23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 ŞUBAT 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Çarşaf Nami Tepe: “AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde bir müdür üç kadını ve malı birlikte götürmüş. Desenize, adam doğuştan giymiş beyaz çarşafı!” Ya ğ m u r E k i m Gül, “Kimse kraldan çok kralcı olmasın” demiş... “Çok yaşa padişahım!” BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Bir öneri: Meclis oturumlarını Cüneyt Çakır yönetsin! Aynı M. Alpaslan Yener: “Durum aynı, kimileri şiir süslü nutuk atmaya devam ediyor, kimileri de vatan için şehit oluyor!” İSLAMCI AKP iktidarı tarafından Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül’ün YÖK Başkanı yaptığı Yusuf Ziya Özcan’ın kısa süre içinde başardığı işleri alt alta sıralıyor Sıtkı Ergüney ve şöyle diyor: “Yusuf Ziya’nın gözü göreve geldiği günden beri türbandan başka bir şey görmüyor. Kendisini bu makama layık görenlerin bir dediğini iki etmiyor. Onlarla uyum içinde çalışıyor. Tam bir ‘sahibinin sesi’ gibi çalışıyor, çabalıyor! Yusuf Ziya türban konusunda o kadar heyecanlı ki; AKP’li TBMM Başkanı Köksal Toptan’la yaptığı görüşme sırasında Cumhurbaşkanı ve Başbakan RTE’nin kendisine; ‘Türban işi için acele etme. Yoksa ipimizi çekerler’ dediklerini açıklayacak kadar ‘şeffaf’ bir zat! Ardından, ‘Rektörler üniversitelerdeki türban yasağına ilişkin yasal düzenlemeleri görmezden gelseler sorun Yusuf Ziya çözülür’ diyebilecek kadar ‘dirayetli’ ve ‘vizyon’ sahibi bir kişi! Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın kendisi için söylediği; ‘Sıkarsa bizim istediğimiz gibi konuşmasın’ sözlerini hazmedebilecek kadar ‘onurlu’ bir şahsiyet! İslamcı AKP ve Türkİslamcı MHP ortak girişimince gerçekleştirilen ve Cumhurbaşkanı’nın tam on bir gün titizlikle inceledikten sonra Irak harekâtının başlatıldığı gün onayladığı anayasa değişikliğinin mürekkebi kurumadan, rektörlerle görüşmeye gerek bile duymadan taarruza geçerek; ‘YÖK Yasası’nda yapılacak değişikliği beklemeye gerek yok. Türbanlı öğrencileri derslere alabilirsiniz’ diyebilecek kadar ‘kurum kültürü’ne, ‘yöneticilik nitelikleri’ne sahip, ‘hukuka saygı’dan haberli bir muhterem! Aynı bağlamda; ‘Cumhuriyetin nitelikleri özgürlüklerin sınırlandırılmasının gerekçesi olamaz’ yorumunu yapabilecek kadar laik Cumhuriyete ‘bağlı’ ve bir ‘intikam tugayı’nın intihar komandosu kadar kararlı! ‘Ben AKP’nin emir eri değilim’ diyerek kendini savunmak gereğini duyacak kadar üstün kişilikli. Sonuç: Üst üste devirdiği çamlarla YÖK Başkanlığı gibi bilgi, görgü, saygınlık, dirayet, yöneticilik nitelikleri gerektiren bir göreve uygun olmadığı kesinleşen Yusuf derhal istifa etmelidir. AKP’nin Cumhurbaşkanı seçtiği Gül, Yusuf Ziya’nın yerine yenisini ikinci Irak harekâtına kadar fazla zorlanmadan bulacak ve atamasını yapacak kabiliyettedir!” Benim Fidelim 18 yaşında, baharla tomurcuklanan koca bir umut… Çift başlı ortaçağ şövalyesi silahı gibiydi… Bir ucu Fidel, bir ucu Che… Düşmanın ta gerdanına saplandı. Timsaha benzeyen Küba adasının, çıplak kılıçları olmuştu Fidel Castro, Ernesto Che Guevara ve Don Camillo… Che, Bolivya’da düşmüştü… Düşmeyen yoksul dünyanın düşü Fidel, yeni düştü. Emperyalistler düşüremedi, düşürdü hayat! Heyhat!.. Sevinecek birtakım kana susamış timsahlar… Biz üzüleceğiz… Fidel için değil, düşlerimiz, umutlarımız için. Düş ertelemek, umut ertelemek, ölmekle eşdeğerdir bilirim. Bilirim bir başka baharı beklemenin ölmekle özdeş olduğunu… Madem öldüğümüzü anlamadık, malakça bekleyeceğiz başka baharı. Yel bizden yana esmiyor, biz de anlamıyor, anlamak istemiyoruz, ama hayat heyhat…. Gidiyoruz bir bir… Önce Sovyetler çöktü Rusya’da, sonra Doğu Avrupa… İşçi sınıfının acemi ilk işi göçtü gitti… Bir direnen; Fidel’in yoksul timsahıyla, Kim İl Sung’un demir diyarı Kuzey Kore’si. Bir de ne halt olduğu belli olmayan köylü Mao’nun garabet Çin’idir. Benim fantastik ülkem, devrimim ve önderim Küba ve Fidel ile Che’dir. Bütün zamanların çocuğu Fidel, Che ve Büyük İskender’dir. Çağlar boyu 30 yaşından gün almayacaklar. Bütün zamanların en delikanlısı onlar olacaklar. Bütün krallar İskender’i taklit ettiler. Bütün devrimciler de Che ile Fidelimi. Kiminin sakalı, kiminin yeniyetme bıyığı benzedi onlara. Tek benzeyen şeyimiz düşlerimiz, umutlarımız olmasına rağmen hepimiz birer Fidel ve birer Che oluverdik. Burnunu kırmak emperyalizmin, hepimizin ortak düşü idi. Ben Fidel’i ilk gördüğümde, Daniel Ortega (Nikaragua devriminin lideri, demokrasiye devrim liderliğini bırakmış ve seçimi kaybetmişti) üçümüz Karl Marx Tiyatrosu’nun önünde birlikteydik. Kendimi Asya’nın öncüsü saymıştım. Sonra Fidel, Ortega ve ben dahil 80 ülkeden gelen devrimci ve Küba destekleyicilerinin komite başkanları, tiyatro salonunda toplandı katılımcıları selamlarken. Herkes bana karınca gibi gözükmüştü. Koca bir dev Fidel ağır alkışlarıyla katılımcıları selamlıyor, yanı başında ben, Türk halkını temsilen vakur bir selam gönderiyorum katılımcılara. Hiçbir halt etmesem de, kendimi devrim yapmış kumandanlar arasında görmek beni bahtiyar ediyor. Sonra öğlen arası oluyor. Tabii ki Fidel’in iki buçuk saat konuşmasından sonra. Karl Marx Tiyatrosu’nun önünde Fidel Castro, Daniel Ortega, birkaç Avrupalı ve ben varız. Yoldan geçen köylü, (bir hayli yaşlı ama dinç, pazardan dönüyor) yanımıza yaklaşıyor; “Adios Fidel lesplavros?” (Merhaba Fidel konuşabilir miyim?)… Fidel gözü ve başıyla onu selamlıyor ve kucaklıyor. El ele tutuştular, sonra köylü konuştu, konuştu; sonra da Fidel’in sırtına vurarak “Adios” dedi gitti. Gözümü yumdum ve ülkemi hayal ettim, köylü ve cumhurbaşkanı… Konuşacaklar ha?.. Ben düş dünyamda konuşturdum… O günler de gelecek… Elinin nasırıyla, seçtiği kimseyi benim köylüm de okşayacak. Onun sırtı oldum o an… Belediye başkanlığım süresince, hep omuzdaş, arkadaş ve ahbap olmaya çalıştım… Sonra Fidel’le görüştük, konuştuk. Herkes kendi ülkesinin değerlerini öne çıkardı, ben Atatürk’ü anlattım. O José Marti’yi. Bir utanç yaşadım; o Mustafa Kemal’i biliyordu, ancak ben J. Marti’yi bilmiyordum. Bunu fark etti ve başladı J. Marti’yi anlatmaya. Sonra Havana Belediye Başkanı ve Valisi’ne talimat verdi. Ben J. Marti’yi İstanbul’a, o, Mustafa Kemal Atatürk’ü Havana’ya taşıyacaktık. Sonra ben Özgür Havana Parkı yaptım Esenkent’e, oraya J. Marti heykelini diktim. Havana Belediye Başkanı da Mustafa Kemal Atatürk’ün heykelini Havana’nın en büyük caddesiyle parkının buluştuğu yere dikti. Küba; sosyalist devrimden sonra bayrağını değiştirmeyen, orada burada 14 m. 40 m. heykeller olmayan, sosyalist bir ülkedir. Fidel’i adıyla çağırıyor köylüler. Adios Fidel! Fidel, televizyon konuşmasında benden, “Latin Amerika’yı Asya’ya taşıyan adam diye” söz etti, ben o bahtiyarlığı ömrüm boyunca taşıyacağım. Mustafa Kemal Atatürk’ün heykelini, Latin Amerika’nın komünist ülkesine diktim, onların özgürlük kahramanı, ünlü şair J. Marti’yi de Esenyurt’a taşıdım. Ne mutlu bana. İkinci gezimde, Fidel Castro’nun isteği üzerine Sosyalist Belediyeler Birliği Başkanlığı’na seçildim. Görevim hâlâ devam ediyor. Ben ülkemde belediye başkanlığını kaybettim, ancak orada hâlâ eşbaşkan rolüm devam ediyor. Selam Fidel’e, selam Che’ye, selam Ho Chi Minh’e, selam Kim İl Sung’a, selam işçi sınıfına… Selam yaratana… Bin selam… gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 SESSİZ SEDASIZ (!) Dünyanın dönüşünü de oylayacaklar mı? TÜRKİYE’DE cumhurbaşkanlarının yasaları onaylaması kadar geri göndermesinin ve veto durumunda gerekçesinin belirtilmesinin olağan bir durum olduğunu ama onayda gerekçe göstermenin alışılmadık bir durum olduğunu söylüyor Ceyhun Balcı: “411 milletvekilinin oy kullanmış olması anayasaya türbanı sokmanın başat dayanağı olarak sunuluyor. Demokrasi akıl ve bilimin gereklerine göre şekillendiğine göre, yasaya evet diyenlerin sayısının çokluğu yanlışı doğru yapmaya yeter mi? Örneğin, Dünya dönüyor mu yoksa dönmüyor mu diye bir oylama yapılamayacağı gibi, ortaçağı simgeleyen değerlerin toplumsal yaşama egemen olması ezici oy üstünlüğü ile olsa da kabul edilebilir mi? Akıl ve inanç ile din ve bilim arasında demokratik kisveli oylamalar aracılığı ile seçim yapılabilir mi? Demokrasinin de olmazsa olmaz koşulu laiklik oylanarak örselenebilir mi? 411 oy veya oyların karşılığı toplumun yüzde 80’ine denk geliyor gibi vurgular, yakın gelecekte tasarlanan kimi önemli değişikliklere ortam hazırlanmasının ipucu olabilir mi? Tuhaf dönem yaşıyoruz; hem de Mustafa Kemal’in ülkesinde!” Nurlu İbrahim Ormancı: “İslamcılar sayesinde her gün nur topu gibi kaoslarımız doğuyor!” Muhtaç Yaşar Şengel: “Zam konusunda, ‘muhtaç vekiller var’ diyen AKP’li Burhan Kuzu, muhtaç asilleri niye düşünmüyor!” Yüksek Yerilim Hattı Askerlerin çabası yetmez, siyasi irade de gerek: erdincutku?yahoo.com An“kara” harekâtı lazım! ‘Umudunuz Kırılmasın, Bizimkini de Kırmayın!’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen pazar 24 Şubat günü, H. V. Velidedeoğlu’nun aramızdan ayrılışının 16. yılıydı. Öncekiler gibi bu yıl da onun huzurundaydık; aileden gelenler ve hiç aksatmadan hep yanımızda olan İKL. Mez. ve Men. Derneği Başkanı Birnur Özümert ile birlikte, beş kişi... Erken gelmiştik. Bekliyorduk. Bu sayıya dek indik mi.. diye düşünürken gençler çıkageldi, Kadıköy ADD’nin yönetim kurulu üyesi Av. Hüseyin Ersöz ile birlikte. Ersöz çok gençti, ama gelenler ondan da gençti. Aralarında “lise” öğrencileri vardı. Tıpkı 88 yıl önce Ankara Lisesi öğrencisi Hıfzı Veldet gibi. 88 yıl önceki Anadolu’nun o kuşağı içte ve dışta yakılan iki ateş arasındaydı: “Emperyalizmin” ve onun uydusu “İstanbul Hükümeti”nin. O günlerin Batı emperyalizminin üyeleri, yani: Britanya, Fransa, İtalya, Ermenistan, Belçika, Polonya, Romanya, Portekiz, SırpSlovenya, Çekoslovakya’nın (neredeyse günümüz AB’sinin) ve Japonya’nın “silahlı maşası” Yunanistan’dı. “Uydu maşa” ise doğrudan doğruya Padişah Vahdettin’di. Halife Sultan, “Kuvayı Milliye”ye (Ulusal Güçler) karşı İngilizlerin desteğiyle “Kuvayı İnzibati”yi oluşturmuş, halkı i nim inim inleten Aznavur’u da “paşa” yapıp başına geçirerek Anadolu’ya salmıştı. Ne ki, gençler akın akın Ulusal Güçler’e katılmak için yazılmaya gidiyordu; Mustafa Kemal’in yanında olmak istiyorlardı. Ankara Lisesi’nin gençleri de öyle. Hıfzı Veldet’in başvurusu ise 16 yaşında olduğundan kabul edilmemişti; ama Meclis’teki görevini sürdürecekti. 24 Şubat günkü anmada, tam karşımda duran “lise” ikinci sınıf öğrencisi Aytaç Huşul’un gözlerinde bir an bunları görüverdim. Bir bölük daha kızlı erkekli öğrenci gençlerin katılımından sonra konuşmalar başladı. İlkin Prof. Ruşen Dora, ardından USTKB yazmanı (sekreter) Gökhan Ecevit ve ötekiler Velidedeoğlu’nun kesintisiz 72 yıllık savaşımını dile getirdiler; sözlerini ister istemezgünümüzün karamsarlık yaratan durumuna dokunarak bitirdiler. Artık sıra gençlerdeydi. Alptekin’ler, Hüseyin’ler, Mehmet’ler, Gürkan’lar, Seda’lar... birkaç tümce ile düşüncelerini dile getirdiler; ortak vurgu şuydu: “Biz kendimize güveniyoruz; umudunuz kırılmasın; bizimkini de kırmayın! Başaracağız!” Gerçekten bu vurgu sarsıcı ve dirilticiydi. Oysa onlar da aynı kaynaklı iki ateş arasındaydı. Bu kez emperyalizmin “silahlı maşa”sı PKK’ydi. Bilindiği gibi, AB ülkelerinin hemen hepsinde PKK’nin geniş örgütleri var; TV’leriyle, radyolarıyla gürül gürül seslenip taraftar topluyorlar. ABD tarafından ise son model silahlarla donatıldılar; ABD’nin komutanları ceplerinde, Türkiye’nin güneydoğusunu PKK’ye bağışlayan 2. Sevr haritası ile dolaşıyor: Ve ABD, bir yandan da PKK’yi “terör örgütü” olarak ilan ediyor; göstermelik karşı çıkıyor; tam emperyalizme özgü “oyun içinde oyun”... İkincisine, “uydu maşa”ya gelince; 88 yıl önceki “İstanbul Hükümeti” gibi Ankara’da bir “AKP Hükümeti” var, beş yıldır. Bu hükümetin başı, 1980 yıllarında, “... Türkiye dinsiz laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliğiyle savaşa adayacağıma...” diye başlayan bir “ant” içen kişi diye belirtiliyor. Laiklik ve şeriat hakkındaki öteki görüşlerine hiç geçmeyelim. Kısacası ABD’nin tasarladığı “Ilımlı İslam Devleti” için oluşmuş bir “başbakan”. Devletin tepesinde artık Vahdettin yok doğal olarak; Ankara’nın tepesi Çankaya’da Gül ailesi oturuyor. “Devrim” yapmış, laik, çağdaş bir ülkenin, 21. yy. Türkiyesi’nin kadınlarının zoraki temsilcisi olarak Hayrünnisa Gül’ün “tesettür”ü Halife Vahdettin’in eşlerininkinden, kızlarınınkinden çok daha çağdışıdır; üstelik onlardan kimilerinin ve bugün yaşayanların başları açıktır: Çankaya’nın öteki “sakini” (oturanı) Sn. A. Gül’ün, laiklik, şeriat, din hakkındaki görüşleri bilinir. “Ilımlı İslam Devleti” için, ABD ve AB için çok çok uygun düşmüş bir “Devlet Başkanı”dır. Bunları düşünürken gençlerden biri: “Bir dip dalgası oluşuyor!” diye gürledi ve sürdürdü: “Olanların bilincindeyiz; ama yılmıyoruz. Tek isteğimiz bütün Atatürkçü güçlerin birleşmesi, bütünleşmesi...” O gün, 24 Şubat’ta gencecik 8 erimiz daha şehit düşüyordu... Akşam TV haberlerindeyse, 88 yıl önceki “Kürt Teali Cemiyeti”nin, adeta günümüzdeki temsilcisi olan bir partinin, milletvekilinin PKK’yi kollayan bir konuşması yer alıyordu... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Şubat www.mumtazarikan.com m.velidedeoglu?hotmail.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Yehova’ya hamd olsun” an 1 lamına gelen ve 2 ayinlerde kullanılan İbranice söz 3 cük. 2/ Işık akısı 4 birimi... Bir renk. 5 3/ Kuran’da bir sure... Bir tür çö 6 rek. 4/ Şamatacı, 7 edepsiz. 5/ Kıb 8 rıs’ın Yunanistan ile birleşmesi di 9 leğini belirtmekte kulla1 2 3 4 5 6 7 8 9 nılan siyasal deyim. 6/ 1 T U Z L AMA O Özel gezinti gemisi... 2 U R A A K E L A M Lokantalarda garsonların Y E L yemeği veren arkadaşına 3 Z A R F 4 L F İ R A V U N “kalsın, vazgeçildi, verR E N D E me” anlamında söyledik 5 A K T E K leri söz. 7/ Bir zaman bi 6 M E Y A N T E T rimi... İlgi eki... Jokeyle 7 A L E V rin giydiği kenarsız baş 8 A L U D E L A lık. 8/ Boğa güreşi yapı 9 O M N E K T A R lan alan... Fas’ın plaka imi. 9/ 1805’te İngiliz donanmasının Fransızİspanyol birleşik donanmasını yenilgiye uğrattığı deniz savaşı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kıbrıs Adası’nın eski adı. 2/ Su akan musluksuz boru... Değerli madenlerin saflık derecesi. 3/ Emirlik, beylik... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık... Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında, Urartu döneminden kalan ünlü kale. 5/ Öğütülmüş tahıl... Karaciğerinden balıkyağı elde edilen balık. 6/ Ormanlara büyük zarar veren bir böcek... Bir renk. 7/ Süs taşı olarak kullanılan mor renkte bir tür kuvars. 8/ Argoda esrar... Bitkilerde gaz alışverişine yarayan aralıklar. 9/ Muğla’nın Milas ilçesine bağlı turistik bir belde... Başında ok biçiminde bir tel demeti bulunan balıkçıl kuşu. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle