19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2008 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab?cumhuriyet.com.tr Amerikan hâkimiyetinin yerini ne alacak? RICHARD HAASS (*) ek kutuplu dünya, tartışmasız Amerikan hâkimiyeti bitti. 20 yıl süren, tarih açısından, bir andan biraz daha fazla bir zaman. Neden sona erdi? Açıklamalardan biri tarihte yatıyor. İnsan, para ve teknolojiyi bir araya getirip verimliliği ve zenginliği arttıran devletler başarılı oluyor. Aynı şey şirketler ve diğer organizasyonlar için de geçerli. Yeni güçlerin yükselişi önlenemedi. Sonuç, hiçbir zaman olmadığı kadar yeni oyuncu bölgesel ya da küresel ölçekte etkili olmayı başardı. Bu ABD’nin gücünü kaybettiği anlamına gelmemekle birlikte birçok diğer yapının çok daha güçlü hale geldiğini gösteriyor. İkinci sebep, tek kutuplu dünyanın sona erişinin ABD politikası oluşu. Hem yaptıkları hem de yapamadıklarıyla ABD, yeni güç odaklarının yükselişini hızlandırdı ve kendi pozisyonunu zayıflattı. ABD’nin enerji politikası (ya da bir politikasının olmayışı), tek kutupluluğun sona ermesinin arkasındaki itici güçlerden biri. 1970’lerdeki ilk petrol şoklarından beri, ABD’de petrol tüketimi yüzde 20 arttı ve çok daha önemlisi petrol ürünleri ithalatı, hacim olarak iki kattan fazla büyüdü, tüketim yüzde olarak iki katına çıktı. DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Denize Düşen.. Tufan Türenç, her zaman akılcı görüşler dile getirdiği Hürriyet’teki köşesinde yayımlanan yazısına ‘Yeniden AB’ye Sarıldılar’ başlığı atmış. Yazının ilk paragrafı şöyle: “Kapatma davasının açılması, AKP’nin dört yıldır unuttuğu ve yüzüne bile bakmadığı Avrupa Birliği’ne yeniden sarılmasına neden oldu. Hani, anımsarsınız, 2004’te tam üyelik görüşmelerinin başlaması için tarih almıştık. Başbakan ve Dışişleri Bakanı, gündüz gözü Ankara’daki Kızılay Meydanı’nda büyük kutlama yapmışlar, havai fişekler patlatarak zaferlerini kutlamışlardı. ...Binlerce taraftarına Türkiye’yi AB’ye sokan başbakan diye tezahürat yaptırdılar. Ondan sonra da bir daha Avrupa Birliği’ni ağızlarına almadılar. Ne zaman ki Yargıtay Başsavcısı kapatma davası açtı, bakın ondan sonra neler oldu?” ??? ‘Ondan sonra’ içte ve dışta olanlar, benzeri görülmemiş bir telaşın, dahası inanılmaz bir paniğin trajikomik girişimler toplamıdır. Son seçimlerde elde edilen yüzde 46.6 çoğunluğun kendilerine yasalar önünde sonsuz dokunulmazlık sağladığı saplantısıyla kapatma davasını baskı altına alarak etkisiz hale getirmek amacıyla içte ve dışta pamuk ipliğine bağlı sözde ittifaklardan erkenin erkeni seçimlere, hukukun tüylerini diken diken eden anayasa değişikliklerine uzanan düzineyle anlamsız girişimlerde bulunmakta sakınca görmemişlerdir. Yine aynı amaca yönelik olarak AB Konseyi Başkanı Barroso ile Genişlemeden Sorumlu Olli Rehn’i, Anayasa Mahkemesi’ni etkileyebileceği umuduyla yalvar yakar ülkeye davet etmişler, ancak ‘baskı ziyareti’ umulan sonucu vermemiştir. Hiçbir şey vermeden çok şey alan, tam üyelik yerine sürekli ‘imtiyazlı ortaklıktan’ söz eden, uzun yıllar ötesine tarih düşüp duran bildik söylemleri, hele iç işlerimize fütursuzca burunlarını sokan ‘müstemleke valisi’ davranışları ise kamuoyunun tepkisini çekmekten öte işe yaramamıştır. Dış destek arayışlarındaki son girişimleri, İngiltere Dışişleri Bakanı’nın AKP’li mahalle muhtarı tarzındaki desteği ile Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi’nin kuşkulu, ne var ki sadece yirmisinin belli art niyetlerle imzaladıkları sözde destek bildirisi oluşturmaktadır. Peki dış kapının mandalı olarak gördükleri AKP Türkiyesi’ne sözü edilen yabancılar neden destek sağlamaya çalışmaktadırlar? Nedeni açık. Zira AKP’nin Avrupa’ya girme sevdasının takıyyeden ibaret olduğunun artık herkes ayırdındadır. Hedef eksiksiz dinci yönetimdir. Bu yüzden tam üyeliğe kabul edilmeyeceğini bilse de bu sevdadan vazgeçmemektedir. AB ise her istediğini yerine getiren, onca açık oyalamaya karşın edilgen ve uyumlu davranış gösteren AKP iktidarını yeğlemekte, gerektiğinde olabildiğince ona destek sağlamaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği, üye adayı hiçbir ülkeye bize yaptıklarını yapmamış, onları bizim gibi yıllarca belirsizlik içinde bırakarak oyalamamıştır. AKP iktidarı söz konusu olduğunda bu davranışını haklı görmemek elde değildir. Örneğin Suudi Arabistan gibi İslamcı bir ülkenin AB’ye üyeliği nasıl hayal bile edilemezse, İslamcı bir AKP Türkiyesi’nin de AB’ye tam üye olarak kabul edilmesinin olasılığı yoktur. Ancak AKP lideri yakın geçmişteki düş kırıklıklarını unutarak, AB’nin göstermelik desteğini bu kez de yanlış okumuş; kendisini, tam üyeliğin önünün açıldığı vehmine kaptırmıştır. ??? Türkiye’de bu konular tartışılırken Fransa’da Başkan Sarkozy’nin, Chirac döneminde anayasaya konulan ve genişlemeye referandum koşulu getiren maddeyi kaldırmaya hazırlandığı anlaşılmaktadır. Le Monde gazetesinin başyazısında belirttiği gibi referandum koşulu anayasaya 2005 yılında Başkan Chirac tarafından Türkiye’nin tam üyeliğe adaylığını önlemek amacıyla konmuştu. (9 Nisan 08) Zira Türkiye’nin adaylığına karşı güçlü bir ‘ret’ koalisyonunun mevcut olduğu kimse için sır değildi. Oysa bugün Başkan Sarkozy, Chirac’ın aksine, genişlemenin üzerindeki bu Demokles kılıcını kaldırmak niyetinde görünmektedir. Bunu kuşkusuz Türkiye için değil, daha çok Balkanlar’a doğru genişlemenin kolaylaştırılması için düşünmektedir. Ancak bizzat kendi partisinde de Türkiye’nin adaylığına karşı güçlü bir muhalefetin varlığı da, keza ortadadır. Buna karşılık Başkan Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel’in Türkiye’nin tam üyeliğine öteden beri karşı olduklarını ise bilmeyen yoktur. İki liderin dün olduğu gibi bugün de Türkiye için düşündükleri sadece ‘imtiyazlı ortaklıktır’. Ayrıca genişleme için referandum koşulunun kaldırılması, her önüne gelenin AB’ye kolayca tam üye olmasının yolunu açacağı anlamına da gelmemektedir. Zira AB üyesi ülkelerde, özellikle de Fransa’da referandum gibi, istenmeyen ülkelerin üyeliğini engelleyebilecek çok sayıda ‘kilit’ mevcut bulunmaktadır. Türkiye ise esasa ilişkin olmayan tali konuların müzakeresiyle oyalanmaya devam edilecektir: Sermayenin serbest dolaşımı, eğitim, kültür ve enerji gibi iki üç bölümün müzakereye açılması planlanmıştır. Bir Avrupalı diplomata göre Fransızların yeni engeller çıkararak ortaklığı karıştırmak niyeti yoktur. Ne var ki müzakere edilecek üç beş bölüm, Türkiye için tam üyelikten çok AB ile işbirliğinin güçlenmesine yönelik olacaktır. Daha açık bir deyişle, esasa girilmeden Türkiye AB’ye tüm istediklerini verecek, karşılığında, şimdiye kadar olduğu gibi ‘kumda oynamayı’ sürdürecektir. Şimdi yanıtlanması gereken soru şudur: AKP , Avrupa’ya girdik giriyoruz diyerek hem kendisine hem de halkına daha ne zamana kadar bu masalı anlatacaktır? T ek kutupluluğun sona ermesi, sadece diğer devletlerin yükselişinin ya da ABD politikalarının başarısızlığı, çılgınlıklarının sonucu değil. Aynı zamanda küreselleşmenin de bir sonucu. T Küreselleşme büyük güçlerin nüfuzunu kırıyor Yabancı kaynaklara talepteki bu büyüme, dünyada petrol fiyatlarının, varil başına 20 doların biraz üzerinden 100 doların üzerine çıkmasının nedenlerinden biri oldu. Sonuç, enerji rezervlerine sahip devletlere olağanüstü zenginlik transferi oldu. ABD’nin ekonomi politikası da rol oynadı. Başkan George W. Bush, Afganistan ve Irak’ta maliyeti yüksek savaşlara girdi, harcamaların yılda yüzde 8 artmasına ve vergilerin düşürülmesine izin verdi. 2001’de 100 milyar doları aşan bütçe fazlası varken 2007’de tahminen yaklaşık 250 milyar doları bulan açık verildi. Artan dış ticaret açığı, gayri safi milli hasılanın yüzde 6’sını geçti. Bu gelişmeler, dolar üzerinde baskı oluşturdu, enflasyonu arttırdı, zenginlik ve gücün dünyanın diğer bölgelerinde toplanmasına neden oldu. ABD mortgage piyasasındaki zayıf geri dönüşler ve tetiklediği kredi krizi de sorunları azdırdı. Irak da Amerikan üstünlüğünün zayıflamasına katkıda bulundu. Askeri, ekonomik, diplomatik ve aynı zamanda insani anlamda çok pahalı bir savaş oldu. Yıllar önce, tarihçi Prof. Paul Kennedy, diğer süper güçlerin başına geldiği gibi, ABD’nin de haddini aştığı ve böylece düşüşe geçtiği tezini ortaya attı. Prof. Kennedy’nin teorisi, son olarak Sovyetler Birliği deneyiminde sınandı, ama ABD de bütün telafi mekanizmalarına ve dinamizmine rağmen bu akıbetten kaçabileceğini kanıtlamış değil. Sonuç olarak, tek kutupluluğun sona ermesi, sadece diğer devletlerin ve organizasyonların yükselişinin ya da ABD politikalarının başarısızlığı ya da çılgınlıklarının sonucu değil. Aynı zamanda küreselleşmenin de bir sonucu. Küreselleşme, uyuşturucudan epostaya, küresel ısınma, mal ve işgücünden televizyon ve radyo frekanslarına, virüslerden (sanal ve gerçek) silahlara kadar hemen her şeyin sınırlar arası akışını hacim, hız ve önem olarak arttırdı. Bu akışın çoğu hükümetlerin kontrolü ve bilgisi dışında gerçekleşiyor. Sonuçta, küreselleşme, aralarında ABD’nin de bulunduğu büyük güçlerin nüfuzunu kırıyor. Aynı akışın, enerji ihracatçıları (büyük servetler kazanıyorlar), teröristler (interneti eğitim ve yandaş bulmak, uluslararası bankacılık sistemini, kaynakları, küresel ulaşım sistemini, insanları harekete geçirmek için kullanıyorlar), şer ekseni ülkeleri (kara borsa ve yasal ürünlerin, resmi olmayan kanallardan satıldığı gri piyasaları kullanıyorlar) ve Amerikan Fortune dergisinin listesine ilk 500’den giren şirketler (hızla personel ve yatırımlarını kaydırabiliyorlar) gibi devlet dışı oyuncuları güçlendirdiği sık sık görülüyor. En güçlü devlet olmak, artık 16 Ocak 2008 International Herald Tribune Ukrayna, Kırım’daki filoyu göndermek için müzakere başlatılmasını istiyor Güle güle Rus donanması ALEKSANDIR SUŞKO eçen günlerde Kiev, Kırım’daki Rus Karadeniz Filosu’nun bölgeden ayrılmasına ilişkin müzakerelere en kısa sürede başlanılması yönündeki çağrıyı, ilk defa bu kadar net bir biçimde dile getirdi. Ukrayna, iki taraflı anlaşmalarda öngörüldüğü şekilde, oradaki son Rus askerinin, en geç 28 Mayıs 2017 tarihinde Ukrayna topraklarını terk etmesini istiyor. Fakat Ruslar, anladığımız kadarıyla, bu belgelere pek de önem verme niyetinde değiller. Ukrayna’nın bu konuyu gündeme getirmesine Rus diplomatlar, anında ve sert tepki gösterdiler: “Bu zamanda birdenbire bu konuyu gündeme getirmenin nedeni ne?” diye sordu Ruslar. G Peki ya biz bu konuyu başka ne zaman gündeme getirecektik? Rusların ayrılma süresinden biriki yıl önce mi? İşte asıl o zaman Rus tarafı, bu konunun gündeme zamansız getirildiğini söyleme hakkına sahip olurdu. Zira, bir filoyu, onun oradaki bütün malı ile birlikte çıkarmak, uzun ve zahmet isteyen bir iş. Mesela, Estonya’daki Rus askerlerinin bölgedeki üssü boşaltmaları için dört yıl gerekmişti. Doğu Almanya’daki askerlerin çekilmesi için de buna yakın bir süre gerekmişti. Rusya’nın, Ukrayna’nın bu tutumunu takdirle karşılaması gerekiyordu. Çünkü Ukrayna, anlaşmanın süresinin dolmasından bir yıl önce de Rusya’ya bildirimde bulunabilirdi. Zira ilgili anlaşmanın 25. maddesine göre Kiev’in Moskova’yı, anlaşmanın süresinin uzatılmayacağı konusunda yazılı olarak bilgilendirmesi gerekiyor. Peki Ukrayna böyle davransaydı bu RusUkrayna ilişkilerinin yararına olur muydu? Hiç sanmıyorum. Ukrayna asıl öyle bir durumda, komşusuna düşmanca politikalar uygulamakla suçlanırdı. Rusya böyle bir durumda, Karadeniz filosunu bir yıl içinde Kırım’dan çıkartabilir miydi? Sadece teknik nedenler bile bunun mümkün olmadığını gösteriyor. Ukrayna, Rusya’ya, sorunu medeni şekilde çözmeyi önerdi. Taraflar böylelikle adım adım, ilk önce uzmanlar düzeyinde, daha sonra ise siyasi düzeyde bütün sorunları çözme imkânına sahip olarak, sorunun aşırı derecede politize edilmesinin önüne geçebilirler. Fakat ne yazık ki gerek Kiev’de, gerekse Moskova’da, kendi reytinglerini arttırma pahasına Karadeniz filosu konusunu kullanmak isteyen yeterince siyasetçi mevcut. Ukrayna ile Rusya’nın ilişkileri, iki tane olgun olmayan ülke arasındaki ilişkilerdir.. ve her birinin, kendine göre olgunlaşmamış tarafları var. Rusya, özellikle olgunlaşmamış olduğu için müzakerelere yanaşmayacaktır. Bu nedenle Ukrayna’nın, olgunluk göstererek, bu konuyu sürekli olarak hatırlatması gerekiyor. Hem olgun tavırlı hem de ısrarcı olmak, bize kazandıracaktır. Rusçadan çeviren: Deniz Berktay, Gazeta 24, 18 Nisan 2008, Ukrayna. neredeyse tek hâkim güç olmak anlamına gelmiyor. Bireyler ve gruplar için, önemli bir gücü eline geçirmek ve yansıtmak her zamankinden daha kolay hale geldi. Bütün bunlar kritik sorular doğuruyor: Tek kutupluluğun yerini ne alacak? Bazıları, Soğuk Savaş süresince uluslararası ilişkileri tanımlayan iki kutuplu dünyaya dönüleceğini öngörüyor. Bu mümkün görünmüyor. Çin’in askeri gücü ABD’ninkine yaklaşamıyor. Daha önemlisi, Çin, ülkeyi ekonomik entegrasyon arayışına götürecek ve çatışmadan kaçınmasına yol açacak bir seçimle, ekonomik büyümeye odaklanmasını sürdürecek. Rusya, iki kutuplu bir dünyanın yeniden yaratılması için belki çok daha hevesli ama aynı zamanda işbirliğinde çıkarı var ve her durumda ABD’ye meydan okuma kapasitesinden yoksun. Çin, Avrupa, Hindistan, Japonya ve Rusya’nın, dominant etkileriyle ABD’ye katılacağı, modern birçok kutuplu dünyanın doğuşunu öngören başkaları da var. Bu görüş dünyanın nasıl değiştiğini gösteriyor. Bölgesel güçlerin, uluslararası örgütlerin, şirketlerin, medya gruplarının, dini hareketlerin, terörist örgütlerin, uyuşturucu kartellerinin ve devlet dışı kuruluşların dahil olduğu, düzinelerce önemli güç odağı var. Bugünün dünyası, gücün, bütünleşmeden çok artan ölçüde dağıldığı bir dünya. Tek kutuplu dünyanın yerini alacak olan ne iki kutupluluk ne de çok kutupluluk. Tek kutuplu dünyanın yerini kutupsuzluk alacak. değiştirmesini memnuniyetle karşılayanlar, alkışlamayı ertelemeli. Böyle bir dünyada, küresel sorunlara kolektif cevaplar üretmek ve kurumları işletmek çok daha zor olacak. Tehditler artacak. İlişkileri inşa etmek ve sürdürmek çok daha zor olacak. ABD bundan böyle “Ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız” dış politikasını sürdürme lüksüne sahip olmayacak. Ama başka kimse de bu lükse sahip olmayacak. Yalnızca, çok daha odaklanmış, yaratıcı ve kolektif bir diplomasi, kutupsuz bir dünyanın, daha düzensiz ve tehlikeli hale gelmesini engelleyebilir. (*) Dış İlişkiler Konseyi Başkanı (Amerikan Tehditler artacak Amerika’nın hak ettiği cezayı çekmesini ve tek kutupluluğun, çok kutuplulukla yer düşünce kuruluşu), İngilizceden çeviren: Zeki Tezer (Financial Times, 15 Nisan 2008) T.C. ÇORLU AİLE MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2005/33 KARAR NO: 2007/638 Davacılar SERVET YALAMA, ŞABAN YALAMA vekili Av. ŞABAN İSTANBULLU tarafından davalı ANİFE KEMAL SEVİM aleyhine mahkememizde açılan Evlat Edinme davasının yapılan açık yargılaması sonunda verilen karar, adresi tespit edilemeyen davalı ANİFE KEMAL SEVİM’e tebliğ edilememiş olup, Mahkememizin 2005/33 Esas, 2007/638 Karar sayılı 28.12.2007 tarihli kararı ile; DAVANIN KABULÜ ile; Tekirdağ ili, Muratlı ilçesi, Balabanlı köyü, Cilt No: 10, Hane No: 144’te nüfusa kayıtlı T.C.27449456304 kimlik numaralı Eşref ve Saadiye oğlu, 11.12.1965 doğumlu ŞABAN YALAMA ile aynı yerde nüfusa kayıtlı T.C.27428457032 kimlik numaralı Beytullah ve Mürvet kızı, 05.11.1966 doğumlu SERVER YALA MA’nın, Bulgaristan uyruklu, Çorlu 10.05.2002 doğumlu, Anife Kemal Sevim ile Ali Müstecep Mehmet kızı, İREM EMİL MATEEV’i evlat edinmelerine, Peşin 12.00 YTL harcın mahsubu ile alınması gerekli 0.90 YTL harcın davalılardan alınmasına. Davacılar tarafından yargılama nedeni ile yapıldığı anlaşılan 24,00YTL, başvuru ve harç gideri 12,00YTL, müzekkere gideri 12,00YTL, tebligat gideri 368,00YTL, gazete gideri toplamı 416,00YTL giderin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, Davacıların kendilerini vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihi itibariyle yürürlülükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca 500,00YTL vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş olup, daha önce davalıya gazete ilanı ile tebligat yapıldığından işbu hüküm, tüm aramalara rağmen adresi tespit edilemeyen davalı ANİFE KEMAL SEVİM’e kararın ilanen tebliğine, ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılmasına, tebliğ edilmiş sayılacağı tarihten itibaren 15 günlük yasal süresi içerisinde Yargıtay ilgili dairesine temyiz yasa yolu açık bulunduğuna ilişkin karar tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 10/04/2008 Basın: 22029 T.C. UŞAK İZALEİ ŞÜYU SATIŞ MEMURLUĞU SAYI: 2008/4 Esas Uşak Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23.05.2006 tarih ve 2004/957 Esas ve 2006/902 Karar sayılı ilamı ile tüm takyidatları ile birlikte satılmasına karar verilen; Satışa konu Uşak Yapağılar köyü; 117 parselin değeri 33.930,00 YTL, 426 parselin değeri 27.129,50 YTL, 436 parselin değeri 11.397,00 YTL, 534 parselin değeri 10.817,00 YTL, 595 parselin değeri 24.795,00 YTL, 641 parselin değeri 7.163,00 YTL, 725 parselin değeri 17.748,00 YTL, 1062 parselin değeri 3.915,00 YTL, 1064 parselin değeri 1.218,00 YTL, 1065 parselin değeri 3.451,00 YTL, 1090 parselin değeri 3.712,00 YTL, 1140 parselin değeri 28.420,00 YTL, 1646 parselin değeri 31.320,00 YTL, 1776 parselin değeri 15.022,00 YTL, 1834 parselin değeri 15.254,00 YTL, 1240 parselin değeri 3.940,00 YTL, 1470 parselin değeri 2.280,00 YTL olarak değer tespit edilmiş olup, hissedarlardan FEVZİYE MUTAFOĞLU, TEVFİK OKUR ve MÜNEVVER OKUR un tüm aramalara rağmen adresleri bulunamadığından, kıymet takdir tutanağının ilanen tebligat yoluyla yapılmasına karar verilmiş olup, işbu ilanın yayınlandığı tarih tebliğ tarihi sayılacağı, eğer varsa itirazlarının tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde yapılabileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 21925 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle