24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Pirincin Taşı PENCERE Vah Vah... Televizyonda Kemal Kılıçdaroğlu ile Melih Gökçek’in tartışmasına tanık olmak talihsizli- ğini yaşadım... Önce şu gerçeğin altını çizeyim: Sonucun beni ve benim gibileri sevindirme- si gerek... Çünkü birazcık aklı başında olan her- kesin de gördüğü gibi Kılıçdaroğlu Gökçek’i pe- rişan etti... Kemal Kılıçdaroğlu’nun yıldızı bu gidişle da- ha da parlayacak... Tartışmayı yöneten Uğur Dündar’a da geç- miş olsun... Serinkanlılığını yitirmedi, dengeleri koruma- ya çalıştı, sinirleri bozulmadı, soluğu tükenmedi; ama, Gökçek gibi bir felaketle sağlıklı bir tar- tışma ortamını sağlamak olanaksızdı... Ancak okuduğunuz bu yazının amacı tartış- mayı tartışmak değil... Konumuz tartışmada ortaya çıkan yolsuz- luklar da değil... Ekranda üç boyutuyla belirginleşen, insanı düşündüren, umutsuzluğa düşüren bir gerçek var... Ankara Anakent Belediye Başkanı’nın kim- liği başlı başına bir sorun... Nasıl oluyor da bu kimlikte (kişilik, karakter) bir insan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde yıllardan beri belediye başkanlığı yapabili- yor?.. Melih Gökçek’in televizyonda sergilediği ki- şilik sağlıklı görünmüyor; normal bir insan kendisini bu duruma düşürmekten sakınır... ‘Şirret’, Türkçemizin güzel sözcüklerinden bi- ridir; ama, şirretleşen kişiye iyi gözle bakılmaz... Çevredekiler böyle kişilerden sakınırlar, ya- ka silkerler, muhatap olmamaya çalışırlar, uzak dururlar... Melih Gökçek’in televizyondaki tartışma üs- lubunu vurgulamak için Türkçe’de bulabile- ceğimiz en yetkin deyiş şirretleşmek değil midir?.. Bilmiyorum Gökçek yaşamının öteki evrele- rinde TV’deki tartışmada göründüğü gibi mi- dir?.. Yoksa köşeye sıkıştığı için mi bu yöntemi de- nemiştir?.. İnanın, yalnız ben değil, benim gibi çoğu ki- şi TV’de Ankara Anakent Belediye Başkanı’nı izleyince umutsuzluklara garkoldu... Vah benim Türkiyeme... E rmenilerden özür dileme açõklama- sõnõ imzalayanlar var. “Af dileme erdemdir” diyen de oldu. Alçak- gönüllülük gösterimi insan doğa- sõnda var. Kaba biri bana “küt” di- ye çarptõğõnda, “Özür dilerim” sözü ağzõmdan kendiliğinden dökülüyor. Yobaz-işbirlikçi- ayrõlõkçõ bir faşist özentinin ağõr basmakta ol- duğu ortamdayõz. Bunlardan ayrõ durmak iste- yenler de kendilerine ve dõş dünyaya “Biz bi- rey olarak demokrat, insancıl, uygar, çağdaş, gerçek Batılı, ileri aydınlarız; onlardan de- ğiliz” demek isteyebilirler. Kimi tanõşõnõ, dos- tunu, Ermeni komşusunu kõramayarak imza ko- yabilir. Kendini tanõtma, değişik görünme gibi bambaşka örgeler de olacaktõr. Her birindeki iti- ci nedene ayrõ ayrõ bakmak olanaksõz. Ancak, önemli bir bölümünün de, tarih bildiğinden ya da Ermeni duygudaşlõğõndan ötürü değil, Cum- huriyete karşõ olmasõ nedeniyle katõldõğõ söy- lenmezse ve bu tavõrlarõn başka oluşumlarla ko- şutluğu görmezden gelinirse, büyük eksiklik olur. Ne var ki, tarih eş-dost hatõrõ, bireyin hoşgö- rülü görünmesi ya da ABD ve AB sorumlula- rõ önünde temize çõkma kaygõlarõyla yazõlmõyor. Konu Ermeni-Türk ilişkileriyse, bu ikisinin belgelikleri başta olmak üzere, ilgili ve belli baş- lõ devletlerin yayõmlanmõş ya da basõlmamõş bel- ge hazineleri var. Kitaplar, kitapçõklar, süreli ya- yõnlar, gazeteler, bilimsel araştõrmalar, yõllõklar, doktora ve yüksek lisans tezleri, yazanaklar, top- lantõlar, açõkoturumlar, sempozyumlar, bildiri- ler, tutanaklar, anõlar, albümler, resimler ve ben- zerleri kitaplõklarõ doldurur. Birçoğu yayõmlandõ da. Örneğin, ben kendi adõmla Türkiye’de ve yurtdõşõnda, Türkçe dahil, değişik dillerde, sek- sen kitap ve kitapçõk yayõmladõm. Bu konuda ilk küçük kaynakçayõ otuz yõl önce çõkarmõştõm. Şimdi Dr. Erdal İlter’in 300 sayfalõk ayrõntõlõ kaynakçasõ var. Sayõsõ yüz milyonu bulan Osmanlõ belgeleri- ni bir yana koyalõm. Özür dileme açõklamasõna imza koyanlardan 200 bin dosyalõk Bab-õ Âli Ev- rak Odasõ’na, 224 cilt Meclis-i Vükelâ Mazba- talarõ’na, 46 ciltlik İradat-õ Seniye Müsveddatõ- na, Yõldõz Sarayõ belgelerine, her ilin sâlname- lerine, Mesail-i Mühimme ve Gayri Müslim Ce- maatlerine Ait Defterlere ve Nazım Paşa vukuatõ, Mehmet Mansur Efendi yazanağõ, Vali Hak- kı Paşa buyruklarõ ya da Uras incelemesi ben- zeri yüzlerce ve binlerce ilk elden belgelere bak- mõş olmalarõnõ beklemiyorum. Bunlarõ renkli filmler olarak önde gelen dünya kitaplõklarõ ve konuyla ilgili en önemli araştõrma merkezleri- ne yõllar önce armağan etmiştik. Genel kurmay Başkanlõğõ bunlarõ kimi yabancõ dillere, bu arada günümüz Türkçesine de çevirerek cilt cilt yayõmladõ. Bu aydõnlatõcõ çalõşmalarõ da bir ka- lemde geçelim. Bize büyük ölçüde hak veren eski ve yeni ku- şak yabancõlardan ünlü Langer, Hamlin, Whit- man, Rambert, Eliot, Ubicini, Arpée, Shaw, McCarthy, Lewis, Levy, Zeidner, Weems, Erickson ve benzerlerinin yazdõklarõnõ da bir ya- na koyalõm. Ama, gelin görün ki, sorumlu konumdaki Er- menilerin kendi yazdõklarõ var; hem de hiçbir du- raksamaya yol açmayacak biçimde. Ermeniler silahsõz, savunmasõz, barõşçõ, zayõf, sahipsiz, suç- suz çoluk-çocuktan oluşan ve dudaklarõnda ilahilerle ölüme koşan örnek Hõristiyan siville- riydiler, öyle mi? Ama kendileri bile öyle de- miyorlar ki! Önce, Anadolu yöresini ve Daşnak terör örgütünün akõttõğõ kanõ iyi bilen Amerikan Ermenisi K.S. Papazian’õn benim sõk gönder- meler yaptõğõm kitabõnda dediği gibi, Ermeni- ler Anadolu’da, kimilerinin Batõ Ermenistan de- mek istedikleri altõ il de dahil olmak üzere, hiç- bir yerde çoğunlukta değildiler. Değişen çağa ve koşullara göre, Rus, İngiliz, Fransõz ve Amerikan din yayõcõlarõ, gizli görevlileri, silahlarõ ve paralarõyla başkaldõrdõlar, zararlar verdiler ve öldürdüler. Sandõklarla silah, cephane, hatta bü- yük kilise mumu biçiminde top namlularõ ya ya- kalandõ ya da Ermenilerin ellerine sõzdõ. Kili- selerde, yabancõ okullarda ve banka kasalarõn- da patlayõcõlar saklandõ. Ermeni yazar L. Nal- bantian’õn doktora tezindeki terorizm değer- lendirmelerini okumakta yarar var. Van’da yaşanan silahlı ayaklanma Nisan 1915 başõnda Van’da yaşanan silahlõ ayaklanma bu kenti devletten ayõrdõ ve orada Er- meni önderliği ve Rus desteğinde yönetim kurdu. Komutanlarõndan G. Pastırmacıyan Amerika’da basõlan bir kitabõnõn başlõğõnõ Er- menilerin savaşa katõlõmõnõ “Müttefik küme- sinin kazanmasında belirleyici neden” olarak sunuyordu. General Antranik gibi öteki Ermeni komutanlarõn yazdõklarõ ve açõklamalarõ hep na- sõl Türkleri yok etmeye yönelik olduklarõnõ an- latõr. Ermeniler bir düzine savaşa katõlõp karşõ- larõndakileri öldürmediler mi? Salgõn hastalõk- lar Anadolu’yu silip süpürürken onlardan da can almadõ mõ? 1924’te Amerika’daki bir yayõnla- rõ Ermenilerin Türklere karşõ Kafkasya, Doğu Anadolu, Süveyş, Sina, Kudüs ve Suriye cep- helerinde “200 bin’lik ordularla”, 1926’daki benzer bir yayõn da “200 bin’den fazla” silahlõ kuvvetle çarpõştõklarõnõ yazar. Bu yayõnlar ben- de var ve bu bilgilerle belgeleri kaç yõldõr yap- makta olduğum Türkçe ve yabancõ dillerdeki ki- taplarõn içine koyarak okuyucuya sunmayõ araştõrma ve gerçekçilik görevim bildim. 1914-18 arasõ Ermeni savaşlarõnõ anlatan A.P. Hacobian ve Ermenilerin doğuda Kafkas cephesindeki askerî eylemlerini anlatan Erme- ni General G. Gorgarian “özür açıklaması”na imza koyanlarõn dikkate almadõklarõ kanõtlarõ kendi kalemleriyle sergilemektedirler. Ben bu Ermeni kaynaklarõna da kendi yayõnlarõmda gön- dermeler yaptõm. Birinci Dünya Savaşõ’nõn yenginlerinin önderleri olan D. Lloyd George ve G. Clemenceau gibi başbakanlar, General E.H.H. Allenby gibi Ermenilere komuta etmiş ön sõradaki yüksek rütbeli askerler ve siyasal ka- rarlarõn önemli yerlerinde bulunan A.J. Balfo- ur, R. Cecil ve J. Bryce gibi kişiler, Ermeni- lerin kendilerinin kabul ettikleri gibi, “200 bin’den fazla” silahlõ kişiyi Türklere karşõ sa- vaşa sürdüklerini yinelemiş ve kendilerine te- şekkür etmişlerdir. 1917 Bolşevik Devrimi’ne değin, bu kutlamalara Rus Çarõ İkinci Nikola ile Kafkasya’daki Rus generalleri de katõlõyor- lardõ. Bu bilgileri, Türkçe kitaplarõm da dahil, çok sayõda okuyucuya ulaşan yayõnlarõma ge- reği gibi aktardõm. Başkalarõnõn da yayõnlarõ var. Bu arada, 2003’te basõlan önemli bir İngiliz kitabõnõn “Osmanlılar seferberlik hazırlığı içindeyken, Ermenilerin doğuda 120 bin ki- şiyi boğazladıklarını” belirttiğini de yazdõm. İngiliz kaynağõ “öldürdüler” dememekte, san- ki hayvan kesilen mezbahadan söz eder gibi “bo- ğazladılar” demektedir. Gene aynõ kaynak Van’da silahla başkaldõrõp Türk ve Müslüman mahallelerini bastõklarõnõ, kenti devletten ayõ- rõp başa geçtiklerini ve daha sonra da bir 50 bin kişi daha yok ettiklerini yazmaktadõr. Bunun bel- gelerini de yayõmladõm. Ya Japonlar ABD’ye aynõ şeyi yapsaydõ, neler olurdu? Özür açõklamasõna imza koyanlar bu kay- naklarõ bilmiyorlar mõ? Bilmiyorlarsa, bu bil- giçlik gösterisinin kaynağõ ne? Biliyorlarsa neden? Bunda toplumun değerlerinin eksilece- ğini hesaba katmõyorlar mõ? M. Kemal Ata- türk’e ve devrimlere karşõ takõnõlan yeni ta- võrlarda da toplumun değerlerini teker teker ek- siltme çabasõ yok mu? “Ne mutlu Türküm di- yene” değerlendirmesiyle topluma güven ka- zandõrmak yerine, bu koca ulus bir kinle be- zenmiş aşağõlõk duygusu örgüsü kõskacõna mõ alõnmak isteniyor? 1914-18 Savaşõ’nda bunca Türk öldürülmedi mi? Ya 1821-1922 arasõ Balkan, Kafkas ve Kõrõm Türklerinin başõna ge- lenler? Bunlarõn hiçbirine neden bir gönderme bile yok? Benim TBMM adõna ayrõ ayrõ Türk- çe ve İngilizce hazõrladõğõm iki kitabõmõn başõ- na şöyle bir not koymuştum: “Bu kitaba konu olan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde meydana gelen isyan ve çatış- malarda yaşamını yitiren asker ve masum in- sanlarla, yıllar sonra teröristlerce şehit edi- len Türk diplomatlarının anısına...” O dönem benim de her yurtdõşõna çõkõşõmda saklanmak zo- runda kaldõğõm yõllardõ. ASALA şubelerinde res- mim asõlõydõ. Kim kimden özür dilemeli? Özrü Kabahatinden Büyük! Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV mumtazsoysal@gmail.com POLİTİKA hukuku tarihinde başka bir konu yoktur ki, bu sorun kadar önemli olup da bu ölçüde hafife alınmış olsun; yerel seçimlerin seçmen kütüğü. Bülent Tanla uyarıp kampanya başlatmasa, hele akıl almaz yanlışlar şu günlerde uç vermese, 29 Mart’ta koyunlar gibi sandık başına gidecektik herhalde. Şimdi herkes kıvranıyor: Kütükleri düzenleyici ya- sa çıkarken dalga geçen, hatta iyi bir iş yapıldığını sa- nan partiler, medyayla üniversiteler ve yarın olağan- üstü toplanıp konuyu yeniden ele alacak olan Yük- sek Seçim Kurulu. Yoksa, yanlışları düzeltmek için artık çok mu geç? Önce, işlenen hataların neler olduğuna bakalım. Öyle anlaşılıyor ki, elektronik kolaylığın verdiği ce- saretle, “esaslı bir iş yapalım da sonrası kolaylaşsın” diyerek ülkenin gerçekleri göz ardı edilmiş. Örneğin, bütün çabalara ve vatandaşlık numarası uygulamasına karşın nüfus kayıtlarına henüz tam gü- venilebilir mi? Askerlik yoklamasına çağrılan kızlar ve “çağdışı” aşamaya geldiği halde şubece aranan yaşlılar olmuyor mu? Mülki amirliklerin, yani kaymakamlıkla valiliklerin el- lerindeki ikamet kayıtları ne ölçüde güvenlidir? Özel- likle, yıllardır müthiş bir iç göçün yaşandığı, insanla- rın türlü nedenlerle yer değiştirdiği son derece dina- mik bir toplumda. Muhafazakârlığı pratikle birleştiren İngiliz olsa ne ya- pardı? Son seçimde kullanılan seçmen listelerini as- kıya çıkarır, vatandaşlar gidip baksınlar diye yoğun bir çağrı kampanyası başlatıp yanlışların düzeltilmesi için partileri uyarır, konuyu yerel ölçekte muhtarlıklar ve ilçe seçim kurulları düzeyinde çözüverirdi. Şimdi n’olur? Yüksek Seçim Kurulu’nun tutumu me- rakla bekleniyor: Yakın geçmişteki bazı kararları çok eleştirilen kurul bakalım ne yapacak? “Geçen seçimin listelerini yeniden asalım da bakıl- sın” deseniz, son olay dolayısıyla öğrenildiği gibi nü- fus kayıtlarının bile bilgisayara geçildikten sonra yok edildiği bir ülkede o listeler saklanmış olabilir mi? Listelerin şimdiki yöntemle düzeltilmesi için İstatistik Kurumu ve İçişleri Bakanlığı düzeyinde toptan bir ça- baya girişilse pirincin taşı ayıklanabilir mi? Yeniden asılacak listelere itiraz için daha geniş bir zaman verilse bile, çok aşamalı olarak şu daireden bu daireye gitmeyi öngören bir düzeltme yöntemi va- tandaşların ilgisini çekip başarılı olabilir mi? Hepsinden önemlisi, bu yöntemlerin herhangi bi- riyle yapılabilecek düzeltmeler 29 Mart günü için 1 Ocak’ta başlayan seçim takvimine yetişir mi? Yoksa, Meteoroloji’den alınan bilgilerle kötü hava yüzünden sokağa bile çıkılamayacak kadar berbat bir gün seçip insanları evlere hapsederek dededen kal- ma usulle ivedi bir seçmen sayımı yapmak mı? En iyisi, geçici bir anayasa maddesiyle örneğin ma- yısa ertelenebilecek yerel seçimleri doğru kütükler- le yaparak bu demokrasi ayıbını örtmek mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle