Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 MAYIS 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
19
Boğatekin
beraat ederse
Gerger Fırat gazetesinin sahibi
Hacı Boğatekin, cezaevinde
gün mü dolduruyor?
Türkiye Gazeteciler Sendikası
(TGS) Genel Başkanı Ercan
Ipekçi, "Belki de" diyor,
"kimsenin fark etmediği bir
hukuk ve demokrasi
mücadelesi veriyor".
Ipekçi, Boğatekin'in üç ayrı
suçlamadan, yani "kamu
görevlisine görevinden dolayı
hakaret etme", "adilyargılamayı
etkilemeye teşebbüs" ve "Iftira"
suçlamalarından yargılandığını
anımsatıyor ve ekliyor:
"Hacı Boğatekin beraat ederse
Fethullah Gülen'e Feto dediği
için kendisinin bizzat savcı
tarafından tehdit edildiği'
anlaşılacak ki yargının kendisini
sorgulaması ihtiyacı doğacak
ve ilgili kamu görevlileh
hakkında da soruşturma
açılması zorunlu hale gelecek.
Nasıl bir sistem ki, hukuku
zorlama pahasına basın
özgürlüğünü yok eden, fikrini
özgürce açıklayanlan haksız
yere aylarca hapislerde tutan;
ama kamusal yetkisini kötüye
kullanan kamu görevlileri
hakkında hukukun
işletilebilmesi yollarını tıkayan,
bu konuda soruşturma
açılmasını bile yine bir üst kamu
makamının iznine bağlayan
adaletsizlikler zinciri...
'Sıfır tolerans' söylemleri,
cezaevlerinde Hacı
Boğatekin'lere zulüm
çektirmeye karşı değil, eleştiriye
ve ifade özgürlüğüne karşı
uygulanıyor." TGS Başkanı'na
göre, bu hukuk mücadelesi
takip edilmeli ve kazanılmalı...
IŞIK KANSU
Sulandıpılmış genel müdiirlük...
Devlet Su Işleri (DSİ) Genel Mü-
dürlüğü Yasası'nda değişiklik yaptı-
lar. Su işleri özelleştirilecek...
1954 yılından bu yana önemli iş-
levler görmüş, çok büyük tasarımla-
rı gerçekleştirmiş DSİ varken su iş-
leri niye özelleştirilir, derseniz...
Yasa TBMM'de görüşülürken
CHP'li Gürol Ergin DSl'deki durumu
kısaca özetledi:
"AKP iktidan döneminde, yasa ve
yönetmelikler değiştirtlerek, büyük
ölçekte kadrolaşma ve teslimiyetçi
politikalar uygulanarak, devlet yatınm
bütçesinin yaklaşık 3'te 1 'ini kutlanan
DSİ Genel Müdürtüğü 'nün içi boşal-
tılmıştır. Son altı yıl içinde, DSl'nin ni-
telikli, deneyimli ve donanımlı per-
soneli, sözcüğün tam anlamıyla da-
ğıtılmıştır. Bu süre içinde DSl'den ay-
nlan ya da aynlmak zorunda bırakılan tek-
nik ve idari personel sayısı yaklaşık 2 bin
750 olup bu sayı kurumun toplam teknik
ve genel idari hizmetler personelinin yak-
laşık yüzde 43'üdür. Görevlerinden alınan
ve çeşitli baskılarla emekliliğe zortanan
memuriar ile yerleri değiştirilen DSİ per-
sonelinin sayısı ise 3 bin 200'e ulaşmış-
tır. Bunlann yerine yapılan atamalarda bil-
gi ve liyakat hiç dikkate alınmamış, kuru-
mu yok etme pahasına büyük çaplı siya-
si bir kadrolaşma gerçekleştirilmiştir.
Kadrolaşma harekâtı sonucunda teknik ve
idari olarak çok zayıflayan DSİ Genel Mü-
dürtüğü, Istanbul-Melen Sistemi Pro-
jesi'nin de altında kalmıştır. GAP'tan
sonra DSİ tarafından gercekleştinle-
cek en büyük proje olan ıstanbul Iç-
me Suyu Melen Projesi'nde son altı
yıl içinde sadece yüzde 35 oranında
ilerteme sağlanmıştır. Melen Proje-
si'nde sözleşme gereği, 2004'te ta-
mamlanması gereken birçok iş pa-
ketinin bitişi 2008-2010 yılına öte-
lenmiştir. AKP hükümeti döneminde
DSİ Genel Müdürtüğü GAP'ta da za-
fiyet göstermiş ve beş yıllık dönem bo-
yunca GAP neredeyse durdunılmuş,
GAP'ta sadece 55 bin hektaralan su-
lamaya açılmıştır. DSl'deki vahşi kad-
rolaşma harekâtı sonucunda DSİ Ge-
nel Müdürtüğü'nün kurumsal kimliği
yok edilmiş, hafızası silinmiş, birikimi
dağıtılmış, işlevselliği ve ruhu ortadan
kaldınlmıştır."
Her Cumhuriyet kurumunda yaptıkla-
rı büyük yıkımı devletin su işlerinde de
gerçekleştimnişler. Devletin su işlerine ba-
kacak nitelikli insan bırakmamışlar. DSl'yi
kendilerine benzettiler, özelleştirip kur-
tulmak istiyortar...
Yanlış
Bilim kurulu üyesine...
Bilkent Üniversitesi Rektör
Yardımcısı Prof. Dr.
Abdullah Atalar, Forum
Istanbul'da, ilköğretim ve
ortaöğretimde yaratıcılığın
önünün açılması, merkezi
müfredat yerine okulların
çeşitliliğine izin verilmesi
gerektiğine değinerek
"Tevhidi Tedrisat Kanunu
kaldırılmalı. Yaratıcılığa,
deneysel çalışmalara yer
verilmeli" demiş.
Prof. Dr. Abdullah Atalar,
TÜBİTAK Bilim Kurulu
üyesi üstelik... Tevhidi
Tedrisat Kanunu'nun ne
anlama geldiğini biliyor
olsa gerek.
Bilmiyorsa eğer, eğitimci
Dr. Niyazi Altunya'nın
sözlerine kulak vermeli,
öğrenmeli:
"Tevhidi Tedrisat Yasası,
medrese geleneğinin,
yani dinsel ağırlıklı eğitimin
son bulması anlamına
gelir. Yasanın amacı,
eğitimde bilimselliğe
yönelmektir. Tevhidi
Tedrisat Yasası, bilimsel
araştırmaya engel değildir;
tam tersine, bugün
Türkiye'de özgürce
bilimsel araştırma
yapılabilmesinin temelidir."
Muhafazakâr'ımş!
MERtÇ VELtDEDEOĞLU
2002'de iktidan elde eden
AKP, kendini basının ve bilinen
-tabanının dışındaki- kesimle-
rin sevgi, hayranlık (!), bağılsız
koşulsuz destekten oluşan ku-
cağının içinde buluverdi.
Onlara göre "her türtü geli-
şime açık"\\ AKP. Bu yüzden
"Gelişimci Muhafazakâr" bir
partiydi.
Muhafazakârlığın beşiği olan
Ingiltere'de, bu görüşün son
yıllardaki en ünlü temsilcisi
olarak kabul edilen, önceki
başbakanlar Margaret Thatc-
hor'in, "Muhafazakâr Parti-
si"ne bile böyle bir "niteleme"
yapılmamıştı.
1979'dan 1990'a dek baş-
bakan olan Thatcher, devletin
ekonomideki yerini küçültmüş;
"British Telecom"dan başlaya-
rak, kırk yıllık devlet işletmeleri-
nin bir bölümünün satışını hal-
ka sunup özelleştirmişti.
"Dolaylı vergiler"\ arttırmış;
bununla da yetinmeyip varsı-
la da yoksula da eşit uygula-
nan "Kelle Vergisi"ri\ yarat-
mış, sendikaların karşısına acı-
masızca dikilmişti.
Uzatmayalım; "kapitalizm" i
tüm alanlarıyla kucaklayan
Thatcher, muhafazakârlığın
"din" kurumuna verdiği de-
ğere dayanarak, bu konuya da
uzanıp, örneğin, Hıristiyan şe-
riatında da geçerli olan kadın-
erkek eşitsizliğini belirtecek
herhangi bir "görünüm" ve
"tutum"un kabulünü düşün-
medi, düşünemezdi. Düşün-
seydi pek "gülünç" olurdu.
Ama din alanında küçük de
olsa ilginç bir atılım yapmak-
tan da çekinmedi. Hıristiyan-
lıkta da "yasak" olan eşcin-
selliği tanıdı. Tepkilere karşın
okullarda konunun işlenmesi-
ni sağladı.
Nedense ekonomik yaşam-
daki atılımları dolaysıyla, par-
tisinin muhafazakârlığı ödül-
lendirilip, yeni yeni "n/tem"ler-
le övülmedi. AB de "reform"cu
olarak değerlendirip göklere çı-
karmadı...
Oysa Thatcher'dan on yıl
sonra, Türkiye'de iktidan elde
eden AKP'nin "aynı tutumu"
AB tarafından "reform"cu ola-
rak karşılanıp, alkışlandı...
AKP'nin, daha çok "yaban-
cı" lara satarak gerçekleştirdiği
"sınırsız" özelleştirmenin ya-
nında, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluş ilkesi ve temel felsefesi
olan "laikliği", "katı" bulup ke-
mirerek, kopararak "ılımlaştır-
ma" çabalarının da, bu "re-
form"cu onurunu kazanma-
sında payı var mıydı acaba?
Çünkü AKP'nin, bu "ılım-
laştırma" atılımlan, içteki ve dış-
taki düşünürlere (!), köşe ya-
zarlarına göre "demo/cras/"nin
en "yüce" örnekleriydi...
Ne ki, bütün bu pohpohla-
malarla iyice şişen AKP, uçu-
şa geçti. Islam şeriatının ce-
zalandırdığı "zina"y\ o da ce-
zalandırmaya kalkıştı. Içtekiler
ve AB "şamar" yemiş gibi ol-
dular. AB'nin dikleşmesiyle,
AKP geri adım attı.
Ne var ki, "dinselleştirme"
atılımları çorap söküğü gibi
ardı ardına geliyordu. Hangi bi-
rini anımsatalım: Piyangonun
"haram" edilmesini mi; kadın
eli öpme yasağını mı; cenaze-
lerde resmin yasaklanmasını
mı; çalışan kadın "aldatır" (!)
uyarısını mı; AKP'li belediye-
lerin yaşamı "dinselleştirme"
yarışmalarını mı; bilgisayar-
daki okul sitelerinde, şeriata
uymayan yasalarla savaşıma
çağrıları mı; sergilerdeki "nü"
tabloların tesettürleştirilmesi-
ni mi; Başbakan'ın "dörteş alı-
nabillr" fetvasını mı; anaya-
sada "ayrıcalıklı madde ola-
maz" diyerek laiklikle ilgili mad-
deye karşı çıkışını mı; kendini
onaylamayanları ayetler ara-
cılığıyla "Islamı reddedenle-
re" benzetmesini mi; başda-
nışmanının "devletin laik yapı-
sı, artık Müslüman bir yapıya
devredilmeli" fermanını mı;
peygamber örnek gösterilerek
çocuk yaştaki kızlarla evleni-
leceğinin savunulmasını mı?
Hangisini?
Batı'nın, AB'nin "muhafaza-
kâr" partilerinin yapısında, ya-
şamın bu boyutta "dinselleşti-
rilmesi" yer alabilir mi?
Durumu az da olsa kavrayan
Başbakan: "Biz merkez sağ
partisiyiz!" söylemiyle AKP'nin
yerini bulmaya çalıştı. Ama
"koltukçu" köşe yazarları ıs-
rarcıydılar; karşı çıktılar. Hayır!
AKP, "Ağır Muhafazakâr" bir
partidir, diye yanıtladılar. "Gi-
rişimci" nitemden vazgeçil-
mişti. AKP'nin, ne "merkez
sağ" ne de "muhafazakâr" bir
parti olmayıp, doğrudan "din-
ci " bir parti olduğunun ayrı-
mındalar...
"Ağır çekim"\e de olsa "itiraf
edip, yazacaklar. Çünkü kaçı-
nılmaz "gerçek" bu...
Yazarımız Meriç Velidede-
oğlu'nun dün yayımlanmansı
gereken yazısını, teknik bir ne-
dende dolayı bugün yayımlı-
yoruz. özürdileriz.
m.velidedeoglu@hotmall.com
Anayasa
Mahkemesi
Başkanvekili
Osman Paksüt'ün
izlenmesinin,
AKP'nin epeydir
oluşturma peşinde
olduğu kendi
"der/n"inin işi
olduğu besbelli. Bu
açıdan bakıldığında,
Paksüt'ün izleyeni
izletenlere şikâyet
etmesi doğru
bir davranış
olmadı.
Hukukçu Paksüt'ün
yapması gereken,
konuyu doğrudan
cumhuriyet
savcılığına
bildirmek, suçüstü
yaptırmaktı ki
AKP'nin "der/n"ine
inilebilsin...
Iki cadde adı
Iki güzel haber
aldık: Hatay'da bir
caddeye yazar Ayla
Kutlu'nun adı
verilmiş, Yozgat'ta
da çocuk ruh
sağlığı alanına
büyük emek vermiş
Prof. Dr. Atalay
Yörükoğlu'nun...
Evrensele ulaşmış
bir yazarımız
ile bir bilim
insanımızın kendi
yerellerinde, hele
de yaşadığımız
ortamda anlaşılmış
ve benimsenmiş
olmaları çok
sevindirici, çok...
KİIVI KİMK DUM ÜUMA BEIÜÇAK behlcak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI kamilmasarackfimynet com
r
HARBt SEMIH roROY
(ÇOPLUK ÇOCUKLARI) TAYYARÖZKAN www.junkldz.com
TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN
12748966272 nolu 1.1.968 tarihli Çorum Kargı
çıkışlı kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Mahmut Akkuş
SATILIK
Bulgaristan Ruscuk lli'nde
miras kalan 22 dönümlük arazi satılıktır.
Cep: 0532 385 20 51 • Ev Tel.: 0212 579 72 40
i 7 Mayıs
YALIN. NÜKTELİ V£ GERCEKÜSMCüT
1866' D/1 Sl/GÛA/, ÜMLÛ FAfMSfZ GesTTECJ&f £&?/*: S4/7E,
' çocı/Ğv OLA/PA*: £>O£MUÇTU.
'/', fS. vüzr/t.
www.mumtaz-arikan. com
A , <SEA/Ç
SAGNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Taç, Baş, Türban, TRT...
Elizabeth'in ziyareti sırasında TRT'nin "The Oueen"
filmini yayına sokması, tipik bir "şark polemiği" tetik-
ledi: Kraliçeyi bel altından vuran(?) filmin gösterilmesi
konuğa saygısızlıkmış....
AKP döneminde siyasi iktidarın oyuncağına dönü-
şen devlet televizyonunun eleştirilecek çok yani var. Ama
insaf! "Cuk" oturan bir seçim ve zamanlamayla,
TRT'nin -"The Oueen"- "Kra//çe"yi yayına sokmasına
atıp tutan eleştirilere ancak Kraliçeden çok Kraliçe-
ci olmakl" denir.
Gösterildiği her ülkede beğeniyle izlenen, 2007 Os-
car'larında baş tacı edilen "The Öueen"; Ingiliz yapı-
mı bir film. Yönetmeni Stephen Frears bir Ingiliz.
Frears, böyle bir film yaptığı için -bizde tüm Avrupa
ülkelerinde olduğu iddia edilen- "301" lik bir madde-
den yargılanmadı. "Ingilizliğiyermekten" hüküm giymedi.
Kraliçe "filmi seyretmeyeceğini" açıklamışmış!
II. Elizabeth böyle bir açıklamayı nerde ve nasıl yap-
tı bilemem... Seyreder, seyretmez; bu tabii kendi bi-
leceği iştir.
Türkiye'de de zaten kimse "Majestelerini" silah zo-
ruyla ekran başına oturtmayı düşünmedi.
Britanya Kraliçesi'nin film hakkındaki gerçek hissi-
yatı nedir? Tann bilir... Kişisel duyguları ne olursa ol-
sun; Elizabeth'in duygulan herhalükârda filmde kendisini
başarıyla canlandıran Oscar'lı başrol oyuncusu Helen
Mirren'i Buckingham Sarayı'nda ağırlamaktan alı-
koymadı. Filmin adını -"The Öueen"- yazıp, intemette
"Wikipedia"ya girerseniz, daha ilk paragrafta bu bilgi-
iere erişebilirsiniz....
Tacın oturtulduğu başın' azameti
Devlet adamlığı, devlet kadınlığı... böyle bir şey. Step-
hen Frears'ın filmi de zaten bunu anlatmaktaydı: "Gü-
cün raconu".
"Devlet adına taşınan kurumsal, toplumsal sorumlu-
lukla", "duygular"arasınasetçekebilmek... "Devletin
temsilyetkisi" ile "kişiselduygulan"ay\rteimek.... Güç
ve azameti, "hesapsız" değil; "yeriiyerinde" ve "bile-
rek", "bilinçli" kullanabilmek...
Britanya Kraliçesi olsanız dahi "güç", mutlak ve sı-
nırsız olamıyor.
Kraliçe'nin haşmeti, temsil ettiği gücün sınırlannı -Dia-
na'nın beklenmedik ölümü gibi kriz yaratan en bıçak sır-
tı anlarda dahi- ölçüp biçerek kullanmasından geliyor.
Başa oturtulan türbana kuyruk takarak özetle "güç",
"haşmet" ve "azamet" kazanılmıyor.
Haşmet, bulunduğunuz konumunu kavramak; neyi,
nerde, nasıl temsil ettiğinizi bilmek; "hükümran" dahi
olsanız o gücün sınırlannı ölçmek ve tartmak, o sınır-
ları aşmamakla kazanılıyor.
"Kontrolsüzgüç, güç değildir!" hesabı...
Güç, içi boş bir gösteriş, çalım ya da kurum sat-
maktan ibaret değil.
"Dediğim dedik, çaldığım düdük!" hiç değil...
Ingiltere'de gücün tanımı, Shakespeare'ı anla-
maktan geçiyor.
Stephen Frears filmini; Shakespeare'in "IV. Henry"
piyesinden yapılan ünlü bir alıntı ve göndermeye da-
yanıyor: "Tacın oturtulduğu baş, rahat olamazl" (Une-
asy lies the head that vvears the crovvn.)
Kral Lear, Hamlet, Macbeth ... Shakespeare'in
• tüm eserlerinin ana teması bu zaten: "Tacın yükü", "ta-
cın ağıriığı", "tacın sonımluluğu" ve "tacın açmazlan"...
TRT kedi olalı fare yakaladı...
TRT'yi aslında dolu dolu tebrik etmek lazım.
Bilerek, bilmeyerek... kırk yılın bir başı, kedi olalı fa-
re yakaladı!
Baştan sona "gücün serinkanlı analizi" üzerine kurulu
olan "The Oueen", mükemmel bir yönetmenin elinden
çıkmış mükemmel bir film olmasının yani sıra çok "öğ-
retici".
Britanya Krallığı'nın yapısı, doğası ve geleneğini an-
latan bu öğretici, bilgilendirici filmi; Elizabeth'in ziya-
reti sırasında yayınlamakla devlet televizyonu, yapması
gereken bir yayıncılık hizmetini yerine getirmiştir.
"Kraliçe"ye ilişkin başka hiçbiryayın, II. Eliabeth ve
Britanya'nın kraliyet geleneklerini Türk halkına bu ka-
dar iyi tanıtamazdı. Filmin demokratik ülkelerde geçerli
olması gereken "bilgilendirme hakkı" ve "fıkir-ifade öz-
güriükleri" açısından da tam bu ziyaret zamanlamasıyla
yayınlanmasını tereddütsüz doğru buluyorum.
"Oueen", çok aktüel bir film.
Türk izleyicisinin, âlâ ve vâlâyla "devlet katında" ağır-
lanan bir "konuğu" böylesine aktüel bir filmle yakın plan
tanımasından daha doğal ne olabilir?
nilgun@cumhurlyet.com.tr
1
2
3
4
5
6
l
9
1 2 3
î
4 5 6
1
7 8 9
1
BULMACA sfiDATyytg^y^jy
SOLDAN SAĞA:
1/ Manisa'nın Sa-
lihli ilçesinde bir
kaplıca. II Katı-
şıksız, saf... Bir
şeyden kalan kö-
tü iz. 3/ Yağ-
mur... Kale hen-
deği. 4/ Aldatma
işi, hile... Bir de-
niz teknesinin
başka bir tekneye
ya da iskeleye ya-
nını vererek ya-
naşması. 5/ Pamuktan do-
kunmuş basma... tlişkin,
değgin. 6/ Kalay oksit ka-
tılarak donuklaştırılmış
ya da kemik tozu katıla-
rak yarı donuk hale geti-
rilmiş cama verilen ad...
"Hayır" anlamında kulla-
nılan söz. 7/ Zahmet, sı-
kıntı... Düşüncc. 8/ Sod-
yum elementinin simge-
si... Alan Parker tarafından filme de aktanlmış ünlü bir
müzikal. 9/ Gece denizde balıklann ya da küreklerin kı-
mıldanışıyla oluşan panltı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ izmir'in Seferihisar ilçesinde bir kaplıca. II Asya ile
Avrupa'yı ayıran dağ sırası... Denizlerde yaşayan iki çe-
netli ve iri bedenli yumuşakça cinsi. 3/ Mürekkebi ku-
rutmakta kullanılan çok ince kum... Eline ayağına çabuk,
atik. 4/ Sulannı bir denize ya da göle gönderen bölge. 5/
Eski Mısır mezarlannda çok sayıda ele geçirilen tahta,
taş ya da seramikten yapılmış küçük heykelciklere veri-
len ad... tlaç. 6/ Türkiye'nin de üyesi olduğu bir örgüt...
Bir yüzeyin eğiklik derccesini anlamaya yarayan araç. II
Lityum elementinin simgesi.... Eski Mısır'da güneş tan-
rısı... Bacak ile baldır kcmiklerinin bağlanma yeri. 8/ Kö-
lelik, kulluk. 9/ Yunan mitolojisinde güzel sanatların do-
kuz perisinden biri... Kafes biçimindeki örgü.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
L
ö
J
T
IT
T
K
•
2
O
B
A
•N
E
D
T
M
3
A
L
E
•P
T
K
E
4
I
|
E
K
T
L
rK
5
S
N
I
K
|
R
E
6
T
E
P
rK
|
T
•
7
I
D
T
L
|
T
A
K
A
8
K
T
K
T
TT
T
K
|
L
9
•
"Eİ
•
T]
•p]