Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2008 CUMA
14 KÜLTÜR
SANATA BAKIŞ
SELMİ ANDAK
‘Dostluk Üzerine’
Her konserin bir öyküsü var. Akbank Oda Orkestra-
sı’nın şef Cem Mansur yönetiminde gerçekleştirdiği kon-
serin yankıları da olumlu bir hava yarattı. Bu konserin
solistleri arasında gitar çalan Fabio Zanon unutulmaz
bir etki bıraktı. Program: G. Gershwin’in bestesi Lul-
laby (Ninni) ile J. Rodrigo’nun bestesi “Bir Centilmen
İçin Fantezi” (Gitar ve orkestra için), A. Tansman’ın bes-
tesi “Gitar İçin Konçertino” ve İ. Stravinski’nin “Küçük
Orkestra İçin İki Süit”i yer alıyordu.
Akbank Oda Orkestrası aralık ayında her konse-
rindeki bir veya birkaç öykü anlatmaya devam ediyor.
Bu programın amacı önemli: Yeni arayışlar yolunda ol-
mak, aynı savaşlar nedeniyle göç eden müzisyenle-
rin var olan dostlukları üzerine kurulu çalışmalar yap-
mak.. Yirminci yüzyılın en güleryüzlü bestecilerini bir
araya getiren konserlerin solistlerini yan yana getirmek.
Örneğin Brezilyalı gitar virtüözü Fabio Zanon’un ses-
lendirdiği Rodrigo’nun ünlü gitar konçertosunu, son-
ra neo-klasik stilde yazdığı “Fantezi”nin başlığındaki
“Centilmen”, büyük gitarist Andres Segovia’dan
yüzyılın en önemli bestecilerinden kendisi için yarat-
tıkları konçertolar için konserler vermek. Gitarın cid-
di bir konser çalgısı olduğunu kanıtlamak.
Polonyalı Alexander Tansman da gitarın bu potan-
siyelini en iyi anlayan bestecilerdendi. Rodrigo gibi yo-
rumculardandı, çağın önde gelen bestecileriyle dost-
lukları, yaşamına ve eserlerine yön veren en önemli un-
surdu. Olağanüstü güzellikteki “Ninni”siyle konseri baş-
latan Gershvin’in New York’tan Paris’e gelmesini sağ-
layan Tansman, İkinci Dünya Savaşı sırasında Ame-
rika’ya göç ettiğinde en yakın dostlarından biri Stra-
vinski olmuştu. Stravinski’nin küçük orkestra için iki
süiti, her türlü muzipliği içeren mücevherler.. Bu
programda yer alan bütün besteciler, müziğin radikal
değişimlere uğradığı yirminci yüzyılda, melodi kavra-
mından kopmadan, eski dilde yeni bir şeyler söyle-
nebileceğini kanıtlamışlardı. Cem Mansur’un kon-
serlerden yarım saat önceki konuşması, müzik ve dost-
luk üzerineydi.
CRR’de 25 Aralõk’ta ‘Yõlbaşõ Konseri’
Johann Strauss Ensemble’nin Yılbaşı Konseri var.
Şef-solist: Russell McGregor (Keman). Solistler
Cassandra Lee McConnell (Soprano), Peter Edel-
mann (Bariton). Program: J. Strauss Jr. Valdmeister
(uvertür), K. Millöker: Dunkelrote Rosen F. Lehar: Mei-
ne Lippen Küssen so heiss. J. Strauss Jr. Banditen
- Galopp. Op. 378 Tanzen möcht ich J. Stauss Jr.: Auf
der Jaged (Polka Schnell). J. Strauss Jr.: Auf der Ja-
ged (Polka Schnell). Op. 373 E. Zillner: Es Steht ein
alter Nusabaum... J. Strusa Jr. Viener Blut (Vals), Op.
234 F. Lehar: Veibermarsch F. Lehar: Da geh ich ins
Maxim). F. Lehar: Vilja-Lied F. Lehar: Lippen Schvei-
pen flustern Giegen. J. Strauss Jr.: Tritsch-Tratsch (Pol-
ka Schnell) Op. 214 Josef Strauss: Dynamiden (Vals),
Op. 1/3.
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı
İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu konse-
ri 28 Aralık’ta. Şef: Fatih Salgar.
kultur@cumhuriyet.com.tr
1. Avrupa Tiyatro Forumu, tiyatro mucizesinin hedefinde düşünce birliğine vardõ:
Bilinçli toplum... Bilinçli birey...
F
ransa’nõn Nice kentinde, Akdeniz Üni-
versite Merkezi’nin görkemli kongre
salonunda karizmatik konuşmacõ, dü-
şünür, yazar, gazeteci, eleştirmen, Bernard-
Henri Lévy’yi dinliyoruz. 40 yõl öncesinin Pa-
ris’inde “Yeni Filozoflar”õn simge adõ… Benim
anõlar labirentimde, o zamanlar dünyayõ saran ’68
olaylarõnõ fazla “sol” bulduğu için açtõğõ tartõş-
malarla yer etmiş. O gün bugün ürettiği sayõsõz
kitapla bol tartõşma açmõş bir yazar…
Birinci Avrupa Tiyatro Forumu’ndayõm. (Ge-
çen pazar yazõmdan devam ediyorum) Forum için
33 ülkeden son bir yõlõ kapsayan tiyatroya iliş-
kin bir rapor istenmişti. Gelen raporlar (Toplam
500 küsur sayfa) tiyatro dõşõndan birine, Bernard
Henri Lévy’ye verilmiş ve bir sentez çõkarmasõ
istenmişti.
İşte Lévy’nin çõkardõğõ sonuçlarõn bir özeti:
AVRUPA TİYATROSUNUN
PANORAMASI
1) İlk sonuç: Birbirinden çok farklõ ülkeler, eko-
nomik, politik, toplumsal, kültürel çeşitliliğe rağ-
men, ister demokratik, yarõ demokratik, çeyrek
demokratik olsun, gerçek şu ki tiyatrosuz modern
toplum yok ve olamaz!
2) Tiyatro ile parasal güç ilişkisi her yerde var:
Devlet yardõmõ, yerel yönetim, kamu, vakõf
yardõmõ, özel sektör yardõmõ, sponsor… Somut
gerçek şu ki: Artõk parayõ veren düdüğü çala-
mõyor, çalmõyor! Neden? Çünkü özgürlük ol-
madan tiyatro yapõlamaz, yapõlamõyor.
3) Son bir yõlõn bir başka gerçeği: Tiyatroda
yeniden politikaya, politik konulara dönüş ege-
mendi. Dünyanõn gidişatõ, tiyatrocularõ buna zor-
luyordu.
4) Tiyatro, demokrasinin göstergesiydi. Tiyatro
demokrasinin barometresiydi. Bir ülkede de-
mokrasi geliştikçe, tiyatro da gelişiyordu. Nedeni
açõktõ: Çünkü tiyatro aracõlõğõyla, toplum belle-
ğini kazanõyordu.
5) Tiyatronun bir “yanılsama”, bir “illusion”
olmasõ artõk geriliyor. Doğrudan yaşanmakta olan
gerçeklikle ilintisi, bağõ güçleniyor. Bu da ti-
yatronun bir çeşit modern direnişe dönüşmesi-
ni sağlõyor.
6) Hiçbir zaman kitle sanatõ olmayan bir sa-
nata bunca para niye ayrõlõr ya da ayrõlmalõ so-
rusunu sõk sõk soran yöneticiler her zaman var ve
hep olacak. Onlara verilecek yanõt, tiyatronun
kendi içinde bir araç, bir alan, bir mucize oldu-
ğu ve özünde özgür eylemi barõndõrdõğõ olmalõ-
dõr. Tiyatronun karşõlõğõ ekonomiyle, parayla öl-
çülemez.
7) İşte bütün bu özellikler şu gerçeği ortaya ko-
yuyor: Tiyatro bilinçli toplumlar, bilinçli birey-
ler yaratõyor, yaratmaya devam ediyor…
FRANSA’NIN İÇİNE KAPANIKLILIĞI
Kendi gözlemlerimden yola çõkarak da her
maddesine katõldõğõm bu sentezi, özetin özeti ola-
rak bile paylaşma nedenim, tüm bu eğilimleri,
Türkiye’deki tiyatro yaşamõmõzda da izlemem-
dir.
Hayõr, tiyatrolarõ hakkõnda rapor istenen 33 ül-
ke arasõnda Türkiye yoktu. Forum girişiminin di-
namosu ve başkanõ olan Nice Devlet Tiyatrosu
Genel Sanat Yönetmeni Daniel Benoin’den
bunun yanõtõnõ õsrarla sordum ama alamadõm.
(AB üyesi olmayan ülkelerden de, örneğin Gür-
cistan, Norveç, Rusya’dan istenmişti. Buna kar-
şõlõk Avrupa coğrafyasõnda olduklarõ halde Mol-
davya ve Bosna’dan istenmemişti. Ne demek is-
tediğimi anladõnõz herhalde.)
Bu durumda Türkiye tiyatrosunu anlatmak, bu-
radan tek çağrõlõ bana düşüyordu. Neyse ki yõl-
lardõr İstanbul Tiyatro Festivali’ni izleyen kimi
yabancõ eleştirmenler ve yabancõ festival yöne-
ticileri, zengin tiyatro yaşamõmõzõn farkõnda ve
bilincindeydiler. (Teşekkürler İKSV ve Dikmen
Gürün!) Ancak açõlõştan sonraki günlerde top-
lantõnõn sadece “Batı” ya da “Avrupa Birliği”
değil, doğrudan Fransa’daki tiyatroya odaklan-
dõğõnõ görecektim.
Bir zamanlar dünya kültürlerine açõk olan, en
azõndan farklõ kültürleri, farklõ sanatsal etkinlikleri
“merak eden” Fransa’nõn bu tavrõ benim için düş
kõrõcõydõ.
SİZDE DEMOKRASİ VAR MI?
Üç gün süren foruma Avrupa dõşõndan üç tiyatro
topluluğu davetliydi. İzlediğim bu üç topluluktan
biri, Hayfa’dan gelen Arap-Yahudi Tiyatro-
su’ydu. Çok iyi niyetli ama çok çoook amatör dü-
zeyde bir temsildi. Gerçek tiyatro tadõ aldõğõm,
Gürcistan’dan gelen ünlü Rustavelli Tiyatro-
su’nun sunduğu, efsanevi yönetmen Robert
Sturua’nõn yönettiği “Asker, Aşk, Korumacı…
Ve Başkan” adlõ eleştirel oyundu.
“Özbek Tiyatrosu” diye takdim edilen Taş-
kent’ten gelen ama bence Rus tiyatro geleneği-
ni başarõyla sürdüren İlkhom Tiyatrosu Rusça
“Orestia” oyununu sundu. (Oyuncularõn çoğu da
Rus) Oyunun yönetmeni Mark Weil’in oyun sah-
neye çõkmadan önce geçen yõl öldürülmüş olmasõ
ilgiyi arttõran başlõca ögeydi sanki. Topluluğa ha
bire sorulan “Sizde demokrasi var mı?” soru-
su beni isyan ettirecekti. Oyuncular elli kere
“Var” dedi ama Fransõzlar tatmin olmadõ.
Hani “yok” deseler, tüm Batõlõlar rahatlaya-
caktõ. Böylece Özbekistan’a demokrasi götürme
misyonu vicdanlarõ rahatlatacaktõ. Ama bütün
dünya, hepimiz artõk bu bir yerden bir başka ye-
re “uygarlık”, “demokrasi” , “özgürlük” vs.
taşõnmasõnõn nelere yol açtõğõnõ yeterince bili-
yoruz sanõrõm…
İşte, birinci Avrupa Tiyatro Forum’u böyle
geçti!
zeynep@zeyneporal.com
faks: 0212. 257 16 50
SUNGU ÇAPAN
Ç
oğu kez ödüllerle döndüğü uluslarara-
sõ festivallerin ardõndan nihayet bugün
sinemalarda gösterime giren Sonba-
har’õn kahramanõ, 8 yõl önce cezaevlerinde
zorla ve inatla dayatõlan F tipi hücre uygula-
masõna karşõ ölüm orucu yaparken sonuçta tam
bir kõyõma (onlarca ölü, yüzlerce yaralõ) dönü-
şen o meşum Hayata Dönüş operasyonundan ce-
hennemi yaşayarak sağ kurtulmuş, solcu mah-
kûmlardan biri Hemşinli Yusuf (Onur Saylak).
Sosyalizme gönül vermiş, genç bir romantik dev-
rimci üniversite öğrencisi olarak cezaevine gi-
rip 10 yõl kadar çile doldurduktan sonra kötü-
leşen sağlõk durumu nedeniyle salõveriliyor
Yusuf filmin başõnda. Çünkü dört duvar ara-
sõndaki malum koşullardan ötürü ciğerleri çok-
tan iflas etmiş, bedenindeki tahribat büyük, açõk-
ça belirtilmese de günleri sayõlõ.
BİTİK VE KARAMSAR...
Vurdumduymaz otoritenin gaddarlõğõ, so-
rumlu yetkililerin inadõ on yõl süresince, gence-
cik yaşõnda ömrünün sonbaharõna getirmiş onu,
ölümü adeta kapõda. İçerdeyken onu hiç ziyaret
etmeyen babasõ çoktan ölmüş, ablasõ evlenip ev-
den uçmuş, Hemşince konuşan, yalnõz ve yaşlõ
annesi Gülefer (Raife Yenigül) ise oğlunun kah-
rõndan yemeden içmeden kesilmiş, daha doğru-
su yaşamaktan vazgeçmiş nerdeyse. Ruhu ve be-
deni üstünden geçen nice acõ ve travmanõn ar-
dõndan alabildiğine örselenmiş, berelenmiş, sa-
bit ama isyankâr bir suskunluğa gark olmuş, ko-
yu bir hüzne ve yalnõzlõğa gömülmüş Yusuf, öz-
gürlüğünün coşkusunu doyasõya yaşayamõyorsa
da, Doğu Karadeniz’in yükseklerinde, sarp bir dağ
köyündeki ana ocağõna dönmeyi, annesinin di-
zi dibine sõğõnmayõ akõl ediyor yine de. Ama için-
deki koyu hapishane atmosferini doğup büyüdüğü
güzelim coğrafyaya ve genç sakinlerinin büyük
kente göç ederek meydanõ tutucu yaşlõlara bõ-
raktõğõ, boşalõp iyice õssõzlaşmõş köyüne de ta-
şõyarak. Yusuf’un gözünden dõşardaki hayat da
zaten hapishaneden farksõz gibi.
Halk arasõnda 19 Aralõk (2000) katliamõ ola-
rak adlandõrõlan o meşum Hayata Dönüş ope-
rasyonunun vaktiyle TV ekranõndan irkilerek iz-
lediğimiz, sert haber görüntülerinin Yusuf’un deh-
şetengiz karabasanlarõ olarak aralara yerleştiri-
lip filmin ağõr ve dingin temposunun yer yer kõ-
rõldõğõ Sonbahar, kahramanõnõn içerdeki bitik, ka-
ramsar ruh halini, dõşardaki özgür yaşamõnda da
sürdürdüğünü vurgulayarak gelişiyor. Üniversite
sõnavõnõ kazanamayõnca kaçõp kurtulamadõğõ
köyünde mecburen baba mesleği marangozluğa
talim eden, solculuktan çoktan vazgeçmiş, kar-
da kõşta yeniden birlikte yaylaya çõktõğõ, mutsuz
evliliğini yöreye özgü Nataşalõ kaçõşlarla devam
ettiren, köydeki bitirim çocukluk arkadaşõ Mi-
kail’le (Serkan Keskin) yeniden tazelenen dost-
luğu da, annesinin bir an önce evlendirmek is-
tediği, aslõnda gelecekten beklentisiz,
kendine ve çevresine kayõt-
sõz Yusuf’un derdine pek
derman olamõyor sonuçta.
Bir kitapçõda Rus romanõ
ararken tesadüfen rastlayõp
içki masasõnda Mikail saye-
sinde tanõştõğõ, küçük çocuğu-
nu Batum’daki annesine bõrakõp
para kazanmak uğruna çõka-
geldiği Doğu Karadeniz’de de-
neyimli arkadaşõ Maria’yla (Ni-
no Lejava) birlikte seks işçiliği-
ne soyunarak ucuz otel ve pav-
yonlarõ mesken tutmuş, güzel
Gürcü kõzõ Eka (Megi Kobaladze),
gençlik göz ağrõsõnõn çoktan başkasõyla evlen-
diğini öğrenen Yusuf’un donuk gönlünde güller
açtõrõp harcanmõş geçmişinin ağõr tortusuyla
kaplanmõş yaşamõnõ anlamlandõrõr gibi oluyor-
sa da heyhat.
HEMŞİNLİ BAHTSIZ KAHRAMAN
Yusuf harekete geçene kadar oturma izni bit-
miş Eka beklemekten vazgeçip çocuğunun yanõna
dönmeyi yeğliyor otobüse atlayarak. Derken
Eka’nõn yanõna gitmeye kalkõşõyor zamanõmõzõn
bu Hemşinli bahtsõz kahramanõ hemen pasaport
çõkartõp. Yaşlõ annesinin yine tõpkõ çocukluğun-
daki gibi çalmasõnõ istediği, Yu-
suf’un da zaten döndüğünden be-
ri onardõğõ eski tulumunu, çoktan
tükenmiş ciğerleriyle üfleyerek
adeta bizzat ölümünü çağõrdõğõ,
gözyaşlarõna mani olunamayan
bir finale bağlanõyor Sonbahar,
insanõn boğazõna düğümlenen
Hemşince söylenmiş, acõlõ bir
ağõt eşliğinde.
Momi adlõ kõsa bir filmi
olan, yönetmen asistanlõğõndan
yetişme, Hopalõ Özcan Al-
per’in, öne çõkan ölüm ve aşk
temalarõnõn yanõ sõra Sov-
yetler Birliği’nin parçala-
nõp, noktalanmasõ üzerine
70 küsur yõllõk sosyalizm yõkõntõsõnõn altõnda ka-
larak küreselleşmeyle birlikte yeni bir dünya dü-
zeninin egemenliğine girdiğimiz 1990’lõ yõllarõn
nice kahõrlar çekmiş, acõlardan geçmiş romantik
devrimci gençler kuşağõna (sabõrsõzlõk zamanõ-
nõn güzel çocuklarõna) adanmõş bu ilk uzun fil-
mi, öncelikle insanõn gerçekten gözünü alama-
dõğõ, Hemşin-Artvin yöresinden şahane manza-
ralarla, çarpõcõ mekânlarla bezeli görselliğiyle ele
geçiriyor seyircisini, yer yer rahatsõz edici, dra-
matik konusu kadar. Yönetmen Yeşim Ustaoğ-
lu’nun Bulutlarõ Beklerken’inden aşina olduğu-
muz, adõm başõ salõnan bir başka bulut kümesi-
ne rastlanan o yüksek Karadeniz yaylalarõnõn ben-
zersiz güzelliğini kameraman Feza Çaldõran’õn
başarõlõ kadrajlarõyla kafamõza kakan filmin je-
nerikte kimin eliyle düzenlendiği belirtilmeyen
tulum-kemençe-yaylõ tambur ağõrlõklõ müzikle-
ri de alabildiğine insancõl duygularõ aktarõyor baş-
tan sona.
YILINENİYİYERLİFİLMLERİNDENBİRİ
Yusuf’u oynayan Onur Saylak’la Mikail ro-
lündeki TV dizilerinden tanõdõk Serkan Kes-
kin’in ve profesyonellere taş çõkartõrcasõna Gü-
lefer anneyi canlandõran, Hopalõ amatör teyze
Raife Yenigül’ün oyunlarõ da akõlda iz bõrakõ-
yor.1990’larõn üstlerine göçtüğü, yalnõzlõkla ku-
şatõlmõş Yusuf-Eka çiftinin hikâyesini, doğal ola-
rak acemiliklerle dolu bir ilk filmden beklen-
meyecek kadar ölçülü biçili, yalõn, insancõl ve et-
kileyici bir anlatõmla sinemalaştõran, genç yö-
netmen senarist Özcan Alper’in ölüm tarafõndan
sarõp sarmalanmõş, kekremsi bir tat alarak çõktõ-
ğõmõz bu Sonbahar’õ, ekrandan iki kahramanõ-
mõzõn ayrõ düştükleri bir gece vakti, kendi baş-
larõna seyrettikleri Rus yapõmõ Vanya Dayõ’dan
yayõlan ‘her şeye rağmen yaşamak’ mealine uy-
gun bir genel umudu ve insancõllõğõ da barõndõ-
rõyor. Yusuf’un Eka’nõn penceresinden görüldüğü
o Karadeniz’in tsunamiden farksõz, korkunç
dalgalarõna karşõ, iskelede durduğu sahne gibi-
sinden yõğõnla etkileyici sahne içeren Sonbahar,
herhalde meraklõsõnõn kaçõrmayacağõ türden, iz
bõrakan ve kuşkusuz yõlõn en iyi yerli filmlerin-
den biri bizce. (F tipi döneminin üç isimli o Ada-
let Bakanõ’nõn da bu Sonbahar’õ seyretmesini di-
lerdim.)
Yönetmen,
senaryo: Özcan
Alper / Kamera: Feza
Çaldõran / Oyuncular: A.
Onur Saylak, Megi
Kobaladze, Raife Yenigül,
Serkan Keskin, Nino
Lejava, Cihan Çamkerten,
Sibel Öz, Yaşar Güven /
Kuzey Film 2007
(Tiglon)
Sonbahar
Genç yönetmen Özcan Alper’in yazõp yönettiği,1990’larõn acõlõ
kuşağõna adanmõş, Altõn Koza’lõ, ödül rekortmeni ‘ilk film’i
Sonbahar bugün gösterimde.
SonbaharTiflis’tenödülledöndü
Kültür Servisi - Ulusal ve uluslararasõ fes-
tivallerde bugüne kadar toplam 9 ödül alan
“Sonbahar” filmi; geçtiğimiz pazar gece-
si ödül töreniyle sona eren “9. Uluslarara-
sı Tiflis Film Festivali”nden ödülle döndü.
Altõn Prometheus Ödülü’nü Sõrp asõllõ yö-
netmen Stefan Arsenijevic’in “Love and
Other Cirimes” filmiyle aldõğõ festivalde,
Özcan Alper’in yazõp yönettiği Sonbahar
“Gümüş Prometheus” ödülüne değer gö-
rüldü. Adana Altõn Koza’da en iyi film ödü-
lünü kazanan Sonbahar; Locarno, Roma Med
Film, Antalya Avrasya ve Gezici Festi-
val’den de çeşitli ödüller almõştõ.
Hayata Dönüş’le gelen bir ölüm
Aziz Nesin 93 yaşında
İstanbul Haber Servisi -
Yazar Aziz Nesin, 93. yaş
gününde düzenlenecek kutlama
töreniyle anõlacak. Nesin Vakfõ
yararõna bugün Armada Otel’de
gerçekleştirilecek izlence, saat
19.00’da başlayacak. Gecede Aziz Nesin’in
oğlu Ali Nesin ile 68’liler Birliği Vakfõ
Başkanõ Sönmez Targan birer konuşma
yapacak. Sunuculuğunu Deniz Özen’in
üstleneceği geceye sanatçõ Müjdat Gezen,
Çağdaş Müzik Topluluğu, Yaşar Kurt ve
Orkestrasõ ile Serhad Raşa da katõlacak.
Dünya Edebiyatı Sempozyumu
Kültür Servisi - Varlõk dergisinin 75.
yõldönümü etkinlikleri kapsamõnda
Santralistanbul’da düzenlenen ‘Aralõkta Dünya
Edebiyatõ Sempozyumu’, dün İstanbul Bilgi
Üniversitesi Rektörü Aydõn Uğur’un yaptõğõ
açõlõş konuşmasõyla başladõ. “Dünya
edebiyatõndaki ‘dünya’ nasõl kurulur? Bu
dünyanõn merkezleri, çeperleri nerededir,
yazõnõn ulusla ve kozmopolitlikle ilişkisi nedir?
Dünya yazõnõnõn eleştirisi nasõl yapõlõr?
Kurallarõ var mõdõr ya da olmalõ mõdõr”
sorularõna Bülent Somay, Bruce Robbins,
Süreyya Evren, Jale Parla, Martin Puchner, Efe
Çakmak, Pascale Casanova ve Péter
Dávidházi’nin konuşmacõ olarak katõlacaklarõ
panellerde yanõt arayacaklarõ etkinlik,
cumartesi Harvard Üniversitesi’nden David
Damrosch’un yöneteceği ve öğrencilerin
katõlacağõ yuvarlak masa tartõşmasõyla sona
erecek. (0 212 444 0 428)
Çinli yazarlar ülkemizdeydi
Kültür Servisi - Çin Halk Cumhuriyeti
Yazarlar Birliği üyesi yazarlar, Türkiye
Yazarlar Sendikasõ’nõn davetlisi olarak
Türkiye’ye geldi. Yazarlar Birliği Divan
Başkanõ Zhang Shengyou başkanlõğõndaki
yazarlar, TYS’nin Beşiktaş’taki genel
merkezini ziyaret ederek, yönetim kurulu
üyeleriyle görüştü. Yazarlar Birliği kurulunda
Zhang Shengyou’nun yanõ sõra şair Ban Gua,
romancõ Li Jing, denemeci Li Ping, Halkõn
Edebiyatõ Yayõnlarõ editörü Yan Han
bulunuyordu. Türkiye’de ilk kez bir yazar
örgütüyle resmi görüşme yapan Çin Halk
Cumhuriyeti Yazarlar Birliği ile TYS,
önümüzdeki günlerde karşõlõklõ yazõnsal ve
kültürel etkinlikler yapmak için anlaşma
imzalayacaklar.
Otto Santral’da: Kruder ile Truby
Kültür Servisi - Çok ender bir araya gelen
dünyaca ünlü DJ’ler Peter Kruder ile Rainer
Truby, Lounge 102 etkinlikleri çerçevesinde 20
Aralõk Cumartesi akşamõ Santral İstanbul’daki
Otto Santral’da birlikte çalacaklar. Lounge
müzik türünde çeşitli çalõşmalara imzasõnõ
atmõş yapõmcõ Kruder, “soundtrack”lerin yanõ
sõra Depeche Mode, Madonna ve Roni Size
gibi tanõnmõş sanatçõlar için “remix”ler
yapmõştõ. 1998’de dünyanõn en iyi DJ’si olarak
açõklanan Truby ise “downtemp” ve hip-hop
müzik türlerinin yanõ sõra elektronik müzikle
cazõ birleştirmesiyle tanõnõyor.
Ö
zcan Alper’in “Sabırsızlık za-
manının güzel çocuklarına” ada-
dõğõ filmini izledim. Günlerdir et-
kisinden, içimde koparttõğõ fõrtõnalardan
uzaklaşamõyorum… Dünya festivallerinde
ödül üzerine ödül kazanmõş olabilir… Benim
filmden çok etkilenmemin nedeni çok az söz-
cükle çok şey anlatmasõ… Slogan, politik
söylem, mesaj tuzaklarõna düşmemesi…
Duygudan ve duyarlõktan korkmamasõ… Ki-
şilerini suskunlukla “konuşturması...” Re-
feranslarõnõ edebiyatla bütünlemesi… Ha-
pishaneyi, uçsuz bucaksõz dağlarla, son-
suzluğa açõlan vadilerle yaylalarla anlatma-
sõ… O muhteşem doğaya, õşõğa, rüzgâra, bu-
luta, sise, kara saygõ ve sevgiyle yanaşõrken
bunca önemli bir rol vermesi… Kişilerin sa-
hiciliğine beni inandõrmasõ… Emeği geçen
herkesi kutluyorum.
‘Sonbahar’ıgörün!
Robert Sturua’nın
“Asker, Aşk,
Korumacı… Ve Başkan”
adlı oyunundan.