07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 ARALIK 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Suratına İki Kirli Pabuç Yeter mi? Bekledim birinin çıkmasını!.. Beş yıldır Irak halkı adına birinin Bush adlı adama hak ettiği der- si vermesini!.. Milyonlarca insan öldürüldü, milyonlarcası evin- den, barkından, sağlığından, çoluk çocuğundan oldu... Tutturmuştu ille de Irak’a girip, Saddam’ı yakalayıp cezalandıracak!. Yüzbinlik ordusu, to- pu, uçağı, tankıyla geldi Irak’ı ele geçirdi. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden Irak halkını ta- rihiyle, güzellikleriyle yok etmek, ezmek istedi... Başardı da!.. Önce Irak’taki özgürlük savaşçıla- rını sindirdi, kendine yalakalar üretti, 21. yüzyıla yakışmayan bir sömürge düzeni kurdu. Ya biz ne yaptık? Hiç! Seyirci kaldık, komşumu- zun durumuna... Neyse ki ortak olmadık Bush’un heveslerine... Yine de bir halkın böyle düşman- ca ezilmesini seyretmekle yetindik. Bize yakışan, bağımsız bir Cumhuriyet olarak bize yakışan, da- ha işin başında karşı çıkmaktı. Yanı başımızdaki yüzyıllarca kardeş olarak yaşadığımız Irak halkı- na karşı girişilen bu ahlaksızca saldırıya dur di- yebilmekti. Şimdi işi bitti, kapı kapı gezip vedalaşıyor... Bir ay bile kalmadı çekip gidecek Dallas’taki baba- sının çiftliğine, yan gelip oturacak, ardında bıraktığı milyonlarca ölüyü, milyonlarca ezilmiş, yok edil- miş bir tarihsel ülkeyi, toplumu kendi eliyle nasıl düşmanca kıydığını unutarak!.. İnsan soruyor, yok mu yüce bir adalet divanı, ulus- larüstü bir mahkeme, kimse hesap sormayacak mı?.. Daha işin başında uzmanlar söylemediler mi, Irak’ta nükleer silahlanma yok diye!.. Petrol uğru- na, özel hesap uğruna ücretli askerleriyle gelip ta- rihin en büyük soykırımını başarmak!.. Neyse sonunda biri çıktı, bir gazeteci, bir yazar... Ülkesinin öcünü almak isteyen bir Irak yurttaşı!.. Basın toplantısı yapan Bush’un suratına ayak- kabılarını fırlattı... “Güle güle git demek işte böy- le olur” dedi. Milyonlarca yurttaşının adına işte sa- na ‘veda’ dersi dercesine!.. Bir değil, iki kirli pa- bucu kafasına yiyen bir başka dünya lideri tarih- te var mıdır? Böyle bir veda töreni daha önce hiç yaşanmış mıdır? TV’ler her sabah, her akşam gösterdi. Kafası- nı eğerek papuçlardan kendisini koruduğunu!.. Sonra da pişkin pişkin güldüğünü!.. Utanmak ne kelime?.. Boşuna mı akan kanlar, işkenceler, zulümler, beş yıl boyunca suçsuz bir halkın çektiği acılar?.. Boşuna mı?.. Bush Amerikası’nın tarihe, insana, demokrasiye karşı işlediği suçların hesabının sorulmaması, boşuna mı? İki kirli pabuç yeter mi?.. PENCERE İlhami Soysal’ın Uyarısı... İlhami tam da zamanında çıkageldi... Arka kapaktaki fotoğrafına baktım, elinde sigara, gözlüklerinin arkasından gülümsüyor... Kaç yıl oldu İlhami Soysal’ı yitireli?.. 1992’de Ayvalık yakınlarında pis bir trafik ka- zasına kurban gitmişti... İlhami’nin yeniden basılan ünlü kitabının adı: “Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler” (Bengi Yayınevi) Çoktan beri bu köşede kitaplara ilişkin tanıtım yapılmıyor; oysa o kadar çok ve öylesine değerli yapıtlar yayımlanıyor ki... Cumhuriyet tanıtım işlevini üstleniyor... Ancak sevgili İlhami birdenbire yıllar ötesinden çıkagelip de ‘Merhaba’ deyince dayanamadım... Peki, neden çıkagelmişti İlhami?.. Çünkü bugün Kurtuluş Savaşı’ndakilerden be- ter işbirlikçiler ortalığı sarmış bulunuyorlar... ‘Mütareke Aydınları’ belki de işbirlikçilikte ‘ma- zur’ idiler... O dönemde ortalığı öylesine bir umutsuzluk sar- mıştı ki işgalciyle anlaşmaktan gayrı bir çıkar yolu düşünmek çoğu kişiye delilik gibi görünüyordu... İşte bugünkü Irak’ın hali... Zavallı halk bir gazetecinin işgalciye ayakkabısını fırlatmasıyla teselli bulup oyalanıyor... Dünya egemeni düşman, ülkenin başkenti İs- tanbul’u 1920’de işgal etmiş... Çaresizlik her yanı sarmış... Anadolu’da direnişe geçenleri çılgın sayarak karşısına çıkmak, işbirlikçilik sayılsa da, bağışlanır bir yanını bulmak olanağı yok mu?.. Yu bugün?.. Bugünkü işbirlikçi ‘Mütareke Aydını’ndan be- ter... İlhami’nin kitabına “Sunuş”u yazan Dr. Sipa- hi Çataltepe söze şöyle başlıyor: “İlhami Soysal’ın ‘İşbirlikçiler’ adlı bu kitabının yeniden yayımlanmasının önemli sebeplerinden birisi, işbirlikçi denilen kişilerin son 15-20 yıl içe- risinde çok mesafe almalarıdır. Bunların, kurdukları sivil toplum kuruluşları ile, özellikle vakıflar, der- nekler, özel üniversiteler ve medya kuruluşları ile toplumda etkili olmaya başlamış bulunmalarıdır.” Kısaca vurgularsak Lozan’da Lord Curzon, İs- met Paşa’ya ne demişti: - Sana verdiklerimi şimdi cebime koyuyorum, bunların hepsini sırası geldikçe birer birer çıka- racağım... Batı emperyalizmi, Lozan’da verdiklerini geri al- mak için zamanlamanın geldiğini düşünüyor... Doğaldır ki işbirlikçiler dün olduğu gibi bugün de varlar... Önümüzdeki günlerde daha da artıp güçlene- cekler... Eylemlerini yürütecekler... Çünkü dışardan her biçimde (maddi-manevi) destekleniyorlar... Temel sorun onlar değildir, Türkiye’de bağım- sız-laik cumhuriyeti savunup koruyabilecek olan ulusal güçlerin bilinçsizliğidir... Önce kendi içimizde bu bilinçsizliği aşarak bir- leşmenin ve güçlenmenin gerçekleşmesini sağ- lamak gerek... Kimbilir, belki de İlhami bu amaçla uyarı için çı- kageldi, kitabıyla hepimize merhaba diyor... S iyaset; topluma ve insanlõğa hiz- met için kullanõlmasõ gereken bir “yönetim sanatıdır”. Bir fark- lõ anlatõmla siyaset; çaresizlik de- ğil; karşõlaşõlan her sorun karşõ- sõnda çözüm üretme yeteneğidir. Siyaset; ülkenin ve gençlerin yarõnlarõ için proje üretim alanõ olarak algõlanmalõdõr. Siyaseti sürekli yapõlmasõ gereken bir meslek olarak anlayan yaklaşõm; temelde toplumun yarõnlarõnõ hazõrlamaya çalõş- maktan çok, kendi geleceğini planlama an- layõşõnõ öngörmektedir. Bu anlayõş; ülke- yi de, toplumu da ileriye götürmek bir ya- na, geriye sürüklemek sonucunu doğurur. Siyasette üretemeyenler, esasõnda siya- seti ve siyasetin değerlerini tüketirler. Milli gelirin arttõrõlmasõ, bunun hakça paylaşõlmasõ, yatõrõm-istihdam ve üretimin toplumun refah düzeyini yükseltecek, fert- lerin yaşam kalitesini üst noktalara taşõ- yacak bir disiplin içinde planlanmasõ; si- yasetin ve siyasetçinin yapmasõ gerekeni an- lattõğõ gibi toplumun da beklentisini kar- şõlayacak ve geleceğini yönlendirecektir. Evsize ev, işsize iş, okumak isteyene okul, üretmek isteyene tezgâh, tüketmek is- teyene satõn alma gücü ve özgürlük isteyene de korkusuz yaşama alanõ hazõrlamayõ ön- gören çabalarõn ortak paydasõ siyasettir. Siyaset kurumunun üretim, verimlilik, ka- lite kavramlarõnõ yaşama geçirmesinde kullandõğõ en etkili araç; siyasi partilerdir. Siyaset kurumuna ve siyasetçiye tanõnan ayrõcalõğõn, sağlanan kolaylõğõn hareket noktasõ; siyasetin halka hizmet anlayõşõy- la ve halk yararõna yapõlmasõ gereken bir kamusal hizmet ve iş olmasõdõr. Bir toplumun üretim ilişkileri siyasal ya- põsõnõ, siyasal yapõsõ da üretim ilişkilerini etkilemektedir. Siyaset bilimcisi Duverger’e göre; üre- tim arttõkça, refah yaygõnlaştõkça ve eko- nomik düzey yükseldikçe “diktatörlük” tehdit ve tehlikesi de azalõr. Demokratikleşme ve sanayileşme; bera- berinde sosyal haklarõ toplumsal talebin vazgeçilmezi haline getirmiştir. Toplumsal talebin karşõlanmasõnda siyaset kurumunun kullandõğõ etkili araçlarõn başõnda; sosyal politika uygulamalarõ gelmektedir. Sosyal politika uygulamalarõ; toplumsal barõşõn, da- yanõşmanõn ve birlikte yaşama alõşkanlõ- ğõnõn da temel altyapõsõnõ hazõrlamaktadõr. Ekonomisi güçlü, üretim ilişkileri sağlõklõ, kişi başõna düşen milli geliri yüksek, sen- dikal örgütlenme özgürlüğü sağlanmõş toplumlarda; birbirini dengeleyen top- lumsal güçler oluşur. Toplumsal güç; demokrasinin iç dina- miklerini meydana getirir. İşçi-işveren örgütleri, sivil toplum ku- ruluşlarõ, gönüllü yapõlanmalar ve siyasi partiler çoğulcu, çoksesli, saydam ve ka- tõlõmcõ demokrasinin denge unsurlarõdõrlar. Demokrasi; bu toplumsal dengeler üze- rinde işlevsel hale gelir ve toplumun ortak değerlerine dönüşür. Sosyolojik denge; toplumsal taleplerle si- yaset kurumunun olaylara bakõş ve yakla- şõmõnõn ortak paydasõdõr. Milli irade; çoğunluğun azõnlõk üzerin- de egemenlik kurmasõ değildir. Demokra- silerde esas olan çoğunluk değil; azõnlõk- larõn haklarõnõn güvence altõna alõnmasõ ve azõnlõklarõn çoğunluk olacaklarõ yollarõn da açõk tutulmasõdõr. Demokrasilerde siyasal iktidarlar; ken- dilerini ayakta tutma ve bir seçim daha ka- zanmanõn yollarõnõ arama yerine azõnlõğõn da sahibi olduğu haklarõ koruma imajõnõ topluma yerleştirerek adil bir uygulama içinde olduğunu göstermelidir. Demokra- silerde siyasal iktidarlar kendilerini mutlak egemen görmemeli, yönetimi anayasal kurumlarla, sosyal sõnõflarla katõlõmcõ bir anlayõşla paylaşmalõdõr. Ahlakın vazgeçilmezliği Siyaset; kamu hizmeti anlayõşõyla kamu yararõnõ esas alan bir hizmet alanõdõr. Si- yasetin ve siyasetçinin düşmanõ yolsuzluk, usulsüzlük, haksõzlõk, adaletsizlik, yoz- laşma, çürüme ve etik dõşõ uygulamalardõr. Siyaseti gözden düşüren ve halkõ siya- setten soğutan en önemli etken; siyasi uy- gulamalarõn toplumu çürümeye, yozlaş- maya iterek ahlaklõ davranõşõ istisna ve ah- laksõzlõğõ da kural haline getirmesidir. Siyaset; bir yönüyle de hak edene hak et- tiğini vermek, adaletli davranõşõ bir yaşam biçimine dönüştürmektir. Siyasetin önceliği ahlak olmalõdõr. Ahlak; siyasetin sağlam taşõyõcõ sütunlarõdõr. Si- yasetten ahlakõ çõkardõğõmõz zaman geriye “ahlaksızlık” kalõr. Ahlak; özde toplumsal kurumlarõ yara- tan bir değerler bütünüdür. Topluma hiz- met götürme kurumu olan siyasette ise ah- lak en öncelikli sõrayõ almalõdõr. Siyasetin erdemi; erdemli işlerin içinde yer almasõdõr. Bu bağlamda; siyasetin “yalanı” tolere etmesi; “ahlak krizine” ne- den olur. Siyasete girmek ya da siyasette kalmak için “yalan” söylemek; toplumu aldat- maktõr. Siyasette ahlakõ egemen kõlmak için öncelikle yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasa- sõzlõğõ ortadan kaldõrmak gerekir. En büyük tehlike ise; bizzat siyaset kurumunun yol- suzluğa bulaşmasõ, yoksulluğu yaygõnlaş- tõrmasõ ve yasasõzlõğõ da kendisine ilke edin- mesidir. Eğer; bir siyasal iktidar kendi hukukunu inşa etmeye çalõşõrsa, yani hukuka uyaca- ğõ yerde hukuku kendisine uydurmaya kalkarsa; ahlak sõnõrlarõnõn dõşõna çõkmõş olur. Uygarlõklarõn ve kültürlerin çöküşü; de- mokrasinin yozlaşmasõ, halkõn demokra- siden umudunu kesmesi, siyasal iktidarla- rõn çõkar ilişkileri ağõna girmesi ve kendi hu- kukunu inşa etmeye kalkmasõ sonucunda oluşur. Demokrasilerde siyasal partileri yönete- cek kişilerin, ahlaki özelliklerinin en üst se- viyede olmasõ gerekir. Siyasetçiler; özel amaç ve çõkarlara de- ğil; toplumun refahõna ve çõkarlarõna hiz- met etmelidir. Atatürk ahlaklı insanları siyasete da- vet etmek için şöyle diyor: “Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bek- leyen sonuç; niteliksiz insanlar tarafın- dan yönetilmeye razı olmaktır…” Aynõ şekilde Atatürk, en büyük eserimdir dedi- ği Cumhuriyeti, “Cumhuriyet fazilettir, ahlaktır” diye tanõmlõyor. Sonuç olarak; siyasetin gõdasõ deği- şimdir. Değişim siyasetin oksijenidir. Tür- kiye’de değişim zamanõ gelmiştir. Aydõnlar, projeci insanlar, bu ülke hak- kõnda söyleyebilecek sözü olanlar siyase- te katõlmalõ ve ağõrlõğõnõ koymalõdõrlar. Al- bert Einstein, “Hiçbir sorun, o sorunu yaratan zihniyetle çözülemez” diyor. Türkiye’de de yeni zihniyetin, yeni bakõş açõsõnõn, yeni anlayõşõn ülke yönetimine ta- lip olmasõnõn zamanõ gelmiştir. Siyaset, Üretim, Ahlak… Hüseyin ASLAN Uygarlõklarõn ve kültürlerin çöküşü, demokrasinin yozlaşmasõ; halkõn demokrasiden umudunu kesmesi, siyasal iktidarlarõn çõkar ilişkileri ağõna girmesi ve kendi hukukunu inşa etmeye kalkmasõ sonucunda oluşur. Seçimde Meşruiyet... 29 Mart 2009 Yerel se- çimleri üzerindeki şaibe, beni 1950 Yerel Seçimle- ri’ne götürdü. O gün Ayva- lõk’taki Tõfõllar, Hacõ Veli- ler köylerinin ortak sandõ- ğõnõn başkanõydõm. CHP ve DP’den de 2’şer sandõk ku- rulu üyesi vardõ... İlçe Seçim Kurulu başkanlarõ yargõç- lardan oluşturuluyordu. Se- çim yönetmeliği kitapçõğõnõ Ayvalõk’taki Yargõç Remzi Bey’den aldõm ve büyük bir titizlikle, herkesin orta- sõnda yüksek sesle okuyarak harfi harfine uyguladõm. Sandõk ilkokulun girişinde, oy kullanma yeri derslik- teydi... Her türlü siyasal parti rozet ve amblemleri yasaktõ ama CHP temsilci- si, Bağyüzü köyünün ileri geleni Halil Kırağa, o gör- kemli gövdesinin yakasõn- daki kocaman 6 Ok’u bir türlü çõkarmak istemiyordu. “Halil Ağa, bak kanun ne diyor”, deyip yasayõ gösterdiğimde, istemeye is- temeye ve köylüler karşõ- sõnda uyarõlmaktan bozu- larak rozetini çõkardõ. Köylüler, sandõktan 5 m. ötede kireçle çizdiğim sõnõ- ra dek yaklaşõp tüm işlem- leri izleyebiliyorlardõ. Kadõnõn biri oy kullan- mak için girdiği derslikten bir türlü çõkmadõ ve sonun- da içeriden “Huuu...” diye çekingen bir ses geldi. Her 2 partinin temsilcilerinden 1’er kişi alõp içeriye girdim. Kadõncağõz çömelmiş, elin- deki zarfõ yerdeki kilimin al- tõna sokmuş, korkarak bek- liyordu. Durumu bir tuta- nakla saptayõp zarfõ sandõğa birlikte attõk. Saat 17.00’de sandõğõ açõp oylarõ teker te- ker sağa ve sola göstererek yüksek sesle okudum. Her 2 köyün toplam oy sayõsõ 167, oylamaya katõ- lanlar 164 kişi idi. Hacõ Ve- liler dik bir yokuşun aşağõ- sõndaydõ, yaşlõlarõnõ sõrtla- rõnda taşõyõp getirmişlerdi. Oylamaya katõlmayan 3 ki- şiden 1’i çok yaşlõ ve hasta, öbürü Dõkõlõ taraflarõnda hayvanlarõ otlatmakta, so- nuncusu da “damda” (ha- piste) olarak bildirildi. Ka- tõlõm, ilgi böylesine idi! Sonuçta, yeni kurulan DP’nin muhtar adayõ Nasuh Aslan kazandõ. Ama daha da önemlisi, hiç kimsenin gõkõ çõkmadõ! Köy çapõnda, iktidar sessizce el değiştir- di. Çünkü haksõzlõk yapõl- madõ. Çünkü hukuk çiğ- nenmedi... Çünkü seçim yargõ denetiminde yapõldõ. Ne var ki, sonrasõ acõ ol- du. Seçimle gelen seçimle gidemedi... İktidar sarhoş- luğu pahalõya oturdu. Men- deres 2’nci, 3’üncü, 4’üncü hükümetleri için tek başõna güvenoyu istemeye, TBMM’nin yetkilerini Tah- kikat Komisyonu’na ver- meye kalktõ. Hukuk, kur- nazlõğa gelmez, kendisiyle oynamaya kalkanõ kötü çar- par. Muhalefet lideri olarak İsmet İnönü, “Siz ihtilali meşru kıldınız” dediğinde yerden göğe haklõydõ ve öylece meşruiyetin gerçek yerini de belirtmiş oluyordu. Olaylardan ders alma- mak, hukuka meydan oku- mayõ yinelemek akõllõ işi değildir. Adamõ ABD bile kurtaramaz. Bugün bu kat- merli yanlõşõ inatla yinele- yen bir iktidar karşõsõndayõz. Yargõ düşmanõ olduğunu her davranõşõyla kanõtlayan bu AKP iktidarõ, seçimler- den yargõ güvencesini çekip yerine, kendisine bağõmlõ Yüksek Seçim Kurulu’nu getirdi. 29 Mart yerel se- çimlerine şimdiden gölge düşürdü. Nereden kaynak- landõğõ bilinmeyen 6 milyon seçmen -ne sihirdir ne ke- ramet, el çabukluğu marifet deyip- zõpp.. diye ortaya çõ- kõverdi! Meşruiyet nerede? Meş- ruiyet, harõl harõl Atatürk- çüleri, Cumhuriyetçileri, ulusalcõlarõ arayan, imam- dan muaddel Ergenekon savcõsõnda mõ? O da binmiş bir alamete... Yolculuk ne- reye? İsmet İnönü, “Sizi ben bile kurtaramam” de- mişti... Ankara’da yargõçlar var!.. Şimdiki Amerikano- filleri ABD bile kurtarabi- lecek mi?.. Alpaslan BERKTAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle