29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2008 PAZARTESİ 4 HABERLER Rektörlüklere yazı gönderen Özcan, türban serbestisi için yasal düzenlemeye gerek olmadığını savundu 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK YÖK’ten türbana vize ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını düzenleyen değişikliklerin yapıldığı anayasanın 10. ve 42. maddelerine göre uygulamada bulunulabilmesi için ayrıca bir yasal düzenleme yapılmasına ihtiyaç bulunmadığını ileri sürerek üniversitelerde türbana vize verdi. Özcan, düzenlemenin uygulamasının üniversitelerin yöneticilerinin yetki ve sorumluluğunda olduğunu belirtti. Prof. Özcan, üniversite rektörlükleri, İçişleri Bakanlığı ve valiliklere türban konusunda gönderdiği yazıda türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için anayasada değişiklik öngören maddelerin gerekçelerini sıraladı. Dü Bir Ülkenin Gücü... Amerika nasıl böyle bir dünya gücü oldu? Bu sorunun yanıtı çoğu kez ‘ekonomik güç’tür. Oysa ekonomik gücün de nasıl oluştuğunu anlamak gerekiyor. Asıl güç, bir ülkenin kurumsal gücüdür, Amerika için de gücün kaynağı budur. Amerika’nın gücü dendiği zaman akla şu kurumlar gelir: Beyaz Saray (siyasal iktidar), Pentagon (ordu), yüksek yargı (yürütmeyi denetler ve gerektiğinde durdurur), üniversiteler (çoğunlukla siyasal iktidardan bağımsızdır ve bilgi gücünü temsil eder), endüstri ve ticaret kuruluşları (ekonominin kaynağıdır), medya (yazılı ve görsel basın). Bu kuruluşlar arasındaki işbirliği (korporasyon) ve ortak güç (sinerji) her ülkenin asıl gücünü oluşturur, Amerika için de böyledir. Kendi ülkemize baktığımız zaman ise, gücümüzü azaltan bir durum ile karşılaşıyoruz. Siyasal iktidar (hükümet tarafından temsil edilmektedir) AKP’nin eline geçmiştir. Hem yasama gücü (Büyük Millet Meclisi) hem de hükümet onlar tarafından yürütülmektedir. Siyasal gücü temsil eden hükümet ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında önemli konularda görüş ayrılıkları olduğu görülmektedir. Özellikle laiklik konusunda, türbanla ilişkili tutumlarda bu görüş ayrılıkları topluma yansımıştır. Siyasal iktidar yüksek yargı ile çatışmaktadır ve bu kuruluşların yapısını değiştirmeye çalışmaktadır. Hükümet başkanı olarak Başbakan, üniversite rektörleriyle açıkça tartışmakta, onlarla çatışmaktadır. Üniversiteyi YÖK atamaları ile denetlemeye çalışmaktadır. Endüstri ve ticaret kuruluşlarında açıkça kendilerinden yana semayeye kolaylıklar sağlanmakta, kendilerinden yana görmediklerine çeşitli yollarla baskı yapmaktadırlar. Medya ya baskı altına alınmaya çalışılmakta ya da ele geçirilmek istenmektedir. Türkiye tam bir kurumlar çatışması içindedir. Bunun sorumlusu da AKP iktidarıdır. AKP bu çatışmada hep kendini haklı görmekte, karşısına aldığı kurumları suçlamakta, çeşitli yollarla da baskı altına almaya, ele geçirmeye çalışmaktadır. Türkiye kurumsal işbirliğinin gücünden yoksun bırakılmaktadır. Bu durum içerde ve dışarda güçsüzleşme demektir. AKP kendi yürüttüğü kurumlar arası mücadelede dış güçlerden destek aramaktadır. ABD ve AB desteğini kendi amaçları için kullanmakta hiç duraksamamaktadır. Hiçbir uyarıya aldırmamakta, hiçbir kurala uymamaktadır. Başbakan, kendisine kadrolaşma konusunda sorulan bir soruya: ‘Benim cemaatim 70 milyon’ diye yanıt vermektedir. Başbakan, laiklik lehinde yapılan kitle gösterisine ilşkin bir soruya da: ‘Biz isteseydik on katını toplardık ama yapmıyoruz’ diyebilmektedir. Çok rahat ve sorumsuzca ‘biz ve onlar’ ayrımı yapmaktadır. ‘Biz. Onlar. Cemaat. Siyasal simge olsa ne olur? Öfke de bir hitabet biçimidir.’ Başbakan’ın bu sözleri yüklü bir bilinçaltının dışavurumudur ve çok anlamlıdır. Türkiye bir cemaat olmaya yönlendirilmektedir. Türkiye bir din devleti olmaya yönlendirilmektedir. Bireyler din hükümlerine göre hareket etmeye özendirilmektedir. Bu özendirme devleti temsil eden kişiler tarafından yapılmaktadır. Toplumda, din fanatizmine korunduğu duygusu verilmektedir. Bu duygu çok tehlikeli boyutlara varabilir ve toplum istenmeyen tehlikelere sürüklenebilir. Devlet ve hükümet sorumluluğu taşıyanların çok dikkat etmeleri zorunludur. Toplumdaki çeşitli eğilimlerin bu yaklaşımları nasıl yorumlayacağı belirsizdir. Eğer iş herkesin kendini koruması sınırına dayanırsa ülke çok karışık bir döneme itilebilir. İş işten geçmeden siyasal iktidar ve çeşitli derecede yandaşları çok düşünmelidir. Türkiye, çok güç kazanılmış ve bugünlere getirilmiş bir ülkedir. Türkiye hepimizindir. Türkiyeyi kurumsal çatışmalarla güçsüz kılmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu durumun sorumluluğu da büyüktür. Bunu böylece bilelim... [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ? Üniversitelerde türbanın serbest bırakılması için anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğin Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini anımsatan YÖK Başkanı Özcan, düzenlemenin uygulamasının üniversitelerin yöneticilerinin yetki ve sorumluluğunda olduğunu vurguladı. Özcan, yaşanabilecek provokasyonlara karşı önlem alınmasını istedi. zenlemeyle anayasanın 10. maddesindeki değişikliğin gerekçesini anımsatan Özcan, şöyle devam etti: “Anayasanın 5. maddesine göre, ‘kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak’ devletin temel amaç ve görevleri arasındadır. Devlet bu temel görevini yerine getirirken, herkesin kamu hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamaya yönelik her türlü tedbiri almak zorundadır.” Özcan, şöyle devam etti: “Söz konusu anayasa değişikliği göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulama yapılması, kamu görevi ifa eden yükseköğretim kurumlarının yöneticilerinin görev, yetki ve sorumluluğunda olduğu izahtan varestedir. Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasanın 10. ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır. Çünkü halen yürürlükte olan kanunlarda da hangi kıyafetlerin toplumsal ortamda giyilemeyeceğine dair açık düzenlemeler yer almaktadır.” ‘Kimliği teşhis edilmeli’ Yalnızca kimliği teşhis edilemeyecek durumda bulunan kişilerin yükseköğretim kurumlarına alınmaması yönünde tedbir alınabileceğini belirten Özcan şöyle devam etti: “Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesiyle, çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi bir erek olarak telakki eden toplumumuzun estetik anlayışını yansıtmayan kılık ve kıyafet tarzlarıyla yükseköğretim kurumlarının bina, eklenti ve yerleşke alanlarına girilmesi teşebbüslerinde bulunulabilecektir. Anayasamızın 14. maddesi hükümleri karşısında hiçbir surette himaye görmemesi gereken bu hakkın kötüye kullanılması girişimlerinin önüne geçilmesi için yükseköğretim kurumları yönetimleri tarafından genel kolluk birimleriyle eşgüdümlü bir çalışma başlatılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Muhtemel provokasyonlar karşısında önleyici kolluk tedbirlerinin alınmasını sağlamak amacıyla valiliklerle koordinasyonun sağlanması gerekmektedir.” ÖZCAN’A TEPKİ: KARAR BEKLENECEK Hukuk dışı bir talimat ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın rektörlüklere gönderdiği yazının hukuken “yok” değerinde olduğunu belirtirken İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu hukuk dışı talimat veren Özcan hakkında hukuk mekanizmalarının devreye girmesi gerektiğini söyledi. Prof. Teziç, Özcan’ın yazısına karşın hukuken bugün üniversitelere türbanla girilmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Yalnızca anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik ile türbanın üniversitelerde serbest bırakılamayacağını belirten Teziç, “Hukuki bir yasak var. Bizim hukuk dünyamızda bu açıklama yok değerindedir. Bu açıklama geçersizdir” dedi. Teziç, rektörlere gönderilen yazının hiçbir şekilde bağlayıcılığı bulunmadığını dile getirdi. Prof. Hilmioğlu da sınır ötesi harekâta işaret ederek Türkiye’nin çok önemli başka bir gündeminin bulunduğunu dile getirdi. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün türban düzenlemesini onayladığına ve Özcan’ın da buna ilişkin olarak rektörlere bir yazı gönderdiğine dikkat çeken Hilmioğlu, şunları kaydetti: “YÖK Başkanı göreve geldiği zaman tuhaf açıklamalar yapmıştı. ‘Üniversite rektörleri türbana göz yumar. Üniversite rektörleriyle ilgili bir şikâyet olursa da YÖK bununla ilgili bir işlem yapmaz. Böylece fiili olarak türban serbest hale gelir’ diyerek adeta bir kabile devletinin yöneticisi gibi konuşmuştu.” ‘Hukuki işlem yapılmalı’ Hilmioğlu, YÖK Yasası’nın ek 17. maddesi ile ilgili yasal düzenleme yapılmadan türban ile ilgili bir işlem yapılamayacağını söyledi. Özcan’ın yazıyla verdiği emir ya da talimatın kanunsuz olduğunu vurgulayan Hilmioğlu, “Türkiye bir hukuk devletiyse ve bir yönetici size kalkıp hukuk dışı bir talimat veriyorsa, herhalde hukuk mekanizmaları da devreye girer, gerekeni yapar” dedi. Mevcut düzenlemenin YÖK Yasası’ndaki düzenleme yapılıncaya kadar aynen devam edeceğini kaydeden Hilmioğlu, İnönü Üniversitesi’ne bugün türbanlı öğrenci alınmayacağını vurguladı. Mutabakat rafa kalktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün üniversitelere türban serbestisine dönük anayasa değişikliğini onaylamasının ardından, AKP’yi YÖK Yasası’nın 17. maddesi için imzaladıkları “mutabakat” metnine uymaya çağıran MHP geri adım sinyali verdi. Onay öncesi AKP’ye sert çıkışlar yapan MHP yönetiminden, düzenlemenin yürürlüğe girmesinin ardından “Milletvekili sayımız yetersiz, o nedenle AKP’nin kararını beklemek zorundayız” açıklaması geldi. Parti tabanı ve tarikatlardan “çene altı” formülü konusundaki baskıları da dikkate alan AKP yönetimi, CHP’nin anayasa değişikliğinin yürütmesinin durdurularak düzenlemenin yok sayılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı başvuruyu bekleme kararında ısrar ediyor. MHP’den üst düzey bir yetkili, kendilerinin ek 17. maddenin hemen değiştirilmesini istediklerini, ancak AKP’nin buna yanaşmadığına dikkat çekerek “Biz Meclis’ten tek başımıza bu düzenlemeyi geçirecek çoğunluğa sahip değiliz. O nedenle zorunlu olarak biz de Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekleyeceğiz” görüşünü dile getirdi. MHP yönetimi, Ek 17 değişikliğiyle ilgili yasa önerisinin bulunduğu TBMM Anayasa Komisyonu’nu olağanüstü toplantıya çağırma yönteminin de “çözüm olmayacağı” gerekçesiyle düşünmüyor. Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’la partisinin İstanbul İl Gençlik Kolları Kongresi’ne katıldı. (UĞUR DEMİR) Başbakan Erdoğan, sınır ötesi operasyonu değerlendirdi ‘Hedef terör odakları’ İstanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütü PKK’ye yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta düzenlediği kara harekâtına ilişkin değerlendirmede bulunarak “Vatandaşlarımızın can emniyeti, sınırlarımızın emniyeti, birlik ve bütünlüğümüzü korumaktan başka bir amacımız yoktur. Iraklı kardeşlerimiz, dostlarımız, oradaki sivil vatandaşlar bilmelidir ki asla TSK’nin hedefinde yeri yoktur” dedi. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’la birlikte dün, partisinin Abdi İpekçi Spor Salonu’nda yapılan İstanbul İl Gençlik Kolları 2. Olağan Kongresi’ne katıldı. Kongre, Atatürk ve silah arkadaşları ile Irak’ın kuzeyine düzenlenen operasyonda şehit olan askerler için saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. ‘Kahramanlık örneği’ Kongrede konuşan Başbakan Erdoğan, kendisinin de gençlik kollarında siyasete başladığını, bu nedenle gençlerin büyük katkılarda bulunabileceğini çok iyi bildiğini belirtti. TSK’nin PKK terör örgütüne karşı Kuzey Irak’ta düzenlediği kara harekâtına ilişkin mesajlar da veren Başbakan Erdoğan, operasyonun perşembe günü başladığını anımsatarak şunları söyledi: “TSK’nin Kuzey Irak’ta bulunan terör örgütüne yönelik kara harekâtı, birlik ve beraberliğimize kasteden, bölücü terör örgütünü toplumdan tecrit etme mücadelesini çok yönlü olarak sürdürüyoruz. Vatandaşlarımızın can emniyeti, sınırlarımızın emniyeti, birlik ve bütünlüğümüzü korumaktan başka bir amacımız yoktur. Iraklı kardeşlerimiz, dostlarımız, oradaki vatandaşlarımız bilmelidir ki, bizim TSK’nin hedefinde yerleri yoktur. Yalnızca terör kamplarına, teröristlere yönelik bir temizleme harekâtıdır. Silahlı kuvvetlerimiz ağır kış ve olumsuz hava şartlarına rağmen yeni bir kahramanlık örneği veriyor.” CHP: Hiçbir yerinde yokuz CHP yönetimi ise türbanla ilgili hiçbir girişimin içinde yer almama kararlılığını sürdürüyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yönelik ziyaretini Cumhurbaşkanı Gül adına nabız yoklama amaçlı olduğu yönünde yaygın düşünce olduğuna dikkat çekti. Özyürek, “Bizimle başta bir uzlaşma aramadılar, ama kamuoyundan tepkiler oluşunca, Hisarcıklıoğlu aracılığıyla bir uzlaşma arayışı başlattılar. Genel başkanımız, Hisarcıklıoğlu’nun girişimini iyi niyetli bir girişim olarak değerlendirmiştir. Ama bu girişimlerin bizim açımızdan sonuç vermesi beklenemez” dedi. Dink davası devam edecek İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin 8’i tutuklu 19 sanığın yargılanmasına bugün devam edilecek. Beşiktaş’taki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın dördüncü duruşmasında O.S’nin kemik yaşına ilişkin raporla ilgili karar verilecek. Sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınan duruşmada sanıkların sorgusu yapılırken, geçen celsede taraf avukatlarının talepleri de karara bağla nacak. Duruşmanın başlayacağı saatlerde sabah “Hrant’ın arkadaşları” adıyla çok sayıda aydın Beşiktaş İskelesi’nde saat 11.00’de basın açıklaması düzenleyecek. Dink’in eşi Rakel Dink, kızı Delal Dink, çeşitli gazeteci ve yazarların yanı sıra “Hrant İçin Duyarlılık Grubu”nda yer alan ve aralarında ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, DTP milletvekillerinin de bulunduğu 8 milletvekili dönüşümlü olarak mahkemeyi izleyecek. TOPTAN GÖREVDEN ALIYOR ‘Açık mikrofon’un faturası Bük’e ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Köksal Toptan, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın kendisini ziyareti sırasındaki “açık mikrofon kazası”nın faturasını Meclis Televizyonu Müdürü Nihat Bük’e çıkardı. TBMM Başkanlığı görevine seçildikten sonra Bülent Arınç döneminden kalan kadrolara dokunmayan ve Özel Kalem Müdürü ile İletişim Danışmanı dışında değişikliğe gitmeyen TBMM Başkanı Köksal Toptan, Meclis TV’de ise operasyon başlattı. Toptan’ın Meclis TV’deki görevden alma kararının altında ise YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın ziyaretindeki “açık mikrofon kazası”nın etkili olduğu öğrenildi. Meclis TV’nin soruşturmasında, görüntü kasedini ‘ham’ olarak televizyonlara verdikleri gerekçesiyle, muhabir Nida Yılmaz, haber koordinatörü Yavuz Selim Ayaz ve bant kayıt elemanı Serdar Demirtaş’a kınama cezası, kameraman İrfan Uçar ve bant kayıt elemanı Mine Şenparlak’a da uyarı cezası verildi. Toptan’ın hemşerisi olan ve TRT Vericiler Dairesi’nde çalışan Hasan Aksakal’ı “görevlendirme” yoluyla Meclis TV’nin başına getirmeye hazırlandığı bildirildi. Kuzey Irak’a “kara harekâtı” başladığı andan itibaren uluslararası TV kanallarını izlemeyi tercih ediyorum. BBC, CNN International, Euronews ve El Cezire (İngilizce) tercih ettiğim TV kanalları. Bizim TV kanallarındaki “savaş” çığırtkanlığı çok irkiltici. Şu sözleri sık sık duyuyorsunuz: “Mehmetçik terörist avında…” Bu tahrik edici, saldırgan dilin haber dili olduğu söylenemez. Tek dert, daha fazla reyting elde edip, daha çok ilgi çekmek. Yılların deneyimi içinde olgunlaşmış “anchorman”ların ancak müsamereye yakışır bir çığırtkanlıkla sundukları haberler, gazetecilik adına üzüntü verici bir tablo oluşturuyor. ??? Unutmayalım ki, sonuç olarak bu bir askeri operasyon. Ne var ki 25 yıllık deney bize gösterdi ki, bu sorun “terörle mücadele”yle sınırlı bir sorun değil. Bu iddia artık iflas etti. Bu sorun toplumsal, sosyal ve si Gazetecilik ve ‘Kara Harekâtı’ yasi boyutları olan, daha da ötesi artık uluslararası niteliği öne çıkmış bir sorun. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı “kara harekâtı” bütün dünya ajanslarından 4 gündür birinci haber olarak veriliyor. ??? Böyle zamanlarda duygulara seslenmek ve duygulardan beslenmek kolaydır. Medyamız bunu çok güzel bir şekilde yapıyor. Ancak, her gün gencecik insanlarımızın öldüğü bir süreçten geçiyoruz. Ben bu yazıyı yazarken 10 askerin şehit olduğu haberleri TV bültenlerinde yer alıyordu. Yine askeri kaynaklar 79 PKK’linin öldürüldüğünü belirtiyordu. “Askeri olarak bu yapılmak zorundaydı” denebilir. Bu bir askeri mesele olarak kabul edildiğinde yapılanların kendi içinde bir mantığı bulunduğu da öne sürülebilir. Bu operasyon sonuç olarak bir süre sonra bitecektir. Ancak, sorunun sosyal, siyasi, toplumsal, kültürel boyutları sorunu devam edecektir. Kayıplar geri gelmeyecektir. ??? Bu operasyon dünyanın gözü önünde yapılıyor. Her yarım saatte bir dünyanın önde gelen haber TV’leri uzun uzun bölgede neler olduğunu yansıtmaya çalışıyor. PKK kaynaklarından, Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminden, merkezi Irak yönetiminden aldıkları bilgileri de yayımlıyorlar. Dünyanın gözü önünde, başka bir ülkenin sınırları içinde bir operasyon yapılıyor. Bir süre sonra Türk Silahlı Kuvvetleri kendi sınırları içine geri dönecektir. Sonra dünyanın gözü, alınacak siyasi önlemlere ve yapılacak sosyal ve kültürel reformlara çevrilecektir. Askeri alanda gösterilen gözü peklik, sosyal ve siyasi alanda gösterilecek midir? ??? Bu konuda bir nokta daha önemli: “Kara harekâtı”nın ABD’nin Türkiye’ye önerdiği bir yöntem olduğu iddia ediliyor. Sanki bu yola Türkiye’yi ABD sokmuş gibi yorumlar yapılıyor. Gerçek durum için şunlar söylenebilir: Washington, Türkiye’nin PKK eylemlerine karşı gösterdiği sert tepkiler nedeniyle ve ülkemiz kamuoyunda oluşan öfkeyi bildiği için Kuzey Irak’a yapılacak “sınırlı” bir operasyona razı oldu. ABD, Türkiye ile ilişkilerini gerginleştirmek istemiyor. Irak’ta uğradığı ağır çaresizlik, Bush yönetimi için Türkiye ile ilişkilerini daha sağlam bir temele oturtmak konusunda uyarı cı oldu. Bu nedenle Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yönelik PKK operasyonlarına karşı Türkiye’nin bir şeyler yapmak isteği ABD’de kabul gördü. ??? Kısa bir süre sonra Türkiye bunca acının ardından, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik reformlar yapmak sorunuyla karşı karşıya kalacaktır. Uzun vadeli bir plan var mı diye sorarsanız, “evet” demek o kadar kolay değil. Çünkü hükümetten şu ana kadar toplumsal çözüm projesine ilişkin bir program ortaya çıkmadı. “Kara harekâtı” askeri olarak yapılabileceklerin sınırına gelindiğini de gösteriyor. Peki ya sonrası? TV kanallarında “savaş gazeteciliği” yapmak ve reyting arttırmak kolay. Zor olan, kalıcı çözüm üretebilmek amacıyla ortaklaşa bir arayış içine girmek. İhtiyacımız olan “ortak akıl”. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle