- mındaki bir "hukuk devletinden" henüz bahsedilemediği için... PERŞEMBE ORHAN BURSALI Yurttaş Haklarını Koruma Kuddusi Okkır olayının aynasında, devlet ve ku- rumları ile bu devlet aygıtını yöneten bugünkü siya- sal iktidarın, içinde bulunduğu insan-düşmanı, insan hak ve özgürlükleri düşmanı, hukuk ve adalet düş- manı yüzü yansımaktadır. Okkır'm "sağlık-yaşam günlüğü"nü, Serhat Oğuz'un (Milliyet, 8 Temmuz, teşekkürler Serhat!) haberinde okuduğumda doğrusu insanlığımdan, kendimden, onu orada tutan adalet ve mahkeme sisteminden, dev- letin sağlık sisteminin sefilliğinden, yemin etmiş sağlık personelinden utandım! "Okkır'ı ölüme götüren süreç", bilinçli, kasıtlı, planlı bir cinayetin anatomisi gibidir! Bu döngüye düşen "Mmses/z"lerin, "siyasi muha- ///"lerin, özellikle hastalandıklarında kendilerini neyin bekleyeceğinin göstergesidir. Kuddusi Okkır, "Ergenekon" adıyla kamuoyuna yan- sıyan davanın tutuklusu! "Sonu", bu davanın bütü- nüyle de ilgili! Sadece bu olay bile, davanın türü, ni- teliği, dayanakları, adilliği, hukukiliği üzerine, ka- muoyunda büyük sarsıntılara, yanılgılara, güvensiz- liklere yol açmıştır! • • • Sistem, alet olarak kullandığı namussuz medyasıyla, yazarı ve çizeriyle, "Ergenekon'un finansörü" olarak daha ilk adımda, Okkır'ı kamuoyunda "suçsuz infaz" etmişti! Kamuoyuna bu "görüntü" kazındıktan son- ra, sıra Okkır'm "canının çıkartılmasına" gelmişti! Tutukluluğunun 10. ayında, nisanda, Okkır'm ölüm süreci başladı! Sistem "sandı" ki Okkır "psikolojik bo- zukluk" yaşıyor! Onu, tek kişilik hücresinden üç kişi- lik hücreye nakletti! Oysa Okkır kanserin pençesine düşmüştü ve hızla zayıflıyordu! Sistem, Okkır'ı ruh ve sinir uzmanlarına (Bakırköy) gönderdi: Okkır "depresyon" geçiriyordu! Depres- yonun yanı sıra bir de "zatürre" olmuştu! Sistem bu defa onu göğüs hastalıklarına (Bayrampaşa Devlet) gönderdi! Orada görüldü ki, bir de akut böbrek yetmezliği var! Doğru "Hase/c/"ye! Bir gün sonra da yeniden Bakır- köy'e! Oradan yoğun bakımı olan tam teşekküllü bir hastaneye! (Yedikule) Bütün bunlar 18 Nisan ile 6 Ma- yıs tarihleri arasında gerçekleşti! Tükürük testi yapıldı ve bir gün sonra da yine zatürre teşhisi ile Haseki'ye, aynı gün Bayrampaşa Cezaevi'ne, oradan yeniden hastaneye ve oradan da Tekirdağ F tipi "ev/ne"... Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde kanser teş- hisi konduğunda, tarihler 11 Haziran'ı gösteriyordu! Okkır bir canlı cenaze gibi sayısız hastane, sayısız dok- tor, uzman arasında gezdirilmiş ve canına okunmuştu! Sistem baktı ki ellerinde ölecek, Okkır'ı 1 Tem- muz'da acele tahliye etti... 6 Temmuz'da ise sistem "göreviniyerine getinviş'V. Bütün doktor dizi filmlerine taş çıkartacak, ödüller ka- zandıracak bir ölüm serüveni! Bu "cinayet" bile davayı haksız, insanlık dışı, hu- kuksuz yapmaya yeter! • • • Bırakın Okkır'ı, dava, llhan Selçuk'a "fikri liderlik" gibi ne idüğü belirsiz bir suç yükleyen yanıyla da, ifa- de ve düşünce özgürlüğüne karşı yönünü de göste- riyor! Ergenekon, bu niteliğiyle, AKP'ye şiddetle kar- şı olanları sindirmeyi amaçladığı; dahası, onların si- yasi bir merkezi partide örgütlenmelerini ve ciddi bir seçenek olarak ortaya çıkmalannı da engellemeye yö- neldiği izlenimini veriyor! Muhalif herkes sanki bir "Ergenekon hapishanesi"ne sokulmaya çalışılıyor! Dava o kadar siyasileşti ki, AKP yandaşı basın ve kalemşörlerin "hayattaki tek tutanağı" düzeyine yük- seldi! İktidar sahiplerinin ve yandaş medya ve "de- mokrat" kılıklı kalemşorlarının gözleri kararmış du- rumda: "Vurun, kınn, öldürün" türü kan akıyor man- şetlerinden ve kalemlerinden! Yıllarca F tipi cezaevi manzaraları çizenler ve "mazlumların" savunucu rolüne bürünenler, sıra Ok- kır'a karşı işlenen bu "cinayef'e gelince, insanlıkla- rını, demokrathklarını birşapka veya palto gibi askı- ya asmışlar! Yüzleri gülerek, manşetlerinden, köşe- lerinden sırıtıyorlar! Üstelik Meclis'te insan haklarından sorumlu, "so- rumsuz insan" bile "Bu tür olaylar her gün oluyor" di- yecek kadar kendinden geçmiştir! ••• Okkır olayı adeta bir suç devleti veya örgütü biçi- mini yanımızda ve içimizde bizim nasıl yaşattığımız sorununu gündeme getiriyor. Iktidara, yalaka medyaya, sisteme ve suçlu kolla- rına karşı, hemen ve derhal, Yurttaş Haklarını Koru- ma Derneği veya vakfı kurulmalı, veya var olanlardan biri derhal bu görevi üstlenmeli! Türkiye, yurttaş haklarına karşı büyük saldınların başladığı bir döneme girdi! En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün hukuk, adalet, insanlık suçlarını hemen izleyecek, yurttaşlık haklarını koruyacak ve gerekli bütün yasal ve siya- sal süreçleri hemen başlatacak böyle bir kuruluşa, bü- yük bir şiddetle ihtiyaç var! obursali@cumhuriyet.com.tr Maden ocağnda kaza: 1 ü i 2 yarafe • ZONGULDAK - (Cumhuriyet)- Türkiye Taş- kömüıü Kurumu'na (TTK) ait Kozlu tşletmesi'ne ait madcn ocağında önceki akşam meydana ge- len göçükte 1 işçi öldü, 2 işçi de yaralandı. Ge- nel Maden Işçileri Sendikası Genel Başkan Yar- dımcısı Dursun Oğuz, işçilerin göçük tehlikesiyle bölgeden uzaklaştınldığını, ancak ocağı sağ- lamlaştıiTnak için döndükJerinde göçük altında kaldıklarını ifade etti. Önceki gece sabaha karşı meydana gelen olayda göçük tehlikesini önceden farİc eden işçiler Hasan Çiren, Recep Arıcı ve Satılmış Türkoğlu, kalaslarla tavanı sağlam- laştırmaya çalıştı. Bu sırada tavanın çökmesi so- nucu 3 işçi göçük altında kaldı. Arama kurtar- ma çalışmalarında işçilerden Hasan Çiren'in (31) cesedine ulaşıldı. Recep Ancı (31) ve Satılmış Türkoğlu (31) ise yaralı olarak kurtarıldı. Aynı madcnden Başbakan Tayyip Erdoğan incele- melerde bulunarak işçilerle yemek yemişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle