22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2008 PAZARTESİ 10 dishab@cumhuriyet.com.tr AB ile Moskova amsındaki müzakere sürednin uzamasına Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri neden olabilir 'Yeni Avrupa' Rusya'ya karşı ANDRE Y FED YAŞİN B rüksel nihayet Moskova ile yeni stratejik ortaklık anlaşması yapma karan aldı. Karar, 26 Mayıs'ta AB Konseyi'nde Dışişleri Bakanlan toplantısında kabul edildi. Buna göre müzakereler bir ay kadar sonra Avrupa Birliği (AB) ile Rusya'nm Hantı- Mansiysk'te yapacaklan olağan toplantıda başlayacak. Fakat anlaşmalar için müzakerelerin yapılmasına ilişkin karann alınmış olması, her şeyin sorunsuz biçimde çözülebileceği anlamına gelmiyor. Bu anlaşmanın imzalanması ve onaylanarak yürürlüğe girmesi (ki bunun için 27 üyenin hepsinin onayı gerekiyor) birkaç yıl sürebilir. Nitekim Brüksel'deki çevreler, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'in, bütün bu sürecin en fazla 12 ile 18 ay arasında çözüleceğini söylemesini fazla aceleci bir tavır olarak değerlendiriyorlar. Müzakere sürecinin uzamasına neden olabilecek olanlar, AB'nin eski üyeleri değil, "yeni Avrupahlar" olarak adlandırılan ve yakın zaman önce AB üyesi olmuş Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleridir. Bu ülkeler, son zamanlarda Büyük Avrupa ile "Rus komşu" arasındaki ilişkilerin gelişmesine karşı, kendi aralarında ittifak kurdular. Eğer bu ülkeler olmasaydı, biz büyük bir ihtimalle, şu ana kadar çoktan yeni anlaşmayı imzalamış olurduk. AB ile Rusya arasındaki müzakerelerin başlamasına karşı ilk engeli Polonya çıkarmış ve Rusya, 2005 yılında Polonya'dan gelen kaçak domuz etinin önüne geçtiği için, neredeyse 1.5 yıl, müzakerelerin başlamasmı veto etmişti. Bunun ardından Letonya ortaya çıktı ve Rusya'yı "Gürcistan ve Moldova'daki etnik çatışmaları provoke ettiği için cezalandırmak" amacıyla, bu mayıs aymın ortalanna kadar, müzakerelerin başlamasına şiddetle karşı çıktı. Brüksel sonunda, müzakerelere başlama karar metnine Letonya'nın bölgesel etnik çatışmalardan duyduğu rahatsızlığa yer veren bir ek koyarak sorunu çözebildi. AB'nin "yetişkin ve olgun üyelerinin", komünist sistemden çıkan küçük ve yeni AB üyelerinin bu sürekli veto etme tutumundan artık bıküklannı da belirtmek gerekiyor. Eskiden farklı... Şimdi artık ortada yeni bir Rusya var ve gerek Brüksel'in gerekse Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin bu ülkeye, eskisinden daha farklı şekilde davranmalan gerekecek. Artık söz konusu olan, kendisinin demokrasiye bağhlığının ve Avrupa kimliğine aidiyetinin (Jrtada yeni bir Rusya var... Artık söz konusu olan, kendisinin demokrasiye bağhlığının ve Avrupa kimliğine aidiyetinin sürekli sorgulanmasından- üstelik de kendilerinin demokrasiye ve Avrupa kimliğine bağhhklarımn şüphe götürdüğü ülkeler tarafmdan sorgulanmasından- bıkmış olan bir Rusya'dır. sürekli sorgulanmasından - üstelik de kendilerinin demokrasiye ve Avrupa kimliğine bağlıhklannın şüphe götürdüğü ülkeler tarafmdan sorgulanmasından- bıkmış olan bir Rusya'dır. Mesela Polonya Dışişleri Bakanı Yadoslav Sikorskiy, Brüksel'de yaptığı konuşmada şunlan söyledi: "Hiç şüphe yok ki sorunlar olacaktır. Biz, Rusya'nın hem bizim hem de pek çok Rusun istediği şekilde, Büyük Batı'nın ve kuzey yarımkürenin normal bir parçası olması gerektiğini düşünüyoruz." İhtiyarlar takımı' mşkllerl destekllyor Hemen hatırlatalım, söz konusu olan müzakereler, Rusya ile AB arasında 1997 yılında yürürlüğe girmiş olan anlaşmanın yerini alacak anlaşmaya ilişkin müzakereler. 1997'de yürürlüğe giren anlaşma, 1994 yılında Boris Yeltsin tarafmdan Korfu Adası'nda imzalanmış, ancak Çeçen savaşı yüzünden, yürürlüğe girmesi üç yıl sonra olmuştu. O anlaşmayı yapanlar, başka bir Rusya ve başka bir Avrupa Birliği idi. Biz o zamanlar, Sovyetler'in çöküşünün ardından kendimize gelmekle meşguldük ve şimdi razı olmayacağımız pek çok şeye, o zamanki anlaşmada razı olmuştuk. O anlaşmanın süresi, 2007'nin aralık ayında doldu. Yeni anlaşmayı yapmak, Rusya'dan çok, AB için gerekli. Zira AB, pek çok alanda, dünyanın yegâne enerji devi olan bir ülke ile ilişkilerini düzenlemeye, her şeyden çok önem verir. Batılı bazı uzmanlann söylediği üzere, bazı değerlerin, şartlann AB tarafmdan yaratılarak bunlann Rusya'ya yukandan empoze edildiği devir artık geride kaldı. En şaşırtıcı olan gelişme ise Rusya ile yeni ilişkiye girilmesini savunanlann AB'nin "ihtiyarlar takımı" ile sınırlı olmaması. Eskiden hayatta Rusya yanlısı tutum takınabileceğini düşünemeyeceğimiz ülkeler bile şimdi Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesini savunuyorlar. Mesela, Ingiltere'de Lordlar Kamarası'nın AB ile llişkilerden Sorumlu Komitesi'ne, Moskova'da görev yapmış lngiliz büyükelçilerinin hazırladığı bir rapor sunuldu. Raporda, büyükelçilerin tamamı, Rusya ile ilişkilerin George Bush yönetimi ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri tarafmdan kullanılan duygusal ve ideolojik biçimden kurtanlması gerektiğini vurguluyorlar. lnsan haklan konusunda Rusya ile yapılan diyaloglar da onlara göre, diyalog olarak kalmalı ve kesinlikle "ders verme"ye dönüşmemeli. Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Rus Resmi Haber Ajansı RIA Novosti, 27Mayıs.) O Scoot McElellan'dan sonra Bush'un köpegi de konuştu Pöeorge Bush'u ûsla sevmedim Ch^AtTt 30 Mayıs 2008 International Herald Tribune Alman Telekom 'unda dinleme skandalı Suça hazır ve küstahça MORITZDÖBLER H enüz verilmiş bir karar yok. Ama doğrusu öfkelenmek için çok da erken sayılmaz. Telekom, sahip olduğu en hassas verileri kötüye kullanıyor ve sistematik bir biçimde, çalışanlar, denetleme kurulu üyeleri ve gazeteciler hakkında casusluk yapıyor. Bütün bunlardan kriminal bir enerji ve sonsuz bir küstahlık çıkıyor. Telekom, yasalara ve kendi müşterilerine karşı yeterince saygılı değil. Bunun böyle olmasmın ise öncelikle iki nedeni var. Birincisi, dev şirketlerin kamuoyu korkusudur. lşletnıe sırlarımn uluorta konuşulmaması gerektiği, anlaşılabilir bir şeydir. Ama bir şirketin dışarıdan görünüşüyle ilgili tüm ince farkları denetlemek istemesi saçmalıktır, kendini bcğenmişliktir ve demokrasi dışı bir şeydir. Diyalog, özgürlüktür ve özgürlük yoksa, piyasa da yoktur. îkincisi; Alman üst düzey yöneticiler, etkili bir denetlemeyle karşılaşmış değiller. Denetleme kurullannda, bu yöneticilerin herhangi bir şeyi durdurduğu pek nadir, ama durmadan kafa sallayıp onay verdikleri çok sık duyulur. Hep, seçilmiş işçi temsilcilerinin katılımıyla olup biten bütün bunlar, işçi çıkarmalardan başlayarak bugün artık ahlaksız boyutlar kazanmış menajer maaşlarına kadar uzatılabilir. Telekom'da, gelişmelerin merkezinde, cezai sorumluluğuyla Telekom'un eski Genel Müdürü Kai-Uvve Ricke ve yine bu şirketin yıllarca denetleme kurulu başkanlığı yapmış Klaus Znıııvvinkel duruyor. Ricke'nin veliahtı Rene Obermann'ın kendisi bu işlere bizzat kanşmamış bile olsa, ki şu anda öyle kabul edilmelidir, o yine de bütün bunlardan politik olarak sorumludur. Kaldı ki, onun da bu olup biten her şey hakkmda bir yıldır en azından başlangıç itibanyla bilgilendirildiği biliniyor. Buna rağmen, şu anda Obermann'ın istifasını istemek, yanlış ve miyopça bir tavır olur. Obermann'ın görevden alınması durumunda, Telekom, geçmişin bu dev devlet şirketini gerçekten ileriye götüren bir yöneticiyi kaybetmiş olacaktır. Telekom, hızla sabit hat müşterilerini elinden kaçınyor. Ve bu yüzden on binlerce çalışanına çıkış veriyor; bu olayların suçu Obermann'a yüklenemez. Bu acılı süreç, piyasa liberalleşmesinin doğasında yatmaktadır ve bu liberalleştirme, politik bir karardı. Gerçi düşen telefon masraflan sayesinde bu işten herkes kazançlı çıkmaktadır. Ancak, Telekom, bunun ötesinde bir şeyler yaparsa, Almanya veya başka yerlerde, Obermann'ın bilançosu işte odur. Skandallar dlzisl Çok daha önemli olan bir şey var: Obermann istifa etseydi bile, bu hiçbir sorunu çözmeyecekti. Çünkü Telekom olayı, tekil bir olay değildir. Büyük Alman şirketlerinde art arda skandallar patlak vermektedir. Volksvvagen, işyeri işçi temsilcisinin, yönetimin her dediğini yapması için, dışarıdan uçakla fahişeler getirtiyor. Siemens tüm dünyada ihale sahiplerine rüşvetler dağıtıyor ve bu şirket içinde yolsuzlukla mücadele edenler ise anlaşılan rüşvet işinin en iyi bir biçimde yürümesi için yararlı işaretler veriyor. Demiryollan, borsaya girmesi için havayı uvr-^ı hale getiren bir ulaşti.^a bakanmı ve aradan iki yıl geçtikten sonra da, işçilen ozelleştirme çizgisine çeken bir demiryolu sendikacısını yönetim kuruluna alıyor. Skandallar listesi sürdürülebilir. Bütün bunlar "Corporate-Governance- Kodex" dediğimiz iş dünyasmdaki gönüllü kurallar bütününün nasıl sonuçsuz kaldığını gösteriyor. Yani, yasa koyucuya yapılan çağnlar anlaşılabilir. Cumhurbaşkanı Horst Köhler bile fınans piyasalarmı bir canavar gibi görüyor ve "işletme yönetimi için yasal düzenlemeler" talebinde bulunuyor. Gerçekten de ceza ölçütlerinden olaylann somut tanımına kadar geniş bir alanda yapılacak bazı işler de yok değildir. Ama eksiklik, bütün olarak baktığımızda, yasalarda değil, ahlaktadır. Yönetici katlarındaki Obermann kuşağı, sorumluluğunun gereklerini yerine getirmeli ve pislikleri temizlemelidir. Ancak bu işte başarısız kalanın, görevinden çekilmesine izin verilebilir. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Der Tagesspiegel, Almanya, 30 Mayıs 2008) SARAY ÎCRA MÜDÜRLÜĞtTNDEN GAYRtMENKULÜN AÇIK ARTIRMA ÎLANI DOSYANO: 2008/165 E. Satılmasma karar verilen gayrimenkulün, adedi, cinsi, evsafı, kıymeti ve önemli nitelikleri: 1- Tekirdağ Saray ilçesi, Büyükyoncah Beldesi, Harmanhk mevkii ada 1477 - parsel 1 de kayıtlı, 10604,60 yüz ölçümlü, ruhsatlı alan 10604,60 m2 lik tapu kaydında arsa ve üzerindcki kat irtıfakı 3/640 arsa paylı, B2 Blok, 6. kat, 26 No'lu bağımsız bölüm cinsi: mesken, S.S Yoncalı Koııut Yapı Kooperatiiî adına kayıtlıdır; B2 Ölok, 6. kat, 26 No'lu bağımsız bölüm. 3 oda, 1 salon, 1 mutfak, 1 banyo, 1 wc den ibarettir. Bu daire tamam durumdadır. Belediye imar pla- nı dahilinde iskân alanı içerisindedir. Belediye hizmetlerinden ve altyapı hizmetlerinden faydalanmaktadır. Bu Taşımazın B2 Blok. 6. kat. 26 No'lu bağımsız bölümün bulunduğu semt mevkii; şehir imar planı içerisinde oluşu, Belediye alt ve üst yapı hizmetlerinden faydalanma durumu mahallin raiç bedelleri emsal taşınmazlarm, serbest piyasadaki alım ve satım bedelleri, mevcut bağımsız bölümündeki kullanılan malzernenin ve işçilik kalitesi, inşaatın maliyetli değerine te- sir edecek olumlu ve olumsuz tüm faktörler ve günün raiç değerleri göz önüne alındığmda, Saray ilçesi, Büyükyoncah Beldesi Harmanlık mevkiinde 1477 ada - 1 No'lu parselde, kat irtifaklı B2 Blok, 6. kat, 26 No'lu bağımsız mesken 3/640 arsa payı dahil tamamı 70.000.00 YTL (Yetmişbin yeni türk lirası)dir. Bu taşınmaz ipoteklidir. Taşmmaz 11.07.2008 saat: 11.15- 11.25 ; 21.07.2008 saat 11.15- 11.25 satış günlerinde açık arttırma suretiyle satılacaktır. İMAR DU- RUMU: Büyükyoncah Belediye Başkanlığı'nın, 17.04.2008 tarih ve 826 sayılı imar yazısmda. Saray İlçesi Büyükyoncah Beldesi, Harmanlık mevkii ada - 1, parsel 1477 No'lu parselin 1/1000 ölçekli imar planı içinde, TAKS.0.40 emsal: 3.50 H:30.50 m'dir. SATIŞ ŞARTLAR1: 1- Birinci satış 11.07.2008 günü; saal 11.15- 11.25'e kadar, Saray lcra Müdürlüğü'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır, bu arttırmada tahmin edilen kıymetin %60'ın ve rüçhanh alacaklılar var- sa alacaklan mecmuunu ve satış masraflannı geçmek şartıyla ihale olunur. böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıramn taahhüdü baki kalmak şartıyla 21.07.2008 günü aynı yer ve saatlerde ikinci arttırmaya çtkanlacaktır, bu arttırma- da bu miktar elde edilememişse, gayrimenkul en çok arttıramn taahhüdü saklı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen nıüddet sonunda, en çok arttırana ihale edilir. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edine kıymetinin %40'nı bulması ve satış istcyenin alacağına rüçhanı olan alacaklann toplammdan fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştınııa masraflannı geçmesi lazımdır, böyle bir bedelle alıcı çıknıazsa salış talebi düşecektir. 2- Arttırmaya ıştirak edeceklerin.tahmin edilen kıymetin %20'si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu venneleri lazımdır, satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir, tel- laliye, damga resmi, KDV ile tapu harç masraflan alıcıya aittir, birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3- Ipotek sahibi alacakhlarla, diğer ilgililerin (+) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialan- nı, dayanağı belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır, aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4- lhalcye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle, ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrül faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve teınerrüt faizi aynca hukme hacet kalmaksızm, dairemizce tahsil olunacak, bu fark,varsa öncelikle leminat bedelinden alınacaktır. 5- Şarmame ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafî verildiği takdirde isteyen alıcıya bir ömeği gönderilebilir. 6- Satı- şa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteycnlerin 2008/165 E sayılı dosya numarası ile müdürlüğümüze başvumıalan ilan olunur. 22.05.2008 (+) ilgililer tabirinc irtifak hakkı sahipleri de dahildir. İş bu satış ilanı tapu kaydında, ad ve adresleri geçip de tebliğ edilemeyen ilgililere, tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 30121 DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Tanm ve ûda Masın •• Dünyamız; Birleşik Devletler'de patlak veren ta- şınmaz krizinin finans dünyasında yarattığı trav- ma sona ermeden bu kez doğrudan insan sağ- lığını tehdit eden çok daha yıkıcı bir beslenrne kri- ziyle karşı karşıya görünmektedir. Finans krizi ile açlık ve yoksulluğu dayanılmaz boyutlara taşıyacağından kimsenin kuşkusu ol- madığı tarım ve gıda krizinin gezegenin kapısına gelip dayandığı bilinmiyor değildi. Kapıya daya- nan bu çifte krizden, kuşkusuz, azgelişmiş ülke- ler için çok daha yıkıcı olmak üzere tarım ve gı- da politikalannı Dünya Bankası ve IMF'nin dayattığı reçetelere bağlayarak ulusal tanm politikalannı ra- fa kaldıran çok sayıda ülke de payına düşeni ala- cak, yanlış gıda ve tanm politikalan benimsemenin ağır faturasını ödemek zorunda kalacaktır. Gerçek şu ki IMF ve Dünya Ticaret Örgütü'nün (OMC) yoksulluğu ve açlığı sona erdireceğini sav- ladığı 'malların serbest dolanımı' bugün kelime- nin tam anlamıyla iflas etmiş, tarım ve ona bağ- lı olarak gıda darboğazın eşiğine gelerek, savla- nanın aksine, dünyadaki açlık sorununu misliyle katlamıştır. Gıda ve tarım krizi kuşkusuz, gökten zembille inmedi. Uluslararası kuruluşlar ve uzmanlar ge- çen yıldan bu yana yayımladıkları bilimsel rapor- larla yaklaşan tehlikeyi çareleriyle birlikte ortaya koymuşlardır. Kalkınma ve Işbirliği örgütü'nün (OECD) geçen 5 Mart'ta yayımladığı rapor ve ör- gütün genel sekreteri Angel Gurria uluslararası topluluğu uyararak iklimsel ısınma ve gezegenin kaynaklannın tehlikeli ölçüde azalmasına karşı ön- lemler almaya çağırmış, Çevre'nin 2030'lardaki acınası geleceğini bilimsel verilere dayanarak 500 sayfalık bir raporla ortaya koymuştur. Genel Sekreter Gurria yakın gelecekteki tehli- keye dikkat çekerken sözünü esirgemiyor: "Sizi uyanyonım. 2030'da gezegenimizin görûnümü hiç de iç açıcı olmayacak" diyerek, "Bugünkü eko- nomik refahın üzerine temellenen çevresel ko- şullann geri dönülmez bir biçimde değiştirilmeden yakın gelecekteki riskleri önlemek mümkün de- ğildir" uyarısını yinelemiştir. 2030'da gezegenin nüfusu bugünkü 6.5 mil- yardan 8.2 milyara ulaşacaktır. Eğer dünya eko- nomisi son yıllarda görülen gelişme hızını sür- dürürse, cüssesi bugünkünün iki katı düzeyine ula- şacaktır. Bu ise ham madde talebini (tarım ürün- leri, maden, fosil enerji, orman ürünleri, su), sa- nayileşmiş ülkelerde yüzde 60 artırırken, geliş- mekte olan ülkelerde (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) yüzde 160 artmasına yol açacaktır. Ortaya çıkacak bu dengesiz durumu ortadan kaldırmak için OECD dört alanda acil önlem önermektedir. İklimsel değişiklikler, biyoçeşitliliğin çeşitliliğin yok olması, su yoksunluğu ve hava kirlenmesinin in- san sağlığını tehdit eder boyutlara tırmanması. An- cak bu alanlarda şimdiye değin dişe dokunur ön- lemler alınamamış, Kyoto anlaşmasının ardından geçen uzun yıllar, söz konusu önlemlerin mali- yetleri arttırarak rekabet güçlerini zayıflatacağı kay- gısıyla, başta ABD olmak üzere çok sayıda sa- nayileşmiş ülke bu konuda ayak sürümüşlerdir. Dünya Gıda ve Tanm örgütü FAO'nun Genel Di- rektörü Jacques Diouf'a göre kriz, inatla sür- dürülen yanlış tarım politikalarından kaynaklan- maktadır. Genel Direktör, 23 Nisan 08'de Paris'te düzenlediği basın toplantısında, gıdadaki fiyat ar- tışlarının, kimi ülkelerde, 2005'ten bu yana bazı temel gıda maddelerinde yüzde 80'i bulduğunu belirtmiştir. BM'lerin yeni Beslenme Hakkı Ra- portörü Olivier de Schutter, "Düşük fiyatlı gıda maddesi dönemi geride kalmıştır. Yirmi yıllık yanlış tarım politikalarının bedelini ödüyoruz" de- mektedir. Nitekim daha şimdiden çok sayıda Af- rika ve Karayip ülkesinde halk bir parça ekmek için sokaklara dökülmüştür. İklimsel değişikliklerin bir numaralı sorumlusu nasıl atmosfere karbon sa- lınımı ise tarımın da köküne kibrit suyu eken IMF'nin yoksul ve borçlu ülkelere dayattığı ihra- cata dönük üretimi destekleyen buna karşılık tü- kettikleri gıda ihtiyaçlarını ithalatla karşılamaları- nı dayatan yapısal uyum planlandır. (O. de Schut- ter, Le Monde, 3 Mayıs 08) •*.*Jacques Diouf'un çizdiği tablo daha da umut- suz. FAO'ya göre 80'li yıllardan bu yana stokla- rın düzeyi en aza inmiş durumdadır. Dünya nü- fusundaki artışa koşut olarak gıdaya talep de art- maktadır. Tarım üretiminin saptırılarak biyoener- jinin ihtiyaçlarına yönlendirilmesinin de katkısıy- la, her zaman olduğu gibi pusuda bekleyen yırtı- cı spekülatörlerin devreye girerek daha hasadı ya- pılmamış ürünleri sonradan fahiş fiyatlarla satmak üzere çoktan kapattıklan gerçeğini de hesaba kat- mak gerekmektedir. Bu, yakın gelecekte beslen- me ihtiyaçlannı karşılamanın kolay olmayacağı, ol- sa biie fiyatının altından kalkılamayacak ölçüde fa- hiş olacağı anlamına gelmektedir. Tanm ve gıda konusundaki krizin temel nedeni, bu sektöre yıllar boyu ilgisiz kalınmasıdır. 1980- 2000 yılları arasında tarım sektörüne destek yüz- de 50 oranında azalmıştır. Üretim aşamalarına yatırım yapılmamış; sulama, üreticilerin bağım- lılığını arttıran ulaşım altyapısı ve stoklama ola- naklarının yokluğu bazı ülkelerde üretimde yüz- de 40 ila yüzde 60 oranında kayıplara yol açmıştır J. Diouf'un dikkat çektiği yaşamsal önemdeki bir başka nokta ise "yoksul ülkelere dayatılan, hak- kaniyetten uzak" serbest piyasa politikalarıdır. Bu- na göre yoksul ülkeler, tanmlarına milyarlarca do- lar yardım sağlayan, ne var ki aynı hakkı yoksul ülkelere tanımayan zengin ülkelerle rekabete zor- lanmaktadır. Ama yolun sonuna gelinmiştir. Dünyadaki açlık ve yoksulluk geriletilememiş.. tam tersine, misliyle katlanmıştır. Sosyal patla- malar kapıdadır. IMF reçetelerinin kuyruğunata- kılan yönetimler şimdi yanlış politikalarının ağır faturasını nasıl ödeyeceklerini kara kara dü- şünmektedir... "Gazilerimize Yaşam Sevlncf TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI Halk Bankası Ankara K.Esat Ş. 16 0000 13YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr 4-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle