19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 HAZİRAN 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Cıık Serkan Deniz: "Fethullah, Atatürk için 'sadece askeri bir dehadır' demişti Humeyni sevici türbanlı da aynı konuştu. Hoca- cemaat ilişkisi cuk diye oturdu." Tel: 0.212.343 72 74 Faks: 0.212.343 72 60Elektronik posta: denizsomecumhuriyet.com.tr - Laiklik yaşam biçimi olamazmış... "Evet, AKP iktidarında asla olamaz!" g Erdoğan: "Gerilimin 0 s parçası değiliz.' Doğru... Merkezisiniz! Aynı Sami Aktaş: "Türbanlı Nuray Bezirgân Ingiliz sömürgesi istiyor. Bezirgân başı da aynı şeyi yapmaya çalışıyor!" ANADOLU basını şu sıralar ayağa kalkmış durumda. "lsyan"ı yerel bir gazeteci dostumuz anlatıyor: "AKP geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Anadolu basınını, yerel gazetelere verilen ilanları kesmekle tehdit etti. Ama bu tehdidi 4734 sayılı Kamu Ihale Kanunu'ndayapılacak ilgili madde değişiklikleri ile 'usulünce' gündeme getiriyor. Yapılacak düzenlemeye göre ihalelere ilişkin yerel gazetelerde yayımlamakta olan ihale ilanlarının yayım zorunluluğu kaldırılıp, aynı ilanların elektronik ortamda, yani internet ortamında duyurulması öngörülüyor. AKP'nin birinci cingözlüğü ortalama 15 bin çalışanı bulunan bin 300 civarındaki yerel gazetenin elindeki bir hakkı önce gasp etmek veya gasp edecek yasal düzenlemeleri yapmak, ardından da gelen tepki, talep ve ricalar üzerine Anadolu basınına sadaka şeklinde iane dağıtmak. Anadolu basınıAKP'nin bu ianeyi dağıtması için şimdi tüm Anadolu basını olarak AKP'ye yalvarmamız, bu yakarışlarımız kabul olunursa da AKP'den hayır dualarımızı esirgemememiz gerekecek! Ikinci cingözlük ise, kamu ihale bültenlerinin ücretli olarak yayımlanacağı sitelere üyelik ve aboneliklerde yapılacak. Kamu kuruluşu bir gazeteye ilan verip bedel ödemek yerine, tüm işletmeler önemli bedeller ödeyip bu sitelere abone olacak, böylelikle bir yerine binlerce, yüz binlerce üye nasılsa kümeste oldukları için yolunacak. Yolanların kimler olacağını izleyip daha sonra öğrenebileceğiz. Yerel müteahhit, taşeron, küçük işletme sahiplerinin ödeyecekleri üye aidatları bir yana ödeyemeyenler asla ihalelerden haberdar olamayacakları gibi, yerel işler, yerel hizmetler ulusal büyük firmaların kontrol ve rekabetine açılarak, küçük işletmeler ezilecek... Anadolu basını tek bir ses, tek bir yürek protesto ediyor, yazılar yazıyor, yöre milletvekillerinden yardım talep ediyor. llişkileri iyi olanlar bu yalvarışları hükümete kadar taşıyor. AKP yarın öbür gün, geçen yıl da benzeri düzenlemelerde olduğu gibi Anadolu basınına bu haklarını tekrar vermeyi kabul edip, rıza eylerse biz de hayır dualarımızı onlardan asla esirgemeyeceğiz! Kimsenin çıkıp şunu söyleyemediği ortamda haykırmak lazım: Kavga etmediğiniz ne ordu, ne üniversite, ne yüksek yargı, ne ulusal basın kaldı. Oldu olacak Anadolu basınıyla da bu kavgayı başlatın. 15 bin küsur çalışanla biz Anadolu'da kavgaya hazırız!" Tren Nami Tepe: "Trenden inen bir daha binemez çünkü bu tren ortaçağın karanlığına doğru yol almaktadır." Bozuk Erol Barutçugil: "Gen yapısı bozuksa klonlama da fayda sağlamaz!" SESSİZ SEDASIZ (!) Mahallenin imamı, köyiin papazı! İSLAMCI iktidarın takdirini kazanan büyük sosyolog ve profesör Şerif Mardin geçenlerde "Cumhuriyetin öğretmeni mahallenin imamına yenildi" demişti. Meğer Fransız yazar Vlctor Hugo da 200 yıl kadar önce "Her köyde öğretmen denen, yanan bir ateş var. Ve yine her köyde papaz denen, bu ateşi söndüren biri var" demiş. Ne rastlantı değil mi? Tiyatro sanatçısı Nihat Mürşitpınar bu rastlantıyı saptadıktan sonra şu yorumu yapıyor: "Bu iki söz; Fransa'nın neden büyük bir ülke, Türkiye'nin neden geri kalmış bir ülke olduğunun en net ifadesidir. Bizim profesörlerimizin çoğunluğu batı düşün adamlarının düşüncelerini kopyala yapıştır tekniği ile aktararak akademik kariyer yaparlar. Hatta bu aktarmayı yaparken düşüncenin asıl sahibine gönderme yapmaya bile gerek duymazlar. Kendi toplumlarını araştırırken bile yabancı araştırmacıların yazdıklarını referans alırlar, onların bizim toplum üzerine söylediklerini kesin doğrular olarak aktarırlar. Yaşadığımız coğrafyaya sonradan geldiğimiz, bu coğrafyada göçmen olduğumuz bize anlatıldığı ve bu bizim beyin hücrelerimize kazındığı için başka türlü de düşünemeyiz. Sanki biz bu topraklara geldiğimizde buralar ıssızdı veya bizim geldiğimizi görenler bu coğrafyayı terk etti gitti!" ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCt Ya Tuzla'nın Durumu? Ölünı kazalannda, unutulmaz madenci dranılannı bile unuttu- raıı "Tuzla tersaneleri" sadece geçici kapatma cezalanyla dü- zelebilir mi? Soruya "hayır" diyen sendi- kalar, meslek odaları ve uzman- lar, sorunun temelindc işçi hak- lan ve iş güvenliği alanındaki "sorumsuz işverenleri kayı- ran" sistemin yattığını söylü- yorlar... Bu öyle bir "sistem" ki gü- venli çalışma koşullarını sağla- mak ne kadar "ihmal" edilirse edilsin, sonunda suçlu bulunan "uyarılara uymayan" işçiler oluyor; çünkü artık nalburlarda bile satılan "dikkatli olun" tü- ründen göstermelik levhalann asılması yeterli görülüyor... Nitekim Tuzla'da, 100'eyak- laşan işçi ölüralerinden "suçlu" sayılmak bir yana, "sorumlu" tu- tulan tersane salıibi de yok de- necek kadar az... Dahası, geleneksel "kayır- ma"larla öylesiııe şımaımışlar ki "geıni mühendisleri"nin basın Tersanelerin kıyı görüntüsü sanlık dışı' değil mi? toplantısını bile "engel"leyecek kadar pervasızlar... Gemi Mühendisleri Odası Baş- kanı Tansel Timur, 23 Mayıs'ta 100'ü aşkın üyesinin katılımıy- la gerçekJeşen toplantıda yaşa- nanları bakın nasıl anlatıyor: "Geçici kapatmalar yerine ka- lıcı önlemîerimizi açıklarken 'tersanelerimizden elinizi çekin' yazılı pankartlar taşıyan bir grup, zor kullanarak alanı bas- tı. Meğer bize inat, aynı yerde ve saatte toplantı düzenleyen GİSPlR'in (Gemi Inşa Sanayi- cileri Birliği) adamlarıymış..." Bu kaba engellemeye rağnıen medyada da "mühendislerin toplantılarını bastıran işve- renler"in görüşleri yer alnıasın mı? Akla "timsah gözyaşları" de- yimini getiren "yanlı haber"ler karşısında Tansel Timur diyor ki; "Tuzla'nın iş kazaları bahanc edilerek 'taşınma' görüntüsü al- tında tersane ve üretinı alanı olmaktan çıkarılma çabalannı boşa çıkarmaya ve gemi yapım, bakım-onarım saııayimizin rant kavgalarına kurban edil- ınesini engellemeye kararlı- yız..." Oda başkanının altırıı çizdiği "rant kavgası", Tuzla'daki di- ğer birçok yatınmın da temel ka- rakteri... 1400 yılında Yıldınm Beya- zıt'ın Bizans'tan aldığı Tuzla, 1980'lerin sonuna kadar yüzler- ce yıl, sadece balıkçılık ve çift- çilikle yaşadı. Bugün, büyük çoğunluğu si- gortasız ve sendikasız olan 25 bin kişinin çalıştığı tersaneler ile ya- kın geçmişte Zeytinburnu'ndan buraya taşınan "Kazlıçeşme de- ricileri"nin yeni fabrikalan, sa- yısız davalara ve çatışmalara ko- nu olan "imar oyunları"yla yaygınlaştı. Şehircilik kurallannm tümüy- le çiğnendiği sanayi yapılaşma- sıyla birlikte, ormanlık alanlan tahrip eden Fl pisti tesisleri; ağaç katliamına dönüşen bağlanü yolları ve "Formula'ya kom- şuluk" tanıtımıyla pazarlanan yeşil düşmanı villa siteleri... Bütün bunlar, aslında "Istan- bul bütünü" için korunması ön- görülen doğal yaşam alanlannın, denetinısiz ve "siyasal himaye"li yerel yet- kilerle yağmalanma- sına doruktaki örnek- ler... Aynca Sabiha Gök- çen Havalimanı; İTÜ Denizcilik Fakültesi, Piyade Okulu ve De- niz Harp Okulu da il- çedeki imar yoğun- luklannm sürekli art- tınlmasına "bahane" oluşturan "çeldci"lik- ler. Hele, daha önce "ağaçlandı- rılacak alan" olarak belirlenen onnan arazisini bile, "gecekon- dulaşmaya karşı koruma" ge- rekçesiyle "Sabancı Üniversi- tesi'ne tahsis" etmek ise rant hır- sının ne denli egemen olduğunu gösteriyor... Tuzla işte bu durumuyla artık, havası kirli, denizi "grP'leşmiş, yeşili işgal altında, sanayisi alt- yapısız ve ilkel, çağdışı çalışma koşullan ile en lüks villalara ay- nı anda ev sahipliği yapan bele- diyesinin yetersiz kaldığı bir çe- lişkiler dünyası... O kadar ki tarihi Ayazma'sı- nı, Istanbul'un en ünlü "mesi- re"leri arasına katan birkaç asır- lık çınai" ağaçlan bile, belediye tesisleri inşaatlarına kurban edi- lebiliyor... Sözün kısası, tersane felaketi- ne çözüm aranırken sadece gemi yapım ve onanm "işyerleri"nde değil, belki de tüm Tuzla ilçe- sindeki yasadışı ve kuralsız dü- zenin sorgulanması gerekiyor. Çünkü tersaneler de aynı "ta- lan dünyası"nın bir parçası... [email protected] bile KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK [email protected] ÇÎZGİLlK KÂMIL MASARACI [email protected] HARBl SEMtHPOROY HAYAT EPlK TİYATROSU MUSTAFA BILGIN "BU ÖA VA GOOGLE bAVASIblfZ". [email protected] YAHOO? TARlHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Haziran www.mumtaz-arikan.com /Z/T 'DA BUGÜM,ÛNLÛ J OÇAĞfMt OÜŞÜGMESİ SOMUCU ) yErt&ve&f ÇOK. yü edert c/üfmon uçağmınj re- V &mdeki 3Ü>i döverek ctr/oı- ^ ^ ^ j , •fünlütt c/eğ/pnlffırr?.^4^ <*-W£" PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Mühim Şahsiyef Olmak 14 Haziran 2008 tarihli Hürriyet'te o fotoğrafı gör- meseydim Zonguldak'ın, Devrek ilçesine bağlı Çay- değirmeni adlı bir beldesi olduğunu bilemeyecektim. Şimdi biliyorum. 2004 yerel seçimlerinden bu yana AKP tarafından yönetilen, yaklaşık 3 bin 800 nüfuslu bir yer. Yerel seçimlerdeki oy dağılımı bana oldukça ilginç geldi. Kullanılan toplam 2 bin 392 oyun 1.317'si AKP'ye, 1004'ü de Doğru Yol Partisi'ne giderken CHP yalnızca 34 oy alabilmiş. Sol'a kapalı bu belde- nin başkanı Satılmış Gebeş 43 yaşında, yüksekokul mezunu bir yerel politikacı; internet sitesinden aldı- ğım bilgilere göre çalışkan biri olmalı. Beldedeki son etkinliklerinden biri de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan'ın adının verildiği par- kın açılışı; yazımıza konu olan da bu etkinlikte çekil- miş o fotoğraf. Göre göre, tanık ola ola artık iyice biliyoruz ki ül- kemizde 'yüksek' bir makama seçilen ya da atanan herkes o andan itibaren 'mühim şahsiyet' konumuna geçiyor, dolayısıyla 'mühim şahsiyetler kategorisin- den' protokol adı verilen özel bir muamele görüyor. Türkiye koşullarının yerel ve genelinde protokol dü- zenleyicilerinin dikkat ertikleri en önemli husus mü- him şahsiyetlere oturma düzenlerinde 'normal' in- sanlardan farklı bir muamele uygulanması; bu mua- mele bize mühim şahsiyetlerin altlarına sürülen kol- tuklarla yansıyor. Açılışlarda, temel atma törenlerin- de, konserlerde sabit sıralarda, sandalyelerde oturan 'normal' insanların ön-ortasına yerleştirilmiş rahat koltuklarda oturanları görünce "İşte bunlar mühim şahsiyetler!" diyoruz. Kimi protokol düzenleyicileri bununla da yetinmeyerek koltukların önüne, üzerin- de içme suyu, su bardağı, küçük bir vazo içinde ta- ze çiçek bulunan sehpalar koyuyorlar. Bu da o önem- li şahsiyetin önemini biraz daha arttırıyor. ••• Doğrusu, eskiden 'önemli' diye insanların kendile- rine 'sakat kalçalı' muamelesi yapılmasına itiraz et- memelerine şaşar, aynı etkinliği paylaştığı insanlar- dan altlarına sürülen özel koltuklar aracılığıyla 'iyotgi- bi' soyutlanmalarına nasıl razı olduklarını anlaya- mazdım. Artık şaşmıyorum, bu mühim şahsiyetlerin davranışlarını anlamaya çalışıyorum. öyle ya, kim bi- lir bulundukları makamlara gelene kadar hangi zor yollardan geçmişler, nelere katlanmışlar, neleryaşa- mışlar? Çocukluk yıllarında yaşanan düş kırıklıkları, üstesinden kolay gelinememiş ergenlik sorunları, bastırılmış duygularla tükenmiş bir gençlik, geçim zorlukları, itilip kakılmalar, inanmadan boyun eğme- ler, ve daha birçok talihsiz yaşanmışlık... Bilemeyiz ki? Fakat insan öyle durumlara tanık oluyor ki, şaşmak değil de üzülmeden edemiyor. Arka sıralarda Türki- ye'nin yüz akı bir fizik profesörü, uluslararası bir bi- iim adamı, önden üçüncü sıranın sol ucuna ilişmiş dünyaca ünlü bir keman virtüözü, sağ uçta bir hey- keltıraş, tümü de sahip oldukları önemi kendi emek- leriyle elde etmiş çok değerli kişilikler... En önde, or- tada, rahat koltuklarda oturan siyasi seçilmişlerle atanmış bürokratlar! İnsan ister istemez, "Bu ne bi- çim protokol" diye sormadan edemiyor. ••• Gelelim o park açılışında Doğan Haber Ajansı'ndan Ersin Ercan'ın çektiğifotoğrafa... Ortadayine iki ra- hat, geniş dirseklikli iki koltuk; birinde Sayın Köksal Toptan, öbüründe de Zonguldak Valisi Sayın Erdal Ata oturuyor. "Yaz ortasında bir park açılışı nasıl bir mantıkla oturma düzeninde yapılır" sorusu bir yana buraya kadar olan alışılageldik bir görüntü. Fakat Sa- yın Toptan'ın koltuğunun yanına çekilmiş birsandal- yede eşi Sayın Saime Toptan oturuyor. Bayan Top- tan, avukatlık, cumhuriyet savcı yardımcılığı, Adalet Bakanlığı Ceza Işleri Genel Müdürlüğü, Yargıtay Hu- kuk Dairesi yargıçlığı görevlerinde bulunmuş saygın bir hukukçu. Engelliler ve kadın eğitimi konularında faaliyet gösteren çeşitli vakıfların, derneklerin kuru- cuları ya da üyeleri arasında yer alan, bilimsel top- lantılarda bildiriler sunan, dergilerde makaleleri ya- yımlanan birsivil toplum gönüllüsü. Bayan Toptan'ın bir de 'Şiirde Yaşamak' adlı yayımlanmış bir kitabı var. Sayın TBMM Başkanı farklı bir refleksle kalkıp ye- rini eşine verse, kadının toplumumuzda ikincileştiril- mesine karşı çıktığını gösteren bir davranış sergile- yecek. Böylece yalnızca Çaydeğirmeni halkına değil Türkiye kamuoyuna da önemli bir mesaj vermiş ola- cak. Bunu yapmıyor. Belki de yapamıyor, bilemiyo- rum. Keşke yapabilseydi. www.denlzkavukcuoglu.blogspot.com [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Nevşehir ilinde -| turistikbirbelde. 2/ „ Asya'da bir ülke... ^ lnce talaş. 3/ Uğra- 3 şılan şey, iş güç... 4 Mezopotamya'da ,. kurulmuş en büyük ^ sitelerden biri. 4/ 6 Yemen ve Etiyop- j ya'da yetişen, yap- rakları uzun süre ° çiğnenince sarhoş- 9 luk veren bir ağaç- çık... Bilecen. 5/ Bir mü- zik parçasının derin bir duygu verilerek çalınma- sına verilen ad... Şöhret. 6/ Bir sanata, bir bilime temel olan, yön veren il- ke. II Iskambilde bir kâ- ğıt... Gebelerde ve küçük çocuklarda görülen çır- pınmalı bir hastalık. 8/ Hitit... "Ömürler, hayat- lar" anlamında eski sözcük. 9/ Kurtuluş Savaşı karşıtı ya- zılan nedeniyle yargılanmak üzerc Ankara'ya götürülür- ken Izmit'te linç edilen gazeteci. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bartın ilinde bir şelale. 2/ Kimi Türk topluluklannda nevruza verilen ad... Su taşkını. 3/ Erzurum'un lspir ilçe- sinde üretilen, kûçük tatveli ve lezzetöt t>k fas\ıVye vmk... Boru sesi. 4/ Bir peygamber... Haklı, doğru. 5/ "Şairler" anlamında eski sözcük. 6/ Zayıf, sıska... Halkın aşağı ta- bakası. II Bir nota... Adana ve Mersinyöresinde güğüm- lere doldurularak sokaklarda satılan ve böbreğe iyi gel- diğine inanılan meyankökü şurubu. 8/ Argoda kaçak ve yasak şeylerin saklandığı yere verilen ad... Parlak kırmı- zı renkte bir süs taşı. 9/ Doğu Karadeniz yöresine özgü, ahşap direkler üzerine kurulan ve tahıl, fındık gibi ürün- leri saklamaya yarayan yapı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle