Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 18 ARALIK 2008 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Suratına İki Kirli
Pabuç Yeter mi?
Bekledim birinin çıkmasını!.. Beş yıldır Irak
halkı adına birinin Bush adlı adama hak ettiği der-
si vermesini!..
Milyonlarca insan öldürüldü, milyonlarcası evin-
den, barkından, sağlığından, çoluk çocuğundan
oldu... Tutturmuştu ille de Irak’a girip, Saddam’ı
yakalayıp cezalandıracak!. Yüzbinlik ordusu, to-
pu, uçağı, tankıyla geldi Irak’ı ele geçirdi. Kadın,
erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden Irak halkını ta-
rihiyle, güzellikleriyle yok etmek, ezmek istedi...
Başardı da!.. Önce Irak’taki özgürlük savaşçıla-
rını sindirdi, kendine yalakalar üretti, 21. yüzyıla
yakışmayan bir sömürge düzeni kurdu.
Ya biz ne yaptık? Hiç! Seyirci kaldık, komşumu-
zun durumuna... Neyse ki ortak olmadık Bush’un
heveslerine... Yine de bir halkın böyle düşman-
ca ezilmesini seyretmekle yetindik. Bize yakışan,
bağımsız bir Cumhuriyet olarak bize yakışan, da-
ha işin başında karşı çıkmaktı. Yanı başımızdaki
yüzyıllarca kardeş olarak yaşadığımız Irak halkı-
na karşı girişilen bu ahlaksızca saldırıya dur di-
yebilmekti.
Şimdi işi bitti, kapı kapı gezip vedalaşıyor... Bir
ay bile kalmadı çekip gidecek Dallas’taki baba-
sının çiftliğine, yan gelip oturacak, ardında bıraktığı
milyonlarca ölüyü, milyonlarca ezilmiş, yok edil-
miş bir tarihsel ülkeyi, toplumu kendi eliyle nasıl
düşmanca kıydığını unutarak!..
İnsan soruyor, yok mu yüce bir adalet divanı, ulus-
larüstü bir mahkeme, kimse hesap sormayacak
mı?.. Daha işin başında uzmanlar söylemediler mi,
Irak’ta nükleer silahlanma yok diye!.. Petrol uğru-
na, özel hesap uğruna ücretli askerleriyle gelip ta-
rihin en büyük soykırımını başarmak!..
Neyse sonunda biri çıktı, bir gazeteci, bir yazar...
Ülkesinin öcünü almak isteyen bir Irak yurttaşı!..
Basın toplantısı yapan Bush’un suratına ayak-
kabılarını fırlattı... “Güle güle git demek işte böy-
le olur” dedi. Milyonlarca yurttaşının adına işte sa-
na ‘veda’ dersi dercesine!.. Bir değil, iki kirli pa-
bucu kafasına yiyen bir başka dünya lideri tarih-
te var mıdır? Böyle bir veda töreni daha önce hiç
yaşanmış mıdır?
TV’ler her sabah, her akşam gösterdi. Kafası-
nı eğerek papuçlardan kendisini koruduğunu!..
Sonra da pişkin pişkin güldüğünü!.. Utanmak ne
kelime?..
Boşuna mı akan kanlar, işkenceler, zulümler, beş
yıl boyunca suçsuz bir halkın çektiği acılar?..
Boşuna mı?.. Bush Amerikası’nın tarihe, insana,
demokrasiye karşı işlediği suçların hesabının
sorulmaması, boşuna mı?
İki kirli pabuç yeter mi?..
PENCERE
İlhami Soysal’ın
Uyarısı...
İlhami tam da zamanında çıkageldi...
Arka kapaktaki fotoğrafına baktım, elinde sigara,
gözlüklerinin arkasından gülümsüyor...
Kaç yıl oldu İlhami Soysal’ı yitireli?..
1992’de Ayvalık yakınlarında pis bir trafik ka-
zasına kurban gitmişti...
İlhami’nin yeniden basılan ünlü kitabının adı:
“Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler”
(Bengi Yayınevi)
Çoktan beri bu köşede kitaplara ilişkin tanıtım
yapılmıyor; oysa o kadar çok ve öylesine değerli
yapıtlar yayımlanıyor ki...
Cumhuriyet tanıtım işlevini üstleniyor...
Ancak sevgili İlhami birdenbire yıllar ötesinden
çıkagelip de ‘Merhaba’ deyince dayanamadım...
Peki, neden çıkagelmişti İlhami?..
Çünkü bugün Kurtuluş Savaşı’ndakilerden be-
ter işbirlikçiler ortalığı sarmış bulunuyorlar...
‘Mütareke Aydınları’ belki de işbirlikçilikte ‘ma-
zur’ idiler...
O dönemde ortalığı öylesine bir umutsuzluk sar-
mıştı ki işgalciyle anlaşmaktan gayrı bir çıkar yolu
düşünmek çoğu kişiye delilik gibi görünüyordu...
İşte bugünkü Irak’ın hali...
Zavallı halk bir gazetecinin işgalciye ayakkabısını
fırlatmasıyla teselli bulup oyalanıyor...
Dünya egemeni düşman, ülkenin başkenti İs-
tanbul’u 1920’de işgal etmiş...
Çaresizlik her yanı sarmış...
Anadolu’da direnişe geçenleri çılgın sayarak
karşısına çıkmak, işbirlikçilik sayılsa da, bağışlanır
bir yanını bulmak olanağı yok mu?..
Yu bugün?..
Bugünkü işbirlikçi ‘Mütareke Aydını’ndan be-
ter...
İlhami’nin kitabına “Sunuş”u yazan Dr. Sipa-
hi Çataltepe söze şöyle başlıyor:
“İlhami Soysal’ın ‘İşbirlikçiler’ adlı bu kitabının
yeniden yayımlanmasının önemli sebeplerinden
birisi, işbirlikçi denilen kişilerin son 15-20 yıl içe-
risinde çok mesafe almalarıdır. Bunların, kurdukları
sivil toplum kuruluşları ile, özellikle vakıflar, der-
nekler, özel üniversiteler ve medya kuruluşları ile
toplumda etkili olmaya başlamış bulunmalarıdır.”
Kısaca vurgularsak Lozan’da Lord Curzon, İs-
met Paşa’ya ne demişti:
- Sana verdiklerimi şimdi cebime koyuyorum,
bunların hepsini sırası geldikçe birer birer çıka-
racağım...
Batı emperyalizmi, Lozan’da verdiklerini geri al-
mak için zamanlamanın geldiğini düşünüyor...
Doğaldır ki işbirlikçiler dün olduğu gibi bugün
de varlar...
Önümüzdeki günlerde daha da artıp güçlene-
cekler...
Eylemlerini yürütecekler...
Çünkü dışardan her biçimde (maddi-manevi)
destekleniyorlar...
Temel sorun onlar değildir, Türkiye’de bağım-
sız-laik cumhuriyeti savunup koruyabilecek olan
ulusal güçlerin bilinçsizliğidir...
Önce kendi içimizde bu bilinçsizliği aşarak bir-
leşmenin ve güçlenmenin gerçekleşmesini sağ-
lamak gerek...
Kimbilir, belki de İlhami bu amaçla uyarı için çı-
kageldi, kitabıyla hepimize merhaba diyor...
S
iyaset; topluma ve insanlõğa hiz-
met için kullanõlmasõ gereken bir
“yönetim sanatıdır”. Bir fark-
lõ anlatõmla siyaset; çaresizlik de-
ğil; karşõlaşõlan her sorun karşõ-
sõnda çözüm üretme yeteneğidir.
Siyaset; ülkenin ve gençlerin yarõnlarõ için
proje üretim alanõ olarak algõlanmalõdõr.
Siyaseti sürekli yapõlmasõ gereken bir
meslek olarak anlayan yaklaşõm; temelde
toplumun yarõnlarõnõ hazõrlamaya çalõş-
maktan çok, kendi geleceğini planlama an-
layõşõnõ öngörmektedir. Bu anlayõş; ülke-
yi de, toplumu da ileriye götürmek bir ya-
na, geriye sürüklemek sonucunu doğurur.
Siyasette üretemeyenler, esasõnda siya-
seti ve siyasetin değerlerini tüketirler.
Milli gelirin arttõrõlmasõ, bunun hakça
paylaşõlmasõ, yatõrõm-istihdam ve üretimin
toplumun refah düzeyini yükseltecek, fert-
lerin yaşam kalitesini üst noktalara taşõ-
yacak bir disiplin içinde planlanmasõ; si-
yasetin ve siyasetçinin yapmasõ gerekeni an-
lattõğõ gibi toplumun da beklentisini kar-
şõlayacak ve geleceğini yönlendirecektir.
Evsize ev, işsize iş, okumak isteyene
okul, üretmek isteyene tezgâh, tüketmek is-
teyene satõn alma gücü ve özgürlük isteyene
de korkusuz yaşama alanõ hazõrlamayõ ön-
gören çabalarõn ortak paydasõ siyasettir.
Siyaset kurumunun üretim, verimlilik, ka-
lite kavramlarõnõ yaşama geçirmesinde
kullandõğõ en etkili araç; siyasi partilerdir.
Siyaset kurumuna ve siyasetçiye tanõnan
ayrõcalõğõn, sağlanan kolaylõğõn hareket
noktasõ; siyasetin halka hizmet anlayõşõy-
la ve halk yararõna yapõlmasõ gereken bir
kamusal hizmet ve iş olmasõdõr.
Bir toplumun üretim ilişkileri siyasal ya-
põsõnõ, siyasal yapõsõ da üretim ilişkilerini
etkilemektedir.
Siyaset bilimcisi Duverger’e göre; üre-
tim arttõkça, refah yaygõnlaştõkça ve eko-
nomik düzey yükseldikçe “diktatörlük”
tehdit ve tehlikesi de azalõr.
Demokratikleşme ve sanayileşme; bera-
berinde sosyal haklarõ toplumsal talebin
vazgeçilmezi haline getirmiştir. Toplumsal
talebin karşõlanmasõnda siyaset kurumunun
kullandõğõ etkili araçlarõn başõnda; sosyal
politika uygulamalarõ gelmektedir. Sosyal
politika uygulamalarõ; toplumsal barõşõn, da-
yanõşmanõn ve birlikte yaşama alõşkanlõ-
ğõnõn da temel altyapõsõnõ hazõrlamaktadõr.
Ekonomisi güçlü, üretim ilişkileri sağlõklõ,
kişi başõna düşen milli geliri yüksek, sen-
dikal örgütlenme özgürlüğü sağlanmõş
toplumlarda; birbirini dengeleyen top-
lumsal güçler oluşur.
Toplumsal güç; demokrasinin iç dina-
miklerini meydana getirir.
İşçi-işveren örgütleri, sivil toplum ku-
ruluşlarõ, gönüllü yapõlanmalar ve siyasi
partiler çoğulcu, çoksesli, saydam ve ka-
tõlõmcõ demokrasinin denge unsurlarõdõrlar.
Demokrasi; bu toplumsal dengeler üze-
rinde işlevsel hale gelir ve toplumun ortak
değerlerine dönüşür.
Sosyolojik denge; toplumsal taleplerle si-
yaset kurumunun olaylara bakõş ve yakla-
şõmõnõn ortak paydasõdõr.
Milli irade; çoğunluğun azõnlõk üzerin-
de egemenlik kurmasõ değildir. Demokra-
silerde esas olan çoğunluk değil; azõnlõk-
larõn haklarõnõn güvence altõna alõnmasõ ve
azõnlõklarõn çoğunluk olacaklarõ yollarõn da
açõk tutulmasõdõr.
Demokrasilerde siyasal iktidarlar; ken-
dilerini ayakta tutma ve bir seçim daha ka-
zanmanõn yollarõnõ arama yerine azõnlõğõn
da sahibi olduğu haklarõ koruma imajõnõ
topluma yerleştirerek adil bir uygulama
içinde olduğunu göstermelidir. Demokra-
silerde siyasal iktidarlar kendilerini mutlak
egemen görmemeli, yönetimi anayasal
kurumlarla, sosyal sõnõflarla katõlõmcõ bir
anlayõşla paylaşmalõdõr.
Ahlakın vazgeçilmezliği
Siyaset; kamu hizmeti anlayõşõyla kamu
yararõnõ esas alan bir hizmet alanõdõr. Si-
yasetin ve siyasetçinin düşmanõ yolsuzluk,
usulsüzlük, haksõzlõk, adaletsizlik, yoz-
laşma, çürüme ve etik dõşõ uygulamalardõr.
Siyaseti gözden düşüren ve halkõ siya-
setten soğutan en önemli etken; siyasi uy-
gulamalarõn toplumu çürümeye, yozlaş-
maya iterek ahlaklõ davranõşõ istisna ve ah-
laksõzlõğõ da kural haline getirmesidir.
Siyaset; bir yönüyle de hak edene hak et-
tiğini vermek, adaletli davranõşõ bir yaşam
biçimine dönüştürmektir.
Siyasetin önceliği ahlak olmalõdõr. Ahlak;
siyasetin sağlam taşõyõcõ sütunlarõdõr. Si-
yasetten ahlakõ çõkardõğõmõz zaman geriye
“ahlaksızlık” kalõr.
Ahlak; özde toplumsal kurumlarõ yara-
tan bir değerler bütünüdür. Topluma hiz-
met götürme kurumu olan siyasette ise ah-
lak en öncelikli sõrayõ almalõdõr.
Siyasetin erdemi; erdemli işlerin içinde
yer almasõdõr. Bu bağlamda; siyasetin
“yalanı” tolere etmesi; “ahlak krizine” ne-
den olur.
Siyasete girmek ya da siyasette kalmak
için “yalan” söylemek; toplumu aldat-
maktõr. Siyasette ahlakõ egemen kõlmak için
öncelikle yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasa-
sõzlõğõ ortadan kaldõrmak gerekir. En büyük
tehlike ise; bizzat siyaset kurumunun yol-
suzluğa bulaşmasõ, yoksulluğu yaygõnlaş-
tõrmasõ ve yasasõzlõğõ da kendisine ilke edin-
mesidir.
Eğer; bir siyasal iktidar kendi hukukunu
inşa etmeye çalõşõrsa, yani hukuka uyaca-
ğõ yerde hukuku kendisine uydurmaya
kalkarsa; ahlak sõnõrlarõnõn dõşõna çõkmõş
olur.
Uygarlõklarõn ve kültürlerin çöküşü; de-
mokrasinin yozlaşmasõ, halkõn demokra-
siden umudunu kesmesi, siyasal iktidarla-
rõn çõkar ilişkileri ağõna girmesi ve kendi hu-
kukunu inşa etmeye kalkmasõ sonucunda
oluşur.
Demokrasilerde siyasal partileri yönete-
cek kişilerin, ahlaki özelliklerinin en üst se-
viyede olmasõ gerekir.
Siyasetçiler; özel amaç ve çõkarlara de-
ğil; toplumun refahõna ve çõkarlarõna hiz-
met etmelidir.
Atatürk ahlaklı insanları siyasete da-
vet etmek için şöyle diyor:
“Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bek-
leyen sonuç; niteliksiz insanlar tarafın-
dan yönetilmeye razı olmaktır…” Aynõ
şekilde Atatürk, en büyük eserimdir dedi-
ği Cumhuriyeti, “Cumhuriyet fazilettir,
ahlaktır” diye tanõmlõyor.
Sonuç olarak; siyasetin gõdasõ deği-
şimdir. Değişim siyasetin oksijenidir. Tür-
kiye’de değişim zamanõ gelmiştir.
Aydõnlar, projeci insanlar, bu ülke hak-
kõnda söyleyebilecek sözü olanlar siyase-
te katõlmalõ ve ağõrlõğõnõ koymalõdõrlar. Al-
bert Einstein, “Hiçbir sorun, o sorunu
yaratan zihniyetle çözülemez” diyor.
Türkiye’de de yeni zihniyetin, yeni bakõş
açõsõnõn, yeni anlayõşõn ülke yönetimine ta-
lip olmasõnõn zamanõ gelmiştir.
Siyaset, Üretim, Ahlak…
Hüseyin ASLAN
Uygarlõklarõn ve kültürlerin çöküşü, demokrasinin yozlaşmasõ; halkõn
demokrasiden umudunu kesmesi, siyasal iktidarlarõn çõkar ilişkileri ağõna
girmesi ve kendi hukukunu inşa etmeye kalkmasõ sonucunda oluşur.
Seçimde Meşruiyet...
29 Mart 2009 Yerel se-
çimleri üzerindeki şaibe,
beni 1950 Yerel Seçimle-
ri’ne götürdü. O gün Ayva-
lõk’taki Tõfõllar, Hacõ Veli-
ler köylerinin ortak sandõ-
ğõnõn başkanõydõm. CHP ve
DP’den de 2’şer sandõk ku-
rulu üyesi vardõ... İlçe Seçim
Kurulu başkanlarõ yargõç-
lardan oluşturuluyordu. Se-
çim yönetmeliği kitapçõğõnõ
Ayvalõk’taki Yargõç Remzi
Bey’den aldõm ve büyük
bir titizlikle, herkesin orta-
sõnda yüksek sesle okuyarak
harfi harfine uyguladõm.
Sandõk ilkokulun girişinde,
oy kullanma yeri derslik-
teydi... Her türlü siyasal
parti rozet ve amblemleri
yasaktõ ama CHP temsilci-
si, Bağyüzü köyünün ileri
geleni Halil Kırağa, o gör-
kemli gövdesinin yakasõn-
daki kocaman 6 Ok’u bir
türlü çõkarmak istemiyordu.
“Halil Ağa, bak kanun
ne diyor”, deyip yasayõ
gösterdiğimde, istemeye is-
temeye ve köylüler karşõ-
sõnda uyarõlmaktan bozu-
larak rozetini çõkardõ.
Köylüler, sandõktan 5 m.
ötede kireçle çizdiğim sõnõ-
ra dek yaklaşõp tüm işlem-
leri izleyebiliyorlardõ.
Kadõnõn biri oy kullan-
mak için girdiği derslikten
bir türlü çõkmadõ ve sonun-
da içeriden “Huuu...” diye
çekingen bir ses geldi. Her
2 partinin temsilcilerinden
1’er kişi alõp içeriye girdim.
Kadõncağõz çömelmiş, elin-
deki zarfõ yerdeki kilimin al-
tõna sokmuş, korkarak bek-
liyordu. Durumu bir tuta-
nakla saptayõp zarfõ sandõğa
birlikte attõk. Saat 17.00’de
sandõğõ açõp oylarõ teker te-
ker sağa ve sola göstererek
yüksek sesle okudum.
Her 2 köyün toplam oy
sayõsõ 167, oylamaya katõ-
lanlar 164 kişi idi. Hacõ Ve-
liler dik bir yokuşun aşağõ-
sõndaydõ, yaşlõlarõnõ sõrtla-
rõnda taşõyõp getirmişlerdi.
Oylamaya katõlmayan 3 ki-
şiden 1’i çok yaşlõ ve hasta,
öbürü Dõkõlõ taraflarõnda
hayvanlarõ otlatmakta, so-
nuncusu da “damda” (ha-
piste) olarak bildirildi. Ka-
tõlõm, ilgi böylesine idi!
Sonuçta, yeni kurulan
DP’nin muhtar adayõ Nasuh
Aslan kazandõ. Ama daha
da önemlisi, hiç kimsenin
gõkõ çõkmadõ! Köy çapõnda,
iktidar sessizce el değiştir-
di. Çünkü haksõzlõk yapõl-
madõ. Çünkü hukuk çiğ-
nenmedi... Çünkü seçim
yargõ denetiminde yapõldõ.
Ne var ki, sonrasõ acõ ol-
du. Seçimle gelen seçimle
gidemedi... İktidar sarhoş-
luğu pahalõya oturdu. Men-
deres 2’nci, 3’üncü, 4’üncü
hükümetleri için tek başõna
güvenoyu istemeye,
TBMM’nin yetkilerini Tah-
kikat Komisyonu’na ver-
meye kalktõ. Hukuk, kur-
nazlõğa gelmez, kendisiyle
oynamaya kalkanõ kötü çar-
par. Muhalefet lideri olarak
İsmet İnönü, “Siz ihtilali
meşru kıldınız” dediğinde
yerden göğe haklõydõ ve
öylece meşruiyetin gerçek
yerini de belirtmiş oluyordu.
Olaylardan ders alma-
mak, hukuka meydan oku-
mayõ yinelemek akõllõ işi
değildir. Adamõ ABD bile
kurtaramaz. Bugün bu kat-
merli yanlõşõ inatla yinele-
yen bir iktidar karşõsõndayõz.
Yargõ düşmanõ olduğunu
her davranõşõyla kanõtlayan
bu AKP iktidarõ, seçimler-
den yargõ güvencesini çekip
yerine, kendisine bağõmlõ
Yüksek Seçim Kurulu’nu
getirdi. 29 Mart yerel se-
çimlerine şimdiden gölge
düşürdü. Nereden kaynak-
landõğõ bilinmeyen 6 milyon
seçmen -ne sihirdir ne ke-
ramet, el çabukluğu marifet
deyip- zõpp.. diye ortaya çõ-
kõverdi!
Meşruiyet nerede? Meş-
ruiyet, harõl harõl Atatürk-
çüleri, Cumhuriyetçileri,
ulusalcõlarõ arayan, imam-
dan muaddel Ergenekon
savcõsõnda mõ? O da binmiş
bir alamete... Yolculuk ne-
reye? İsmet İnönü, “Sizi
ben bile kurtaramam” de-
mişti... Ankara’da yargõçlar
var!.. Şimdiki Amerikano-
filleri ABD bile kurtarabi-
lecek mi?..
Alpaslan BERKTAY