19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2008 ÇARŞAMBA HABERLER Ulusal takımın başansını hem AB'ye hem de muhalefete karşı siyasi koz yapmaya çalıştı Erdoğan sporu da kullandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP grup toplantısında konuşan Baş- bakan Recep Tayyip Erdoğan, ulusal ta- kımın Çek Cumhuriyeti ile oynadığı ' maçı "çok çarpıcı" bir zafere dönüşrü- rerek kazandığını ve Türkiye'nin adını Avnıpa Futbol Şampiyonası çeyrek fi- naline yazdırdığını söyledi. Katar emirinin eşinin, eşi Emine Er- doğan'ı aradığını ve duyduğu heyecanı paylaştığını kaydeden Erdoğan, "Tür- kiye'yi kcndi içine kapatarak dünya- dan kopartmak isteyen kompleksli zi- • hinlerin bu gerçeği iyi görmesi gereldr. Türkiye, bu sığ zihinlerin asla kavra- yanıadıkları kadar büyük bir ülkedir" dcdi. Farklı kültür vc inançlan aynı çatı altmda buluşturma misyonuııa sahip ol- nıası gereken AB temsilcilerinin bu rae- sajı iyi okuması gerektiğini söyleyen Erdoğan, "Nasıl milli takımımızın ba- ı şarısı 3 kıtada heyecan dolu bir yan- sınıaya sebcp oluyorsa, Türkiye'nin üyeliği de AB için o kadar olumlu bir etkiye sebep olacaktır" dedi. "Milletin sevincini kursağında bı- rakmak isteyenler varsın bildikleri yolda devam etsinler" diyen Erdoğan, düşünür Cemil Meriç'in "Her aydınlı- ğı yangın sanıp söndürmeye çalışan za- vallılar, varsın güneşe çamur atmaya devam etsinler Zira, onlar karanlığa o kadar alışnuşlar ki yıldızlardan bile ra- lıatsız oluyorlar" sözlerini anımsattı. ,'Ûlkenin itibarına gölge düşüyor' Kapatnıa davasıyla ilgili sürecin çok tartışılacağmı belirten Erdoğan, "Bu sü- rccin bedeli muiıakkak tartışılacaktır, geçmişte olanların tartışıldığı gibi. Türk demokrasisinin ve hukuk siste- nıinin tarihi serüveni açısından kritik bir önemdcdir" dedi.Savunmalanııı mahkemeye sunduklarını anlatan Erdo- ğan, siyaset ve ekonominin kaybetmemesi için acele ettiklerini söyledi. Erdoğan, "Is- tiyoruz ki ülkemiz önünü görsün, ül- kemize dışandan yaklaşanlar da iil- kemizi net görebilsin. Zira, ülkemiz- deki sıkıntılı bir süreç, bilesiniz ki ül- kemizin dış dünyadaki itibarına da göl- ge düşürmektedir" dedi. Bu süreçte bir kısım çevrelerin yürüttükleri propagan- danın demokrasi ve hukuk devleti nonıı- 1ĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN J [email protected] KA YIP TRÎL YON DA VASI lannı gelişmiş evrensel standartlardan uzaklaştırmaya yönelik olduğunu savu- nan Erdoğan, çağdaş demokrasinin yer- leşmesini "cumhuriyetimizin temel il- keleri açısından bir tchlikcynıiş" gibi yansıtılmasımn kabul edilemez bir çar- pıtnıa olduğunu söyledi. 'Vesayet rejimi özlemcileri var' Erdoğan, vesayet rejimi özlemcisi bir kısım siyasetçilerin rejimin ilkelerini demokrasiyle çelişen ilkelermiş gibi gös- tenne çalışmalarmın esasen kendi ayn- calıklı pozisyonlannı muhafaza etme çabalannın sonucu olduğunu savundu. Er- doğan, "Ama bilinmelidir ki ne Türkiye 1940'ların Türkiye'sidir ne de dünya Soğuk Savaş'ın dünyasıdır. Bu nıiliel reşittir, mümeyyizdir, azami deıııo- kratik olgunluğa sahiptir" dedi. Erdo- ğan, CHP'nin demokrasi konusundaki sa- bıkalı tavırlannın Türk siyasetinin geli- şiminin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söyledi. Gül için takipsizlik kararı çıktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara Başsavcıhğı, Necmettin Erbakan'ın mahkûm olduğu ve ce- zasının infazına başlandığı "Kayıp Trilyon" davasında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında "yasal im- kânsızlık" nedeniyle soruşturmaya yer olmadığına karar verdi. Başsavcı- lık Gül hakkmdaki karannı "mevcut anayasal sistenı gereğince, iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsur- ları tartışılmaksızın" vcrdi. Savcı- lık Gül hakkındaki suçlamaların esa- sına gimıeden karannı venniş oldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcıhğı, Gül hakkında yürüttüğü "Kayıp Trilyon" davasına ilişkin soruştur- mayı tamamladı. Cumhuriyet Savcı- sı Kürşat Kayral tarafından yürütü- len soruştunna sonunda Gül hakkın- da, kovuşturmaya ycr olmadığına karar verildi. Kararda, "Cumhur- başkanının, scçümedcn önce işle- miş olduğu kişisel suçlarından do- layı Anayasada bir hüküm yer al- nıadığı gibi TBMM İçtüzüğü'nde de bir düzenlemenin mevcut ol- nıadığı, demokratik rejimlerde devlet başkanının dokunulmazlı- ğımn kabul gören bir imtiyaz şek- linde oluştuğu" kaydedildi. Karar- da, "Mevcut anayasal sistem gere- ğince, Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksı- zın, yasal imkânsızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek ol- madığına CMK'nin 172. maddesi gereğince karar verildi" denildi. GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Avrupa Birliği Yine(l) Krizde Irianda seçmeni "Lizbon Anlaşması"na hayır dedi. Böylece AB süreci yine bir krize girdi. Şimdi en az dört senaryo söz konusu. Ama iki şey kesin gibi. Birinci- si, AB'nin merkezileşme süreci anaya- sa vb belgelere dayanarak devam etti- rilemez. Ikincisi, Türkiye'nin AB üyeliği, gerçekleşmesi artık olanaksız bir pro- jedir. Irianda neden 'hayır' dedi Irianda seçmeninin yüzde 53'ünün, yüksek katılımlı bir referandumda Lizbon Anlaşması'na hayır demesinin arkasın- daki etkenlere bakınca ilk bakışta evet ve hayır kampanyaları arasındaki çarpıcı fark göze çarpıyor. "Evef'çiler, kam- panyalarını, "Hadi Avrupa'nın merke- zinde olalım", "Dlğer ülkelere sorumlu- luğumuz" gibi pratikte ne anlama gel- diği belirsiz sloganlara dayandırdılar. "Hay/r"cılar ise çok somut kaygılara ve korkulara değiniyorlardı. örneğin "Evet dersen sen ödersin" sloganı, halkın, gittikçe bozulmakta olan ekonomik ko- şullardan kaynaklanan korkularını kris- talleştiriyordu Işçiler, yoksullar, AB'nin diğer bölgelerinden gelen işçilerin etki- lerinden, daha fazla yoksullaşmaktan, Katolikler kürtajın serbestleştirilmesin- den, orta ve küçük çaplı işletmeler ver- gilerin artmasından, sermayenin küre- selleşmemiş kesimi, AB ile gelmesi olası yeni sendikal haklardan korku- yordu. "Sen ödersin", bu kesimlerin hepsinin korkularını birleştiren bir slogan oldu. Ama tüm AB sürecinin özelliklerine ilişkin bir dinamik de söz konusu. Ma- astricht Anlaşması döneminde bu di- namiğin ayırdına varmıştık: AB tarihine bakıldığında, ilerlemelerin ekonomik kaygıların zayıfladığı dönemlerde ger- çekleştiği görülüyor. Ekonomik sorun- lar ağırlaşmaya başlayınca, süreç ak- samaya başlıyor. Böyle dönemlerde korku duygusu ve savunma refleksi egemen oluyor. Seçmen kendi devleti- nin koruyucu kapasitelerine, yöneti- minde söz sahibi olamadığı uluslarara- sı, örneğin Brüksel bürokrasisi gibi ku- rumlardan uzaklaşıyor. 2005 yılında anayasaya hayır diyen Fransız ve Hollanda seçmeni gibi, Irianda seçmeni de, ekonomik modele ve yö- netici sınıfa özellikle AB'ci kesime gü- vensizliğini gösteriyordu. Irianda seç- meni başlangıçta, AB olanaklarından, fonlarından büyük ekonomik kazanç el- de etmiş olsa bile, şimdi bu kazançla- n kaybetmeye başlayınca, daha fazla AB (daha fazla serbest piyasa vb) taleple- rine kulaklannı kapatıyor, korunmaya yö- neliyor. Bundan sonra AB ve biz Şimdi AB'nin önünde dört senaryo var: (1) Yeniden masaya oturup yeni bir belge hazırlamak. Ancak, kimsede ye- niden başlamak için bir enerji ve moti- vasyon yok. (2) Lizbon Anlaşmasf nın il- le referandumla onaylanması gerekmi- yor, Meclis'ten geçmesi yeterli. Bu yüz- den onaylama sürecini devam ettir- mek, sonunda herkes onayladıktan sonra, 4-5 milyon nüfuslu Irlanda'ya is- temiyorsan birlikten çık denebilir. Ancak, küçük ülkelerin süreci belirleme etkile- rini azaltan Lizbon Anlaşması'na karşı olan Polonya gibi bir ülke daha var. In- giltere ise anayasa ve benzeri şeylere toptan karşı olduğundan, Irlanda'nın "dı- şarı atılmasına" direnir. (3) Lizbon An- laşmasfnda ufak tefek "düzeltmeler" ya- pıp Irlanda'dan yeni bir oylama istene- bilir. Ancak Irianda seçmenini hem ufak değişiklerle tatmin etmek çok zor hem de "Evet diyene kadar oylama yap" tu- tumunu onur kırıcı bulması, ekonomik koşulların etkisiyle gelecek aylarda ruh halinin daha da olumsuzlaşması çok güçlü bir olasılık. (4) Le Monde'un da önerdiği gibi, Almanya, Fransa merkezde olmak üzere, bir çekirdek oluşturmak, süreci devam ettirmek de bir seçenek. Italyan ve Ispanyol liderler de bu yak- laşımdan uzak değil. Bu merkeze, Bel- çika, Lüksemburg gibi başkaları da ka- tılır. Ingiltere sonuna kadar direnir ama dışında kalmak istemez. Bu süreç baş- larsa, iki AB oluşur. Gerçek AB ve üye- liği sürse de karar mekanizmalarından dışlanmış, dolayısıyla üyeliği, fiilen özel statüye indirgenmiş bir ikinci sınıf ül- keler grubu: Merkez ve çevre. Türkiye'nin yeri de bu çevrede olacaktır. Kimileri AB bitiyor dese de bir hegemonya proje- si olarak AB süreci Fransa-Almanya ek- seninin birbirine yakınlaşmayı sürdür- mesi, yakın çevresini daha sıkı örmesi, AB denen şeyi daha etkin bir biçimde yönlendirmesi yönünde devam ede- cek, diye düşünüyorum. Tam bu noktada Türkiye'nin AB ile üyelik vaadi temelinde kurduğu ilişkile- rini özellikle Gümrük Birliği koşullarını yeniden gözden geçirmeye başlaması için çok uygun bir fırsat oluşuyor. An- cak, bana AB sürecinin Türkiye üzerin- deki baskısını kendi projeleri için bir ça- pa olarak gören siyasal Islam ve özel- de AKP, bu fırsatı kullanmak yerine, ka- çırmak için elinden geleni yapacak gi- bi geliyor. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com SCAN1A ÜRNMOMNK V O L V O Otokoç OENERAU u www.barisreklam.com H
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle